2012’de riskli alan ilan edilen Sur ilçesindeki çatışmalar zorla yerinden etmeye neden olacak bir kentsel dönüşüm tedirginliği yaratıyor.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 6 Eylül’den beri kısa aralıklarla kalkıp hala devam eden sokağa çıkma yasağı sadece sivil ölümlere değil, ilçedeki tarihi eserler dahil birçok yapının da harap olmasına neden oluyor.
İlçede can güvenliği olmayan ve evleri harap olan en az 20 bin kişinin göç ettiği söyleniyor. Tüm bunlar Bakanlar Kurulu kararıyla 2012’de riskli alan ilan edilen ilçede zorla yerinden etmeye neden olacak bir kentsel dönüşüm tedirginliği yaratıyor.
Diyarbakır Valiliği’nin bu konuda Habertürk gazetesine yaptığı açıklama bu tedirginliği daha da arttırdı. Haberde, Diyarbakır Valiliği’nin aldığı tedbir kararıyla, operasyon sonrasında sokak çatışmalarında hasar gören tarihi yapılar dışındaki sivil mekanların onarılmayıp bedelleri hak sahiplerine ödenerek kentsel dönüşüm kapsamında hızla yıkımının sağlanacağı belirtiliyor.
Yaklaşık 120 bin kişinin yaşadığı Sur ilçesi 2. derece kentsel sit alanı. 158 bin hektarlık alanda yer alan ilçede, 124 anıtsal, 410 adet tescilli sivil mimari yapı mevcut.
Sur’daki kentsel dönüşüm uzun süredir tartışılan bir konu. 2010’da Sur’daki Alipaşa ve Lalebey mahallesinde TOKİ, Bakanlık ve Belediye işbirliğindeki kentsel dönüşüm kapsamında 850 yapının 330’u yıkıldı. Halkın tepkisini çeken bu süreç 2013 yılının sonunda belediye tarafından durduruldu.
Ancak bu süreçte 4 Aralık 2012’de afet yasası olarak bilinen 6306 sayılı kanun kapsamında Sur’un tamamı riskli alan ilan edildi.
bianet’e konuşan Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Başkanı Merthan Anık, bakanlığın çatışma ortamını bahane ederek hızlıca binaları riskli ilan edip kamulaştırmasından endişe ettiklerini söyledi.
“Uzun süredir Sur’un kentsel dönüşüm kapsamında turizme açılarak soylulaştırılmaya çalışıldığını biliyoruz. Bu çatışma ortamının buna zemin hazırlayacağını da tahmin ediyorduk.
“Halk, 2010’da başlayan Lalebey ve Alipaşa kentsel dönüşüm projesine tepkiliydi. Proje Bakanlık, TOKİ, Belediye işbirliğinde de olsa kamulaştırma işlemini Belediye devraldığı için halk tepkisini Belediyeye göstermişti ve belediye bu projeyi durdurmuştu.
“2012 yılı sonunda çıkan riskli karar ilanıyla bütün yetki bakanlığa geçmişti. Ancak halkın bir önceki projeye tepkisi nedeniyle bugüne kadar bir ilerleme sağlanamadı. Sadece Ulucami etrafında birkaç binayı yıkabildiler. Ancak şimdi çatışmaların buna zemin hazırlamasından endişeliyiz.
“Şu anda bakanlıktan öğrendiğimiz resmi bir şey yok. Ancak bu çatışma ortamında harap edilen binaların ‘can ve mal güvenliği yok’ denerek kısa süre içinde riskli raporu verilmesinden endişe ediyoruz. Bu sayede tek tek binalara risk analizi yapmak yerine, ki bu masraflı ve zaman alan bir süreç, topluca, kısa sürede, zahmetsizce kamulaştıracaklar, vatandaşın da itiraz hakkı da olmayacak.
“Asıl göçün o zaman sonra başlamasından endişe ediyoruz. Çünkü insanlar şu anda geri dönmek üzere göç etti. Ancak geriye dönecekleri bir evleri kalmayabilir.
“Bugüne kadar riskli alan kararına dayanarak yıkılan binalar kamulaştırılarak TOKİ’ye devredildi. Ancak TOKİ’nin oraya ne yapacağına dair bir master plan yok.
“Bakanlığın elindeki tek engel şu anda Diyarbakır Belediyesi’nin 2012’de revize ettiği Koruma Amaçlı İmar Planı. Bu plana göre, konut yükselikleri belli, geleneksel mimari baz alınarak belirlenmiş ve tarihi dokunun korunması hedefleniyor. Ancak şu anda olağanüstü bir durum yaşanıyor. Bu da tedirginliği arttırıyor.”