Kültür Bakanı Ertuğrul Günay dahi "Ağaçları yok etmeyelim" deyiverdi sonunda...
Evet, eğer tartışmalı Taksim projesi öngörüldüğü gibi ilerlerse İstanbul’un ender yeşil alanlarından biri tarihe karışacak. Gezi Parkı’nda yüzlerce kadim ağaç kesilecek. Kurbanlar kırmızıyla işaretlenmiş. Görünce kanım dondu, aklıma Alevilerin evlerine sinsice atılan çarpılar geldi. Projeye direnen çevreciler, işaretlenen ağaçlara kendi ördükleri rengârenk yün “çorapları” giydirmişler. Belediyeciler çorapları sökmeye çalışmış ama becerememişler. Minik bir zafer. Ama olsun yine de bir zafer.
Parkın yanında dalış tünelleri kazmak üzere Cumhuriyet Caddesi’nde gazetemizin iki adım ötesinde bir dizi dükkân zorla tahliye ettirilmiş. Esnaf lehinde çıkan mahkeme kararlarına rağmen. Nasıl mı? Dükkânlara erişimi bariyerlerle engelleyerek. Nöbet tutan güvenlikçiler “Buraya girmek yasak” diyorlar. “Ama seyahat şirketinden biletimizi almamız gerekiyor” deyince homurdanarak geçmemize izin veriliyor. Boşuna. Uzun süre gitmemekte inat eden acente sahibi de pes etmiş sonunda. Dükkânı diğerleri gibi boş.
Yanımda projeyi durdurmak için örgütlenen Taksim Platformu üyesi Mine Özerden var. Boğaziçi matematik profesörü Betül Tanbay ve mimar Korhan Gümüş ile birlikte parkta Boğaz’a nazır çay bahçesinde durumun vahametini anlatmaya koyuluyor. Konumuz İstanbul’un kalbi. Maç sonrası kutlamalarının, başörtüsü eylemlerinin, yılbaşı gecelerinin, kısaca yıllardır milyonlarca İstanbullunun ifade alanı Taksim Meydanı vatandaşlara danışılmadan oldu bittiye getirilip sıfırdan dizayn ediliyor. Hançerleniyor, insansızlaştırılıyor, sterilize ediliyor, soylulaştırılıyor, ruhsuzlaştırılıyor. Gezi Parkı’nın yerine 1939 yılında İnönü’nün talimatıyla yıkılan Topçu Kışlası yeniden yapılıyor. Altına kafeler, sanat galerileri, ortasına da buz pateni ringi. Sonuç: Boğazı seyrederek iki liraya alıp yudumladığınız çay 10 liraya fırlayacak. Kuşlar, simitçiler, sokak köpekleri yok olacak.
Meydanın kendisi ise tümüyle yayalaştırılacak. Trafik Cumhuriyet, İnönü ve Mete caddelerini yaran dev tünellerle yer altına alınacak. Böylece meydan ve çevresi arasındaki bağ koparılacak. Turisti, travestiyi, zengini, fakiri, Roman’ı, Kürt’ü, dindarı, anarşisti hepsini bir arada görebildiğimiz, Özerden’in deyişiyle Türkiye’nin tek “özgür” alanı Taksim, beslendiği arterlerden koparılacak: “Taksim kendi tarihindeki tüm dayatmacı zihniyetlere ve baskılara rağmen kültürel çeşitliliğini korumayı becerebilmiş önemli bir kişisel ve toplumsal bellek mekânı. Halkın sağduyusunu kaybetmeden bir arada durmayı deneyimlediği, hak taleplerini de ifade edebildiği, zaman zaman ağır kayıplar da verdiği önemli bir dünya meydanı.”
Ancak yine platform üyelerinin de vurguladığı gibi laik kesimin projeye karşı ürettiği “Rejim elden gidiyor” söylemi çelişkili. Gezi Parkı, Kemalistlerin “halka” Batı kültürünü aşılama ürünü değil miydi? Kaldı ki Gümüş’ün vurguladığı gibi şu anki Taksim projesi ilk olarak Dalan zamanında pişirilmişti. Üstelik proje geçen yıl belediye meclisinden CHP’lilerin de oylarıyla geçmiş. Buradaki en temel sorun, tüm Türkiye’nin ifade alanı olarak benimsenen Taksim Meydanı ve civarının vatandaşların görüşleri alınmadan bir dayatmayla değiştiriliyor olması.
Esas mesele Taksim’e cami yapılıyor olması değil sürücülerin saatlerce dalış tünellerinde egzoz soluyacak olmaları. Esas mesele Topçu Kışlası’nın ihyasının yarışmayla değil ihale yoluyla kendi elemanı olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi “Alan Yönetimi Başkanı” Halil Onur’a verilmesi.
Benzer süreç Ankara’da da yaşanmıştı. Türkiye’nin kanaatimce en güzel caddesi, Atatürk Bulvarı yine dalış tünelleri marifetiyle yarılmış, ortaya konan korkuluklar yüzünden Cumhuriyet döneminin en güzel mimari örneklerini teşkil eden yabancı elçilik binaları görünmez hale gelmiş, Ankara’nın ruhu çalınmıştı. Ama Taksim için henüz geç kalınmış değil. Evet meydanda yapısal sorunlar diz boyu. Belediye otobüsü parkı olarak kullanılmasından tutun, metro çıkışının kaldırıma bitişik olmasına ve özürlü vatandaşlar için herhangi bir doğru dürüst düzenleme yapılmamasına kadar bir sürü ucubelik var. Gümüş’ün ifade ettiği gibi bunlar kolayca düzeltilebilir. “Kentsel dönüşüm” adı altında yeni yeni beton yığınları dikerek, rant kapıları yaratarak değil.
//
//
//
//
// *’).appendTo(newContainer);
bp.remove();
});
})();
// ]]>