Yüz Milyonlar Şehre Göçüyor

Çin kırsal kesiminde yaşayan 250 milyon kişiyi önümüzdeki on yıl boyunca yeni kurulan kent ve kasabalara yerleştirme planını yürürlüğe koydu.

Bu dönüşümün boyutu yeni bir büyüme dalgası da yaratabilir, ülkeyi nesiller boyu sürecek sorunlara da boğabilir. Yönetim çoğu zaman tek taraflı kararlarla küçük kırsal evlerin yerine gökdelenler dikiyor ve geniş tarım arazilerini yapılaştırarak köylülerin hayatını kökten değiştiriyor. Bu öyle geniş çaplı bir süreç ki, Çinli yeni kent sakinlerinin sayısı ABD’deki (yani dev şehirlerle zaten dolup taşan bir ülkedeki) toplam kent nüfusuna yaklaşacak. Ve bu değişim, çoğu köylünün siyasi ve ekonomik istikrar adına onlarca yıl boyunca küçük tarım arazilerine mahkûm edildiği Çin’in çehresini Komünist Parti’nin zoruyla değiştirecek. Partinin artık öncelikleri başka ve amaç, kentli tüketici sınıflara giderek bağımlı hale geldikten sonra şimdi yavaşlayan ekonomiyi tekrar büyüten bir kaynak yaratmak. Mevcut dönüşüm o kadar hızlı gelişiyor ve potansiyel maliyetleri o kadar yüksek ki, kırsal Çin’in yine köktenci bir toplum mühendisliğiyle yıkıma uğrayacağından korkuluyor.

Geçmişte Komünist Parti köylülerin topraktaki tasarrufuna karşı değişik tutumlar benimsedi: 1950’lerde küçük tarım arazileri dağıttıktan sonra birkaç yıl içinde onları tekrar kamulaştırdı; reform çağının başında köylülerin haklarını iade etti; şimdi de küçük toprak sahiplerini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çin’in dört bir yanında buldozerler eski hanedanlar çağına dayanan köyleri yerle bir ediyor. Tozlu ovalardan yeşil yamaçlara kadar her yerde gökdelenler yükseliyor. Kentlerde yeni okul ve hastaneler açılıyor, ama çoğu zaman mabetlerin veya açıkhava sinemalarının yıkılması pahasına. Kuzeydeki Hebei eyaletinde eskiden buğday yetiştirirken şimdi bir fabrikada gece bekçisi olan 43 yaşındaki Tian Wei, “Bu bizim için yeni bir dünya. Hayatım boyunca tarlalarda ellerimle çalıştım; şehir insanlarına ayak uydurabilecek bir eğitim düzeyim yok” diyor.

Çin uzun süredir dünyanın hem en küçük köylerini, hem de en kalabalık ve çevreyi kirleten kentlerini barındıran bir ülke. Şimdiki planın hedefiyse nüfusun yüzde 70’ini, yani bugünkü sayının iki katıyla kabaca 900 milyon insanı 2025’e kadar şehir hayatına katmak. Yapılaşma çılgınlığı, Kuzey Çin Ovası’nda buğday çiftçileri için bir ticaret merkezi olarak gelişen Liaocheng gibi yerlerde açıkça göze çarpıyor. Burası şimdi şehir hayatına atılmak zorunda kalan topraksız köylülerin barındığı 20 katlı apartmanlarla dolu. Birçokları yeni bir hayatın heyecanını yaşarken (bedava ev sahibi oldukları gibi arazilerine karşılık on binlerce dolar aldılar) kimileri de paraları bittikten sonra ne yapacaklarını düşünüyor. Devlet yeni yollara, hastanelere, okullara, sosyal merkezlere oluk oluk para akıtmayı planlıyor (bunların maliyeti yılda 600 milyar doları aşabilir). Eğitim, sağlık hizmetleri ve eski çiftçilerin emekli maaşlarına ayrılması gereken muazzam rakamlar da cabası. Geniş çaplı yer değiştirmelerin sonucunda işsizlik gibi toplumsal sorunlar doğuyor. Bazı gençler ayda 150 dolar gibi düşük maaşlı işler buldukları için kendilerini şanslı görürken bazıları bilardo salonlarında veya internet kafelerde vakit öldürüyor. Çin’de 35 yıllık ekonomik bir dönüşümün sonucu olarak kentleşmenin bazı ağır felaketlere yol açtığı biliniyor. Arazi ihtilafları yüzünden her yıl binlerce protesto yaşanıyor ve son dönemlerde onlarca insan yerini yurdunu bırakmak yerine kendini ateşe verdi. 1980’lerde Çinlilerin yüzde 80’i kırsal kesimde yaşarken bugün bu oran yüzde 47. Ülkenin yeni başbakanı Li Keqiang Mart’ta, güçlükler olmasına rağmen en büyük önceliklerinden birinin kentleşme olduğunu açıklamıştı. Artan işsizlik ve hoşnutsuzluğa ek olarak kentleşme, büyük şehirlerde kökleşmiş bir yoksul sınıfı yaratabilir ve taşra kültürüyle inanç sisteminin yok olmasına neden olabilir. Hükümetin Mart’ta açıklaması gereken yeni plan sonbahara ertelendi. Harcamaların enflasyon ve batık kredilere yol açacağı konusunda liderlerin endişeli olduğu belirtiliyor. Çoğu eyalette çiftçileri yüksek apartmanlara taşımak için geniş çaplı programlar hazırlandı bile. Ve planlara göre arazilerin işletmesi şirket veya belediyelere bırakılacak. Bu arada kent hayatı daha cazip bir hale getirilmeye çalışılıyor, ancak bu, çiftçilerin topraklarını terk etmekten başka çareleri olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Kentleşmenin ardındaki düşünce Çin’in ekonomik yapısını değiştirmek ve iç talebe dayalı büyümeyi beslemek.

