Sultan Abdülmecid'in mimarı William James Smith hakkındaki uzun soluklu çalışmanın ürünü olan kitap, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları'ndan çıktı.
Prof.Dr. Afife Batur ve araştırma ekibinin, bugüne kadar fazlaca araştırılmamış 19. yüzyıl mimarlarından William James Smith üzerine yaptığı uzun soluklu çalışma kitaba dönüştü. “Sultan Abdülmecid’in Bir Mimarı William James Smith” başlıklı kitap İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları’ndan çıktı.
Tanzimat Döneminde İstanbul’da Bir İngiliz Mimar
Kitabın birinci bölümünde erken Tanzimat döneminin siyasi ve kültürel ortamının yanı sıra 19. yüzyıl Osmanlı mimarlığının ele alındığı makaleler yer alıyor. İkinci bölümde ise, William James Smith’in mimarlık kariyerini Büyük Britanya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Sultan Abdülmecid ve çeşitli şahıslar için tasarladığı ve inşa ettiği yapılar üzerinden inceleyen makaleler bulunuyor.
Kitabın üçüncü bölümünde William James Smith’in mimarlığını üslup bakımından tahlil eden bir makalenin yanı sıra Smith’in Tanzimat devri İstanbul mimarları arasındaki yerini tartışan bir makale de yer alıyor. Kitabın dördüncü ve son bölümünde ise Smith’in diplomatlık kariyeri ayrıntılı bir şekilde inceleniyor.
Kitaptaki bölümlerin başlıklarına bakıldığında, sadece Tanzimat döneminde İstanbul’da görev yapmış bir İngiliz mimarın eserlerinin teker teker incelenmekle yetinilmediği, aynı zamanda bu eserleri döneminin siyasi, kültürel ve sosyal ilişkileri bağlamında anlamaya çalışan bir bütünlüğün sağlanmaya çalışıldığı anlaşılıyor.
Yeni İngiliz Elçilik Binası ile Başlayan Serüven
William James Smith, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun en güçlü ve Osmanlı siyaseti üzerinde en etkili olduğu dönemde İstanbul’da çalışır. 1807 yılında Londra’da dünyaya gelen ve 8 Aralık 1884’te Floransa’da hayata gözlerini yuman Smith’in Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentindeki hikayesi, Ağustos 1831’deki yangından sonra kullanılamayacak hale gelen İngiliz elçilik konutunun yerine inşa edilmesi düşünülen yeni bina vesilesiyle 1841 yılında başlar.
Kitaptaki bilgiye göre, Smith, başarıyla yürüttüğü İngiliz elçilik binası projesinin yanı sıra ayrıca yine Büyük Britanya İmparatorluğu için Galata’da konsolosluk binası, İngiliz gemicileri için hastane ve hapishane binaları, gemicilik büroları ve ayrıca elçilik bahçesi içinde yer alan St. Helena Şapeli’ni tasarlar.
Smith 1840’ların başlarında İstanbul’a geldiğinde, bugün Batılılaşma ve kentsel modernleşme ile özdeşleştirdiğimiz yapı ve mekânların neredeyse hiçbiri henüz ortaya çıkmamıştır. Galata’nın batı yarısı bahçeli ahşap evlerle kaplıdır; ticaretin yoğunlaştığı orta kısmında bulunan kâgir binaların ise neredeyse tamamı geleneksel han tipolojisine ait ve hâlâ Perşembe Pazarı sokağında görülebilen örneklerine benzer yapılardır.
“İngiltere Devlet-i Aliyyesi Mimarı”
1841 ile 1858 yılları arasında neredeyse yirmi sene boyunca görevde kalan İngiliz Büyükelçi Stratford Canning’in Osmanlı devlet ricali ve bilhassa Sultan Abdülmecid üzerindeki büyük nüfuzu, 1838 Baltalimanı Antlaşması’yla birlikte düvel-i muazzamanın arasında iyice sivrilmeye başlayan İngiltere’nin gücünü kat kat arttırıyordu. Bu anlamda Smith’in tasarladığı yeni ve görkemli sefaret binasının yapımının tam da bu güçlü diplomatın görev yaptığı döneme rastlamış olması dikkat çekicidir.
Smith, İngiliz elçilik binasının yapımının sağladığı prestij ve iyi derecede Türkçe konuşabilmesi sayesinde Osmanlı devlet adamlarının ilgi ve güvenini kazanır. Tophane-i Amire Müşiri Ahmed Fethi Paşa, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa başta olmak üzere Tanzimatçı kadroyla yakın ilişkiler kurar.
