Tophane’de Bulunan Bizans Kalıntıları ve İstanbul’da “Eski Eserlerin İhyası” Meselesi

Tophane'de ortaya çıkan Bizans yapı kalıntıları ile gelişen olaylar çerçevesinde Açık Radyo, kayıp eserlerin ihyası ve koruma konularını Aykut Köksal'la tartıştı.

Açık Radyo’nun yeni binasının da bulunduğu semtimiz Tophane’de, 1860’larda yapılmış ve daha sonra yıkılmış eski bir kışla binasının bulunduğu yerde, MSGSÜ’nin kışlanın rekonstrüksiyonunu talep etmesi üzerine, Koruma Kurulu kazı yapılmasını istedi ve İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tarafından yürütülen kazı sırasında, kışla binalarının dayandığı yamaçta Bizans yapı kalıntıları ortaya çıktı.

Burada da İstanbul’un heryerinde olduğu gibi “kayıp eserlerin ihyası” kervanına katılan sorunlu bir “koruma” süreci devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Açık Dergi’de konuyu programcımız Aykut Köksal’la konuştuk:

“Bu binaların yeniden inşası pek çok açıdan sorunlu. Tabii asıl amaç koruma değil, bir imar gerekçesi yaratmak. Kaybolmuş binaların yeniden inşası özellikle Boğaziçi’ndeki imar yasağını delmek üzere yıllardan beri kullanılan bir yöntemdi. Belki tam da o yöntemden alınan ilhamla şimdi İstanbul’un eski haritaları inceleniyor, o haritalarda saptanan ‘eserler’ yeniden inşa ediliyor,” diyor Aykut Köksal.

Tophane’de bulunan eski kışla binaları söz konusu olan. Gerçi 1913-1914 tarihinde yapılmış Alman Mavileri adını taşıyan haritalarda İmalat-ı Harbiye Usta Mektebi olarak geçiyor, o dönemde böyle bir işlev görmüş olabilir ama konumuz olan bu binalar Abdülaziz döneminde, 1860’larda kışla olarak yapılmış. Bu kışla 1956-57 de Menderes döneminin yol açma çalışmaları sırasında yıkılıyor, cadde genişletiliyor ve şimdiki Meclis-i Mebusan Caddesi ortaya çıkıyor. Kışla yapıları yıkıldıktan sonra, kışla binalarının dayandığı yamaçta Bizans yapı kalıntıları ortaya çıkıyor, bugün Arkeoloji Müzesi’nde sergilen ve 6. yüzyıla tarihlenen koç başlı bir sütun başlığıyla keşiş Pavlos’un mezartaşı bulunuyor. Hatta daha o dönemde Semavi Eyice bu kalıntıları saptıyor ve Bizans Devrinde Boğaziçi adlı yapıtında bu kalıntıların önem taşıdığını, burada bir Bizans yapısının var olduğunu belirtiyor. Koruma imar planında ise burası arkeolojik park olarak gözüküyor. Şimdi buraya kadar hikayede bir sorun yok. Ne var ki geçtiğimiz yıllar içerisinde İstanbul’da yeni bir sözde koruma biçimi ortaya çıktı: “Kayıp eserlerin ihyası”. Ortadan kalkmış, izi kalmamış, genellikle de herhangi bir rölöve, çizim gibi belgesi olmayan, sadece birkaç fotoğrafla bilinen yapılar sözde ayağa kaldırılıyor İstanbul’da. Tabii asıl amaç koruma değil, bir imar gerekçesi yaratmak. Kaybolmuş binaların yeniden inşası özellikle Boğaziçi’ndeki imar yasağını delmek üzere yıllardan beri kullanılan bir yöntemdi. Belki tam da o yöntemden alınan ilhamla şimdi İstanbul’un eski haritaları inceleniyor, o haritalarda saptanan “eserler” yeniden inşa ediliyor. Bunların büyük bir bölümü dinsel yapılar. Camiler önemli bir bölümünü oluşturuyor. Arada kışla gibi kamu yapıları da var.

Açık Dergi: Anladığım kadarıyla Tophane’deki topçu kışlasının herhangi bir belgesi, rölövesi ya da planı yok değil mi?

