Müze yapılarındaki sergi alanları için aydınlatma tasarımı oldukça zorlayıcı bir işe dönüşebilir; çünkü ışığın iç mekanı iyileştirmesi, sanat eserlerinin fiziksel bütünlüğünü koruması ve aynı zamanda ziyaretçilerin keyif alması için en iyi koşulları sağlayacak şekilde eserlere dikkatleri toplaması gerekir.
En yüksek CRI’ya (Renk Oluşturma İndeksi) sahip olmanın yanı sıra gün ışığı, yapılı çevrede aradığımız, rahatlık ve iyi hissetme haline katkıda bulunur. Sergi mekanlarında kullanılan doğal aydınlatma; sergilenen objelerin renklerini doğru bir şekilde ortaya çıkarmak ve özellikle mekan deneyimi açısından çok önemli olan, ziyaretçilerin sergileri net bir şekilde algılayabilmeleri için daha fazla görsel konfor sağlayan önemli bir aydınlatma seçeneğidir.
Ancak çoğu müze, tek ışık kaynağı olarak gün ışığına güvenemez. Sergi alanları genellikle, noktasal ve bölgesel aydınlatma çözümlerine ihtiyaç duyar ve yapay aydınlatma tasarımı ile doğru yerde, zamanda ve istenilen tipte aydınlatma sağlar. LED lambalar, CRI ve renk sıcaklığı gibi özelliklerde doğal gün ışığını taklit edebildikleri için iyi bir alternatiftir.
Bu nedenle müzelerde, yapay ve kontrollü doğal aydınlatma çözümlerinin birlikte kullanımı; dünyadaki birçok projede görüldüğü gibi, yalnızca sergilenen eserler için değil aynı zamanda ziyaretçiler için de mekan kalitesini iyileştirmede başarılı bir yaklaşım olarak görülüyor.
Mexico City’de bulunan David Chipperfield Architects’in Jumex Müzesi, Latin Amerika’daki en büyük özel çağdaş sanat koleksiyonlarından birinin bir bölümünü sergiliyor.
Bir şed (testere dişi) çatıdan; batıya bakan çatı pencereleri ve yatay bir difüzör(ışığı dağıtan) katman ile sanat eserlerini aydınlatır ve üst galeriye bir ortam ışığı oluşturmak üzere gün ışığını homojen olarak dağıtır. Işık, belirli küratörlük gereksinimlerini karşılamak için yönetilebilir.
Almanya, Vreden’deki Pool Leber Architekten ve Bleckmann Krys Architekten tarafından yapılan Kult Müzesi’nde, atriyum ve avludaki merkezi açıklıklar; farklı müze alanlarını tanımlamanın ve merkez içinde yönlendirmeyi kolaylaştırmanın yanı sıra dengeli bir doğal aydınlatma sağlıyor.
Serginin dünyevi kısmına ev sahipliği yapan birinci katta, ortaçağ limanı manzarasına açılan köşe pencereleri var. İkinci katta, müzenin ruhani bölümü, kuzey cephesindeki iki pencere, kasabanın iki kilisesini sergiliyor.
Önceki projeye benzer şekilde, Francisco Mangado’nun İspanya, Oviedo’daki Asturias Güzel Sanatlar Müzesi’nin yeni ana binasının tasarımı, erişim noktalarını ve sirkülasyon unsurlarını eklemleyen, tüm kompleks için bir referans alanı haline gelen, büyük bir çatı penceresi ile üzeri örtülmüş merkezi bir kapalı avluya odaklanır.
Çatıdaki çatı pencereleri, cephe hattından geride konumlandırılarak, dışarıdaki görsel etkiyi en aza indirirken, iç mekana büyük bir kalite kazandırıyor.
Gün ışığı, Atelier Alter Architects tarafından hazırlanan Yingliang Stone Doğa Tarihi Müzesi’nde de önemli bir rol oynamaktadır. Müzenin, Xiamen’de bulunan Çinli madencilik şirketinin genel merkez binasında bulunması, ofisler için doğal gün ışığından bir azalma anlamına gelecekti; bu nedenle aydınlatma, proje gelişiminin en başından beri kilit bir konuydu.
Mimari proje ekibi, atriyum içinde kesişen dikey ve yatay yansıtıcı duvarlar (kristaloid walls) önerisiyle; önceden mevcut olan ışıklıklardan gelen güneş ışığını sergi alanlarına yoğunlaştırdı ve yansıttı.
Bu arada, BAROZZZI VEIGA’nın İsviçre, Lozan’daki Kanton Güzel Sanatlar Müzesi projesi, dış mekana açılan alternatif açıklıkların ritmik estetiğini göz önüne seriyor. Binanın güneyde; müze koleksiyonlarını korumak ve trenlerin gürültüsünden uzak kalmak için kapalı, içe dönük bir cephesi bulunurken, kuzeyde ise doğal gün ışığı sağlayan ve yeni meydan ile diyalog kuran daha açık, geçirgen bir cephesi bulunuyor.
Açılan uzun ve büyük pencereler arasındaki derin dikey kanatçıklar, binanın ışığa duyarlı bölgelerine gün ışığının doğrudan girmesini önlemek için tasarlandı. Ayrıca üst kat da, kuzeye bakan çatı pencerelerinden odalara giren ışık miktarının titizlikle kontrol edilmesini sağlayan dahili bir panjur sistemi ile doğal olarak aydınlatılıyor.
Yine İsviçre’de, ancak Zürih şehrinde bulunan David Chipperfield Architects’in Kunsthaus Zürich Museum Extension projesi geleneksel ve yenilikçi bakış açısını birlikte kullanıyor. Bina formu eski kanton okulundan ilham alıyor ve cephe boyunca düzenli aralıklarla yerleştirilmiş, yerel kireçtaşından yapılmış, ince dikmeler göze çarpıyor.
Sergi alanları, bol gün ışığı alan mekanlar olarak diğer alanlardan karakteristik olarak ayırt ediliyor. – Birinci katta cepheden ve ikinci katta çatıdan gün ışığı sağlanıyor – Sergi alanlarındaki doğal ışığın gün içindeki farklı konum ve yoğunluklarını düşündüğümüzde yapı; sanatın anlık deneyimini ziyaretçi deneyiminin merkezine yerleştiriyor.