Tarihi Çevre Algısı

Cevat Erder'in "Tarihi Çevre Algısı" isimli kitabı YEM Yayın'dan çıktı.

Kitabın tanıtım metninden:

Kültürel varlıklara değer verme ve onları koruma eğiliminin, bu amaçla yapılan uygulamaların çok kişinin sandığı gibi çağımıza özgü yeni bir davranış, yeni bir akım olmadığını, insanlık tarihinde hayli açık seçik bir yeri olduğunu biliyoruz. Bu olgu, Prof.Dr. Cevat Erder’in Tarihi Çevre Kaygısı ve onun devamı niteliği taşıyan Tarihi Çevre Bilinci adlı kitaplarında ve ardından da UNESCO tarafından tek bir kitap halinde “güncellenmiş özet gibi” yayınlanmış Our Architectural Heritage: From Consciousness to Conservation adlı kitabında açıkça vurgulanmıştır.

Tarihi Çevre Algısı, Cevat Erder’in bu son kitabının yeniden ele alınarak güncellenmiş ilk Türkçe baskısı olma niteliğini taşıyor. Erder, toplumların kültürel değerlerinin çeşitlilik gösterdiği yerlerde, kültürel varlıkların korunmasıyla ilgili kararlarında ve uygulamalarında farklılıklar olmasının doğal karşılanması; farklı toplumlardaki örnekler ve benzetmeler üzerinden yapılan tartışmalarda zamanın ve mekanın mutlaka dikkate alınması gerektiğini ileri sürüyor: “Son yıllarda ‘koruma bilimi’ olarak da adlandırılan bu alanda, farklı kültürel ortamlarda izlenebilen, değişik gibi görülebilen kimi uygulamaları, geçerlilikleri genelde kabul edilmiş uluslararası ilkelere sadık kalmadıkları, uyum sağlamadıkları gibi nedenlerle eleştirmeden önce, o ülkenin kültür bütünü içindeki bu uygulamalara etken olan nedenlerin, uygulama yapılan zaman ve ortamın araştırılması gerekir. Bu amaçla yapılacak araştırmaların bizleri bugün içinde bulunduğumuz kaostan çıkararak daha yararlı, hiç olmazsa daha doğru bir ortama sokacağına inanıyorum. Kitapta örnek gösterilen İtalya, Fransa, İngiltere vb. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’nin de koruma konusunda gösterebileceği pek çok örnekle bu ülkeler arasında yer alabilecek düzeye kolayca ulaşabilecek niteliklere sahip olduğu kanısındayım.”

Korumada ele alınan varlıkların kültürel değerleri kadar korumayla ilgili ortam ve koruma kavramının zaman içindeki değişkenliğini de değerlendirmek gerekir. Burada neyin, nerenin, nereye kadarın değişkenliğinin sorgulanmasını da vurgulamak gerekir: bunda ısrarımızın nedeni de uzun zamandır ülkemizde konunun sadece teknik bir uğraşı olduğu kanısının egemenliğinin aşılamamış olmasıdır. Koruma, salt bir “tamir” olayı olmayıp bilim ve kültürün birçok girdisini içeren bir süreçtir. Uygulamanın değerlendirilişi, bu süreç içinde yerini almalıdır.

Ülkemizde yaklaşık elli yıldan beri kültürel varlıkların korunması konuları, ayrı bir uzmanlık dalı olarak birçok üniversitemizin eğitim programında yerini almıştır. Bu programlara baktığımızda konunun disiplinlerarası niteliğinin kabul edildiği, başlangıçta düşünüldüğünden daha zengin olduğu, daha önceleri öngörülemeyen birçok bilim dalını da kapsadığı izlenmektedir. Bugün mimarlar, şehir plancıları, tarihçiler, sanat tarihçileri, arkeologlar, mühendisler, doğa bilimcileri, sosyologlar, iktisatçılar gibi sair bilim insanlarının kültürel varlıkların sahibi olan kişilerle ve toplumlarla, giderek de koruma uzmanlarıyla diyaloglarının kaçınılmaz olduğu daha net olarak görülmektedir.

Bugünlerde bir onarım şantiyesi görüntüsünde olan ülkemizde, elliye yakın yıldır uzmanlar yetiştiren üniversitelerimizin sağladığı birikim ve ürünlerden, uygulama yapan kuruluşların deneyimlerinden, diğer birçok ülkede yapılanlar gibi bir değerlendirme yapılması zamanı geldiği açıktır. Bu değerlendirmeye yurttaşlarımızın kültürel varlıklara olan yaklaşım ve anlayışlarını saptayan bilimsel bir araştırmanın sonuçlarını da katan verilerle ülkemiz kültürüne uygun onarım ilkeler dizininin hazırlanması hiç de olanaksız görünmüyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın