TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Türkiye Tasarım Vakfı’nın (TTV) 30 Nisan'da düzenlediği “Hatay Yeniden Canlanıyor” toplantısı üzerine bir basın açıklaması yaptı.
Bu basın açıklaması, 30 Nisan 2024’te düzenlenen “Hatay Yeniden Canlanıyor” toplantısına yapılan davet üzerine katılım gösteren TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin “TTV’nin hazırladığı Master Plan ve Pilot Bölge Projelerine” dair görüşlerinin kamuoyuyla paylaşılmasını hedeflemektedir.
2023 yılının Şubat ayında gerçekleşen depremler, ülkemizde 1980’li yıllar sonrasında büyük oranda sermaye güdümüne bırakılan yapı üretim-denetim süreçlerinin ve bu süreçlerin sonunda elde edilmiş yapılı ve doğal çevrelerin çöktüğü ve adeta yurttaşlarımızın en temel hakkı olan “yaşama hakkı”nın elinden alındığı bir tablo ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olsa da kamu yararı yerine özel çıkarlar korunarak bütüncül olmayan imar uygulamalarına izin verilmesi gibi kararlar, bu hakka erişilmesini engellemektedir. Anayasa’ya göre devletin bir diğer görevi tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlamaktır.
Yaşadığımız ağır insan kaybının yanı sıra uzun yıllar ekonomimizi de etkileyecek ve belki de genç kuşakların geleceğini de tayin edecek bu ağır tablodan çıkış için Mimarlar Odası olarak afet sonrası kentlerin yeniden yapılandırılmasında geçmişte yapılan hatalardan ders alınarak “bilim dışı” kararlara son verilmesini ve kamu yararı ile yurttaşlarımızın anayasal haklarının öncelendiği bir anlayışın gözetilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Geçmişteki istisnai hal yaratma reflekslerinin bir tezahürü olarak değerlendirilebilecek rezerv, riskli alan ilanları ve acele kamulaştırma kararlarıyla yaşam alanlarına yapılan parçacıl müdahalelerin, kent merkezlerinin kamusal alan olmaktan çıkmasına, kültürel mirasın, geleneksel dokunun yok olmasına neden olacağı düşünülmektedir.
Yaşam alanlarımızın dirençli hale getirilerek yeniden kurgulanmasına yönelik planlama yaklaşımlarında kamunun görev ve sorumluluklarının başka bir kuruluşa devredilmesinin kabul edilemez olduğunu düşünmekteyiz. Öncelikle Eylül 2023’te T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan protokoller kapsamında “Hatay kent merkezinin ihyası için ihtiyaç duyulan tasarım ve planlama süreci”nin[1] Türkiye Tasarım Vakfı (TTV)’na devredilmesinin şeffaflıktan uzak ve sorunlu olduğunu düşünmekteyiz.
Hatay kent merkezi bölge ve kent bütünü ile ilişki kurularak, kentin ekonomik kalkınma senaryoları ile ilişkilendirilerek, şehir planlama ilke ve esasları çerçevesinde kentte yaşayanlar, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve uzmanların katılımı ile gerçekleşecek bir planlama süreci sonunda ele alınmalıdır. Hatay’da ve tüm deprem bölgesinde hasarın onarılması ve sağlam bir geleceğin inşası yalnızca yapı üretimi ve noktasal tasarımlar olarak ele alınmamalı, aynı zamanda bütünsel bir yaklaşımla ve katılımcı bir süreç ile ele alınacak bir sürecin sonunda şekillendirilmelidir. Aksi takdirde bu büyük hasarın nedeni olan geçmişteki hatalar tekrar edilmiş olacaktır.
TTV ile yapılan protokolün Hatay Master Planı, Antakya Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Planlama Çalışmaları ve belirlenen pilot bölge özelinde mimari tasarımların geliştirilme sürecini kapsadığı anlaşılmaktadır.[2]
TTV tarafından 30 Nisan 2023 tarihinde gerçekleştirilen “Hatay Yeniden Canlanıyor” toplantısında kamuoyuyla “Master Plan” ve “Pilot Bölge Proje Sunuşları” paylaşılmış, Antakya Tarihi Kent Merkezi’ne dair gerçekleştirilen çalışmalar hakkında ise oldukça sınırlı bilgi verilmiştir. Öncelikle yapılan sunumlarda uluslararası paydaşlar[3] ve yerel ekiplerin[4] Master Plan aktarımları arasında bir eşgüdümün sağlanamadığı ve plana dair kararların projeyi yürüten paydaşlar arasında bile farklılaştığı anlaşılmaktadır.
Yerel ekip tarafından sunulan Master Plan Çalışması’nda “dere yataklarının yapılaşmaya kapatılması, yeşil koridorların oluşturulması, ana arter izlerinin korunması, idari yapıların kent merkezinden çeperlere taşınması, sosyal ve kültürel donatı alanlarının artırılması” gibi ilkesel kararların bilimsel şehircilik ilkelerine uygun olduğu düşünülmekle birlikte deprem öncesi yoğun yapılaşmanın benzer ölçeklerde sürdürülmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumun pilot bölge özelindeki projelerde çok katlı ve yoğun yapılaşma ile karşılık bulduğu görülmektedir.
