Mimar Tarek Shamma, tanınmış ayakkabı tasarımcısı Christian Louboutin için Lizbon'un 130 km uzağında bulunan Melides köyünün Alentejo sahilinde birçok binadan oluşan bir konut projesi tasarladı.
La Folie, müşterinin önceden belirlenmiş herhangi bir programdan bağımsız çok yönlü bir alan arzusundan doğan sıra dışı bir mimari proje olarak hayata geçirilmiş.
Jantar Mantar, Hindistan’ın basamaklı kuyuları ve Parthenon gibi ikonik yapılardan esinlenilerek planlanan tasarımda, ışık ve dört elementi (toprak, ateş, rüzgar ve su gibi dört elementten yararlanılmış.
Mimarlar, inşaat alanı ve yükseklik sınırlamaları da dahil olmak üzere birçok planlama kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalmalarına rağmen projeyi hayata geçirmek için bu zorlukların üstesinden ustalıkla gelmişler. İnşaat malzemeleri ve yöntemleri son derece dikkatli ve özenli bir şekilde seçilmiş. Ana malzeme olarak seçilen beton, sağlam ve görsel açıdan çekici bir yapıya olanak sağlamış. Ayrıca yerel kum, çevredeki peyzajla kusursuz bir entegrasyon yaratacak şekilde sıvaya dahil edilmiş. Bu kum, binanın ön cephesinin boyasında bile kullanılarak, sanki yapının kendisi doğadan organik olarak ortaya çıkmış gibi çevresiyle kusursuz bir uyum sağlayan doğal bir renk paleti sağlanmış.
Projenin temel amacı, çevresiyle uyumlu bir alan oluşturmak olmuş. Tasarım, manzaranın nefes kesici görünümünü çerçeveleyip doğal ışığı iç mekana akmaya davet ederek sakin ve meditatif bir ambiyansı teşvik eden stratejik açıklıklarla oluşturulmuş.
Proje, canlı ve şenlikli bir cazibeye dönüşebilen doğal ve minimal bir estetik elde etme konusunda dikkate değer bir yenilik sergilemek üzere planlanmış. Doğa ile simbiyotik ilişkiyi sürdürmek için mimar, tüm teknoloji işaretlerini yapının içine gömmeyi seçmiş. Gizlenmiş aydınlatma ile bir renk senfonisi ortaya çıkarılmış. Basamaklarda titizlikle kamufle edilen ve özenle entegre edilen bu aydınlatma elemanları, mekanı aydınlık bir ışıltıyla vurgulayarak bakışları sınırlayacak ve mimari özellikler boyunca yönlendirecek şekilde hayata geçirilmiş. Işık ve gölge arasındaki sınırları bulanıklaştıran bir sanatla, bu yenilikçi yaklaşım tasarıma hayat verilerek müşterinin vizyonu sonsuz olasılıklarla dinamik bir ortama dönüştürülmüş.
Projede 18. yüzyıl İngiliz ve Fransız bahçeleri çılgınlığı benimsenmiş ayrıca geleneksel tekniklerin kullanımını sürdürmek ve zanaatkâr topluluğunu desteklemek için yerel zanaatkârlar işe alınmış. Ayrıca, yerel malzemelerin kullanımıyla karbon ayak izi azaltılarak sürdürülebilir bir yaklaşım güçlendirilmiş.
Proje sadece mimari bir başarının ötesine geçerek kültürel bir dönüm noktası ve toplum katılımı için bir merkez haline gelmiş. Açık tasarımı ve geleneksel sınırların yokluğu, sanatsal performanslardan eğitim atölyelerine kadar çeşitli faaliyet ve etkinlikleri teşvik edecek şekilde tasarlanmış. Bu uyarlanabilirlik sayesinde proje, ziyaretçilerinin ihtiyaçlarına ve yaratıcılığına duyarlı, yaşayan bir varlık haline getirilmiş. Yapının dalgalı formları ile ışık ve gölge oyunlarıyla inşa edildiği bölgede yaşayan toplumun dinamik doğasını yansıtılarak sürekli değişen bir ambiyans yaratılmış.