Çoğu film evreninde hikaye genellikle hareketli bir şehirde başlar. “Yoğun Şehir” temasından hareketle şehrin havadan görüntüsü, koşturmacası Wuhan’daki bu sinema salonunda soyut bir şekilde sunulmuş.
One Plus Partnership tarafından tasarlanan sinemanın lobisine adım attığınızda, özellikle keşfedilmeye değer bir şehre giriyormuş gibi hissedebilirsiniz. Şehirdeki yol ağı, araziyi düzensiz şekillere bölüyor, tasarımcı bu formları, tıpkı şehirdeki yüksek binaların uzaktan bir silueti gibi, dikdörtgenlerin düzensiz bir şekilde uzanan veya eğimli bir şekilde oluşturulduğu dikey çözgü ve atkı hatlarına soyutluyor. Tüm mekan, ister zemin, ister duvar, ister tavan olsun, farklı yükseklik ve açılardaki “kutular”dan oluşuyor. Bu şekilde mekan içinde ayrılıyor ve sökülüyor. Düzensiz biçimler, görünmez eller tarafından zekice ayırt ediliyor gibi görünüyor ve sonunda, tıpkı genişleyen şehrin gelişigüzel büyümek yerine mimarlık kurallarına uyması gibi, gökdelenlerle dolu hareketli bir metropol görüntüsünü görebiliyoruz. “Kutuların” bir kısmı oturma yeri olarak tasarlanırken, diğerleri farklı işlevsel alanları birbirinden ayırmak için mekan bölücü olarak, duvarın bazı bölümleri ise geçiş için bir kılavuz ve fon olarak kullanılıyor.
Aydınlatma armatürleri yaratıcı bir şekilde gizlenmiş, sadece ışık “kutular” arasındaki düz boşlukları aydınlatıyor. Işık ve karanlık arasındaki kontrast, şehirlerin akıcı ve ışıltılı sokakları gibi boşlukta dolaşıyor. Bilet gişesi ve gişe barı, farklı fonksiyonel alanların ayrılmasını oluşturan yavaş veya keskin rampalarla “yol ağı” hissine uygun olarak tamamen açık, tıpkı seyircinin olduğu özgür ve açık bir şehir gibi müşterilere oturup özgürce konuşabilecekleri daha fazla alan sağıyor.
Malzeme seçimi söz konusu olduğunda, şehirlerdeki mimarinin taştan ayrılamayacağını düşünen tasarımcılar, ana malzeme olarak farklı renk ve dokuya sahip doğal taşları seçmişler. Bu yaklaşım sadece taşın kendisini seçme meselesi değil, aynı zamanda taşın doğada oluşturduğu çeşitli ve benzersiz desenleri ödünç alıp metal paneller, kumaşlar, halılar ve diğer farklı malzemelerde işleme meselesi. Binanın orijinal yükü ve maliyet kontrolü nedeniyle tasarımcılar, tavan yükünün ağırlığını azaltmak için taş desenleri metal malzeme üzerine aktarmışlar. Farklı malzemeler üzerindeki taş desenlerinin gerçekçi bir etki yaratması için, tüm tasarım ekibi hazırlık ve prova için yaklaşık bir yıl harcamış, bu da gerçek taşın ve sahte olanın nerede olduğunu ayırt etmeyi imkansız hale getirmiş. Mermerin düzensiz desenleri, her gün binlerce hikayenin anlatıldığı ve kendi yaşam ritminizi bulmanızın önemli olduğu yoğun bir şehirde yaşayan birçok insan gibi.
Lobi tasarım fikriyle uyumlu olarak, anlayış oditoryumlarda da devam ediyor. Ana renkler, ses emici malzemeye işlenmiş turuncu kahverengi ve kırmızı taş desenlerinden oluşuyor. Taş dokusunun daha gerçekçi olması için tasarımcılar taş desenleri 1:1 oranında kumaşlar üzerinde sunmuşlar. Taş renginin kontrastı, tek rengin yerini alıyor, böylece doğal doku mekanda etkili bir şekilde yayılıyor.
Diğer oditoryumlarda ise renk şeması lacivert ve kahverengi taş desenlerin birleşimi şeklinde. Tasarımcılar, şehrin koşuşturmacasını ve tutkusunu ifade etmenin bir yolu olarak insanlara filmin neden olduğu güçlü duyguları getirmeyi umuyor.
Oditoryumlar, mükemmel bir şekilde planlanmış bir şehrin düzeni gibi, bir düzen ve net çizgiler hissi veriyor. Ancak bu kadar düzenli bir çerçeve içinde insanların aslında kendilerine has bir hayat yolları var, insanlar şehrin bir parçası ve şehri renkli bir hikâye anlatma yeri haline getiriyorlar. Bir hayatı yaşamanın binlerce yolu var ve herkes kendi renkli hayat filminin başrol oyuncusu.