Taksim Meydanı kimin?

Hakan Kıran ideolojik kavganın sembolü olarak görülen Taksim'i bu kez bütüncül bir anlayışla Barış Meydanı'na çevirmeyi öneriyor.

Churchill’in çok sevdiğim bir sözü var:

“Önce biz binalarımızı şekillendiririz, sonra binalarımız bizi.”

2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrası..

İngiliz demokrasisinin kalbi sayılan tarihi parlamento binası yerle bir.

Alman uçaklarının defalarca bombaladığı bina ve meydan yeniden inşa edilecek.

Farklı fikirler havada uçuşuyor.

Bilim insanları günlerce yenileme projesini tartışıyor.

Ve sonunda uzmanlardan oluşan bir komisyon hem savaşın izlerini taşıyan hem de savaş sonrası ihtiyaçları karşılayan projeye onay veriyor.

İşte o gün Churchill ulusa sesleniyor.

Gotik parlamento binasını ve nehre doğru uzanan meydanı dokusunu bozmadan ama yeni işlevler ekleyerek neden baştan aşağı şekillendirmek gerektiğini anlatıyor.

Binalarla insanlar arasındaki girift ilişkiyi anlatan o meşhur sözü orada ediyor:

“First we shape our buildings, then they shape us.”

Biliyorum Türkiye İngiltere değil.

İngiltere süreklilikler ülkesi.

Türkiye ise kopuşlar.

Ne siyasi tarihimizin ne de kültürel tarihimizin sürekliliği var.

Her yeni gelen, işe kendisinden önce gelenden koparak başlamayı marifet sanıyor.

Böyle olunca da ortaya derinliği ve bütünlüğü olmayan çarpık bir demokrasi ve bir o kadar da çarpık bir mimari anlayış çıkıyor.

Oysa süreklilik yerine ideolojik bir kopuşla şekillendirdiğimiz binalar sonunda dönüp bizleri şekillendiriyor.

Böyle olunca da ne meydanımız gerçek bir meydan oluyor ne de demokrasinin sembolü olan ‘meydan kültürümüz’ gelişiyor.

Biz binalar yapıyoruz binalar bizi.

Buyurun yine aynı şey oldu.

Taksim Meydanı üzerinden yıllardır süren ideolojik hesaplaşma Atatürk Kültür Merkezi ile Topçu Kışlası arasına sıkıştı. İlkokul münazaraları gibi.

“Taksim Meydanı’nda Cumhuriyetin simgeleri mi olacak yoksa Osmanlının mı?”

“AKM Cumhuriyetse kışla Osmanlı” demekmiş.

“Trafik alttan akınca Cumhuriyet değerleri görülemeyecekmiş!”

“Taksim’e cami yerine Gezi Parkı gerekmiş!”

“Ya birini yık ya diğerini yap!”

Daha neler neler…

Neyse ki aklı başında bir mimar çıktı herkesin kendi sembolünü dikmek istediği Taksim Meydanı ile ilgili ezber bozan hem işlevsel hem de bütüncül bir öneri yaptı.

“Mimarlar eserleriyle konuşur” şiarını benimseyen Hakan Kıran Hürriyet’ten Fatma Aksu’ya ‘Alternatif Taksim Meydanı’nı çizerek anlatmış.

Doğru bir zeminde sağlıklı bir tartışmanın zeminini hazırlamış.

Ne kışlaya karşı Kıran ne de AKM’ye.

Onun derdi; hem Osmanlı ile Cumhuriyet’i buluşturan hem meydanla Boğaz’ı, Boğaz’la İstanbulluları kaynaştıran, uygulaması kolay, yeşili bol, bağlantıları sağlam su gibi doğal akan bir aks yaratmak.

“Taksim’e kışla ya da AKM gözlüğünden bakmayın” diyor; Odakule, Maçka, Kabataş üçgeninden bütüncül bakmayı öneriyor.

Bu yüzden Kıran’ın hayalindeki Taksim Meydanı’nda ne Topçu Kışlası var ne de trafik yeraltına alınmış.

“Kışlaya karşı değilim, tek başına Kışla’nın oraya kondurulması anlamsız” diyor.

Kıran’a göre meydanda Topçu Kışlası’ndan sonra yapılan ve panoramik manzarayı engelleyen tüm yüksek yapıları yıkamadıktan sonra, Topçu Kışlası’nı yapmak da gereksiz, Atatürk Kültür Merkezi’nde ısrar etmek de.

Taksim Meydanı bir sembol.

Mesele şu: Kavganın mı barışın mı?

Kıran yıllardır ideolojik kavganın sembolü olarak görülen Taksim’i hiç değilse bu kez bütüncül bir anlayışla Barış Meydanı’na çevirmeyi öneriyor.

Tıpkı Churchill gibi o da “Dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa yarını kaybederiz” diyor.

Meydan deyip geçmeyin meydanlar bizi biz yapıyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın