Piyalepaşa Camii'ne 16. yüzyılda gelir sağlayan bostan otopark yapılacak. Tarihçilere göre en az 450 yıllık olan bu bostan arazisi Kasımpaşa Vadisi'nin tarım geçmişinden günümüze ulaşan son iz.
İstanbul’da son tarihi cami bostanı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin otopark projesi için yıkılacak. Piyalepaşa Cami’nin hemen bitişiğindeki 6 buçuk dönümlük bostan arazisi, 16. yüzyılda camilerin giderlerini karşılamak için vakıflara gelir sağlayan bostanların günümüze ulaşan son örneği. Mimar Sinan’ın 1573’te inşa ettiği Piyalepaşa Cami’den daha köklü bir geçmişe sahip olan bu bostan, temeli geçen günlerde atılan ‘zemin altı otopark’ inşaatıyla yok olma riskiyle karşı karşıya. Tarihçiler ise projenin geri çekilmesi çağrısı yapıyor. Çünkü onlara göre bu arazi cami yapısı ile bir bütün ve tarihten önemli izler taşıyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Bölümü’nde kent içi toprak kullanımı üzerine doktora yapan sanat tarihçisi Ayhan Han ve Harvard Üniversitesi’nde Osmanlı tarım teknolojisi üzerine çalışan Aleksandar Sopov ile Piyalepaşa Camii’nin bostanını gezdik. Tarihçi Ayhan Han, vakfiyelerde bu bostana dair önemli bilgiler yer aldığını söylüyor. Piyalepaşa Camii’nin dere yatağında bostan üzerine inşa edildiğini belirten Han, “Cami inşa edildikten sonra bostan, Piyalepaşa Vakfı’nın mülkiyetine geçiyor ve bostandan elde edilen kira geliri caminin tamiratında kullanılıyor. Derenin o dönemki ismi Kozludere’dir. Kozludere ve Dolapdere, İplikçi Hamamı civarında birleşip Kasımpaşa Deresi’ni ve hepsi birlikte Kasımpaşa Vadisi’ni oluşturuyorlardı. 1656 tarihli Zülfükar Ağa’nın Vakfiyesi yol, Piyalepaşa Tekkesi, bostan ve dereye komşu bir bahçeden bahsetmektedir. İçerisinde ahır, 4 dolaplı kuyu, köşk ve ağaçlar varmış. Vakıf kaydı bize Piyalepaşa Bostanı’nın da yer aldığı alanı tarif ediyor” diyor.
Bostanın Kasımpaşa Vadisi’nden günümüze kalan son tarım arazisi olma özelliği taşıdığını belirten Han, caminin yapıldığı dönemde denizden uzaklaştıkça dere yatağı boyunca kesintisiz bir biçimde bostanların var olduğunu söylüyor: “Caminin yapıldığı dönem, vadi içerisinde özellikle denize yakın kesimlerde Müslüman mahallelerinin yayıldığı dönemlere denk geliyor. Vadinin tepe noktalarında Santa Marco, Hüseyin Ağa, Ketehorria ve Tatavla mahalleleri mevcut. Denizden uzaklaştıkça dere yatağı boyunca kesintisiz bostanlar yer alıyor. Yağışlı mevsimlerde tepelerde biriken sular vadide sellere neden oluyor ve dere yatağındaki bostanlara, bahçelere ve camilere zarar veriyor. 18. yüzyılda bölge sakinlerinin arzuhallerinde sık sık tekrarlanan bir konu bu. Piyalepaşa Camii’nin önündeki şimdiki bostanlık alan sel sularına bir set olarak düşünülmüş olmalı. Çünkü bostancıların varlığı, dere yatağında direnajı ve çevresindeki binaların korunmasını mümkün kılıyor.”
Han’a göre içinde hâlâ tarihi su kuyusu ve su havuzu barındıran Piyalepaşa bostanı en az 450 yıllık bir insan emeğinin ürünü ve vadinin akarsu ortamından ve Kasımpaşa bostanlarından günümüze ulaşan son iz.
Osmanlı tarihçisi Aleksandar Sopov ise 16. yüzyıl camilerinin bostanlarıyla bir bütün olduğuna dikkat çekiyor. Sopov’a göre tıpkı Fatih Cami ve Beyazıt Camii gibi Piyalepaşa Camii de çevresindeki bostanlarla bir bütün: “16. yüzyılda inşa edilen külliye, tekke, medrese ve camilerin bitişiğinde mutlaka bostanlar ve bahçeler var. Bunlar caminin avlusu ve haziresinden ayrı olarak düşünülmemiş. Bu bostanlar çoğu zaman dini yapılara gelir getiren tarım alanı olarak kullanılıyor. İstanbul’da bunun tek örneği Piyalepaşa Bostanı’dır. Bu bostanın yok edilmesi demek elimizde kalan son örneğin yok edilmesi demektir.”
Piyalepaşa Bostanı’nda 4 bostancı çalışıyor, 16 kişi geçimini bu bostandan sağlıyor. Araziyi son 5 yıldır ekip biçen Mehmet Özan, “Bu araziden çıkarılırsak tüm geçim kaynağımızı yitireceğiz ” diyor.