“Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor” etkinlik serisinin ikinci toplantısı 9 Şubat'ta Argos in Cappadoccia'da gerçekleştirildi.
Temanın “Kentsel Dönüşüm” olduğu, Nuri Çolakoğlu’nun moderatör olduğu toplantıda ilk olarak Emre Arolat söz aldı. “Kentsel Dönüşüm” kavramının problemli olarak ortaya çıkan ve yeni dillendirilen bir olgu olduğunu belirten Arolat aslında dönüşümün Cumhuriyet’in erken yıllarından itibaren varolduğunu belirtti. Arolat dönüşüm sürecinin kendisi tarafından da karamsar algılandığını belirterek “İstanbul Tasarım Bienali’nin konusu sadece kentsel dönüşüm olabilir dedik ve ismini olumsuz ve karamsar bir ifadeyi anlatacak şekilde ‘Musibet’ koyduk. Kentsel dönüşüm büyük kentleri tüketen, yaşayan mimarlar, plancılar ve tasarımcılar için büyük çaresizlikler içeriyor” dedi ve bu çaresizliğin getirdiği sosyal dönüşümün çok büyük boyutlarda olduğunun altını çizdi.
Prof.Dr. Suha Özkan ise kendi deneyimleri üzerinden kentsel dönüşüm sürecinin analizini yaparak “kent kimliği” kavramının altını çizdi. “Kent kimliği İstanbul ile yeni bir anlam kazandı. İstanbul’un tarih, kültür, turizm, bankacılık ve iş kenti olması lazım diyen Özkan, “faydacı politikanın ürünü” olarak tanımladığı Maslak bölgesinin ve Haydarpaşa’nın dönüşüm dinamikleri üzerinde durdu.
Doç.Dr Abdi Güzer öncelikle değişim-dönüşüm kavramlarına değindi ve gecekonduların Türkiye’nin şansı olduğunu, bu bölgelerin yapılaşma rezerv alanları statüsünde sayılabileceğini dile getirdi. “Gecekondular kaybetmekten yüksünmeyeceğimiz yapılaşma alanlarıydı. O günlerde dönüşümün batı örnekleri gibi iyi şekilde yapılabileceğini düşünmüştüm. Bugün dönüşüm endişelerle anılıyor. Farklı dinamiklerin kendi güçleriyle ortaya koyduğu yeni bir düzenden bahsediyorum” diyen Güzer, her yerde dönüşüm olmasına rağmen problemin Türkiye’nin bu süreci hiçbir yerde olmayan bir şekilde yaşaması olduğunu, sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümden bağımsız olarak kentsel dönüşümün sürdüğünü dile getirdi.
Yrd.Doç. Erbatur Çavuşoğlu ise sanayi ve tarım alanlarında Türkiye’nin yetkin olmadığının altını çizerek, ekonomiyi canlı tutan tek sektörün inşaat olduğunu ve günümüzde bunla bağlantılı olarak adeta bir “inşaat tarikatı”nın oluştuğunu belirtti ve “Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda Türkiye’nin özgünlüğünü görebiliriz. Türkiye kentleri büyüyen kentler ancak bu mekanlardaki zenginlikleri değerlendiremiyoruz” dedi. Bunun yanı sıra kent aktivisti olarak saha araştırmalarında gördüklerini aktaran Çavuşoğlu, mal sahiplerinin evlerine bir yatırım olarak baktıklarını, mekana bağlı olmalarına rağmen para kazanmayı hedeflediklerini ifade ederek, sağlıklı bir kentsel dönüşümün önünde bu bozulmuş toplumsal tahayyülün yattığını söyledi.
Faruk Göksu sözlerine günümüzde “dönüşümün dönüşümü”nü konuştuğumuzu belirterek başladı. 60’larda imarlaşma olarak başlayan dönüşümün 80’li yıllarda Özal’ın büyük dönüşüm seferberliğiyle devam ettiğini ve günümüzde de bu çapta bir faaliytin sürdüğünü belirten Göksu “Kentsel dönüşüm gayrimenkul geliştirme değildir, tanımı doğru oturtmak lazım. Devlet desteğine ihtiyaç vardır dönüşümde. Sosyal ve ekonomik boyutları da içeren uzun bir süreçtir” dedi. Yeni dönüşüm sürecine fırsat olarak bakılması gerektiğini belirten Göksu, strateji ve tasarım kavramlarının sürece dahil edilmesi gerektiğini belirtti.
Gazeteci Ercan İnan kentsel dönüşümün daha matematiksel bir analizini yaparak 7-8 milyonluk bir yapı stoğunun dönüştürülmek istendiğini, bunun içerisinde 200 bin konutun aciliyetinin olduğunu ancak Türk yapısal sektörünün bunu başarma ihtimalinin düşük olduğunu ifade etti.
2 yorum
“inşaat tarikatı” tanımı konuşmacılardan birinin yorumu. Çok da yanlış sayılmaz.
tarikat yerine ekol desek daha iyi olmaz mı? dikkat çekiyor ancak yanlış anlaşılmalara sebep olabilir.