Troia'da yepyeni bir dönem açılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın açtığı 'Troia Müzesi Ulusal Mimari Proje Yarışması' neticesinde bölgede yepyeni bir müze kurulacak. Troia müzesi toprak altında kalan bütün gizemleri ortaya dökecek.
Anadolu kültürünün Avrupa kültürüyle buluştuğu en önemli merkezlerden biri olan Troia Antik Kenti kazı çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. 1988 yılından bu yana Prof. Dr. Manfred Korfmann yönetiminde gerçekleştirilen kazı çalışmaları kapsamında Troia II savunma duvarlarına bitişik olarak yapılmış, Tunç Çağı mimarisinde kültsel işlevi olduğuna inanılan bir megaron yapısı ortaya çıkarıldı. Bu özel yapı, Çanakkale Boğazı’ndaki rüzgârı sembolize eden bir çatı konstrüksiyonu ile kapatılarak ziyarete açıldı. Eserin koruma çatısıyla kaplanarak, restore edilmesine çeşitli evrelerde destek veren Siemens, Tunç Çağı’na ait bu eserin sergilenmesine de önemli katkılarda bulundu.
Troia Kazı Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Rüstem Aslan ile Troia müzesi çalışmalarının geldiği aşamayı ve son kazılarda elde edilen en yeni buluntuları konuştuk.
Troia müzesi için yürütülen çalışmalar ne aşamada?
Kültür Bakanlığı, bir müze yarışması açtı ve bu yarışma 2 hafta önce sonuçlandı. 2011’in başında açılmıştı yarışma. 1 Haziran’da yanlış hatırlamıyorsam jüri birinciyi seçti. Tasarlanan müzenin, 10 bin metrekare sergi alanı ve 100 hektarlık bir alanın içinde olması gibi belirli kriterler vardı şartnamede. Troia’yı en iyi anlatan, Troia fikriyle, milli park fikriyle örtüşen en iyi proje seçildi. Tabii bu projenin gerçekleşmesi önemli. Bundan sonraki adım ise uygulama ihalesinin açılması. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın inisiyatifinde ve bunu tabii benim söylemem doğru olmaz fakat doğan hava bir an önce Troia müzesinin yapımına geçileceği sinyali verildi.
Troia Müzesinin açılması hangi açıdan önemli?
Bu şu açıdan önemli: Troia müzesinin yapılması, öncelikle Çanakkale’deki turizm kültür aksını genişletecektir, gelen turistlerin daha uzun süre Troia’da kalmasını sağlayacaktır. Bunlar birazcık daha turizme yönelik stratejiler fakat asıl önemlisi aşağı yukarı dünyanın 44 farklı müze ve koleksiyonuna dağılmış eserlerin çıktığı topraklara geri dönme olasılığının önü açılmış olacak. Türkiye’de, yeni dönem kazılarında çıkan Troia eserlerinin hepsi Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nde. Eski kazılardan çıkan eserlerin bir kısmı İstanbul’da. Yanlış hatırlamıyorsam birkaç eser de Ankara’da var. Arkeolog olarak bizim gönlümüzden geçen, eserlerin çıktığı toprakta sergilenmesidir. Peki, bunun olasılığı ne? Hukuki bir süreç başlıyor çünkü Schliemann’ın kaçırdığı Troia hazineleri ile ilgili mahkeme süreci, Osmanlı İmparatorluğu ve Schliemann arasında yapılan bir anlaşmayla ortadan kalkıyor. Ama tabii bu hukuki sürecin dışında belki etik baskı oluşturabiliriz. Etik baskı oluşturarak, bu eserlerin ne karakterle, ödünç mü geçici sergi mi, bunun önü açılabilir. En azından araştırmacılar Troia eserlerini bir arada görüp, karşılaştırma ve değerlendirme fırsatı sağlayabilirler. Belki Türkiye’deki arkeoloji müzeleri bakış açısına yeni bir yorum getirecektir, belki bakış açısını değiştirecektir çünkü bu müze eğer yapılırsa en modern, en görkemli prestij müzesi olacaktır.
Peki Troia kazılarında elde edilen en yeni buluntular hangileri?
Troia kazılarına baktığımızda, Korfmann dönemi, 1988’den ölümü 2005’e kadar yaptığı çalışmalarda çıkan buluntular farklı açılardan değerlendirilebilir. İlk yazılı mührün bulunması, son Tunç Çağı, Anadolu dünyasında ait verilerin ortaya çıkması, çanak çömlek gibi buluntular. Ama asıl önemli olan Troia’nın bir aşağı kentinin sanıldığından 10 kat belki ondan çok çok daha büyük bir kent olduğununun ortaya çıkması olacaktır. Troia’nın Anadolu Tunç Çağı dönemindeki Anadolu karakterliğinin her alanda, hem inanç sisteminde, hem mimari sistemde, önemli bir şekilde buluntularda vurgulanması ve ispatlanmasıdır. Asıl arkeolojik sonuç bu aslında. Korfmann sonrası, son Tunç Çağı dönemi aşağı kentinde savunma hendeğiyle ilgili bazı sorular vardı. Korfmann sonrası kazılarda hendeğin devamı tespit edildi ve bu hendeğin komplike bir kent kapısına ait olduğu saptandı ve bu kent kapısı da bulundu. Yeni gömüler ortaya çıktı. Artık aşağı kentin savunma sistemi ve savunma hendeğiyle ilgili çok fazla kuşku duymaya gerek yok, bu ispatlanmıştır.