Yine kitaptaki bilgiye göre, William James Smith, İstanbul’da “İngiltere Devlet-i Aliyyesi Mimarı” olarak tanınır, ciddi şekilde önemsendiğinden Osmanlı mimarlığının modernleşme sürecinde büyük projeler için kendisine teklifler götürülür. Teori ve pratik alanlarında yetiştirmek üzere mimar adaylarından birkaç kişinin İngiliz mimarın emrine verilmesi de ayrıca dikkat çekicidir. Tüm bunlara ilaveten, bizzat Sultan Abdülmecid tarafından “Avrupa mîmarlarından fenn-i mîmârîde mahâret-i kâmile” sahibi olarak nitelendirilen Smith’e “Mösyö İsmit’e dördüncü rütbeden Mecidî Nişânı İ’tâsı” kaydı ile 1846’da saltanat nişanı verilir.
Tanzimat Dönemi Osmanlı Mimarisine Klasisist Bir Katkı
Sultan Abdülmecid’in saltanatının ilk on beş yılında gerçekleştirilen mimari projelerle Smith’in tasarımlarının büyük ölçüde uyumlu ve tutarlı olduğu hemen göze çarpar. Özellikle Gaspare ile Giuseppe Fossati biraderlerin Rusya ve Hollanda sefaret binaları veya Darülfünun ve Reşid Paşa Sarayı gibi iyi bilinen projeleriyle Smith’in İngiltere sefaretinden Taşkışla’ya ya da Edhem Paşa Konağı’ndan Kasımpaşa Hastanesi’ne kadar uzanan yapılarının çok benzer bir bağlamda ve birçok açıdan ortak bir dille gerçekleştirildiği söylenebilir.
Taşkışla olarak da anılan Mecidiye Kışla-i Hümâyûnu, Smith’in mimari tasarımını yaptığı yapılar arasında en bilinenidir. Yapımına başlandığı 1846 yılında Mekteb-i Fünûn-ı Tıbbiye olarak tasarlandığı bilinen Taşkışla’nın tasarımı çok beğenilmiş ve bu bina Smith için sonraki tasarım ve yapımların yolunu açmıştır.
1846 ile 1849 yılları arasında inşa edilen Tophane-i Amire Hastahanesi (Gümüşsuyu Askeri Hastanesi) ve 1847 yılında yapımı tamamlanan Bahriye Hastahanesi (Kasımpaşa Deniz Kuvvetleri Hastanesi), William James Smith’in İstanbul’daki diğer önemli tasarım ve uygulamalarındandır.
Sultan Abdülmecid’in isteği üzerine gerçekleştirdiği Selimiye Kışlası’nın Hünkâr Dairesi’nin düzenlenmesi ve restorasyonu 1850 ve özellikle yine Sultan Abdülmecid için 1847 ile 1851 yılları arasında yaptığı Tophane Kasr-ı Hümâyûnu, onun özenli ve klasisist tasarımlarıdır. Dolmabahçe Sarayı’ndaki Seyir Köşkü ve bitişiğindeki Kış Bahçesi de birer Smith tasarımıdır. Dolmabahçe Sarayı’na asıl büyük katkısı ise hiç şüphesiz kristal merdivenli mekânın cam örtüsünün tasarımı ve uygulamasıdır.
William James Smith, sadece kamu binaları ile meşhur olmuş bir mimar değildir. O, aynı zamanda İstanbul’un sivil mimarisine yaptığı katkılarla da anılan bir isimdir. Sadrazam İbrahim Edhem Paşa’nınki başta olmak üzere erkân konakları bu tasarım ve uygulamalardandır. Onun şöhretini artıran bir diğer projesi de İstanbul’un 19. asırdaki sanat hayatında önemli bir yer tutan Naum Tiyatrosu’dur. Tanzimat yılları süresince İstanbul’un en tanınmış tiyatrosu olan Naum Tiyatrosu, 1847’de yanmış ve 1853’te Smith tarafından yeniden yapılmıştır.
Osmanlı Sultanı Emrinde Bir İngiliz “Başkonsolos”
William James Smith’in sadece mimarlıkta değil, diplomasi alanında da Osmanlı Devleti’nin güvenini kazandığı, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan çeşitli belgelerden anlaşılıyor. 1858 tarihli bir belgeye göre William James Smith, “ehliyet ve Osmanlı Devleti’ne bağlılığından dolayı” padişah emriyle Ligorna (Livorno) başşehbenderliğine (başkonsolosluğuna) tayin edilir. Yine başka belgelerde, kendisinin 1879’da Floransa şehbenderi (konsolosu) olduğu, ayrıca Toskana’da da “Başşehbender” olarak görev yaptığı kaydı bulunmaktadır.
William James Smith’in tasarladığı binaların iç ve dış mekân görüntüleri ile okuyucuya sunulan kitap, Osmanlı’nın Tanzimat devri mimari ve görsel kültürüne dair zengin bir malzeme içeriyor.