Yarışmalar ve Mimarlık Sempozyumu’nda “Yarışmayla Yap”ılanların Hikayeleri Anlatıldı

Seranit Yapı Grubu sponsorluğunda hayat bulan Yarışmayla Yap Projesi kapsamında, 7 Mayıs 2013'te İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Yarışmalar ve Mimarlık Sempozyumu yapıldı.

Açılış konuşmalarını Arda İnceoğlu, Seranit Yapı Grubu İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ece Ceylan Baba ve İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Sinan Mert Şener’in yaptığı sempozyumda mimarlar Türkiye’de düzenlenen yarışmaları masaya yatırarak, deneyimlerini paylaştılar.

Sempozyumda farklı konuları içeren bildirilerden oluşan 4 oturum gerçekleşti. Günkut Akın’ın moderatörlüğünü yaptığı ilk oturumda Sevince Bayrak, doktora tez konusu olan Beyazıt Meydanı’nın yarışma sürecini, günümüzde yaşanan sorunlarla bağdaştırarak aktardı. Aydın Meltem, yüksek lisans tezi konusu olan “1930-2010 Yılları Arasında, Türkiye’de Yapılmış Olan Mimari Proje Yarışmalarındaki Değerlendirme Kriterlerinin Evrimi” başlıklı çalışmasının özetini anlattı. Meltem, 1930’lardan bu yana değerlendirme kritelerinin arttığını ve bu nedenle bir karmaşa oluştuğunu belirterek, daha basit ve yalın değerlendirmeler ile projeler elde edilmesinin daha doğru olacağını vurguladı. Arbil Ötkünç, mimar Maruf Önal’ın yarışmalar hikayesini dinleyicilerle paylaştı. Rana Karasözen ise, Eskişehir’de 1960 yılı öncesinde yarışmayla elde edilmiş projeleri ve detaylarını görsel bir sunum eşliğinde dinleyicilere aktardı. Eskişehir’de 1960 yılı öncesi kamu yapılarının çoğunun yarışmayla elde edildiğini ve 2. Ulusal Mimarlık Uslübu’nun yaygın olarak kullanıldığını söyledi.

Neslihan Dostoğlu’nun moderatörlüğünü yaptığı ikinci oturumda Devrim Çimen, kentsel tasarım yarışmalarının ortaya çıkışını ve “kentsel tasarım” kavramının yarışmalar yolu ile meşrulaştırıldığını ifade eden bir sunum yaptı. Sunumunda ilk kentsel tasarım yarışması adı altında açılan “Eskişehir Fuarı Kentsel Tasarım Yarışması”nın şartnamesini irdeleyerek örnek verdi. Devrim Işıkkaya, 1960 yılında açılan İMÇ Blokları yarışmasının sürecinden bahsetti ve yarışmayı “devrimci bir yarışma” süreci olarak tanımladı. Güven Erten ise, konuya İstanbul’da gerçekleşen davetli yarışmalar üzerinden yaklaştı.

Üçüncü oturumda T.C. Hatay İl Genel Meclisi – İl Özel İdare Hizmet Binası Ulusal Mimari Proje Yarışması’nda birincilik ödülü kazanan ekip, yaşadıkları talihsizlikleri paylaştılar. Yarışma sonuçlandıktan sonra idare ile bir türlü mütabakata varamadıklarını ve sonrasında da İl Özel İdaresi’nin kapanması ile projelerinin uygulanmasının mümkün olamayacağını anlattılar. Oturumun diğer konuşmacısı Sait Ali Köknar ise öğrenci yarışmalarının gittikçe arttığını, özellikle 90’larda alüminyum, gaz – beton firmalarının öğrencilere yönelik yarışmalar açtığını söyledi. Archiprix, S.O.S. İstanbul ve Kent Düşleri gibi devam eden yarışmaların öğrencilerin eğitimi ve mesleki birikimleri açısından önemli olduklarının altını çizdi.

