Taksim’de Uluslararası Yarışma İstiyoruz!

Taksim Platformu, İstanbul'un en önemli kamusal alanının bir bütün olarak yarışmaya açılmasını istediğini belirten bir açıklama yaptı.

Uygulama aşamasında yoğun tartışmalara sahne olan Haliç Metro Köprüsü’nde inşaatın ilerlediğini, bundan ders çıkarılması gerektiğini, Taksim’de henüz proje aşamalarının sonuçlanmadığı için önemli bir fırsat bulunduğunu belirten Taksim Platformu, İstanbul’un en önemli kamusal alanının bir bütün olarak yarışmaya açılmasını istiyor. Yarışma düzenlenmesinin bu kamusal alanın kullanımı için yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacağını, aynı zamanda da kentin içindeki bu devasa kamusal alandaki yönetim işlevlerinin daha başarılı bir şekilde tanımlanmasına yol açacağını belirtiyor. Taksim Platformu, projelerin yalnızca uygulama üzerinden tartışılmasını sorunlu buluyor. Uzmanların ve uzmanlık kurumlarının planlama, kurgulama aşamasında sürece katılmalarının zorunlu olduğunu ifade ediyor.

“Taraf’ta 31 Aralık Pazartesi günü yer alan röportajında mimar Hakan Kıran “başka türlü bir köprü olamayacağını” iddia ediyor. Bu görüşünü “anlatmak için de üzerine çıkıp kendisini yakacağını” söylüyor. Bu teklifini asla kabul edemeyeceğimizi, eğer böyle bir şey yapmaya kalkışırsa ellerimizde yangın söndürücülerle orada, köprünün üstünde kendisini bekleyeceğimizi belirtmek isteriz. Uygar bir ülkede herkes fikirlerini ifade etme özgürlüğüne sahip olmalı. Şiddete ihtiyaç duyulmamalı. Kıran’ın, böyle bir deneyime sahip olmasa da, dünyanın en önemli tarihsel mirasının bulunduğu bir yerde bir köprü yapmayı hayal etme hakkı elbette var. Onun fikirlerini ifade etme özgürlüğünü sonuna kadar savunuruz. Ancak o, “benim fikrim geçerlidir, başka bir fikir olamaz” diyorsa bu, ifade özgürlüğünü engelleme girişimi anlamına gelir ve karşı çıkarız.

Ayrıca bu mimarın tasarladığı ilk köprünün boynuzlarının tek tarafta yer aldığını ve 165 metre yükseklikte olduğunu hatırlatalım. Aradan geçen süre içinde Kıran’ın kamuoyuna “UNESCO uzmanı” olarak tanıttığı, ancak kendisinin “proje müellifi olarak görev aldığını” söyleyen İtalyan Mimar Enzo Siviero, köprünün taşıyıcılarının boylamasına yerleştirilerek, açıklığın üçe bölündüğünü ve yüksekliklerinin azaltıldığını belirtiyor. Demek ki Kıran’ın hayal ettiği köprü tasarımı, iddia ettiği gibi alternatifsiz değil. Buna rağmen yaptığı tasarımı Kıran nasıl oluyor da, iktidarın gücünü arkasına alarak “alternatifsiz” olarak tanıtıyor?

Kıran belli ki sıranın kendisine geldiğini düşünüyor. Ancak bu konuda yalnız değil. Başka bir mimar, Halil Onur 28 Kasım’da Habertürk gazetesine verdiği röportajda Taksim’deki düzenleme için “kendi projesinin kazandığını” açıklıyor. Mimar kendinden emin: “Projesi kazanmış” Peki ama nasıl kazanmış?

Dışardan bakanlar ve bu durumu anlayamayanlar soruyor:

1. Bu yarışma ne zaman, nasıl açılmış ve nerede ilan edilmiş?
2. Kazanan projeyi hangi üyelerden oluşan seçici kurul değerlendirmiş?
3. Diğer (kazanamayan) projeler neler ve mimarları kimler?

Madem İstanbul’un en önemli kamusal alanını yeniden biçimlendirecek bir projeden söz ediliyor, o zaman herkesin bu soruların cevabını bilmeye hakkı olmalı.

Büyükşehir Belediyesi tarafından atanmış bir yönetici olan bu mimar, röportajı yapan Habertürk muhabiri Ezgi Evcil’e “Yarışma yapılmasını teklif ettim ama Büyükşehir ihale usulünü tercih etti. Onlar önerdi, ihaleye girdim ve projem kazandı.” diyor.