Aykut Köksal: Yok tabii, yok. Sadece fotoğrafları var, bir de haritalara işlenmiş lekesi. İşte bugün artık namevcut bu kışla yapılarının “ihyası” amaçlanıyor, ancak bu binaların yeniden inşası pek çok açıdan sorunlu. Binaların bulunduğu yer şu anda cadde, kendi yerlerinde yapılmasına imkan yok. Binaların geriye çekilerek aynen yapılması da mümkün değil çünkü geride bir yamaç var, orada ancak derinliği çok daha az olan bir bina yapılabilir. Ayrıca belirttiğim gibi bir rekonstrüksiyona olanak verecek belgeler, rölöveler yok. Ve burası bir arkeolojik park. Ama bunlara karşın İstanbul Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıllarda bir “rekonstrüksiyon” projesi hazırlatıyor ve burasını Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne tahsis ediyor. Ne var ki burası Koruma İmar Planında arkeolojik park olarak belirtildiği için Koruma Kurulu daha avan proje aşamasında burada arkeolojik bir kazının yapılmasını istiyor. İşte geçtiğimiz aylarda İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından bu kazılara başlandı ve alanın bir bölümü kazıldı. Orada zaten mevcut olduğu bilinen Bizans kalıntıları da adım adım ortaya çıkmaya başladı. Peki nedir ortaya çıkan? Ortaya çıkan son derece önemli bir kompleksin parçası. Şu anda kazılarla bulunan yapı, erken döneme 6.-7. yüzyıla tarihlenen bir su yapısı, büyük olasılıkla bir hamam, kazılar ilerledikçe bu yapının içinde bulunduğu kompleks de ortaya çıkacaktır. Gerek duvarların gerekse de zeminin mermer kaplaması çok iyi korunmuş, son derece açık ve net bir biçimde görülüyor. Hatta burasının daha erken dönemde bir nekropol alanı olduğu da anlaşılıyor, çünkü akroterli bir geç Roma ya da erken Bizans lahiti bu su yapısı yapılırken “in situ” yani yerinde korunmuş ve sanırım yamaç dolayısıyla bir istinat öğesi olarak kullanılmış. Buraya kadar durum bu. Bu, işin bir boyutu. Ne var ki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, daha arkeolojik kazı tamamlanmadan, Koruma Kurulu’nun herhangi bir kararı olmadan geçtiğimiz ay içinde bu rekonstrüksiyon inşaatını ihale etti. Halbuki önce kazıların tamamlanması, kazılar tamamlandıktan sonra kazıları yürüten İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin bir rapor hazırlayıp Koruma Kurulu’na sunması, Koruma Kurulu’nun bu bilgiler çerçevesinde “rekonstrüksiyon” projesini değerlendirerek karar vermesi, ihale ve inşaat sürecinin de bundan sonra başlaması gerekirdi. Ortaya çıkan kalıntıların önemi bu sürecin doğru bir biçimde izlenmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ama üniversite sanki orada böyle bir arkeolojik kazı sürmüyormuş gibi -ki daha kazının ilk aşamasında Bizans kalıntıları ortaya çıkmaya başlamıştı- inşaatın ihalesini gerçekleştiriyor.

AD: Aslında bu süreç içerisinde Mimar Sinan Üniversitesi’nin devreden çıkması ve arkeoloji müzeleri tarafından hazırlanan raporun olması gerekiyor.

AK: Üniversitenin kazının tamamlanmasını ve Koruma Kurulu’nun değerlendirme yapmasını beklemesi gerekirdi. Bu arada ihaleyi alan firma Belediye’ye inşaat ruhsatı için başvuruyor. Neyse ki Belediye kurallara uygun davranarak Koruma Kurulu kararı olmadan ruhsat veremeyeceğini bildiriyor.

AD: Aslında neredeyse bir senelik belki son arkeolojik çalışmalarla birlikte sadece bir aylık bir süreçten bahsediyoruz ama esasında 1956 yılından beri arkeolojik park olarak tescillenmiş bir alan orası.

AK: Orasının arkeolojik park olarak belirlenmesi daha yakın dönemde yapılan Beyoğlu Koruma İmar Planı’ndan ortaya çıkıyor.

AD: Yanlış anladım belki ama bir araştırmada arkeolojik park olarak 50’lerden sonra konu edildiğini söylemiştiniz.

AK: İstanbul Üniversitesi Bizans Sanatı kürsüsünün eski öğretim üyelerinden Profesör Doktor Semavi Eyice, 1956-57’de, kışla binaları yıkıldıktan sonra oradaki Bizans dönemi duvarlarını saptıyor, o yıkım sırasında ortaya çıkan sütun başlığından ve diğer kalıntılardan hareketle burada Bizans dönemine tarihlenecek önemli bir yapı olduğunu Bizans Devrinde Boğaziçi kitabında belirtiyor. Söylediğim o.

