Tarlabaşı adam olmaz diyenler çok şaşıracak

'Umutsuz vaka' denilen Tarlabaşı'nın dönüşümü domino etkisi yaratacak...

İstanbul’un 24 saat yaşayan ve en kozmopolit semtlerinden biri olan Beyoğlu yenilenen yüzü ile cazibe alanı haline geliyor. Şehrin kalbinin attığı Beyoğlu’nun çehresi Tarlabaşı Yenileme Projesi ile çok daha modern bir hal alacak. Cihangir, Galata, Taksim’deki sokaklar, binalar da dönüşüyor. Bu projelerin perde arkasında sekiz yıldır Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapan Ahmet Misbah Demircan var.

Değişimi önce Talimhane ile başlattı, ardından “hayalimdi” dediği Tarlabaşı ile sürdürüyor. Demircan, “Tarlabaşı’na mutlaka el atmalıydık. Çünkü Beyoğlu bir bedense ve bedenin bir tarafında ağrı varsa onu dindirmeden bedeni rahatlatmak mümkün değildi. Tarlabaşı önemli bir yer bizim için. Buradaki değişim Türkiye’deki bütün yerlere sıçrayarak domino etkisi yaratacak ve prensesi uyandıracağız” diyor.

Talimhane’yi yeniledikten sonra sıranın Tarlabaşı’na geleceğini söylüyordunuz. Tarlabaşı Yenileme Projesi nasıl başladı?
Talimhane oradaki sosyal dokusu ve yatırımcıları itibari ile çabuk koordine olabilecek bir yerdi. Bir de bizim işletmemizin vitriniydi. Talimhane’ye şöyle bakıyorduk; her bütçenin, her vilayetin, bir hedefi olduğu gibi şehirlerin de ideal ve hedefleri vardır. Onları ortaya koyup, vizyonlarına göre hareket ederler. Şehrin kafası karışıksa ve gelecek ile ilgili bir hedef koymadıysa şehir de yanlış yere gider. Yatırımcısı, yaşayanı açısından… Aynen çocuğa benzer. Çocuğun geleceğini tayin edersiniz, mesela doktor olacak gibi… Ona göre hayatını dizayn eder. İdealleri yoksa ve günlük yaşıyorsa, günlük gelişmelere açıktır. İddia koyamaz ve fark yaratamaz. Dolayısıyla Beyoğlu’muzun bu anlamda kafası karışık değil. En azından bizim kafamız karışık değil. 8 yıl evvel demiştik ki burası bir kültür ve turizm endüstrileri mekanımız olacak. Ona karar verdikten sonra vitrin de önem kazandı. O yüzden Talimhane çok önemli. Orada 3 bin, Beyoğlu’nda ise toplam 6 bin yatak vardı. Orayı bir havaya sokmak lazımdı, çünkü lokomotif olacaktı. Bütün sektörleri hareketlendirecekti. Nihayetinde doğruyu görmüşüz. 3 bin yatak Talimhane’de 13 bine çıktı. Beyoğlu’nda ise 25 bine çıktı. Yeni ilave yataklar bize ekonomik bir dinamizm kazandırdı. O gücü bulunca düşündük ki, Beyoğlu’nun sadece bu bölümünde değil, her yerinde büyük projeler ortaya koymak lazımdı. Talimhane hızlıca dönüşecek bir yerde. Tarlabaşı’na mutlaka el atmalıydık. Çünkü Beyoğlu bir bedense ve bedenin bir tarafında ağrı varsa onu dindirmeden bedeni rahatlatmak mümkün değildi. Tarlabaşı önemli bir yer bizim için. Yüzde 5’lik kısmı ile harekete geçmiş olduk. Çöküntü gören ve çok kötü bir kısmıydı. İnsanlarla uzlaşmak için 6 yıl bekledik. Uzun bir süre. Esas olan uzlaşarak bir yere varmaktı. Tahliyeler yapılırken kimse yürümedi ve bağırmadı.

Bina sahipleriyle müzakere uzun sürdüğü için kimse sonuçlanacağını beklemiyordu.
Evet. Kimse buraların boşalabileceğini tahmin etmiyordu. Gürültü çıkacağını sanıyorlardı ve çıktığında, gidip bakarız diye düşünüyorlardı. Ama çıkmadı.

