Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından düzenlenen "Habitat 3 ve Türkiye" panelinde Habitat 3 Türkiye raporu masaya yatırıldı.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından düzenlenen, moderatörlüğünü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof.Dr. Ruşen Keleş’in yaptığı “Habitat 3 ve Türkiye” paneline, ODTÜ Kamu Yönetim Öğretim Görevlisi Prof.Dr. Tarık Şengül, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof.Dr Ayşegül Mengi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof.Dr. Tayfun Çınar ve Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Görevlisi Doç.Dr. Nilgün Görer Tamer katıldı.
Panelde Habitat 3 Konferansı’nda sunulan Türkiye raporu değerlendirildi. Moderatör Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ruşen Keleş şunları söyledi: “Birleşmiş Milletler ekonomik toplumsal kültürel konulardaki atmış adımlardan bir tanesi de insan yerleşmeleri ve bu konudur. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde konut barınma ve yerleşmeye direk veya en direk etkisi olacak konular arasında 25. Maddede yer almıştır. Konut insan haklarından bir tanesidir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı bu ve benzeri hak ve özgürlükleri insanlar için yararlanacak duruma getirmek için pek çok toplantılar yapmıştır. Birinci Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı (UN-HABITAT) Toplantısı 1976 yılında Kanada’nın Vancouver kentinde yapmıştır. 20 yıl sonra ikincisi 1996 yılında İstanbul’da yapılmıştır. Üçüncüsü ise Ekvator’un başkenti Quito’da yapılmıştır. Üçüncüsü 2016 yılında 17-20 Ekim tarihleri arasında Ekvator’un Quito şehrinde gerçekleştirilmiştir. Temel insan hak ve özgürlüklerinin arasında beslenme, barınma, temiz içme suyu kullanma sağlık eğitim istihdam güvenlik gibi bütün bu haklardan insanların din, dil, ırk ayrımı olmaksızın yararlanmalarını öngören bir uluslararası belge karşısındayız. Türkiye açısından bunların hepsi önemlidir. Fakat toprağın mülkiyeti ve kullanım tarzına özen gösterilmesi ilişkin kural 1976’dan beri bütün belgelerinde Birleşmiş Milletlerin yer almasına rağmen bu açıdan acaba nereden nereye kadar gelinmiştir. Sorgulanması gereken bir sorudur. Birleşmiş Milletlerin insan yerleşimleri toplantılara paralel olarak birde çevre ilgili zirveler 1992 yılında Rio’da toplandı adı konmadı.”
Habitat 3 toplantısında Türkiye’nin sunduğu rapora ilişkin bilgi veren Keleş, şunları kaydetti: “Bu rapor 60, 70 sayfalık bir rapordur. Habitat 3 toplantısına sunduğu raporu TOKİ hazırlamadı, Çevre Şehircilik Bakanlığı hazırladı. Bu olumlu ve önemli bir gelişme. 1996 yılındaki raporu TOKİ hazırlamıştır. Bu raporun hazır sahibi bakanlıktır. Rapora katılım görmüyoruz, meslek odalarını görüşleri yer almadığı gibi sadece 4 üniversitenin görüşleri yer alıyor. Habitat üç raporu katılımcı değildir. Asıl eleştiri noktası hiç özeleştiri yok. Ulusal raporlar bir ülkede yapıları övmek için hazırlanmaz. Elbette ki başarılı adımlar hakkında bilgi verilir ama yapılamayan ve yanlışlar konusunda da özeleştiri vermek gerekir. TOKİ’nin çevre, ulusal ekonomi ve kentse planlama açısından savunulması güç uygulamaları yer almıyor. Öte yandan her konuda merkezi yönetim ve çevre şehircilik bakanlığı dolaylı ve dolaysız müdahale bulunuyorsa buradan bir yerelleşmeden söz edilemez. Rant ekonomi ve toplum yaşamının itici gücü haline getirildi Habitat 3’e sunulan raporda rantın kamunun öncülüğüne paylaşılmasına bir dengenin gözetilmesi kamu yararın ön planda tutulması fikrinden bahsedilmelidir. Hukukun üstünlüğü anayasamızda yer alan insan yerleşimleriyle ilgili pek çok adımın atılmasında hukukun çiğnenmesi. Makul ölçüler içinde özeleştiri yapılmamıştır.”
Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşegül Mengi, Habitat 3’ün konusunun sürdürebilir kentsel gelişme olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: “Bu hedefe ulaşmak için bir dizi tespitlerin yapıldığı sorunların ortaya konduğu ve çözüm yollarının önerildiği bir belge var. 6 başlık altında toplamışlar. Birinci ana konu sosyal uyum ve eşitlik denmiş. Bunun içine güvenlik kentler kent kültürüz ve miras göç ve mülteciler giriyor. İkinci ana başlık kentsel çerçeve: Kentsel yönetişim, kentsel mevzuat ve belediye finansmanı. Üçüncü ana konu mekansal gelişme. Bunu içinde kent planlaması kentsel tasarım arazi kullanımı kamusal alan ve kır kent ilişkisi var. Dördüncü başlık –kent ekonomisi yerel ekonomi kalkınmayı içeriyor. Beşinci başlık kent ekolojisi ve çevre. Kentsel ekosistem ve özelikle iklim değişikliği üzerinde uzun uzun durulmuş. Altıncı başlık ise konut ve kentsel hizmetler. Bunun içinde de konut ve altyapı hizmetleri yer alıyor. Tabi bu saydığımız ana başlık altındaki politikaların yaşama geçirilememesi bir kurumsal yapıya ihtiyaç var. Bunun için yeni kentsel gündem bir kere merkezi yönetimden bahsediyor. Yerel yönetimlerden ve özellikle kent yönetimden özel sektörden ve biride sivil toplum örgütlerinden söz ediyor. Politikaları yürütecek olan merkezi ve yerel yönetimlerdir.”
Mengi, tespitlerini ise şöyle sıraladı: “Sürdürebilir kentsel gelişme amacıma ulaştırmada öne önemli kurumsal yapı yerel yönetimlerdir deniyor. Burada kent yönetimleri bildiğiniz gibi belediyeler ve büyükşehir belediyeleridir. Kent yönetimleri habitat üçünde çok önemli bir özelliğidir. BM tarafından metropolitenleşme bir olgu olarak kabul ediliyor. Özellikle metropoliten vurgusu yapılmış. Yönetişim kavramı yönetişim çok aktörlü yönetim olarak da kullanılıyor. Yalnızca merkezi yönetim yerel yönetimlerin değil, sivil toplum örgütlerinin meslek odaların, yurttaşların ve özel kesimin girişimcilerin katıldığı bir yönetim anlayışı. Türkiye ulusal raporunda bir kere yerel yönetimler bağlamında hızlı kentleşmenin nasıl yönetildiğinden, kır kent ilişkisinden söz ediliyor. Kentsel yönetişim ve mevzuattan ve kent ekonomisi ve maliyetten bahsediliyor. Yerel yönetimlere kent yönetimlere ilişkin açıklamalar yaparken, yeni kentsel yönetimde yerel yönetimler nasıl olmalı özelliklerin birçoğu yok şeffaflık ve hesap verebilirlik yok. Bilgi paylaşımı ekolojik, soysal, kültürler boyu yok sadece katılım ve sadece mali güç üzerinde durulmuş. Kentselleşme oranını sürekli arttığı söyleniyor. Nüfus arttıkça kent sayıları da arttı. Büyükşehir Belediyesi 3 taneyken 30’a çıktı deniyor.”
Ulusal raporda sadece kentleşmeye demografik süreç olarak bakıldığını da ifade eden Mengi, “Ekonomik sosyal, kültürel ve ekolojik yönler geri plana atılmış. Kurumsal yapılanmaya ilişkin bakanlık yerel yönetimler ve Büyükşehir belediyelerden bahsediliyor” diye konuştu.
ODTÜ Kamu Yönetim Öğretim Görevlisi Prof.Dr. Tarık Şengül, Türkiye raporunda katılımın çok önemli ve gerekli olduğu vurgularken kent konseyleri gösterildiğini bildirerek, “Kent konseyleri belediyeler tarafından ayni ve nakdi yardım sağlanarak güçlendirilir. Belediyenin ayni nakdi destek sağlaması bağımsız rapor hazırlaması gereken konsey için olumlu değildir, çelişki var. Büyük şehirlerin planlaması hizmet sunumu geliştirilecek diyor ama hiçbir çalışma yok. Kent konseyleri belediyelere bağlı kurullar haline geldi. Ekvatorda yapılan toplantıya iki radikal öneri geldi. Kent hakkı meselesi ABD ve için itiraz ettiler ve metne giremedi. LGBT bireylerine ilişkin öneri geldi oda giremedi” diye konuştu.
Şengül, şöyle devam etti: “Eşitlik ve kapsayıcılık maddesi ilk radikalleşmeye başlayınca önlemler alınıyor. İsrail bir türlü kınamaz Gazze’deki saldırıları uluslararası metin hale getiremezsiniz. Bir BM örgütlenmesi olarak hala önemli olduğunu bir mücadele platformu olarak kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Ama bu bir sivil toplum alanı değil iktidar yapıları geliyor uluslararası ortama çıktıklarında güler yüzlü hale gelip gerçekler konuşulduğunda setler konuluyor. Katılım çerçevesinde baktığımızda bir kelime finanslaşma eleştirisi yok.”
