Benim gördüğüm bildiğiniz halk. Parklarını korumak isteyen, ağacına âşık, çınara hızar sokturmayan, hatta belediye çalışanı, hatta AK Partili, hatta çevreci, hatta sosyalist.
Sabah 05.00’ten hemen sonra telefon çaldı. Kötü haberi Harun Tekin’den aldım. Polis, Taksim Gezi Parkı’na müdahale etmiş, çadırları yakmış, herkesi gazlamış, dozerler de parka girmiş.
Yirmi dakika sonra Divan Oteli’nin karşısında yıkımı izlemeye başladım. İsmini vermek istemeyen RP geceyi parkta geçirmiş. 04.37’de polis çadırlara dalmış. Büyük ışıklar ve 5 tane kamerayla herkesi derdest edip filme çekmişler. “Film gibiydi zaten, korku filmi gibi” diyor RP. Huzurlu bir ezan okunuyor, sonra “Polis geliyor” diye bir çığlık.. Ve gaz ve su ve tekme. Arkadaşları Hazar iki saat sonra ameliyathanede.
Önümde bir sarı dozer.. Operatörün ağzında bir sigara.. Yumuşacık park toprağına kepçeyi batırıyor, toprak direnmiyor. Karşısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıtası’na ait bir kamyon, parkın ağaçlarına saldırmış.
Greyderin çirkin dişlerinin sesine yeni uyanan kuşlar katılıyor. Sessiz ve yorgun halk, sakince olanı biteni izliyor. Önlerinde bir polis ordusu.. İki saat önce dövdükleri, çadırlarını yaktıkları, biber gazıyla şiddet uyguladıkları her yaştan, sınıftan, kentinden başka ortak gündemi olmayan insanları yıktıkları parktan uzak tutuyor.
Polislere doğru yürüyorum. Önce izin vermiyorlar, sonra bir polis müdürü tanıyor, yolu açıyor. Korkunç bir boşluğun içine düşüyorum. Halk barikatların arkasında, çukur önümde, arkamda yüzlerce polis.
O sırada keskin bir çığlık yıkımı durduruyor. Sırrı Süreyya Önder çukura atlıyor. Dozeri eliyle engelliyor. Belediyeden insanlar, polisler, herkes onu izliyor: “İzninizi göreyim, izinsiz park yıkamazsınız” diyor. Herkes şokta. Ortada izin yok. Yıkım duruyor. Sırrı’yı oradan uzaklaştıramıyorlar.
O sırada halk Divan Oteli tarafına yığılıyor. Demir paravanlara vurmaya, bağırmaya, sloganlara başlıyor. Sırrı, polisle konuşuyor ve onları geri çekilmeye ikna ediyor. Polis geri çekiliyor. Halk parka giriyor. Gezi Parkı’nın küçük bir kısmında yıkım oluyor, %95’i sağ kalıyor.
Bazen insanın dili kayıyor. Halka eylemci falan diyor. Aslında doğru bir tanım değil bu. Her kesimden, her geçmişten insanlar parkları ve ağaçları için bir arada duruyor. Sosyalisti, çevrecisi, CHP’lisi, MHP’lisi hatta AK Partilisi.
Parkta tanıştıklarım isimlerini vermekten çekiniyor. Bir tanesi İBB’de Parklar ve Bahçeler Müdürlüğü’nde çalışıyor. “Abi yazma beni atarlar” diyor. “Tamam” diyorum: “Abi ben bu parktan sorumlu insanlardan biriyim. Yıllarca bütün işimiz bu parkı korumak oldu. Bu çınarlardan biri hastalandı abi, müdürümüz bizi öldürüyordu. Yani o kadar severiz biz bu ağaçları. Şimdi kesecekmiş, AVM yapacakmış. Abi ben de geldim. İşe gidesim yok.”
İleride belediyenin kamyonları parkı yıkıyor, çevremde o kadar örselenmeye rağmen halk ellerinde mavi çöp torbaları parkta yürüyor. Belediye yıkıyor, onlar topluyor.
Bir kişi mesela, elinde Türk bayrağı. Sallaya sallaya dolaşıyor. Sırrı Süreyya dönüp, “Türk bayrağının en çok yakıştığı yer burası” diyor. Bir diğeri öğretmen. Ak Parti’ye oy vermiş ama pişman. “Çok değiştiler evladım” diyor. Öğrenciler var. Memurlar var. Öyle geçerken takılanlar: “Abi ben taksiciyim. Bugün araba patronda. Dün geçerken korna çaldırdılar. Aklım kaldı geldim.”
Öyle marjinal dediklerine, eylemci diye nitelediklerine, solcu, komünist, zararlı unsur takılarına bakmayın. Benim gördüğüm bildiğiniz halk. Parklarını korumak isteyen, ağacına âşık, çınara hızar sokturmayan, hatta belediye çalışanı, hatta AK Partili, hatta çevreci, hatta sosyalist.
Bir süre sonra CHP genel başkan yardımcıları Umut Oran, Gürsel Tekin, PM üyesi Gülseren Onanç, İl Başkan Vekili Canan Kaftancıoğlu ve il yöneticisi Şerdil Odabaşı resmen parka çıkarma yapıyorlar.
CHP’liler koordinasyon toplantısını dinliyor. Eylemi sahiplenmeye değil destek olmaya gelmişler. İhtiyaçlar tanımlanıyor. Yemek, içecek, tuvalet, çadır gibi gereksinimler için Şişli Belediyesi’ni de kapsayan bütün sosyal demokrat belediyelerle eşgüdüm sağlıyorlar. Nöbetçi milletvekili listesinin üzerinden geçiyorlar. Ama hâlâ BDP kadar hızlı refleksleri yok. BDP sürat teknesi, CHP şilep.
Öğlene doğru parktan ayrılıyorum. Arkamda yeni bir sosyal hareket. Üstümde çınarlar hışırdıyor. “Bu ağaçlara” diyorum kendi kendime, “kim kıyabilir ya rabbim.” Altında uyuyan insanlar geceden yorgun. İlerde polis, belediye, şirket yetkilileri. Başbakanlarının istediği AVM ve rezidansı yapmak için yan yana duruyor. Eli telsizli biri gelip, “Ne böyle güneşte duruyorsunuz, geçsenize gölgeye” diyerek yakında yıkacakları koca çınarın koyu gölgesine itiyor onları.
“Yok diyorum” yine içimden, “merak etmeyin. Size bela okuyan dudaklar o ağaçların değil. Vakurdurlar ve her zaman bağışlayıcı.”