‘Bittikten 3 yıl sonra Cihangir gibi hatta bambaşka bir yer olacak’

Tarlabaşı’nı ikinci bir açılım diye mi düşünüyorsunuz? Orası bir patlama noktası mı olacak?
Talimhane küçük bir projeydi bu ise büyük. Bu projenin hayata bakışı başka. Büyük dönüşüm Tarlabaşı’ndan çıkacak. Her İstanbullu ve Beyoğlulu oradan geçerken, “Yazık” diye düşünüyordu. “Burası adam olmaz, umutsuz vaka” da deniliyordu. Bakın umutsuzluk bütün Beyoğlu’na yükleniyordu. Kimse buraya girmiyordu. Şimdi zehirlenmiş prensesi tedavi ediyoruz. Tarlabaşı değerli bir prenses ama zehirlenmiş. Onu yeniden adam etmek güç bir iş. Ama başardığımızda prenses kazanacağız. Tarlabaşı dönüşümünü başardığımızda bütün tarihi binalara karşı insanların bakışını şu düşünceye getireceğiz: “Bundan adam olur. Hem de öyle olur ki prenses olarak karşımıza çıkar.” Tarihi yapılardan modern binalardan alamayacağınız verimi elde edersiniz. Bir devrimdir tam olarak. Üstü kirlendi diye yıkıp, yok etmiyorsunuz. O zaman sadece Tarlabaşı’nı değil bütün Beyoğlu’nun umudunu ve inancını tazeliyorsunuz. Ayrıca, onlardan verim alacağını fark ettikleri için eski eser peşinde dolaşanlar olacak. Beyoğlu kendi dokusuna sahip olmaya, eski şaşaasını bulmaya başladı. Bu ticaret hacmini birlikte getiriyor. Tarlabaşı bizim en asli projelerimizden biridir. Tarlabaşı’nı bu noktaya getirebilmek için, Talimhane ve çevresini iyileştirdiğimiz hareketin ivmesiyle güç kazandık. Oralarda bir hareket sağlayamasaydık, Tarlabaşı’ndaki ne yatırımcıyı ne de yaşayanları ikna edemezdik. Yıllarca insanlar “Buradan hiçbir şey olmaz” dediler. Tarlabaşı projesi başlamadan önce orada bir bina 100 bin liraydı. Bugün yeni projeyle beraber müteahhit daha bitmemiş inşaatın, maketten satışında 1 metrekareyi 7 bin 500 dolara satmış. Düşünün ki orada 100 metrekare dairesi olan birine mimar vermedik, kat karşılığı mantığıyla yatırımcı ile aralarında bölüştürdük. Yani mal sahibine 40 metrekare düşüyor. 100 metrekaresi 30 bin lira etmiyorken, 40 metrekaresi 300 bin dolar ediyor. Değer patlaması var. Beyoğlu’nda yaptıklarımız güven vermese ve insanlar inanmasaydı; bugün ortaya koyduğumuz projemiz ve hayalimiz satmazdı. Yarın proje bittiğinde bütün hortum gibi temizleyecek her tarafı.

Bu dönüşüm tam olarak kaç yılda tamamlanacak?
İki yıl sonra 300 binalık bir parsel bitiyor. Ama aynı zamanda o adanın çevresindeki 300 binanın da renöve edilmesini tetikleyecek. Bittikten sonra üç yıl daha ekleyin, Cihangir gibi hatta bambaşka bir yer olacak.

‘Napolyon döneminde şehirlerin yeniden kurulmasını inceledik’

Yenileme projesi kapsamında dünyada örnek aldığınız bir şehir var mı?
Beğendiklerim var. Bir bütün kopyalaması şeklinde değil esinlenmemiz. Çünkü Beyoğlu’nun kendi dinamizmi çok güçlü. Tarihini kurcaladığınızda her şey ortada. Kurgusu hazır bir kent. Bizim yapmamız gereken binaları restore etmek ve sokakları temizlemek. Tarlabaşı projesine başlarken, “Şehrin bu kadar merkezi olmasına rağmen burası neden geri kaldı” diye bir soru sorduk. Oysa ki buranın çok değerli olması gerekirdi… Şunu fark ettik, binaların alanları çok küçük. Altından olsa bir işe yaramıyor. İçten birleştirmek gerekiyor. Oysa buna herkes karşıydı. Bunun için 5366 sayılı kanunu çıkardık. Kıyamet koptu. Fakat dünya bunu böyle yapmıştı. Fransız, İtalyan, İspanyol… Aynı mantıkla dünyadaki başka yerlerin restore edildiğini görünce mutlu olduk. Hatta 5366 sayılı kanun için Fransa’da Napolyon döneminde şehirlerin kurulması ile ilgili çıkmış özel yasalara bakarak örnek aldık. Köklü ve temel yasalar… Bunları uygulayınca ortaya Tarlabaşı gibi bir deha çıkıyor. Bittiğinde dünya gelip “Nasıl yaptınız” diye bakacak. Lübnan’ın başkenti Beyrut’un dönüşümü gibi… Hariri yönetimi şehir merkezinde 10 Tarlabaşı büyüklüğünde proje yaptı. Tüm dünya konuştu. Bunu getirmek için Sayın Başbakanımız arkamızda durdu ve destekledi. Dönüşüm de böyle bir şey işte, sancılı. Arkasında durmak gerekir.

‘Zorlama iş yerleri yerini yaşanan konutlara bırakacak’

Beyoğlu’nu kültür ve turizm başkenti olarak eski ihtişamına kavuşturmak, seçildiğinizden beri hayaliniz miydi?
Her şehrin bir kuruluş gayesi vardır. Kurucusu bir misyon yükler ona. Sultan Fatih bu şehri fethettiğinde değişime Kuledibi bölgesinden başlıyor. Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan ikinci iradenin sahibi 2. Beyazıt Han. Galatasaray Lisesi ve Galata semtini kuruyor. Galatasaray Lisesi devlete iyi adamlar yetiştiren bir yüksek okul. Eğitime damgasını vuruyor burası. Beyoğlu önemli liselerin olduğu bir yer o zaman da. Galata Mevlevihanesi var, güzel sanatlar üniversitesi de var ve o dönem binlerce insan yetiştiriyor. Ondan sonra Musevi vatandaşlar geliyor buraya. “Nereden olursa olsun insan gelecek buraya” diyor. İstanbul’u böyle kurguluyor. Beyoğlu’na ise tarihi binaları ile misyon veriliyor. Bu kurgu ile tüm binalar kültür ve mimari şehri olarak yapılıyor. O yüzden gelecekteki misyonumuzu belirlememiz lazım. Beyoğlu’nun tarihini anlatmamız gerekiyor.

Beyoğlu’nda yaşamayanlar da burayı sahipleniyor…
Onlara sahiplenme diyemeyiz. Sahiplenmek korumaktır. Herkes buraya gelmek istiyor ama şehirlerin sahipleri oturanlar ve orada yaşayanlarıdır. O sahiplilik konusunda sıkıntımız var. İstiklal Caddesi üzerinde onlarca okul var. Buralarda okuyan çocukların aileleri yakınlardaki evlerden geliyordu. Şimdi başka yerlerden geliyorlar.

Orada oturdukları evlerde neler var, zorlama iş yerleri. Hayatın altın oranı vardır. Yüzde 50’si konut olmalı. Tamamen ticaret olunca başka bir şey yaşanıyor. Bütün hayallerim o altın oranı bulmakta. Altın oranı bulunca şehir, sahipleri ile birlikte yaşamaya başlıyor.

‘300 binada çalışmalar başladı, çevresi de değişime hazırlanıyor’

Tam olarak hangi alanlar dönüşüm kapsamına girdi?
Yenilenen yer, 200 metre yola cepheli 100 metre derinlikli bir parsel. Orada 300 bina var. Değişimdeki yerlerin yüzde 50’si konut, yüzde 15’i ofisler, geri kalanı ise ticaret için bırakıldı. Orası öyle bir parça ki domino etkisi yaratacak. Ondan sonrasına bizim bir şey yapmamıza gerek kalmayacak. İnsanlar tek tek binaları onarmaya başlayacak. Zaten yapmaya da başladı. En az 300 binada değişim var ve orada 6 bin hane yer alıyor. Yatırımcılar çevreye butik otel açmaya başladı. Çünkü bölgenin düzeleceğinin farkında. Galata Meydanı’nı yaptık, çevresi düzeldi. Sütlüce’ye Hilton Oteli getirdik. Ardından orada kentsel dönüşüm başladı. Doğru atılmış bir adım her tarafı pozitife doğru etkileyebilir. Dolayısıyla Beyoğlu’nun hemen her yerine böyle dikkat çekici projeleri iteklemek suretiyle çekim alanı haline getirdik. Bazı yerlerde yol yapımı, bazılarında bir binayı desteklemek gibi… Bir güzelliği adam gibi ortaya koyduğunuzda, o diğerlerini harekete geçiriyor. Beyoğlu’nda sokak ıslahları yapılıyor. Çok güzel olunca hemen binaları hareketlendiriyor.

‘Taksim’i yayalaştırma projesi şart!’
Taksim’de trafiğin yer altına alınma projesi mutlak şart. O olmazsa sıkıntı vardır. Beyoğlu trafiğin arasına sıkıştı, onu açmak lazım. Yürüme yollarına engeller geldikçe şehir yaşamakta zorlaşıyor. Biz zaten tepeli bir yer olduğumuz için büyük meydanlarımız yok. İnsanlar “Niye meydanlarımız yok” diye tartışıyor. Böyle bir şeye şaşırıyorlar. Şehrin toplanma yerlerine ihtiyacı var. Sonra daracık sokaklara kapanılıyor. Bu da sıkıntı yaratıyor. Beyoğlu’nun mutlak kurtuluşundaki en önemli özellik Taksim’i yayalaştırma projesidir.

‘Bir sonraki dev projemiz Okmeydanı’nı dönüştürmek’
Tarlabaşı’ndan sonra Okmeydanı projesi var ileride. Piyalepaşa Bulvarı tapusuz bir arazi. Üzerinde 100 bin nüfus var ve çarpık kentleşme oluşmuş durumda. Yeni bir kent kuracağız orada. Vatandaşlar ile görüştük. Geleceğin şehri kuruluyor. Alt yapısı, yeşilliği, yolları ve yeni bir İstiklal Caddesi ile inanılmaz bir meydanı olacak. Okmeydanı’nda 70 hektarlık alanda 40 bin konut yapılacak. En büyük kentsel dönüşüm projelerinden biri olacak.

‘Semtimiz kültür ve sanatsal yönüyle filmlerde daha çok görünür oldu’
Son 8 yıldır öyle ya da böyle Beyoğlu sürekli gündemde. Hareketlilik dışarıdan bakan biri açısından ilgi çekiyor. Yatırıma geliyor. Dikkat ederseniz ara sokaklarda insanların girmekten korktuğu yerlerin her biri tertemiz mekanlar olup çıktı. Mesela Sahaf Festivali yapıyoruz. Bunu yapmamızın tek sebebi var, Beyoğlu’nun giderek yiyecek ve içecek mekanı algısına bürünmeye başlaması. Bu rahatsız edici bir şey. Oysa kitapçı, turistik eşyacı, otel ve konut da olmalı. Hayat hep birlikte bir bütün. Bir vücut tamamen elden oluşamaz. Orantılı olmalı… Eğer burada kitapçılar hızla yok olmaya başladıysa, sahaf yapacaksınız ki kitapçı algısı güçlü tutulsun. Yeşilçam ödülü verdik. Beyoğlu sinemacılığı ve diziciliği kaybetmişti. Oysa biz Yeşilçam ödüllerini vererek sinemada iddiamızın devam ettiğini gösterdik. Hatta sokakları yaparken tarihi siluete uygun olmasına dikkat ettik. O zaman insanlar bu sokaklarda film çekmek istedi. Beyoğlu sahnelerde daha çok görünür oldu.

‘Dar sokaklar için özel temizlik ve zabıta araçları getirdik’
Sokakları aydınlatma projesi bizim için çok önemliydi. Eğer sokakları aydınlatmazsanız emniyet oluşturamazsınız ve insanları yürütemezsiniz. Şehirde temizlik çok önemlidir. Beyoğlu’nun sokakları dar. Bizim çöp arabalarımız ve süpürge araçlarımız özel imalat. İspanya ve İtalya’dan alınmadır. Şu anda yerli firmalar ile anlaştık ve Türkiye’de üretmeye başlıyoruz. Çöpü daha sağlıklı toplayabilmek için özel araçlar imal ettirdik. Arka sokak pislik doluysa oradaki milyon dolarlık mülk değerini kaybeder. Basit gibi gözükse de bu her şeyi etkiler. Aynı şekilde zabıta araçları da küçüldü.

‘Kefken Kampı’nda gençlere projelerimizi de anlatıyorum’
Gelecek nesillerin bu yükselen değerlerden haberdar olması lazım. Eğer bunu bilmezlerse gerçekten mesul olduğunuz vatandaşa istediğiniz faydayı veremezsiniz. Bu açıdan bakılınca bizim Kefken Kampı’mız önemli. Bugüne kadar 40 bin çocuk geldi. Kültür, sanat ve spor faaliyetleri düzenliyoruz. Her hafta gidip Beyoğlu’nun geleceğinin ne olduğunu çocuklara anlatıyorum. 15 sene sonra, “Beyoğlu’nu kültür ve turizm merkezi yaptınız ama vatandaş ne istifade etti?” sorusunun cevabını veriyoruz.

‘Sosyal market kartı ile dar gelirli vatandaşlarımıza ulaştık’
Dar gelirli vatandaşlarımız için bir kart çıkardık. Sosyal market kartı… 4 bin kişi bu kartla ihtiyaçlarını gideriyor. Markete geliyor, alışverişini yapıyor.

700 aileye verilen kartın içine 600 kontör yükleniyor. İhtiyaçlarını doğru ve adaletli karşılayabilmeleri için bu kartı çıkardık. Ailelerin durumlarına bakıp ona göre veriyoruz. İkinci adımda kart verdiğimiz aile sosyal market dışında başka marketlerden indirim almaya da başlayacak. Kariyer merkezi kuruyoruz. Bize iş başvurusunda bulunan vatandaşlara bir test yapacağız. Ve bu datalar sonucu ortaya çıkan verilerden esnafa yakın oturan ve işine yarayacak kişileri sunacağız. Bu havuz herkesin işine yarıyor. Çağrı merkezlerimiz günlük 600 şikayet alıyor. Şikayetleri doğru toplayıp, ekiplerimizi hızlıca yönlendiriyoruz.

Etiketler

Bir yanıt yazın