"İstanbul Metropoliten Planlama Toplantıları" 15 Şubat 2007 tarihinde, "Tarihi Yarımada ve Kentsel Koruma" başlığıyla İMP Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi.
Arkitera Mimarlık Merkezi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP)’nin ortaklaşa düzenlediği “İstanbul Metropoliten Planlama Toplantıları” 15 Şubat 2007 tarihinde, “Tarihi Yarımada ve Kentsel Koruma” başlığıyla İMP Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Mimarlar Odası Eski Genel Başkanı Oktay Ekinci’nın yürütücülüğünde gerçekleştirilen toplantıya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Etüd ve Proje Daire Başkanı Murat Tuncay, İstanbul Bölgesi Alan Başkanı İhsan Sarı, İMP Tarihi Yarımada Planlama Yürütücüsü Prof. Dr. Cengiz Eruzun, Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ve Nergiz Başkaya konuşmacı olarak katıldılar.
Toplantı yürütücüsü Oktay Ekinci, “Yarımadayı nasıl planlayacağız?”, “Uygulama ve kararlara yönelik önerilerimiz nelerdir?” sorularıyla toplantıyı başlattı. Etüd ve Proje Daire Başkanı Murat Tuncay, “Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı Analitik Etüd Çalışması”nı sunarak, 1990’da başlayıp 2000 yılında biten, 2006 yılı itibariyle onaylanarak tamamlanan plan yapım sürecini anlattı. Plan çalışması, Eminönü ve Fatih ilçelerini içeren, gelişme düzenleri ve özellikleri farklılıklar içeren 10 ayrı bölgede ve 10 ayrı çalışma grubu ile yapıldı. “Yedi Tepe”nin vurgulandığı planda, parsel bazında yükseklikler ve yoğunluklar incelenerek, tüm tarihsel veriler ve haritalar incelenerek bilgiler planlama sürecine aktarıldı. Murat Tuncay’ın verdiği bilgilere göre, bölgedeki yapıların %20’si iyi durumda, %59,7’si orta seviyede, %20’si kötü, %0,3’ü ise çok kötü durumda. Tuncay, topografik zorlukları ve yanlış ulaşım kararlarının getirdiği sorunları ifade ederken, bölgenin siluetinin önemine dikkat çekti ve kot farklılıklarına bağlı olarak alınan yoğunluk ve kat yüksekliğiyle ilgili ve özellikle kaçak yapılaşmış alanlarda yeşil alan ve yoğunluk düşürme yönünde aldıkları plan kararlarını ifade etti. Plan çalışması, bölge için getirilen üç önemli araç ve aşamayı içeriyor. Bunlardan ilk ikisi, “Genel Tipoloji Envanteri” ve “Kentsel Tasarım Rehberi”. Bu rehber bir yönetmelik ve yasal zorunluluk taşımamakla birlikte, bölge için getirilen kentsel tasarım çalışmalarına bir öneri ve esinlenme kaynağı olarak sunuluyor. Şu ana kadar, genel tipoloji envanterinden yararlanılarak, 100’e yakın yapıda çalışma yapıldığı ifade ediliyor. Üçüncü Aşaması ise, kentsel tasarım projesi plan hedeflerini içine alacak, koruma, yenileme ve dönüşümü içeren ekonometrik bir model oluşturulması. Tuncay, 203 kişilik ekiple yapılmış plan çalışmasının, bu ölçekte dünyadaki ilk kentsel tasarım projesini geliştirmiş olduğuna, yapı envanteri, kentsel tasarım rehberi ve ekonometrik model içermesiyle, korumaya metodolojik bir yaklaşım getirmiş olduğuna dikkat çekti.
İstanbul Bölgesi Alan Başkanı İhsan Sarı, Tarihi Yarımada Koruma Planı’nın nasıl hayata geçirileceği, nüfusunun ne olacağı ve nasıl yönlendirileceği, bu bölgedeki önceliklerin neler olacağı, planın uygulama aşamasında finansal kaynaklarının nasıl karşılanacağını sorgulayan sorular yöneltti ve tüm bu soruların çözüm bulması için bir “stratejik eylem planı” yapılması gerektiğini ifade etti. Bu stratejik plan çalışmasının, uzmanlardan, ilgili meslek örgütü üyelerinden, sivil toplum kuruluşlarından ve halktan oluşması gerektiğini belirtti ve Tarihi Yarımada’da “kimlik” konusunun sorgulanması gerektiğini vurguladı. Nergis Başkaya da, “kimlik” sorununa dikkat çekerek, bunun nasıl bir çerçeveye oturtulması gerektiğini sorguladı. Korumanın sadece fiziki koruma düzeyinde olmadığına dikkat çeken Nergis, kimlik ve koruma sürecindeki “insan” boyutunu vurguladı. Toprakla, insani boyutla ve ölçekle ilişki koptuğunda değerler sistemiyle de ilişkilerin koptuğunu ifade eden Nergis, fiziki yapının kimliğinin ifade edilmesinde, “insanın korunması”nın önemini vurguladı. Tarihi Yarımada’da 3 ayrı sit alanının (birinci derece “arkeolojik sit” – Topkapı Sarayı’nın bulunduğu bölge, ikincisi “kentsel tarihsel sit”, üçüncüsü ise, bu iki sitin ara bölgesinde kalan, “kentsel ve arkeolojik sit”) bulunmasını eleştirdi ve bazı tarihi kalıntıların toprak altında kalması gerektiğini, böyle çok daha iyi korunacaklarını ifade etti. Nergis, bölgenin geçmişteki haline referanslar vererek, anıt eserlerin taşıdığı organik bütünlüğü, cami ve hastane bahçelerinin aynı zamanda “park” olarak da kullanıldığını ifade etti ve denizle ilişkinin tekrar kurulması gerektiğini vurguladı. Bu noktada Ekinci de, bölgedeki geçmiş yaşam biçimine ait özellikleri dile getirdi; sinemalara, deniz ilişkisine, çukur bostanların spor alanı olarak taşıdığı işleve ve bunların bir kısmının tekrar yaratılabileceğine değindi.