Master Plan’ın biçimlendirici ana fikrinin Antakya Geleneksel Mimarisi’ni şekillendiren avlulu yaşam (merkezi havuş mekân) alanlarının çağdaş kentte yeniden yorumlanması üzerine kurulduğu aktarılmasına karşın, pilot bölge ve oradan yayılarak kentin bütününe genişleme stratejisinde öngörülen plan biçimlenişinde, yapı adalarının merkezi havuş evli plan tipinin sıra evler bağlamında büyütülerek avlulu bir örüntüyle biçimlendirildiği görülmektedir. Hatay Master Planı’nın yeni embriyosu ya da yeni DNA’sı bu benzeşim ile betimlenmekle birlikte, bu stratejinin gerçekleşen plan şemalarında ciddi anlamda büyük ve yoğun kütlelere ulaştığı hemen tüm projelerde gözlemlenmektedir. Geleneksel yapılı çevrede iklime uyum sağlamak adına büyük oranda bir ya da iki katlı yapıların çevrelediği avlulu biçimlenişin kimi önerilerde on kata varan yüksekliklerde tasarlanmış çağdaş kentte nasıl bir etki yaratacağı ciddi anlamda belirsizdir ve sosyo-kültürel süreklilikten ve kalıcılıktan uzaktır. Tasarımcı ekiplerden beklenen yoğun emsal baskısı, pilot bölgedeki yapılaşmanın avlu etrafında şekillenmiş bir yapılı çevreden çok geniş cepheli büyük blokların birbirine karşılıklı derin boşluklar içerisinde birbirine bakan bir bina formasyonuna ulaştığı kesindir.
“Hatay Yeniden Canlanıyor” mottosu ile eleştirilere ve görüşlere kapalı tanıtım toplantısı, sadece projeler hazırlandıktan sonra, bir de ilgili kişilerin çağırıldığı, böylece projeye meşruiyet kazandırılmaya çalışılan bir “bilgilendirme” toplantısından öteye gidememiştir. Bu anlamda projede sunulan öneriler; tek merkezli, dar bir fiziksel şekilcilik bağlamında, sağlıklı bir planlama ve sürdürülebilir sosyo-kültürel çevre yaklaşımından bağımsız, “sözde yeni ve çağdaş”, gerçek anlamda “zorlayıcı ve tepeden inme” bir kent ve yapılaşma tasavvurundan öteye gidememiştir. Bu anlamda, pilot proje alanının çeperindeki bölgelerle ilişkisinin ise bu projede nasıl kurgulanacağı konusunda herhangi bir yanıt verilmediği ise bu tanıtımda ortaya çıkan ve yanıt alınamayan konulardan birisidir.
TTV, Pilot Bölge için elde edilecek mimari tasarımların geliştirilmesi sürecinde ise ulusal ve yerel ölçekte yirmi (20)’nin üzerinde mimarlık ofisi ve on (10) akademik danışmanla birlikte çalıştığını açıklamaktadır. Pilot Bölgedeki yapı adalarından ikisinin Vakıf tarafından yapılan çağrı sonrasında yerel mimarların oluşturduğu bir grup tarafından üstlenildiği de bu tanıtımda ortaya konmuştur. Proje bünyesinde depremzede mimarların bulunmasının gerekliliği ve bu anlamda kapsayıcı bir tutum elde edilmekle birlikte, süreçte görev alan diğer grupların hangi ilkelerle nasıl belirlendiği konusu ise şeffaflıktan uzaktır.
TTV her ne kadar sürecin katılımcı ve geniş kapsamlı olduğunu, STK’ların, merkezi ve yerel idarelerin ve halkın görüşlerinin alındığı platformların bu çatı altında kurulduğunu iddia etse de ve bu kapsamda otuz beş (35) toplantı yapıldığını ifade etmiş olsa da- ki deprem sonrası diğer ülkelerde örneğin Kobe’de bu sayı üç yüzler mertebesindedir- bu tanıtımın başta Antakya Tarihi Kent Merkezi olmak üzere uygulanacak planlarla ve projelerle ilgili kamuoyunu yeterince bilgilendirmediği düşünülmektedir. Uygulamaların hangi aşamalarla, hangi bütçeyle ve hangi yönetim ya da yönetişim mekanizmasıyla gerçekleştirileceğinin açıklanması ihtiyacı ise tümüyle havada kalmıştır. Tüm bu gelişmelerle birlikte “Hatay Yeniden Canlanıyor” tanıtımı ile birlikte, kentin gelecek ile ilgili ümit ve projeleri “rantçı” ellere servis yapılarak, Hatay halkı ve Türkiye mimarlığı devre dışı bırakılmıştır.