Prokš Přikryl Architekti, Çek Cumhuriyeti'nin Pardubice kentindeki tarihi bir değirmen binasının tahıl silosunu, yeni bir kültürel ve sosyal kentsel bölgenin devam eden gelişiminin bir parçası olarak dönüştürdü.
Pardubice şehrinin merkezinde Chrudimka Nehri kıyısında yer alan ve “ulusal kültür anıtı” olarak tanımlanan Automatic Mills, Çek mimar Josef Gočár tarafından tasarlanan ilk binalardan biri. İlk olarak 1911 yılında iş insanları Winternitz kardeşler için inşa edilen değirmen 1940 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte “Automatické Mlýny” (Automatic Mills) olarak yeniden adlandırılmış. Değirmenin yine Gočár tarafından tasarlanan tahıl silosu 1921 – 1924 yılları arasında eklenmiş.
Prokš Přikryl Architekti, yapımından bir asır sonra sonra silonun uyarlanabilir bir yeniden kullanım projesiyle sanat merkezine dönüştürülmesini tasarlamış. Tahıl silosuna ek olarak, farklı mimarlar tarafından bir şehir bilgi merkezi, zanaat ve teknoloji eğitim merkezi ve iki galeri de dahil olmak üzere çeşitli binalar geliştirilmiş.
Silonun dönüşümü bir dizi mekanı içeriyor. Yeni erişilebilir tahıl ambarlarının sergilere ev sahipliği yapması planlanırken bodrum katında umumi tuvaletler ve tesisler, zemin katta kapalı bir kamusal alan ve bilgi merkezi tasarlanmış. Üst kattaki salonun tiyatro gösterileri, konferanslar, konserler ve sosyal etkinliklere ev sahipliği yapması düşünülmüş ve çatı katında bir teras ve bar alanı oluşturulmuş.
İç mekanda yapılan değişiklikler asgari düzeyde tutulmuş, orijinal yüzeylerin büyük çoğunluğu korunurken ve onlarca yıllık zengin patinalar olduğu gibi bırakılmış.
Ofis, silonun zemin katını her iki taraftan da aktif hale getirerek tahıl ambarlarının altında erişilebilir bir kamusal alan yaratmış. Tasarımcılar tuğla kaidede daha önce kapatılmış olan büyük bir açıklığı yeniden açarak değirmen ile silo arasında zemin seviyesinde bir bağlantı yapmışlar.
Beşinci katta açık bir salon alanı oluşturmak için tavan, kolonlar, çatı döşemesi ve tavan arası kaldırılarak yalnızca orijinal çevre tuğlaları bırakılmış. Serbest duran duvarlar tavan döşemesine sabitlenmiş, yeni bir düz çatı eklenerek beton döşeli bir çatı terası oluşturulmuş.
Binanın cephesinin tarihi eser statüsünde olması nedeniyle zemin üzerindeki alanlar içten 75 milimetre kalınlığında kalsiyum silikat levhalarla yalıtılmış. Isıtma, 120 metre derinliğe sahip altı jeotermal sondaj kuyusundan oluşan bir yerden suya ısı pompası ile sağlanmış.
Zemin seviyesindeki ve üst salondaki prefabrik cam-beton zemin panelleri, ışığın mekana ve bodrum katına yayılmasına yardımcı olacak şekilde planlanmış. Galvanizli çelik ızgaralı merdiven, açıkta kalan beton asansör boşluğunu çevrelerken çatı terası ile salondan yangın çıkış yolu olarak da işlevlendirilmiş.