AD: Son dönemdeki kazılarda ortaya çıkan yapılar o tezin tasdiki aslında. Biz radyoya ulaşırken inşaatın önünden geçiyoruz ve orada İl Özel İdaresi’nin İmar Yatırım ve İnşaat Daire Başkanlığı’nın tabelası var. Orada bir rekonstrüksiyon inşaatı olduğu yazmakta. Üstüne üstlük 7 haziranda başlamış bir inşaat varmış gibi gözüküyor.

AK: Evet, ihaleyi alan firma doğal olarak oraya tabelasını yerleştirmiş. Burada asıl gayrı-etik olan Koruma Kurulu kararı olmadan ihale sürecinin gerçekleşmesi.

AD: Sanki orada bir arkeolojik kazı olduğu gözlerden saklanıyormuş gibi bir izlenime kapıldım.

AK: Böyle bir kazı olduğu gözlerden saklanamaz. Herkesin, bütün ilgililerin bildiği bir durum. Fakat oradaki arkeolojik buluntunun önemsiz olduğu söylenmek isteniyor gibi. Yani, “burada da -İstanbul’un her yerinde olduğu gibi- bazı eski ‘duvar parçaları’ çıktı, çıkacaktır; ne yapalım, bunlar saptanır, fotoğrafları çekilir, rölöveleri çıkarılır, sonra bu kalıntılar yıkılır yerine bina yapılır” denmek isteniyor. Çünkü bugüne kadar karşımıza çıkan genel yaklaşım hep bu. Burada da aynı “alışkanlıklar” sürdürülmek isteniyor. Şöyle düşünüldüğü çok açık: “Formalite icabı kazılar yapılır. Arkeoloji Müzesi yine formalite icabı bir rapor verir. Koruma Kurulu da yine bürokratik sürecin gerektirdiği değerlendirmesini yapar; biz de inşaatımızı yaparız.” Burada sorun şu sevgili İlksen, Türkiye’de bu ilk defa yaşanmıyor, çok rastlanan bir durum, ama unutmayalım ki burada söz konusu olan, bu işi yapanın bir üniversite olması. Hem de bünyesinde mimarlık eğitimi verilen, sanat tarihi, arkeoloji eğitimi verilen bir üniversite. Başka bir kurum yapsa bile bir üniversitenin, bırakın bu inşaatı ihale etmeyi daha eldeki o ilk bilgiye dayanarak, Semavi Eyice’nin yıllar önce yaptığı değerlendirmelere dayanarak, “burasını Büyükşehir Belediyesi bize tahsis etti, bu harika bir durum, biz burada gerçek bir arkeolojik park yapalım ve burayı kentin merkezine kazandıralım” demesi gerekirdi.

AD: Aykut Bey Semavi Eyice’nin tezini biraz ayrıntılandırmanız mümkün mü? Bizans Döneminde Boğazlar demiştik.

AK: Semavi Eyice’nin bir kitabı bu. Bizans Devrinde Boğaziçi kitabı. Eldeki bulgulara, belgelere, daha önce yapılmış çalışmalara ve özgün kaynaklara giderek, Boğaz’ın iki yakasının Bizans devrindeki tarihi topografyasını ele alan bilimsel bir çalışması Eyice’nin. 1970’lerde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınlamıştı, yeni bir baskısı da yapıldı son yıllarda.

AD: Evet bu yapıların büyük önem arz ettiğini söylüyordu Eyice. Umarız Mimar Sinan Üniversitesi de bilimsel ve akademik sorumluluğunu bir an önce yerine getirmek üzere bir inisyatif alır.

AK: Bütün umudum bu. Sanıyorum artık bu noktaya geldikten, hele kalıntıların kapsamı da ortaya çıktıktan sonra üniversite buna duyarsız kalmayacaktır. Zaten bu rekonstrüksiyon mimari etik açısından da son derece sorunlu. Böyle bir sahte rekonstrüksiyonu tartışmak bile gereksiz. Mimarlık Bölümü’ndeki hocalar -ki ben de onlardan biriyim- biz öğrencilerimize bu durumu nasıl açıklayacağız? Daha birkaç gün önce Taksim Kışlası’nın rekonstrüksiyonunu tartışırken, hem de bu kez bir arkeolojik parka yapılacak olan bir sözde-rekonstrüksiyonu öğrencilerimize nasıl açıklayacağız?

AD: Aykut Köksal çok teşekkür ederiz.

AK: Ben teşekkür ederim.

Etiketler

Bir yanıt yazın