Yine Taksim!..
Koskoca ülkenin, koskoca başbakanı, yurttaşları ve memleketi kendisinden bir yığın sorun için ilgi ve gayret beklerken, o tüm enerjisini, zamanını, hırsını, öfkesini, iradesini ve inadını, siyasetini, umudunu, kızlı oğlanlı gençlerini, polisini getirip bir kent meydanının seyrüseferine gömerse ne demeli? Hiç düşünebiliyor musunuz; Rusya Başbakanı Sayın Putin Kızıl Meydan’ın altını oymakla meşgul, Sayın Cameron her şeyi bir tarafa bırakmış Piccadilly’de trafiği alta almaya uğraşıyor, Sayın Merkel çılgınlaşıyor ve Alexanderplatz’da ani değişiklik yapmaya kalkıyor, Sayın Hollande parizien gençlere maraudeur diye küfredip Champs-Elysées’de ağaçları kesiyor ve bulvarı oyup yer altına almaya soyunuyor, Sayın Obama Times Square’ı beğenmediği gerekçesiyle bütün dünyayı ayağa kaldırıyor, Atina’da Sayın Samaras Sintagma meydanına kafayı takıyor 1843 ayaklanmasını bahane edip araba trafiğini alt üst etmekle kafayı yiyor, Roma’da St. Pietro meydanı İtalyan başbakanlarının çılgın projeler üretmesine sebep oluyor, ülke gaza boğuluyor ve bunun gibi daha nice olmayacak işler!.. Düşünebiliyor musunuz?.. Ama bizim ülkemizde oluyor, olmakta.
Bu büyüklük değil. Koskoca bir ülkenin koskoca sorumlulukları olan bir başbakanı bir kent meydanının trafiğini prestij meselesi hâline getirmiş, aklı başında kimseyi dinlemiyor. Sadece birtakım yaramazları kendine denk saymış, muhatap kabul etmiş, onları bahane edip, onların üstünden, haklı soruları, haklı talepleri ve eleştirileri dile getirenlere veryansın ediyor. Bir yanlış kararın savunusu için her şey istismar ediliyor. Dedikleri gibi birtakım yaramazlar çevreye ve kamu malına zarar veriyorsa eğer, onları yakalamak ve o kişilerden yargı yoluyla hesap sorulmasını sağlamak onun görevi değil mi? Bunun yerine demagoji (sözlük: lâf ebeliği, halk avcılığı) ile seçmenini yanıltmayı seçiyor. Sonuç, normal insanlar, kent halkı ve onların sözcüleri hesaba katılmaya değmez bulunuyor. Bu büyüklük mü?
Memleketin aklı başında vatandaşları neden, diye soruyor yanıt gelmiyor, polis geliyor, toma geliyor, gaz geliyor. Bir de yargıdan iptal kararı geliyor, sağduyu ve hukuk çekip gidiyor. Sıkılmış limonun davası olmaz deniyor. Bunları yazıp söylemek de bize zor geliyor, ağır geliyor. Açıklamaları hiç yok da değil, var. Meselâ, daha güzel olacak, demek gibi, meselâ, vatandaş açık havada egzoz gazı koklayacağına yeraltı trafiğinde temiz hava alır, gibilerden inanılması zor açıklamaları Sayın Başbakan söyleyebiliyor. Gerçek ve içten nedenlerini samimiyetle paylaşmak yerine, çocuk avutur gibi, bu açıklamaları polis marifetiyle kabule zorlamak hangi tedirginliğin neticesi acaba?..
Oysa kendileri ne umutlar yeşertmişti bu yalnız ve güzel ülkede. Ona körü körüne karşı olanlara karşı ve ona körü körüne yandaş olanlara karşı da ne umutlarla, ne mücadeleler verilmişti. Soruyu bir kez daha sormak gerek; Taksim’in nesi vardı? Rahatsız eden neydi? Sorunu neydi? Muhtemel yanıt için yardımcı olalım:
Tıkanmayan, düzgün akan kazasız trafiği, alt üst geçitsiz, trafik polissiz ve sorunsuz dolaşan mutlu yayaları, taksileri, özel arabaları, turist otobüsleri, çevre fuarlarına, üniversitelere, hava alanlarına yolcu taşıyan servis araçları, şehirlerarası otobüs terminalleri, her yöne dolmuş durakları, ışıklı ve şıkırtılı suları, güvercinleri, çiçekçileri, anıtı, İstiklâl’in kalabalık girişi, sirenlerini çınlatarak geçen cankurtaranları, üç ayrı yöne gidişi olan metronun girişi çıkışı, büyük bir gezi parkı, yüksek ağaçlı bulvar başlangıcı, Talimhane gibi yayalaşmış bölgeleri, sanat galerileri, otelleri, cafeleri, otoparkları vs. vs. Hepsi birarada barış içinde, romantik ve sorunsuz! Belki tek kusuru, yanlış metro çıkışı ve parkın eskiden kalma merdivenli girişi önünde kasıtlı olarak yıllarca korunan şehiriçi otobüs deposu idi. Evet Taksim’in altını üstüne getirmeyi gerektirecek rahatsızlığı neydi?
Yoktu!.. Taksim, yılların emeği ve deneyimi ile yavaş yavaş oluşmuş, beliren ihtiyaçlara göre biçim kazanmış ve olgunlaşmış doğal bir meydandı. Şimdi zorla ve şoklarla rahatsız edilmiş, ellenmiş, anlamsız, hukuksuz, nedensiz ve bunun sonucu zevksiz bir ucube olma yolunda!..