Dış cephelerin giydirilmesiyle oluşturulan görüntü, yerel mimari değil sadece konutları pazarlamaya dönük bir süs! Ne ekoloji dikkate alınmış ne yerel malzeme çeşitliliği.
Yerel mimari söylemi, 62. Hükümet programında kırsal dönüşüm projesinin bir parçası olarak inşa edilmişti: “Yürütülmekte olan kentsel dönüşüm çalışmalarının yanı sıra, yöresel dokuyu ve kimliği de yansıtan kırsal dönüşüm çalışmalarını başlatacağız” ifadesi programa yansımıştı. Bu programatik ifadeden çok önce ise TOKİ yerel mimari tarz denemelerinde bulunmuştu. Ancak bu örnekler, tekil örnekler düzeyinde kalmıştı.
Rize’nin Hemşin İlçesi’nde bulunan tüm binaların yıkılarak, “Karadeniz’in yöresel mimarisinden esinlenen” yeni binaların yapılması, Ankara Beypazarı’nda “geleneksel Osmanlı-türk mimarisi” niteliğinde 256 konut inşa etmeye girişimi bunlara örnektir. Hemşin ve Beypazarı’ndaki bu iki projede de, çok katlı klasik apartman dairesine giydirme yapılarak “yerel” mimari elde edilivermişti. Safranbolu’da, Nevşehir’de, Malatya’daki şehrin çeperine inşa edilen uygulamalar da apartman dairesi giydirmesiydi. Tekçi mimari yaklaşım, çeşitliliği-gelenekseli plastik ile sağlayacaktı. 2011 sonrasında Sulukule- Fatih Neslişah Mahallesi projesi, Hasankeyf’in sular altında kalması sonrasında kurulacak yeni ilçe projeleriyle ise kapsamlı uygulamalara adım atılacağının ilk işaretleri ortaya çıkmıştı. “Yeni” Hasankeyf için Artuklu Mimarisi uygun bulunmuş, İlçe’nin Raman Dağı eteğine taşınmasına TOKİ karar vermiş ve burada “yerel mimari” hayat bulacak şekilde “yeni bir ilçe” projelendirilmişti. Anadolu’nun TOKİ eliyle Türkleştirilmesi projesi aynı zamanda İslamlaştırılması projesi olarak hayat buluyordu. Yaşayanların nehir hayatından kopartılması “küçük” detaylardı.
Mahalle, ilçe derken bu “geleneksel-yerel” mimarinin ölçeği giderek büyüyordu. Pek tabii ki, turpun büyüğü heybeden Mart 2014 yerel seçimleri sonrasında İstanbul için çıktı. 3. Havalimanı projesinin gerçekleştirilmesi umulan bölgeye “yeni bir şehir” kurulacaktı. Bu şehir “Selçuklu ve Osmanlı” mimari öğeleri taşıyacaktı. TOKİ Başkanı Ergün Turan, Kemerburgaz’dan başlayıp Başakşehir’i ve Kayabaşı’nı içine alarak Küçükçekmece’ye kadar uzanacak bu “yeni şehir 1 milyon nüfusa ev sahipliği yapacak ve kendi kendine yeten ekolojik bir şehir olacak. Aynı zamanda da daire planlarından dış cephe uygulamalarına kadar tüm detaylar, Türk aile yapısı ve tarihine göre oluşturulacak” diyordu.
İl düzeyine sıçratılmış bu “yerel mimarlık” uygulamaları için bir de mimari proje yarışması düzenlenmişti. “7 İklim 7 Bölge, Gelenekten Geleceğe Ulusal Mimari Proje Yarışması” düzenleyen TOKİ ve Emlak Konut, elde edilecek projelerin de bölgelerde uygulanacağını ilan ediyordu.
