Topçu Yerine ‘Rami Kışlası’

‘Yok olmuş’ Topçu Kışlası sevdalıları, ‘harap halde bekleyen’ Rami Kışlası’na da baksınlar.

İktidarın Topçu Kışlası’na düşkünlüğünü binanın geçmişindeki siyasi kimliğine bağlayanlar özetle diyorlar ki “yobazların ‘şeriat isteriz’ diyerek ayaklandıkları 31 Mart isyanı, 1909’da bu kışlada başlamıştı. İlerici subayların öldürüldüğü bu gerici ayaklanma, Mustafa Kemal’in kurmay başkanı olduğu Selanik’teki Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelmesiyle bastırıldı.”

İşte bu olayın “hep anımsanması” için “yeniden canlandırılması” (restitüe) istenen kışla, iktidarın sevdası olan ‘AVM işlevi’yle yeniden yapılırsa, “bir taşla iki kuş” vurulmuş olacak…

Birincisi “gericilik tarihinin anıları” tüm tarihsel mekânlarıyla yaşatılacak; İkincisi, İstanbul’un en bereketli yerinde, kim bilir kimlere sunulacak “en ayrıcalıklı” AVM arsası yaratılacak.

Nitekim çevre ve demokrasi tarihimizde bugüne dek görülmemiş düzeyde toplumsal tepki yaratan bu “siyasal ve ekonomik yağma projesi”ne karşı, yine bugüne dek görülmemiş şiddetteki orantısız güç gösterilmesinin gerekçesi olarak şunu söylemek yanlış olmayacaktır: “Mustafa Kemal’in henüz bir Osmanlı paşasıyken de dincilerin düşmanı olduğunu anımsatan bir yapıya yeniden kavuşmaktan ve aynı binada ülkenin rantı en büyük AVM’sini yaratmaktan vazgeçilemez! Bunun için gerekirse polis devleti bile yaratılabilir.”

Nitekim Başbakan son müdahaleden önce, “Eylemciler boşaltmazlarsa polis boşaltmasını bilir” demedi mi?

‘Sahipsiz’ kışla

İktidarın bu inatlaşma sürecinde aklıma hep İstanbul’un kenar bir semtinde sahipsiz kalmış anıtsal bir kışla… Rami Kışlası geldi.

Yıllar önce Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin çalışma konuları arasında yer alan; ancak ne Eyüp ne Büyükşehir Belediyesi tarafından “boş sözler” dışında destek görebilen ne de Kültür Bakanlığı’nca ilgi gösterilen restorasyon projesine para bulunamadığı(!) için bugün de kaderiyle baş başa kalan tarihi kışla, harap ve metruk haliyle içler acısı halde.

Üstelik Topçu Kışlası gibi tümüyle yok olmuş durumda da değil… hemen tüm yapılarıyla “ayakta” ve onarılmayı bekliyor.

250 yıllık tarihiyle İstanbul’daki son dönem Osmanlı kışlaları arasında en eskisi olup 3. Mustafa döneminde 1757-1774’te yaptırılmış..

1828-29’da 2. Mahmut, kurduğu “Asâkir-i Mansure-i Muhammediye”(Muhammed’in, Allah’ın yardımını görmüş askerleri) adlı ordu için kışlayı büyüterek yenilemiş; 1836-1837’de ise Mühendishane öğrencileri kışladaki Mekteb-i Harbiye’ye taşınınca da “Fünun-ı Harbiye-i Mansure” adıyla anılmaya başlanmış.

Rami Kışlası, Cumhuriyet döneminde de yaşatılmıştı. 1950’lerde rahmetli babam oradaki topçu birliğine komutanlık yaptıktan sonra 1959’da kurmay albay rütbesiyle Erzincan’a tayin olmuş; 27 Mayıs 1960 Devriminin “İnkılap Subayı” görevini üstlenmişti…

Tarihi kışlanın kaderi 80’lerde dinlence alanı yapılma şartı ile İstanbul Belediyesi’ne devredildikten sonra değişti. 220 bin m2 araziye yayılan tüm binaları sözde “geçici” olarak “Gıda toptancılarına depo!” olarak tahsis edildi.

Son yıllarda ise yenileme (restorasyon) çalışmalarına başlanarak müze ve kütüphane olarak kullanılması, ortasındaki boş kısmın da ağaçlandırılması kararı alındı.

Ne var ki Rami Kışlası’nın bulunduğu yer Taksim gibi kârlı bir AVM’ye uygun değil!

Buna rağmen diyoruz ki, “Ey Başbakan, İstanbul için eşsiz bir rekreasyon alanı olacak 250 yaşındaki Rami Kışlası’nı yaşatmadığınız sürece, Taksim Kışlası’na düşkünlüğünüzdeki ‘masumiyet’e kimse inanmayacaktır.”

Etiketler

Bir yanıt yazın