Bundan sonra yapılacak araştırmalar özellikle neye yönelik olacak?
Tabii bundan sonra yapılan araştırmalar, gene aşağı kentin belki de dışında ve sınırında tahmin edilen metropolün mezarlık alanının tespitine yönelik olacaktır. Metropolün, şimdiye kadar diğer araştırmacılar tarafından bulunamamış olması gizemini koruyor. Tahminler var. Tabii metropolün bulunması ve metropol buluntularının değerlendirilmesi Troia arkeolojisinde bir dönüm noktası olabilecektir.
Homeros ölümsüzleştirdi
Troia, Homeros’un İliada Destanı ile ölümsüzleşti. Daha sonra Schliemann’ın yaptığı çalışmalarla Troia’nın Hisarlık Tepesi’nde olup olmadığı tartışmaları sona ermiştir. Manfred Osman Korfmann’nın 1988-2005 yılları arasındaki Troia çalışmaları, arkeoloji, kültür ve Troia tarihinde ise çok derin izler bıraktı. Çünkü, Korfmann’ın çalışmaları, Calvert, Schliemann, Dörpfeld, Blegen kazıları sonrasındaki harabe durumuna dönüşen ören yerini, bakımlı, anlaşılabilir, iyi korunmakta olan bir antik kente dönüştürdü. Bu koruma ve restorasyon anlayışı sadece Troia ören yeriyle de sınırlı kalmayıp, aynı zamanda Homeros’un doğası olan Troia çevresini de kapsadı. Korfmann’ın çabalarıyla Troia ve yakın çevresi 1996 yılında Troia Tarihi Milli Parkı olarak kabul edilmiş ve 1998 yılında UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne alındı. Korfmann aynı zamanda kurduğu Troia Vakfı ile, Troia ören yerinin uzun vadeli korunabilmesi için kalıcı bir adımı attı. Çanakkale-Tübingen Troia Vakfı Manfred Osman Kütüphanesi, 2007 yılında açılmıştı. 2011 yılı başındaki İsviçre Bern’den Juker ailesinin bağışladığı kitap, dergi ve ayrı basımlarla kitap sayısı 20 bine, dergi ve makale sayısı ise 50 bine ulaştı. Kütüphane, araştırmacılar ve akademisyenler başta olmak üzere herkese özgür bir ortamda çalışma imkânı sunuyor.
‘TROIA MÜZESİ’ OLACAK PROJE
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve yaklaşık 5 bin yıllık geçmişi olan Troia Ören Yeri’nden çıkarılan arkeolojik eserlerin korunmasına ve sergilenmesine yönelik Çanakkale’nin Tevfikiye Köyü’nde yapılacak Troia müzesi için mimari proje elde edilmesi amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce düzenlenmiş olan yarışmaya 132 adet proje başvurmuştu.
Yarışma sonucunda birincilik ödülüne, Mimar Ömer Selçuk Baz, şehir plancısı Okan Bal, inşaat mühendisi Cenk Kurtel, makine mühendisi Mehmet Yılmaz ve elektrik mühendisi Berrin Yavuz’dan oluşan ekibin projesi değer bulunmuştu.
Doç. Dr. Rüstem Aslan kimdir?
İstanbul Üniversitesi –Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı’ndan mezun olduktan sonra Almanya Tübingen Üniversitesi’nde Prof. Manfred Osman Korfmann’nın yanında Troia ve Troas Bölgesi konusunda master ve doktora çalışması yaptı. Tübingen Üniversitesi’de Prehistorya anabilim dalı dışında; Antropoloji, Eski Doğu ve Klasik Arkeoloji’yi yan bilim dalı olarak aldı. Korfmann’nın 1988 yılında başlattığı yeni dönem kazılarına başından itibaren katılıyor. 2005 yılında Korfmann’nın ölümü sonrasındaki Troia çalışmalarında kazı başkan yardımcılığı yapıyor. Troia ve arkeoloji konulu pekçok kitabı ve yüze yakın makalesi bulunuyor. Troia konulu ulusal ve uluslarası pek çok belgesele danışmanlık yapan Aslan, 2006 yılından itibaren Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde Arkeoloji Bölümü’nde çalışıyor.
2 yorum
Truva’ydı yarışmayla Troya oldu şimdi de Troia oluyor. Bir sonraki aşamada Yunanca yazılanından alalım.
Bu yorum herhalde Radikal’den İpek İzci’ye 🙂