‘Tapınak tepede, cami şehirde olur’

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Oktay Ekinci, Eskişehir-Tepebaşı Belediyesi Kent ve Kültür Söyleşileri'ndeki gözlemlerini aktarıyor.

Eskişehir-Tepebaşı Belediyesi Kent ve Kültür Söyleşileri’nin konuğu Doğan Kuban’dı.

Değil İstanbul’un, Türkiye’nin gündemine oturan “Çamlıca Camii” için akla gelen sorulardan biri de şu; “Acaba neden Osmanlı bile Çamlıca’ya cami yapmadı?”

Öyle ya, ne Koca Sinan, ne Sultan Süleyman, ne de diğerleri… Bu tepeye cami düşlediler. Çünkü Çamlıca hem eşsiz bir “mesire” yeri, hem de İstanbul’un özgün bir peyzaj zenginliği.

Tüm bunlar doğru ama meğer “derin”lemesine bir açıklama değilmiş! Hocaların hocası, mimarlık tarihi uzmanı ve İslam mimarisinin uluslararası bilgesi Prof. Doğan Kuban dedi ki: “Tepelere ‘tapınak’ yapılmıştır; cami ise şehrin içindedir.”

Önce ‘bilgi’ gerekiyor

Eskişehir-Tepebaşı Belediyesi’nin “aydınlanma” ortamına katkı olarak düzenlediği “Kent ve Kültür Söyleşileri”nin bu ay konuğu Prof. Kuban’dı. 8 Aralık’ta Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’ni dolduran her yaştan izleyici arasında mimarlar da vardı.

Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Kuban’ın “Cumhuriyet-Bilim ve Teknoloji Dergisi”ndeki yazılarına da değinerek özetle dedi ki: “Hocamızın uyarı ve saptamaları, engin bilgi birikiminin armağanıdır; ders alınabilirse, günümüzde birçok kültür yoksunu uygulamadan da arınabiliriz.”

“Kent Kimliği ve Uygarlık” başlıklı konuşmasına kimlik ve uygarlık için önce “bilgi”li olmak gerektiğini anımsatarak başlayan Kuban, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların okuma yazma bilmeyen Türk halkı ile devrimci Osmanlı subayları olduğunu vurguladı. Kendisinin de Osmanlı bir aileden geldiğini, büyükleri arasında “şeyhülislam”ların bile bulunduğunu, ancak Cumhuriyeti de yaratan ulusal kimliğinin Türk olduğunu belirten Kuban, şimdiki farklı kimlik arayışlarının tamamen siyasi hedeflerin ürünü olduğunu anlattı.

Söz güncel gelişmelere geldiğinde ise özellikle Çamlıca Cami için uyarıları adeta bir “tarih ve felsefe dersi” gibiydi.

Camiler ve mimarları

Üsküdar Belediye Başkanı’nın “Cami projesini ancak Müslüman mimarlar çizebilir” sözünün anımsatılması üzerine “Belli ki tarih bilmiyor” diyen Kuban’ın, Mimar Sinan’ın inanç kökenine değinmesi; İstanbul’da “Nur-u Osmaniye”den “Ortaköy”e kadar sayısız caminin Ermeni mimarlarca yapıldığını belirtmesi; dünyadaki nice kutsal mekânın farklı inançlardan mimarlarca tasarlandığını açıklaması da çarpıcıydı.

Kuban, “cami şehrin içindedir” vurgusunun nedenini ise özetle şöyle anlattı: “Cami ‘namaz’ içindir. Ezan namaza çağrıdır. Amaç namazın günde 5 vakit hep birlikte kılınmasıdır. Bu nedenle tarihi camilerin tümü çarşı ya da mahallelerin içinde/kenarındadır. ‘Tapınak’lar ise antikçağlardan beri ‘ulaşılması güç yerler’de kurgulanan kutsal simgeler içindir; özel günlerde ziyaret edilen mistik mekânlardır; camiyle asla ilgisi yoktur.”

Dinlerken Uzak Asya uygarlıklarından Akdeniz’in tarihsel coğrafyasına, hatta Latin Amerika’nın geçmişindeki antik yerleşimlere kadar her türden kültürün tapınaklarını, yükseklerdeki konumlarını ve sadece kutsal günlerdeki “törensel tapınma”ların mekânları olduklarını düşündüm. Çarşıdaki camiye ise örneğin esnafın dükkânını bile kilitlemeden namaz için gidip döndüğünü… Günde 5 vakit tepeye tırmanılmaz ki…

Söyleşi bittiğinde Eskişehirli izleyici soruyordu: “Çamlıca Tepesi’nde cami değil, olsa olsa tapınak olacağını bu büyük(!) dindarlar nasıl bilmezler?”

Yanıtı hoca daha baştan vermişti; “Uygar olmanın önkoşulu bilgi sahibi olmaktır.”

Etiketler

Bir yanıt yazın