Ertan Altan'ın köşe yazısı...
Bu hafta Emek Sineması’ndaki restorasyonla başlayan ve giderek bir ideolojik savaşa dönüşen tartışmada sözü Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a bırakmayı düşünürken, Mimar Korhan Gümüş’ün haber verdiği Taksim’deki yayalaştırma projesiyle ilgili son gelişmeler, ilericilik-gericilik, modernlik-geleneksellik mücadelesinde Emek Sineması’ndan çok daha büyük bir mevzinin açılmak üzere olduğunu fark etmemi sağladı.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte yeni rejimin temsil alanı olan Taksim Meydanı, Cumhuriyet tarihi boyunca eski ve yeni arasındaki iktidar mücadelesine tanıklık etti. Yeniden yapılması gündeme gelen Osmanlı’dan kalma kışlanın karşısına konan Atatürk Kültür Merkezi ve yıllarca gerilim kaynağı olan cami talebiyle Taksim’de semboller çarpışıp durdu.
Türkiye her alanda büyük bir dönüşümün içinden geçerken Taksim Meydanı’nda yine semboller çarpışıyor. Atatürk Kültür Merkezi’nde 2009 yılında başlatılan restorasyonla gündeme gelen “Cumhuriyet’in sembollerini yok ediyorlar” tartışması devam ederken bu kez bütün Taksim Meydanı’nı kapsayan yayalaştırma projesi, Türkiye’nin köklü problemlerini içine kalan bir krize dönüşmek üzere.
1987 ve 1994 yıllarında gündeme gelen ve sivil toplumun itirazları nedeniyle hayata geçirilemeyen Taksim’i yayalaştırma projesi bilindiği gibi İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde oybirliğiyle kabul edildi. Başbakanlık ve İBB tarafından “çılgın projelerden” biri olarak duyurulan düzenlemenin görselleri her yerde yayınlandı. Arkasından itirazlar geldi. Projeye göre trafik tamamen yeraltına alınacak, metro ve füniküler çıkışları yanlara kaydırılacak böylece İstiklal Caddesi’nden Tarlabaşı Bulvarı’na kesintisiz erişim sağlanacak, Talimhane yaya bağlantısı sağlanmış olacak, 98.000 m2’lik bir alan yayalaştırılacak ve otobüs durakları meydandan kaldırılacak.
Şehir plancılığı açısından itirazların merkezinde, bir yayalaştırma projesi olarak lanse edilen projenin aslında bir kavşak projesi, bir trafik çözümü olmaktan öteye gitmemesi ve meydanın yakın çevresinden koparılarak bir platform haline getirilmesi yer alıyor. Gerçekten de proje görselleri incelendiğinde Taksim çevresinin şehirden kopuk bir otoban haline getirildiği açıkça görülüyor.
Ancak bu meydan düzenlemesiyle ilgili sorunun yalnızca bir parçası. Geçen hafta İBB yetkilileri bir grup mimar ve şehir plancısını biraraya getirerek, yayalaştırma projesiyle ilgili bilgi verdi. Sunumu izleyen Mimar Gümüş’ün aktardığına göre, Gümüşsuyu, Sıraselviler, Mete, Cumhuriyet gibi caddelerde yaklaşık yedi metre derinliğinde 70 metre uzunluğunda yarıklar açılıyor, yanlarına bariyerler konuyor, ağaçlar kesiliyor, beton kazıklar binaların dibine çakılıyor. Üst kottaki dönüşler de kaldırımları yiyor.
Başka seçenekler gündeme gelemez mi diye sorulduğunda ise verilen cevap “hayır” oluyor. Oysa mevzuata göre, Belediye Meclisi avan projeyi Koruma Kurulu’na onaylatmadan, faaliyete geçemez. Ancak İBB üç ay içinde Taksim’e çıkan caddelerde yedi metre derinliğinde yarıkları açmak için iş makinelerini çalıştıracak. Koruma Kurulu’na proje uygulanmaya başladıktan sonra gidilecek. Yani İBB projenin onaylanacağından emin.
Bir grup mimar ve şehir plancısı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na ortak bir mektup yazarak,Taksim’deki düzenlemenin Cumhuriyet’i kuran merkezî ve antidemokratik zihniyetle benzer bir yöntemle yapılmasına itiraz etti. Taksim’i yayalaştırma projesinin sivil toplumu ve şehir sakinlerini dışlayan bir tarzda adeta bir otoban inşaatı gibi ele alınmasına karşı çıkan şehir plancıları, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na, “Türkiye’nin demokratikleşmesinde önemli bir aşama olan yeni anayasanın yansıması olacak bir Taksim Meydanı ortaya çıkaralım” çağrısı yaptı.