Yerden Yüksek ekibi Karadağ'daki çocuklar için "REMdom" adını verdikleri bir atölye düzenledi, ardından da çalışmaları Art Gallery Ulcinj'de sergiledi.
Yerden Yüksek Çocuklar ile Mimarlık Topluluğu bir süredir Beykoz’daki Mahmut Şevketpaşa İlköğretim Okulu’nda Mandala adını verdikleri atölye serisini yürütüyorlar. Karadağ’da yeni kitabını çıkaran bir şairin isteği üzerine, oradaki çocuklarla da bir atölye çalışması yaptılar. Ortak bir dil oluşturmak adına rüyalardan yola çıkan ekip bu 2 günlük atölyenin sonucunda da güzel bir sergi hazırladı.
İsterseniz Yerden Yüksek’in sözleriyle devam edelim:
“Yerden Yüksek olarak yaptığımız ilk yurtdışı çalışması “REMdom” adını verdiğimiz iki günlük atölye + sergiden oluşan ve Hajredin Kovaçi’nin yazdığı “Zdhukja e hestur – Sessizce Kaybolma” kitabının da söyleşisine eklemlenen eylemler bütünüydü.
Topluluk olarak birçok farklı özellikte çocuk grubu ile çalışmamıza rağmen, konuşulan dil olarak aynı olmadığımız bir grupla çalışmak merak uyandırıcıydı. REMdom çalışmasının ön tasarım sürecinde dil unsuru önceliklerimizdendi. Ortak dil oluşturabilmek adına dilin, kuralların, sistemlerin, rutinlerin, ritüellerin… birbirine karışıp muğlaklaştığı rüyalar üzerinden ilerlemekte karar kıldık. Biraz bu durumdan biraz da kendi içimizdeki tesadüfi kazalardan dolayı rüyanın katmanlarını farklı malzemelerle bütünleme deneylerini konuşmaya başladık. Bütünlemenin öncesinde bütünlenecek olan parçalar konusunda hayal, gerçek, sanal, artırılmış gerçeklik, ütopya, distopya konularını tartıştık. Bunun üzerine iki gün sürecek olan çalışmanın rüya parçalarını hayal ve gerçek olarak belirledik ve Tirana üzerinden Karadağ’a yola koyulduk.
Çalışmanın yapılacağı Art Gallery Ulcinj’i gördüğümüz ilk günde öğrendiğimiz temel Arnavutça kelimeler bize yeter mi diye endişelenirken birinci atölye gününde çocukların İngilizce biliyor oluşu ve farklı dillerin de konuşuluyor oluşu ilerleyişi kolaylaştırdı.
Bu sene bir gelenek haline getirdiğimiz yumak oyunu ile tanıştıktan sonra ilk bölüm olan hayal başladı. Çocukların gözlerini bağlayarak topladığımız çeşitli objelere dokunmalarını ve dokulardan, hislerden yola çıkarak görmenin egemen olmadığı bir durumda gerçeklikten ne kadar kopabileceğimizi gördük. Çocuklar dokundukları narı dünyaya, televizyon kumandasını sokaklara, boya fırçasını Eiffel Kulesi’ne, bardağı dudaklara, temizlik kovasını mağaraya, güvercinleri bulvarlara ve kavşaklara dönüştürdü ve bu hayalleri kağıda aktardı.
İlk günün sonunda çocukların çalışmaları üzerinden nasıl imgelere ulaştıklarını, hangi görsel kayıtları kılavuz haline getirdiklerini, nerede serbestleşip nerede sınırlı kaldıklarını tartıştık. Çalışma aynı zamanda çocukların görmeden dokundukları bir nesne üzerinden duygusal ve karakteristik yönlerini ortaya çıkardı. İkinci atölye gününde rüya katmanlarının gerçek kısmına geçtik. Seçtiğimiz bir nesne olan mandalinayı “Nesi var?” oyunu ile 8 farklı özellik ile tanımlayarak, akıllarına gelenleri çizmelerini istedik. Bu 8 özellik arasında sıraladıklarımız genelden özele, bütünden detaya doğru gidiyordu. Şekli var diyerek başladığımızda serbestçe başlayan çizimler, içi var dediğimizde boyut kavramına ve çocukların eğitimden gelen görsel kayıtları olan prizmalara dönmeye başladı. Devamında gözeneklere, renge, dokulara değinerek gerçek bir durumu nasıl farklı bir gerçeklik haline getirdiklerini gördük.