Diyelim ki bu kişi Taksim Gezisi’nin yerine 1939 yılında yıkılan kışlanın bir benzerinin yapılmasını istiyor. Onun bu isteğini dile getirmesine elbette ki kimsenin bir diyeceği olamaz. Bu kişinin bunu hayal etme ve isteme hakkı olmalı. Bu fikri hiç benimsemesek de, önerisinin özgür bir ortamda tartışmaya açılmasını destekliyoruz. Ama bu kişi istemekle kalmıyor, başka bir şey daha yapıyor: Yöneticilerle ilişkilerini kullanarak “kendi projesinin kazandığını” ve “en iyisini yapacağını” açıklıyor.

Konuştukça da kafalarımızdaki soru işaretleri azalacağına çoğalıyor: Henüz ortaya çıkmamış olan bir fikir ürünü, bir proje bir ihaleyi nasıl kazanabilir? İhale ile ancak kereste, çimento, demir satın alınabilir. Ya da tamamlanmış bir proje uygulanmak, inşa edilmek üzere ihale edilebilir. İhale kapalı uçlu bir süreçtir; farklı proje seçeneklerini, tekliflerini içeren bir yöntem değildir. O zaman sormazlar mı, daha ortaya çıkmamış bir proje bir ihaleyi nasıl kazanabilir?

Röportajda bu soruların cevapları yer almıyor.

Yer almıyor, ama mimar kamuoyunu ferahlatıcı açıklamalar yapıyor. “En iyisini yapacağını” iddia ediyor: “Daha ne istiyorsunuz, ben en iyisini yapacağıma göre” diyerek bizim de “ha öyle mi, tamam” dememizi bekliyor.

Peki bu mimarın en iyisini yapacağından kim, nasıl emin olacak? Bu projenin “en iyisi” olduğuna nasıl karar verilmiş?

Bu çaptaki projeler için genellikle proje yarışması düzenlenir. Geniş katılımlı bir yarışma için yeterli zaman yok diyelim; bu takdirde yarışmaya katılması istenen mimarlar bu konuda deneyimli, hakem rolü oynayacak kişi veya kuruluşlar aracılığıyla seçilir. Ortaya konan proje alternatifleri açık bir şekilde tartışılır, geliştirilir. Ama bu durumda mimar “benim projem kazandı”diyemez. Olsa olsa “beni seçtiler” diyebilir.

Söz konusu mimar da bu ihtiyacı hissetmiş olmalı ki, projesi sanki yetkili bir kurulca onaylanmış gibi, Mimarlar Odası’nın da görüşünü aldığını söylüyor. Mimarların meslek kuruluşu acaba bu projeyi onaylamış mı? Mimarın beyanlarında bu önemli bilgi de yer almıyor.

Ancak iş bununla da bitmiyor:

Mimarın açıklamalarından projenin kendisine hangi yöntemle verileceği konusunda yönetimle görüştüğü anlaşılıyor. Zira kendisi zaten şu anda Büyükşehir Belediyesi’nin bir çalışanı. Görevi gereği proje ihalesini gerçekleştiren birimle teşriki mesai içinde. Ayrıca bu mimarın Büyükşehir Belediyesi’nden başka pek çok proje işi aldığı da biliniyor. Bu durumda, söyledikleri kafalarda şöyle sorular uyandırmıyor mu?

1. Acaba mimar, 70 yıl önce yıkılan kışlanın yeniden inşasını kendisi mi teklif etmiş, yöneticileri kendisi mi ikna etmiş?

2. İBB’nin yaptığı açıklamada “mimarın 22.11.2011 tarihinde işe başladığı” bildiriliyor. Öte yandan kışlanın yapımı ilk olarak 8 Temmuz 2011 tarihinde kamuoyuna tanıtılan 61. Hükümet programında yer alıyor. Böylece, “ihaleyi kazandığı iddia edilen proje” mimar daha işe başlamadan tam dört ay önce açıklanmış olmuyor mu?

Haliç Köprüsü’nün inşaatı ilerledi, ama Taksim’de (Cumhuriyet Caddesi-Tarlabaşı Bulvarı tüneli dışında) meydan düzenlemesi ve kışla inşaatı henüz başlamadı. Madem bu mimarlar kendilerine bu kadar güveniyor, o zaman kayırmacı ilişkilere ve kandırmacalara meydan vermeden, Taksim için bir uluslararası mimarlık yarışması düzenlensin. Bu üstün yetenekli mimarlar buyursunlar, fikirlerini sergilesinler. Kazanırlarsa, üstlerine benzin dökmeden, oralarını buralarını yakmadan kamuoyunun karşısına çıkıp göğüslerini gere gere, “bu projeyi ben yaptım ve hiçbir kayırmacı ilişki, kandırmaca olmadan ben kazandım” diye övünsünler. Hodri meydan. Taksim’deki projeyi kendimizi ve şehrimizi yakmadan, yıkmadan çözmeye hazır mısınız?

Taksim Platformu
taksimplatformu@org.tr

Etiketler

Bir yanıt yazın