Sermet Severöz'ün yazısı.
Dünyanın en tarihi ve güzel şehirlerinden olan İstanbul’da yaşayan biri olarak, dünyanın başka tarihi ve güzel kentlerine gittiğimde hep aynı şeyi düşünüyorum.
Yıkılıp yapılmamış ve korunmuş mimari, çoktan ununu elemiş eleğini asmış bir ulaşım ağı, klima ve tabelalarla kaplanmamış bina cepheleri, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış ve bunu artık ne ileriye ne de geriye çekmekle uğraşacak kadar rahat ve barışık yaşayan mutlu halk.
Kültür merkezinin AVM’ye çevrilmesi, meydandaki anıtın taşınması, sarayın otele dönüştürülmesi gibi dertleri; toprağın, altının ve başka ülke parasının prim yapması gibi beklentileri olmayan… İş saatlerinde kaytarmayan ve doğru çalışan; boş zamanlarından ödün vermeyip verimli geçiren ve en önemlisi ise hayatlarını hiçbir şeyden geri kalmadan ve garanti altında yaşamaya programlanmış, bizlere nazaran biraz daha şanslı insanlardır bu insanlar.
Geçen hafta sonu Viyana’dayken hem yukarıdaki modeli, hem Türkiye’deki modeli çok iyi tanımanın verdiği avantajı ve beklentiyi bir projede birleştiren “7 benzemez” deyimini doğrularcasına farklı “3 benzemez” ortakla tanıştım.
Biri dini bütün ağzına içki koymayan Yaşar İncesu, diğeri yeme-içmeden ve şaraptan iyi anlayan Turgut Demiroğlu, öteki ise bir Corneliani ya da Boggi Milano mankeni kadar şık giyinen Yunanlı George Kutelas.
Böyle bir profil var mı bilmiyorum ama işine gücüne yakınlığından dolayı Bahçeşehir lokasyonunu seçen ama standart konut projeleri arasında da kendini görmek istemeyen bir profil olduğundan yola çıkarak çok zor bir konut projesine imza atmışlar.
Camı açılmayan bir evde bırakın yaşamayı, camı açılmayan bir otel odasında kalamayan biri olarak bırakın camlarının açılmasını, çift cam giydirme sayesinde, hemen hepsi açılan camların önüne birde bahçeler yapmışlar. Türkiye ilk kez Murat Tabanlıoğlu’nun “eser”i diyeceğim Levent’teki muhteşem bina Sapphire’de bu gökdelende bahçe uygulamasıyla tanışmış olsa da Nissa Residence O2’nin evleri adından da anlaşılacağı üzere biraz daha havadar.
Yaşar Bey’in tavsiyesi üzerine sipariş edilen Uruguay eti ve Turgut Bey’in tavsiyesi şarapla yenen uzun öğle yemeği sırasında gösterdikleri 30’uncu kattaki evinin bahçesinde Küçükçekmece ve Marmaradenizi manzarasına karşı yoga yapan kadının görüntüsü en az etin lezzeti kadar etkileyici ve akılda kalıcıydı desem yalan söylemiş olmam.