Sempozyumun son oturum ise Ercan Ağırbaş’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Bu oturumda da Edirne Selimiye Cami Çevresi Ulusal Kentsel Tasarım Yarışması’nda birinci ödülü kazanan Beril Serbes, yarışma sonrası belediye ile yaşadığı sorunları anlattı. Sit alanı olan ve UNESCO tarafından Kültürel Miras Listesi’ne giren bu alanın şu an Koruma Kurulu tarafından araştırmaya yönelik kazı alanı ilan edilmesi nedeni ile projenin uygulanmadığını söyledi. Oturumun diğer konuşmacısı Cem İlhan ise, bildiri için yapmış olduğu anketten bahsederek, yarışma sonrasında yaşanan sorunların 6 ana başlık konularından doğabileceğini söyledi. Bunları şu şekilde sıraladı: Müelliflik hakları, mesleki kontrollük, proje bedelleri, ihtiyaç programı, işveren ve projeye inancı, jürinin aktifliği.

Yarışmalardan Nasibini Almış Bir Usta: Doğan Tekeli

Yarışmalar ve Mimarlık Sempozyumu’nun özel konuşmacısı Doğan Tekeli, dinleyicilerle yarışmalar serüvenini keyifli bir konuşmayla paylaştı. Mesleki hayatına başladığından bugüne kadar çok sayıda yarışmaya katılan Tekeli, işverenler ile yaşadıkları sorunları espirili bir şekilde aktararak, dinleyicileri keyiflendirdi. 1980’lerden sonra yarışmaların başka bir hal aldığını, kapalı bir düzende çok önemli kamu yapılarının yapıldığını vurguladı.

“Bugün Duyduklarımdan Sonra İyi ki Türkiye’de Hiçbir Yarışma Kazanmamışım Dedim”

Sempozyumun kapanış paneli, Celal Abdi Güzer, Ersen Gürsel, Semra Uygur, Nurbin Paker Kahvecioğlu ve Ercan Ağırbaş’ın katılımıyla gerçekleşti. Konuşmacılar yarışmalar konusunu yaşanan sorunlar ve yapılması gerekli yöntemler bağlamında ele aldılar. Yarışmaların mesleki eğitim açısından çok önemli olduğunu ifade ederek işveren, jüri ve katılımcı olarak sıralanan 3 önemli mekanizmanın ayrı ayrı görevleri ve sorumlulukları olduğunu ifade ettiler. Semra Uygur, yarışmaların “bireyin kendi kendisiyle yarışı” olduğunu söyleyerek, jüri üyelerinin şartname hazırlarken gereken özeni göstermediğini, teslim edilen projelerin ise birbirine benzediğini vurguladı. Almanya’da mimarlık yapan Ercan Ağırbaş ise sempozyumda anlatılanlardan büyük bir şaşkınlık duyduğunu belirterek, “Bugün burada duyduklarımdan sonra iyi ki Türkiye’de hiçbir yarışma kazanmamışım dedim,” diyerek sözlerini tamamladı.

Fotoğraflar: Mahmut Ceylan

Etiketler

1 Yorum

  • aras-tuzman says:

    Arkitera’nın önceki haberlerine göre, bu organizasyonun bilim kurulunda 22 isim yer alıyor.

    Sempozyumunun amacıysa, bir düşünce üretme platformu oluşturarak, yarışma ortamının canlanmasına ve gelişmesine katkıda bulunmak olarak ifade edilmiş.

    Mevcut habere göreyse, 22 bilim insanının organize ettiği ve bugünün Türk mimarlığında çok kritik olan yarışmalarla ilgili, ağırlıklı biçimde HIKAYELER anlatılmış. Bu HIKAYELER de, kentsel tasarım yarışmalarından, bazı firmaların öncülük ettiği öğrenci yarışmaları gibi farklı başlıklar ve 1930’lardan bugüne değerlendirme kriterlerine dek uzanmış.

    Burada yarışmalarla ilgii tam olarak hangi mesele masaya yatırıldı, nasıl analizi yapıldı?. Sempozyumun amacı olan, yarışma ortamının canlanmasına ve gelişmesine katkıda bulunmak üzere, hangi sonuçlar ortaya çıktı?.

    Ayrıca bugünün Türkiye’sinde, mimari yarışma ortamının “canlanması ve gelişmesi” için, HIKAYEDEN daha fazlasına ihtiyaç var ve mimarlığın sadece mimarlar arasında tartışılmasının bir anlamı artık pek yok.

    Ercan Ağırbaş’ın cümleleri tabloyu pek çok nedenle özetlemiş.

    Doğan Kuban’ın bir yazısında altını çizdiği gibi: toplum olarak, hatta mimari topluluk olarak, geriye doğru uzanıyoruz ve biz bunu anlamakta yine geciktik gibi görünüyor.

Bir yanıt yazın