Rüya katmanlarının iki parçasını üst üste getirip kalem, boya kullanmadan nasıl göreceğimizi tahmin etmeye çalıştık. Çalıştığımız odanın daha önce boyanmış camlarının üstündeki figürlerin de ayrı bir tesadüf katmanı olduğu pencere yüzeyinde ışık oyunlarıyla iki katmanı bir arada gördük, heyecanlandık. Devamında ise ısıttığımız çay ile üçüncü bir kağıdı da üzerine koyarak ıslatma yöntemi ile bütünlemeye gittik. Çalışmaya verdiğimiz oyun arası bir sonraki atölyenin hazırlığını içeriyordu. Kırmızı güvenlik kutularında müzik ve dans ile giderek kaybolarak ilerleyen oyunun sonrasında her çocuğa birer sünger vererek boyalar ile çizdikleri imajı tekrar ederek baskı haline getirmelerini istedik ve üzerine kaybolma kavramını konuşarak atölye sürecini noktaladık.
Atölye süreci boyunca üretilen tüm çalışmaları Hotel Meditaran Ulcinj’de düzenlecek olan kitap söyleşisine yetiştirmemiz için 1.5 günümüz kalmıştı ve mekana giderek yerinde eskizler ve boyutlar üzerinden kararlar aldık. Sergi için karar kıldığımız mekan genel kokteyl mekanından ayrılan ve 3 farklı kota bakan ve terasa açılan geçiş bölgesiydi. Ana fikir çocukların oluşturdukları rüya katmanlarını ışık etkisi ile aksonometrik olarak göstermekti. Söyleşi gece olacağından dolayı aydınlatma tasarımı da olmalıydı. Bütün çalışmaları ortak bir kurguda birleştirebilmek adına mekanda var olan oturma elemanlarını farklı pozisyonlarda birbirine ekleyerek insan topluluğunu sergiye çekecek yönlendirme denemelerini yaptık.
Sergide gerçeğin rüyaya dönüştüğü eşikten başlayan ve tüm rüya katmanlarını dolanan yumak beyin sinirlerini oluşturarak çalışmanın başlangıç noktasını olan objeleri içinde yüzdüren bir kanal haline geldi. Bu kanaldaki yumağın toplu hali ise hotelin giriş holüne akan ve karıncalı ekran olarak düşündüğümüz televizyonun önüne denk gelen çağırıcı/baktırıcı ilizyon noktası idi. İkinci gün yapılan kaybolma şeritleri, kırmızı kutu oyunu ve ilk gün oynanan yumak oyununun temsili ise yarım kot altta bulunan bilardo oyun alanında bilardo masasının üzerinde tasarlandı. Bilardo masası düzleminde kırmızı kutular içindeki süngerler çocukları temsil ediyordu ve ıstakaları masaya tutturarak oluşturulan çizgiler ise yumak oyununun strüktürünü oluşturdu. Kitap söyleşisinin katılımcıları sergide bir hayli zaman geçirdiler ve deneyimlerini kurgunun sonuna koyduğumuz deftere aktardılar. Grup olarak genel sürecimizde bu sene Beykoz’da yapmakta olduğumuz mandala sürecinin arasında kısa zamanda ve yurtdışında set halinde yaptığımız bu REMdom çalışması kendi adımıza da geliştirici oldu.
Sürecin başında desteklerinden dolayı Nevzat Sayın’a ve Pulver Plastik’e, süreç içinde mekan ve düşünce olarak desteklerinden dolayı Art Gallery Ulcinj’e, nalburlara, helyum gazcılarına, Hotel Meditaran çalışanlarına ve sürecin her anında yanımızda olan Kovaçi ailesine teşekkür ederiz.
Çalışmalarımız Beykoz’da kaldığı yerden devam edecek, takipte kalınız!”