Eğer bir Facebook hesabına sahipseniz, haftalardır sitenin ana sayfasından düşmeyen Tarlabaşı fotoğraflarına da muhakkak denk gelmişsinizdir.
Bu fotoğrafların haber toplantısında yarattığı etki üzerine, bir akşamüstü, fotoğrafların sahibi foto muhabiri Ali Öz’le buluşmaya karar veriyoruz. Hava kararmaya yüz tutmuşken Taksim’de buluşuyor, laflayarak Tarlabaşı’na doğru yürüyoruz Öz’le.
30 yıldır fotoğraf çekiyor Ali Öz. Türkiye’deki basın organlarının aşağı yukarı çoğunda çalışmış. 2003’ten bu yanaysa, kendi kendinin patronu. 16 yıldır Cumartesi Anneleri’ni çekiyor. 25 yıldır YÖK ve 1 Mayıs eylemlerini. Sosyal-politik alanda aklınıza gelebilecek her olayda bir anısı var Ali Öz’ün. Tarlabaşı’naysa ilk kez 30 sene önce düşmüş yolu. Bir süre yaşamış da burada. Sonraları sadece IMF çatışmalarında, Kürt çatışmalarında, 1 Mayıs’larda uğrar olmuş. Son Tarlabaşı projesi aklına düştüğündeyse yazmış mevsim. “Kentsel dönüşüm meselesini duyduğumda yazdı. Burada Fellini filmlerindeki sokaklara benzettiğim için Fellini Sokak adını taktığım bir sokak var, oraya gelip gitmeye, oturduğum yerden fotoğraflar çekmeye başladım. Zamanla alışkanlık yaptı, her gün gelir gider oldum, zamanla bir projeye dönüştü. Daldıkça daldım içine, onlar da beni kabul ettiler” diyor. Hakikaten de etmişler; müşteri bekleyen transseksüellerle, kâğıt toplayıcılarıyla hoşbeşle bölünüyor sürekli yürüyüşümüz.
Son zamanlarda “tur rehberi” gibi çalıştığını söylüyor Ali Öz; belki 50 genç fotoğrafçıyı taşımış Tarlabaşı’na. Nihayet, bizim mini turumuz da bittiğinde, halen ayakta kalmayı başaran bir barda oturup soluklanıyoruz. Muhabbet de orada devam ediyor. Boşluğuma denk geliyor, çekinmediniz mi hiç buraya girmeye diye soruveriyorum, ne manasız olduğunu hemen fark ediyorum ama o anlatmaya başlıyor o sırada: “Tedbirlerini alacaksın, en iyi fotomuhabiri hayatta kalan fotomuhabiridir!” Meslekte başarılı olabilmek için bazı şeyleri göze almak gerektiğini söylüyor ve en az 10 kez ölümden döndüğünü anlatmaya koyuluyor. Şerbetli bir adam olduğuna karar vererek bağlıyoruz bu konuyu.
Projenin sosyal paylaşım sitelerinde, özellikle de Facebook’ta inanılmaz ses getirmesine geliyor konu. Öz’ün siteye yüklediği 150 kadar fotoğraf 2 binden fazla paylaşım, 4 binden fazla beğeni almış. Önceleri, fotoğrafları Facebook’a yüklemekte tereddütlüymüş aslında Ali Öz zira birçoğu, yakınlarının o kareleri görmemesi gereken kimseler. Denemek için yüklediği birkaç fotoğraf çok ilgi görünce, sergilemekte sakınca görmediği 150 kadar fotoğrafla bir albüm oluşturmuş. Toplamdaysa, elinde 30 binden fazla kare var. Hâlâ da devam ediyor çekmeye.
“Her insanın bir hikâyesi vardır” lafı Tarlabaşı’nda daha inandırıcı gelmeye başlıyor insanın kulağına. “Burada hikâye çok, biliyorum ama sizi en çok etkileyen hangisi?” diye sorduğumda, duraksıyor Ali Öz. Belli ki, aylardır tanıdığı, tanıştığı kimselerin hikayelerinden birini seçmekte zorlanıyor. “Fareden başka hiçbir şeyin yaşamayacağı” penceresiz bir odada, tenekede yaktığı ateşle ısınan, çöp toplayarak hayatını idame ettirmeye çalışan Pakistanlı Muhammed’in hikâyesini anlatıyor, oradan zencilere, bekâr odalarına uzanıyor muhabbet. “Peki ne oldu bu hikayelerin sonu?” diyorum; iyi kötü kimsesi olanlar köylerine dönmüşler ama çok çok hızlı olmuş her şey. “İnsanlar neredeyse buharlaştılar” diyor Öz. Peki bu projeyi yapmaktaki kastı neydi Ali Öz’ün? “Kentsel dönüşüm tabii ki itiraz ettiğim bir şey ama ben çekmek ve belgelemekle yükümlüyüm. Burası dönüşüp Nişantaşı olacak ama ben yıllar sonra Tarlabaşı’nı insanlara aktaracağım. Toplumsal olaylarda hiçbir zaman olayların parçası olmadım, hep izleyen, belgeleyen oldum” diyor Öz, ama ben daha çok Yıldırım Türker’in onun hakkında yazdıklarına katılıyorum: “Ali Öz’ün kamerası taraflıdır. Tarafını da hiç gizlemez.” book’taki ‘Tarlabaşı, Son Barlar, Gece Hayatı, Yıkımlar’ başlıklı albüme on.fb.me/zK5ptU linkinden ulaşabilirsiniz.