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof Dr. Tamer Tayfun Çınar, kentleşme olgusu üzerine konuştu. Çınar, kentsel düzeyde yapılmış toplantılar ve sonuçlarla 20. Yüzyılda modern anlamda şehircilik ilkeleri ortaya çıktığına işaret ederek, “Bu tip süreçlerin kendi çözümlerini de barındırıyor. 20. Yüzyılda 50’lere kadar kentleşme ile kalkınma arasında pozitif bir anlamı olduğu ikisi arasında olumlu bir etkinin olduğu ifade edildi. 1950’lerden sonra sanayi olmadın hızlı kentleşme söz konusu. Sürdürülebilir kentleşme ifade ediliyor. Sürdürebilir kentleşme dendiği zaman içeriğinin ve parametrelerini ortaya konulması gerekiyor önemli eksikliklerinden birisi budur. Uluslar arası toplantıda konuşulan konuların mekana vurgu yapılması açısından önemli. Bu dönemde var oluşu 1980’lerde neoliberal sürece geçilmesi söz konusu, 96’daki Habitat 2’de böyle bir ortamda yapıldı. Küreleşmenin çok ön plana çıktığı yerele önem atfedildi. Habitat 3’de 17-20 Ekim 2016 yılında yapıldı” diye konuştu.
Habitatın kendi iyimser bakışı içindeki çıkmazlara da değinen Çınar, şunları kaydetti: “Sürdürülebilir kentleşme ifade ediliyor. İçeriğinin önemli parametrelerini ortaya konması gerekir. Başta Kyoto anlaşmasına yönelik eleştiriler de söz konusuydu ama ilerleyen süreçte bir takım rakamların ortaya konulup izleme ve denetlemenin yapılmaya çalışıldı. Sınırlarını bilerek bir mekanizmanın oluşturulması söz konusu. Sonuca bağlanması konusunda eksiklikler var. Kapsayıcılık kent hakkı etrafında düşündüğünüz zaman kentte yaşayan insanların kendi mekanlarına sahip çıkmaları hakkında çok önemli bir unsur. Mekanizmalar uluslararası normlara bağlanmalı. Çeşitli platformlarda dile getirilmesine rağmen çok ciddi karşı çıkışların olması, bu uluslararası toplantıdan beklentilerin de belli düzeyde boşa çıkmasını da beraberinde getiren bir unsur. 1950’lilerden itibaren inanılmaz bir kentleşme süreci var. Sadece Türkiye açısından değil gezegensel düzeyde çok hızlı bir kentleşme süreciyle karşı karşıyayız, Ekolojik düzenin tehdit eden unsurlara ilişkin bazı politikaların uygulamaya konması açısından habitat toplantısında geliştirilmesi gerekir. Türkiye’nin hazırladığı raporda paradoksal durumlar var”
Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Doç. Dr. Nilgün Görer Tamer ise, görüşlerini şöyle aktardı: “Habitat üç gündemini iki önemli uluslararası toplantı besliyor. 2030 Sürdürülebilir Kalkınma İlkeleri Toplantısı ve iklimle ilgili geçen yıl düzenlenen Paris Antlaşması. Habitatın 3 herkes için kent konusunu işledi. İki önemli tartışması kentsel saçaklanmaya karşı kentlerin kompakt formlarına yönelmek. Aynı zamanda iklim değişikliği hassasiyetinin de bu yolla önüne geçmek ve kentlerdeki iklim değişikliği etkilerini hafifletmek istiyor. Ülkelerin kendi içindekileri dengeleri sağlamak, sosyal eşitsizlik gibi sorunları da içinde barındırıyor. Bölgesel dengeli gelişmede satır aralarında yer alıyor. Ülkelerin kendi içlerindeki dengeleri sağlamakla birlikte mega kentler üzerinde büyük altyapılar havalimanları, hızlı yeni bir kent ağını oluşturmak üzere büyük havalimanları hızlı tren bağlantıları mekanla olan ilişkileri farklı bir mekansal kümelenmeyi açma niyeti taşıyor. ‘Sürdürebilir kentleşme mücadelesi ya kentlerde kazanılacak ya da kaybedilecek’ ifadesi çok can acıtan şeyleri de içeriyor. 1956’daki sorunları hiçbir tolero edilmiş başarılmış değil, yeni sorunlar var. Kentlerimizi korumamız gerektiğini bize telkin eden iklim değişikliği konusu çevresel ve küresel bir sorun olarak dayatılıyor. Tüm bunlar ulusal raporda elle tutulur tartışabilir bir boyut kazanmıyor. Sınırlı katılımcılarından birini masada demografik konusunda çağırdılar yarım gün konuşuldu ortada hazırlanmış bir rapor vardı. Sonuçta kısa bir güne birlik çalışmayla bizden bilgi katlandılar. Katılımı olmayan görüşlerin sınırlı olduğu bir rapor haline gelmiş. “