Cumhuriyet yazarlarından Oktay Ekinci'nin Taksim Topçu Kışlası'nın yeniden inşa edilmesi üzerine kaleme aldığı yazısı.
Emirgân’daki yıkılmış yalı yeniden yapılsaydı, ‘Çınaraltı’nda çay’ da artık yoktu…
İstanbul Büşükşehir Belediyesi’nin devasa deliklerle tasarlanmış tüyler ürpertici “Taksim Meydanı Düzenlemesi”nde, vaktiyle meydandaki parkta bulunan “Topçu Kışlası”nı canlandırma da varmış!
Kentin göbeğine artık “ordu” yerleşemeyeceğine göre, belli ki başta AVM’ler, süpermarketler, fast-food lokantalar olmak üzere ne kadar kültür yoksunu rant ve tüketim işletmesi varsa, sahte tarihi binaya sığınacaklar. Böylece belki de en “yandaş” firmalar, geçmişi canlandırma adına “Kışlalı Taksim”de eşsiz mekân olanaklarına kavuşacaklar…
Aslında bu düşünce 2000’lere doğru yükselen “Taksim’e Cami” tartışmalarında da gündemdeydi. Gösterişli büyük bir camiye yer bulunamayınca, eski kışlanın “güdük minareli cami”si akla geldi. Buna kavuşmak için “tamamını yapalım” diyenlere karşı çıkanlar ise “amaçları tarihi bina değil, camisi…” demekle yetiniyorlardı…
Oysa bu söylem “niyet”i sorgulasa bile yetersizdi. Yok olmuş önemli tarihi yapıların kente yeniden kazandırılması bir “kültür” projesi olduğundan, eleştirisi de “kültürel gerekçeler”le olmalıydı.
Nitekim “Kışlanın yerinde çağdaş kent kültürünü simgeleyen Taksim Gezisi, 1940 planında meydanı Dolmabahçe’ye bağlayan yeşil koridorunun başlangıcı olarak cumhuriyetin ilk şehircilik kararlarındandır…” diyenler seslerini pek duyuramadılar.
Böylece “Camili Taksim Kışlası” ancak laikliği koruma hassasiyetiyle engellenebilirken, gezinin de bir “cumhuriyet mirası” olarak yaşatılması gerektiği medyada yeterince vurgulanamadı…
Bu örneğe çok benzeyen benzer bir tartışmayı 1993’te Koruma Kurulu’ndaki ilk aylarımda Emirgân için yapmıştık…
Hemen her yönüyle İstanbul zenginliği olan “Emirgân’da çay içme”yi bitirecek bir proje, eskiden aynı yerde bulunduğu belgelenmiş büyük bir yalının yeniden yapımını (restitüsyon) öngörüyordu.
Üstelik proje iyi hazırlanmış; 19. yy’a ait yalının resimleri bile bulunmuş; yeni uygulamanın “eskisi gibi” gerçekleşebilmesinin “mimari ve yasal güvenceleri” sağlanmıştı… Tapudaki vârisler yalı arazisinin bir bölümünde payı olan belediye ile anlaştıklarından, uygulama için mülkiyet sorunu da kalmamıştı…
Öte yandan aynı dönemde, geçmişte olmadıkları halde düzmece belgelerle “vardı” denilen kimi “hayali restitüsyon projeleri” ise Boğaziçi’nde yaygınlaşmıştı. İmar yasağını delmeyi amaçlayan “sahte tarihi bina canlandırmaları”nı durduran Kurulumuz, tümüyle gerçek ve doğru belgelere dayalı Emirgân yalısına nasıl “hayır” diyebilecekti?
Uzun değerlendirmelerden sonra, Kurul Başkanımız Prof. Doğan Kuban’ın konuyu “Emirgân’da çay mı; yalı mı? Buna karar vereceğiz…” şeklindeki özetlemesine oy birliği ile “çay” denildi. Az sonra çaycının dolu tepsiyle içeri girmesi ise unutulmaz kurul anılarım arasındadır…
Proje sahipleri “Mimariyi tanımlayan gerçek belgeleri dikkate almadılar” diye bizi Bakanlığa şikâyet ettilerse de dönemin Kültür Müsteşarı Emre Kongar diyordu ki “Kurulumuza güveniyoruz”.
Bunun üzerine kararımızın iptali için açtıkları davada da “Kurul, İstanbul kültüründen hangisinin yaşatılması konusunda takdir yetkisini kullanmıştır” kararı alındı. Dahası “Boğaziçi’nde çok sayıda yalı var ama Emirgân Çay Bahçesi bir tane…” deniyordu.
Savunmamızda “İstanbul yaşantısıyla bütünleştiğini” vurguladığımız Emirgân-Çınaraltı Çay Bahçesi için alınan 18 Şubat 1993 tarih ve 5597 sayılı, İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararını özetleyerek aktarıyorum;
“Vaktiyle varlığı kanıtlanan ve özgün mimarisiyle yeniden inşasına yeterli belgeleri bulunan (….) yalısına ait restitüsyon projeleri başarılı olsalar bile; proje alanı 19. yüzyıldan beri halkın Boğaziçi mekânı ve kültürüyle buluşma yeri olarak korunması gerekli kentsel değer kazandığından; aynı alanın doğal ve kültürel rekreasyon potansiyeli, bununla oluşmuş kuşaktan kuşağa hatıraları ve edebiyatımızda, resim sanatımızda simgeleşmiş değerleriyle Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine devredilen bir kentsel miras olarak yaşatılması, Boğaziçi’ni tüm kültürel değerleriyle koruma görev ve sorumluluğu bulunan kurulumuzca daha öncelikli görüldüğünden, proje alanının da Emirgân Çay Bahçesi ve Çınaraltı Meydanı kimliğiyle gelecek kuşaklara aktarılmasına…”
Şimdi her Emirgân’a gidişimde, işte bu Kurul Kararımız sayesinde muhallebiciyi, kahveleri ve çay bahçelerini dolduran cıvıl cıvıl insanlara bakıp, tanımlanamaz bir duyguyla gülümsüyorum…
Taksim Kışlası’nı Taksim Gezisi’nden vazgeçilerek “cami”si uğruna ve rant işlevleriyle yeniden yapmak isteyenlere ise Emirgân kararımızın öyküsünü “belki etkilenirler” diyerek armağan ediyorum…