Proje şartnamesine göre, yarışmanın amacı, “günümüz koşullarına uygun yeni yapılaşmaların geleneksel mimariden ilham alarak oluşmasını” teşvik etmektir. Şartnamenin amacına göre, geleneksel mimari ile kastedilen de “Türk mimarisi kent dokusu”dur. Yarışma sonuçları Kasım 2014’te ilan edilir. Ancak, Marmara, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgeleri için hiçbir proje, mimari açıdan, kentsel tasarım ve yöresel mimari karakter açısından uygun çözümler önermemesi nedeniyle, ödüle layık bulunmamıştır. Bu demektir ki, uygulamaya değer bir proje ortaya çıkmamıştır.
Yedi bölge için standartlaştırılmış mimari proje üretme iddiasının yaslandığı, “geleneksellik-yerellik” söylemi pratik olarak yedi proje bile ortaya çıkartamamıştır. Yeni bir medeniyet, yeni bir şehir söylemini destekleyecek bir uygulama projesi dahi üretilememiştir. Bu açıdan baktığımızda, yeni şehir, yeni medeniyet vurgusu, tarihten beslenen bir gelenekselcilikle desteklenememekte, tüketim objesi olarak itibar görmektedir.
Konut projelendirme, yukardan aşağıya bir medeniyet inşası için başlı başına yeterli görülmektedir. Bu nedenle de yatay ve yerel yapılaşma, “yaratıcı-kurucu” kültür inşa etme perspektifine sahip değildir. Yapılaşma pratiği, kültürel ve ekolojik çeşitliliğin korunması gerekliliği gibi hiçbir değere vurgu yapmamaktadır.
Konut temelli projelendirme, yerel ekonomiye dayalı, konut üretme malzemelerinin çeşitliliğini sağlama konusunda bir çözüm aramamaktadır. Dış cephelerin giydirilmesi yoluyla biçimci ve sembolik bir dil kullanılmaktadır. Bu nedenle de yerel-yatay ekolojik yapılaşma iddiası, “Türk ailesine uygun konut” vurgusuyla süslenerek bir tüketim malzemesi haline getirilmektedir. Nasıl bir mekanda yaşanılacağı değil, mekanın sembolik dili ön plana çıkartılmaktadır. Böylece mekanların hızlıca tüketilmesi, yeni bir süslemenin doğuşuyla eski mekanların işlevsiz kılınmasına yönelik gayrimenkul tüketimi teşvik edilmektedir.
Aslında yatay-yerel yapılaşma, şehrin merkezinin boşaltılması, merkezi yönetim eliyle arsa stoğunun değerlendirilmesi, yani imar alanları oluşturulması ve imar hakları transferi uygulamasının hayat bulması amacının bir aracına indirgenmektedir. Coğrafi bölgeler düzeyinde standart, tek tip, endüstriyel konut piyasasının canlanması ve böylece kentsel dönüşümün aynı zamanda kırsal dönüşümü de hareketlendirmesi hedeflenmektedir.
Yerel mimariye geçiş söyleminin bu merkeziyetçi vurgusu “yerele geçiyoruz, geçmeyeni zorla geçiriyoruz” dayatmasını da beraberinde getiriyor. Buna karşın, vurgulandığı gibi ortada “yerel” adına pek az şey var. Yerelin ne olduğunu tanımlayan merkezi yönetim, yerel yönetimlere kontrollü bir “tahsilatçı” gözüyle bakıyor. Bu yerel dokunun inşasında da yerel yönetimlerin ve yerel halkaların pek söz sahibi olacağı bir süreç de işlemiyor. Merkezi olarak finansallaştırma, inşaat sektörü eliyle artık değerin merkezi araçlarla yeniden bölüşümü, orta sınıfların da mülksüzleştirilmesi süreci zayıflatılmış yerel yönetimleri de beraberinde getiriyor. Bu süreçte mimarlar, proje teknisyenlerine; yerel yöneticiler de üretilen “yerel” mimari projelere uygun yerleri tespit eden memurlara dönüşüyor. Gücün ve yetkinin tek elde toplanması tam da mevcut neoliberal kentsel krize bulunan yegane çözüm: yoğunlaşma, merkezileşme ve yaygınlaşma. İşte yeni imar düzenimizin kısa hikayesi bu.
Kaynak: Evrensel
Hazırlayan: Avukat Fevzi ÖZLÜER