Cengiz Eruzun yaptığı konuşmada, bölge için yapılan birbirinden bağımsız planların getirdiği plansızlığa ve yıpranmaya dikkat çekti, İMP bünyesinde bölge için yapılan çalışmalara getirilen eleştirilere yönelik açıklamalarda bulundu ve yaptıkları projeye dair bilgiler sundu. Eruzun, tarihte bölgenin iki kere çok büyük zarara uğradığını ifade etti; Dördüncü Haçlı Seferleri ve 1950’lerde başlayan yıkımlar.
Vurgulanan bir diğer konu ise Prost Planı ile alınan yanlış ulaşım kararları, sonrasında yaşan yıkımlar ve açılan yeni yollar. Bu noktada özellikle Atatürk, Millet ve Vatan Caddeleri’nin bölücü etkisi ve Tarihi Yarımada’ya taşıdığı yük ve getirdiği riskler dile getirildi.
Eruzun ayrıca bölgede Bizans anıtları ile Osmanlı anıtlarının aynı oranda korunduğunu, ancak yerüstündeki anıtların yer altındakilere göre öncelik taşımakta olduğunu ifade etti. Gündüz nüfusunun 2.5 milyon seviyelerinde olduğu Eminönü’nde gece nüfusunun 35.000’e düştüğüne dikkat çekti ve bölgedeki aşırı göç, işlev kargaşası, kaçak yapılaşma , beton yapıların ahşap yapılar üzerinde yarattığı yıkıcı etkiye dikkat çekti. Kentsel kimliğin korunması için ahşap yapının şart olduğunu vurgulayan Eruzun, prensip olarak geleneksel malzeme ve betonun yerini tutacak çelik yapıların tercih edildiğini ifade etti ve yaptıkları çalışmalarla ilgili aldıkları bazı ana kararları açıkladı: Atatürk Bulvarı’nın yayalaştırılıp, Marmaray’ı Haliç’e bağlayacak rekreasyon alanlarının geliştirilmesi, Kenedy Caddesinin yayalaştırılarak denizle bağlantının kurulması ve ulaşımın hafif metro ile sağlanması, anıtsal özellik taşımayan yapıların, anıtsal yapılarla yarışacak ölçeklerde olmaması, Divan Yolu’nun ve meydanların yayalaştırılması, metro köprüsüyle Atatürk Köprüsü’nün birleştirilerek Yenikapı’ya bağlantının yeraltından sağlanması, lastik tekerlekli araç kullanımının azaltılması, Vefa Bölgesi için getirilen kat sınırlamaları, 100 bin nüfusun bölgeden desantralize edilmesi, Cerrahpaşa ve Çapa’nın desantralize olması, Çapa’nın mevcut alanının depremde toplanma alanı olarak kullanılması, ihtisas hastanesi ve polikliniklerin yine burada yer alması.
Eruzun ayrıca, Hanlar Bölgesi’ndeki yabancı yatırımcıların turizm amaçlı baskılarına da dikkat çekerek, buralarda var olan otellerin korunacağını ve ancak çok büyük binaların otel olarak kullanılabileceğini ifade etti. Bu bölgenin ticari fonksiyonunu devam ettirmesi gerektiğini vurguladı. Tüm bu çalışmaları yaparken Bizans ve Osmanlı’nın temel unsur olarak alındığını belirten Eruzun, 1922 – 1945 döneminde yapılan Pervetichi Haritası’nın bir rehber olarak ele alındığını sözlerine ekledi. Eruzun, Tarihi Yarımada Kent Mobilyaları tasarım örneklerini sundu ve İstanbul’a özgü modellerlin, modernleştirilerek geliştirildiğini ifade etti.
Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er ise, bölgenin ticari kimliğine vurgu yaparak, yurtdışında pek çok ülkede bilinen “Laleli”‘nin bir marka yarattığına dikkat çekti. Bu bölgenin ortadan kaldırılmaması, daha kaliteli hale getirilmesi gerektiğini ifade etti. Hanlar Bölgesi’nin son 10 yılda çok daha fazla kirlenmiş olduğuna dikkat çekerek bölgede bazı hanların otel olarak kullanılabileceğini, bu bölgedeki imalatçıların buradan mutlaka desantralize edilmesi gerektiğini vurguladı. İMÇ’nin bu bölgeyi besleyen bir alışveriş merkezi olabileceğini ifade ederken, bölgede yıkım faaliyetlerinin mutlaka olması gerektiğini ve bunun için bütçe alındığını, Eminönü ilçesinin konut gelişiminin desteklenmemesi gerektiğini, bu bölgenin ticari fonksiyonlarını devam ettirmesi gerektiğini, Fatih Bölgesi’nin konut alanları ve nüfusuyla bölgenin beslenebileceğini sözlerine ekledi.
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ise, acil çözülmesi gereken sorunlara dikkat çekti ve geliştirdikleri dönüşüm ve rehabilitasyon projelerinden bahsetti. Sulukule’de yapılan dönüşüm çalışmalarına yönelik getirilen eleştirilere karşın, Sulukule Bölgesi’nde uygulanan dönüşüm projesinin çok küçük bir bölümünü oluşturduğunu ve orada yaşayan insanların, çözümün bir parçası olarak ele alındıklarını; mülk hakları, kültürel – sosyal haklar açısından dünyadaki en adil proje olduğunu ifade etti.
Oktay Ekinci, getirilen tüm bu önerilere ve dikkat çekilen konulara ek olarak, Tarihi Yarımada için “özel bir yasa” getirilmesi gerektiğini vurguladı. Her büyük kentin ve kent merkezinin ayrı yasaları olduğunu ifade eden Ekinci, 16 yıla yayıldığı söylenebilecek plan çalışmasının, bürokratik süreçlerle uzadığına dikkat çekti. Hanlar Bölgesi’ndeki parçalanmış ve karmaşık mülkiyet yapısına da dikkat çekerek, bunun sur içi yasası ile değiştirilmesi ve çözülmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca sur içinin, iki belediyeye ayrılmış olmasını da eleştirdi ve bunun tek belediyeye dönüşmesi gerektiğini vurguladı. Arkeolojik parkların ve alanların yaratılması, 2600 yıllık arkeolojik yapının mutlaka görünür hale getirilmesi gerektiğini, bunun için kamulaştırmanın zorunlu olduğunu ifade etti.
Ekinci ayrıca, İstanbul kent bütünü için alınacak kararların, planlama çalışmalarının Tarihi Yarımada’nın korunması ve yaşatılmasına hizmet edecek şekilde kararlar içermesi gerektiğini vurguladı. Bu noktada, kentte gelişen büyük alışveriş merkezlerinin buradaki ticari faaliyetleri tehdit ettiğini sözlerine ekledi. Sulukule’deki dönüşüme yönelik soru işaretleri getirirken, konut kredilerinin bu bölgelerdeki yapılarının restorasyonu için de geliştirilmesi gerektiğini, Yenikapı Feribot iskelesinin kaçak yapı statüsünde olduğunu belirterek, bu fonksiyonun Tarihi yarımada ile ilgisi olmayan, gereksiz bir trafik yükü getirdiğini ve yer seçimindeki yanlışlığı vurguladı.
Tarihi Yarımada’ya yönelik koruma tartışmaları, dinleyicilerin katılımlarıyla devam etti. Dinleyiciler tarafından da bölgeye özel bir yasa çıkarılması ve bu yasayla yetkisini almış özel bir teşkilat kurulması gerektiği vurgulandı.
Yarımada içinde kullanılması düşünülen kent mobilyalarına yönelik eleştiriler dile getirildi. “Aşırı” korumacı yaklaşıma yönelik soru işaretleri yöneltildi. Bölge için öngörülen senaryonun ne olduğu ve sosyal yapıya ilişkin nasıl bir dönüşümün öngörüldüğü sorgulandı. Bölge için belediyeye bağlı planlama gruplarının dışında da alternatif senaryoların üretilmesi önerisi getirildi. Buradaki üretim ve ticaret faaliyetlerinin oluşturduğu “network” e dikkat çekildi ve bu birikimin değerlendirilebileceği ifade edildi. Kentsel proje geliştirme sürecindeki kapalı ilişkiler ağına dikkat çekilerek, profesyonel enerjinin, yaratıcı enerjinin bu projelerin üretiminde kullanılması için yeni bir yaklaşıma gereksinim olduğu ifade edildi.
Bir sonraki İMP toplantısı, 23 Şubat 2007 tarihinde, “Kültür ve Turizm Dinamikleri” başlıklı olarak İMP Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek.