Tarlabaşı’nın sesi fotoğraflarda kaldı

Fotoğrafçı Ali Öz, Tarlabaşı'nda dört bayram, bir yılbaşı geçirdi. Yani iki yıl orada geceli gündüzlü çalıştı, daha doğrusu yaşadı. Onlarca düğüne katıldı, kına gecelerini, sünnet düğünlerini fotoğrafladı. Yoksulluğu gördü, tattı...

Sokak sokak, cadde cadde, ev ev, “kentsel dönüşüm” adı altında tarihten silinen Tarlabaşı’nın ölümünü belgeledi. Şimdi yitip giden, fotoğraflarda kalan Tarlabaşı’nın coşkusunu da hüznünü de Karşı Sanat’ta 28 Eylül-18 Ekim tarihleri arasında açık kalacak “Ayıp Şehir” sergisinde duyabilirsiniz.

Yılların fotoğrafçısı Ali Öz, iki yıl boyunca Tarlabaşı’nı mesken tuttu. Yalnızca orada dolaşmadı, orada yaşadı. Kentin ve semtin maruz kaldığı “imha/iptal” sürecini belgeledi. Azerisinden Pakistanlısına, Kürtlerden Romanlara, Bingöl depreminin İstanbul’a savurduklarından midye dolmacılarına… Kahvehanelerden birahanelere, barlardan pavyonlara “kentsel dönüşüm” adı altında bir anda “buharlaşıveren” Tarlabaşı’nın suretini çıkardı. İşte bu foto belgesel de Karşı Sanat’ta sezonun ilk sergisi olarak, “Ayıp Şehir” ismiyle sergileniyor. Sergi, bu imha sürecini tüm canlılığı ile anlatıyor.

– Tarlabaşı projesi nasıl başladı?

– Adım fotoğraf manyağına çıkmış. Hayata, yaşama dair ne bulsam fotoğraflıyorum. Rüyamda bile çalışan bir adamım. Türkiye’nin 30 yıllık toplumsal tarihini çektim bir yandan. Tarlabaşı da gönül bağımın olduğu, çok sevdiğim ve yine 30 yıl önce yaşadığım bir mekân. Toplumsal eylemleri, 1 Mayısları, IMF gösterileri, Kürt çatışmaları… Bunlar hep benim çalışma alanlarımdı. Tarlabaşı’ndaki 1987 yıkımlarını da fotoğrafladım. Sonra en son iki yıl önce kentsel dönüşüm olacağı duyumunu aldım ve yine yolum Tarlabaşı’na düştü.

– Başladığınızda iki yıl boyunca geceli gündüzlü orada çalışacağınızı daha doğrusu yaşayacağınızı düşünmüş müydünüz?

– Tutkumla yola çıktım, yok olacak bir yeri, tarihi fotoğraflamaktı derdim. Ama inanılmaz anılar, maceralarla dolu bir hayat yaşadım. Sergi de hiç kafamda yoktu. Burada devlet eliyle bir katliam yaşandı. Hem mimari hem de hayatlar yok edildi. Sembol bir bölgeydi burası. Burası aynı zamanda bir sığınaktı. Kürt göçünden gelenler burada sığınmıştı, yüzlerce binlerce mülteci buradaydı, romanlar, gayrimüslimler, Rum-Ortadokslar da vardı. Zorla kamulaştırıldı burası. Burayı pislikten ayıklayacaklardı güya, “pislik” insanlar da aslında gayet düzgünler hiç şüpheniz olmasın. İyi niyetle yaklaştığınızda hiçbiri size kazık atmaz. Burayı kendilerince temizleme kaygısıyla, kurban ettiler. Tabii burası büyük bir rant kapısı.

– Çekinceleriniz oldu mu?

– Başta çekincelerim oldu. İlk gece hayatına girdim. Beyoğlu pavyonlarını çekmek istemiştim yıllarca ama olmamıştı. Bazı şeyleri fotoğrafla daha kolay anlatırsınız. Ben de barlara, gece kulüplerine, marjinal hayatlara girdim. Ama şanslıydım bana inandılar, güvendiler. İnat bir adamım zaten. İki yıl orada geçirdim, beni “başkan” diye karşılarlardı. Amacım geleceğe burayı anlatabilmekti. Tarlabaşı’nın ne olduğu, nasıl bir sığınak ve kurtarılmış bölge olduğunu anlatmaktı. Ben burada dört bayram, bir yılbaşı geçirdim. On tane düğün, kına geceleri, sünnet düğünleri çektim. 30 bin kare fotoğraf var şu an elimde. Sergide ise yalnızca yüz küsur kare kullandım. Fotoğraf çekmek kolay ama seçmek imkânsız. Hepsini ben çektim ama en az on fotoğrafçı ile onları eledik.

– Hiç destek de almadınız sanırım. Bu iki yılı nasıl geçirdiniz?

– Ben yalnız çalıştım, kimse yoktu. Zaten az para ile yaşadığım için ömrüm boyunca sıkıntı olmadı. İnternetten beni buldular, herkesi buraya getirdim. Burası için onlarca belgesel, onlarca haber çıktı. Medya burayı keşfetti, burayı görünür kıldığıma inanıyorum. Ama keşke mimarlar, sosyologlar da olsaydı yanımda. Türkiye’de STK’ler yalnızca siyaset yapıyorlar, eylemde yoklar, mücadelelerde yoklar. Bu oluşumu geçim kaynaklarına dönüştürdüler. Proje yapıp, para alacaklar, tek dertleri bu. Ben burada para kazanmak bir yana sürekli para harcadım. Yalnızca gece hayatı fotoğraflamak için gittiğim mekânlarda içtiğim bir biranın maliyeti toplamda kim bilir ne kadar eder? Proje bitince taşın altına elini bir tek “Karşı Sanat” koydu. Serginin oluşmasında da Epson’dan Uğur Varlı ve Ankara Büyülü Fener Stüdyosu’nun yani İrfan Demirkol’un katkısı ile en azından baskıya para harcamadım. Basın tanıtımını da ben tek başıma yapıyorum.

– Tarlabaşı “ıslah” edildi, ediliyor. Şimdi bir eksiklik hissediyor olmalısınız?

– Buradaki insanlar bir anda kayboldu, yok oldu. Nereye gittiler? Köyü olan döndü. Kimi varoşlara sığındı, ailesi olanlar şanslarını onlarla denedi. Burada bir üretim vardı, o yok edildi. Ben ağladığım kadar eğlendim ve yaşadım burada. Hatta bir duvarda şöyle yazıyordu; “Fotoğraf çekmelere doyamadınız, Ali beyler hariç!” Bunu görünce çok mutlu olmuştum. Çünkü ben buraya yüzlerce genç arkadaşımı taşıdım, hem hayatı tanımak için hem de fotoğraf çekmeleri için ama çoğunlukla bir gün gelip ertesi gün unuttular. Ben buranın dertleriyle, sıkıntılarıyla yaşadım. Güzelliklerini gördüm. Birkaç kere tatsızlık yaşadım o kadar. Yaşadığım hiçbir şeyi unutamam ama içlerinden birini de seçmem mümkün değil. Çok yoksul insanlar yaşıyor burada. Öyle böyle değil. Çoğu zaman eve döndüğümde ağlıyordum, çünkü çaresizdim. Ama sosyal medya sayesinde buradaki kentsel yağmayı dünyaya duyurdum ve buradaki insanları sesi oldum.

Etiketler

Bir yanıt yazın