Taksim’e cumhuriyetçi cami ‘procesi’!

Cüneyt Özdemir'in 18 Mayıs 2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanan yazısı.

Taksim’deki caminin nasıl olacağını Taksim’e ne olacağı belirleyecektir. Önce o tasarımı görelim, ardından Taksim’e camiyi tartışalım.

Camileri ile ünlü bir şehrin en büyük meydanı olan Taksim’e bir cami yapma fikri 28 Şubat gibi dönemlerin hem kâbusu hem umacısıydı. “Dinciler gelecek, Taksim’e cami yapacak” sopası gösterilerek anaakım medyamızda atılan manşetleri saysak buradan Şam’a yol olur. Neyse ki yıllar içinde böyle bir proje hayata geçirilmedi de laik bir kesim geceleri huzurla başını yastığa koydu. Ancak heyhat, milli umacımız her dönemin belediye başkan aday adayı mimar Ahmet Vefik Alp’in bir projesi ile hortlayıverdi. Durun hemen korkup kaçışmayalım, bu sefer tepkiler de göz önüne alınarak sıradan bir cami projesi ile değil cumhuriyetçi bir cami projesi ile karşı karşıyayız. ‘Cumhuriyetçi’ Ahmet Vefik Alp ve ‘cami’ maketinin beraber verdiği pozlara bakınca ilk anda bu birlikteliği zaten şıp diye anlayabiliyorsunuz. Cami maketini ilk gördüğünüzde artık siz deyin Hindistan’ın Rajastan semalarından, ben diyeyim Malezya’nın bilinmeyen kenar mahallelerinden, olmadı Katar’ın adını bilmediğimiz Arap çöllerinden bir cami modelinin, 1 Mayıs 1977’de kalabalığa ateş eden polislerin üzerine konuşlandığı Taksim Sular İdaresi’nin arkasındaki otoparka ışınlandığını görüyorsunuz. Son dönem parayı bulan mütedeyyin kimi sonradan görme kesimlerin üzerlerinden akan şaşaanın bir benzerinin cami modelinin maketine sirayet ettiğini görmemek imkânsız. Ahmet Vefik Alp 300 kişilik bir cemaatin toplu halde ibadetini yapabileceği mekânı daha çok kültürel bir AVM gibi konuşlandırmış. Yani Taksim’e yapılması planlanan Taşkışla kültürel AVM’si yetmezmiş gibi caminin altı da sergiler, müzeler ve elbette kafeler, şunlar bunlar ile doldurulmuş. Mimar Ahmet Vefik Alp’in cumhuriyetçiliğini çıkartırsak caminin cumhuriyet ile çok fazla bir ilişkisini bulmak kolay değil. Yine de laik kesimin gazını almak için cin fikir bir kelime oyunu olduğunu itiraf edelim! 

İstanbul’un tören camii yok 

İsterseniz “Taksim’e cami yapılmalı mı” sorusunu sormadan önce “İstanbul’a neden yeni bir cami yapılmalı”  sorusuna pratik cevaplar arayalım. Mesela ilk neden, özellikle resmi törenler için bir gereklilikten olabilir. Örneğin dün üç subayımızın terörle mücadelede şehit düştüğü bir çatışma sonrası bu subaylarımızdan birisinin cenazesi İstanbul’da kaldırılacak olsa törenin nerede yapılacağına dair doğru dürüst bir adres yok. Bu tür törenler genelde devlet görevlileri için Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde, subaylar için 4. Levent Camii’nde, sanatçılar içinse Teşvikiye Camii’nde düzenleniyor ancak hemen hepsi çok küçük, trafik çok yoğun ve ulaşım çok zor. Diyelim Taksim’e böyle bir gerekçeyle cami yapılacaksa çok kötü bir fikir. İlki, planlanan cami çok küçük. İkincisi, daha büyük bir cami yapmaya kalkarsanız meydanın şu andaki trafik yükünün kaldırmayacağı aşikâr. Yine de hadi diyelim cami yapılmasına karar verildi, önümüzde Ataşehir’de yapılan Edirne’deki Selimiye Camii’nin kopyası sayılan kötü bir örnek de var. Ataşehir’e nev’i şahsına münhasır simge bir cami yapılabilecekken ne yazık ki işin kolayına kaçıldı ve minyatür parkın büyüğü bir cami Edirne’den ışınlanıp konduruluverdi. Bu kafa karşısında Taksim’deki caminin işlevini ve ortaya çıkacak yapıyı akıl ve mantıkla sorgulamamız şart. Sükûnet ve suhuletin mimarisi Ahmet Vefik Alp ve arkadaşlarının hevesini kırmak istemem ancak yapılan cami modeline baktığımızda ne yazık ki modernden çok oryantalist öğelerin de rahatsızlık yarattığını söyleyebiliriz. Bunun iki nedeni var. İlki, İstanbul’un camii mimari iklimi… İslam inancının içindeki tevazü, dinin insanın içinde yarattığı o büyük dünyanın sükûneti bugün İstanbul’un mimarlık tarihine geçmiş camilerinin hemen hepsinin mimarisine de yansımıştır. Yeni Cami veya Kılıç Ali Camii’ne baktığınız zaman binaların formlarının bir şelale gibi yumuşacık inmesinin nedeni sadece mimari beceri ile alakalı değildir. Bu aynı zamanda İslamiyet’in dinginliğinin de tasarıma yansıtılmasının başarısıdır. Bu camiler Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemlerde yapıldı. Mimarlar şaşaayı bilmediklerinden değil tercih etmediklerinden bu camilere yansımadı. İslam inancının insanın içinde yarattığı huzur ve sükûnet binalara hükmetti. Mekân ve binalar bu suhulet ve sükûneti içinde barındırdı. Gelin görün ki bizde modern cami denilince akla ilk olarak oryantalizmin Binbir Gece Masalları’ndan fırlamış cumhuriyet cami projesi gibi örnekler geliyor. Oysa inanç 1500 yılda hiç değişmedi ancak toplumlar ve yaşadıkları mekânlar mimari ile birlikte çok değişti. Eğer hedef mimarlığın bugününü inanç sistemine yansıtmaksa bunun yolu 1500 öncesinin mimarisini taklit etmekten, esinlenmekten veya kopyalamaktan geçmiyor. Gelelim Taksim camii ile ilgili ikinci üzerinde durmamız gereken noktaya… Taksim’de yapacağınız her yapı meydanla uyumlu olmak zorunda. Yani Taksim’deki caminin nasıl olacağını Taksim’e ne olacağı belirleyecektir. İsterseniz önce o tasarımı görelim, ardından Taksim’e kubbeli bir cami yapılması şart mı, gelin oradan tartışmaya başlayalım. Gördüğünüz gibi laikliği işin içine katmadan da Taksim’de bir cami tartışması yapmak mümkün. Elbette ‘anlayana’!

Etiketler

Bir yanıt yazın