Resmi bir araştırma kurumu bünyesinde yer alan Dünya Ekonomisi ve Politikası Enstitüsü’nden Li Xiangyang, “Çin nüfusunun yarısı tüketim yapmaya başlasa büyüme kaçınılmaz olur” diyor. Fakat alelacele kentleştirme fikrinin yanlış bir modernleşme anlayışına dayandığını söyleyenler de var. Nitekim uzmanlar Brezilya ve Meksika’daki gecekondu mahallelerini ve yoksul işsiz kesimlerin kalabalıklığını örnek gösteriyor. Seattle merkezli Landera Kırsal Kalkınma Enstitüsü’nde Çin bölüm başkanı olan Gao Yu, “Modernleşmemiz ve kentleşmemiz gerektiği, ulusal kalkınma stratejimizin buna dayanması gerektiği yönünde bir düşünce var” diyor.

Landesa’nın 2011 tarihli anketinde Çinli köylülerin yüzde 43’ü devlet yetkililerin topraklarını aldığı ya da almaya çalıştığını belirtiyordu (bu oran 2008’de yüzde 29’du). Yerlerinden olan çiftçiler fabrikalarda iş bulsa bile çoğu, işverenlerin genç ve çevik işçiler istemesinden dolayı, 45-50 yaşında işsiz kalıyor. Aile çiftliğini bırakmak zorunda kalan 45 yaşındaki He Shifang, “Bizim gibi yaşlıların artık yapabileceği bir şey yok. Dağdayken durmadan çalışırdık. Domuzlarımız ve tavuklarımız vardı. Burada oturmaktan ve kâğıt oynamaktan başka bir şey yapmıyoruz” diyor. Topraklarını bırakan bazı çiftçiler bu yaştan sonra köylerine dönseler bile artık tarlaları, dolayısıyla gelirleri olmadığını aktarıyor. Üstelik çoğu da devletten emeklilik maaşı alamıyor. Kentleşme planının amaçladığına göre, kaybettikleri toprağa karşılık çiftçilere kalıcı bir gelir kaynağı sağlanacak. Çinli ekonomistler, çiftçilerin şehirlerde işe girdikten sonra vergi ödemeye ve sosyal refah programlarına katkı yapmaya başlayacaklarını belirtiyor. Renmin Üniversitesi’ndeki Uluslararası Para Enstitüsü’nden Xiang Songzuo, “Kentleşme bir katma değer yaratma sürecini başlatabilir. Bunun da büyük bir gelir akışına yol açması gerekir” diyor. Fakat bu doğru olsa bile hükümet programı başlatmak için çok büyük kaynaklara ihtiyaç duyacaktır. 2025 yılına kadar nüfusun yüzde 70’ine tüm sosyal haklarını vermek demek, kentli refah programlarından yararlananların sayısını iki katına çıkarmak anlamına geliyor. Çin Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Hukuk profesörü olarak görev yapan Li Shuguang, “Çin’in istikbali kentleşmedir, fakat kırsal nüfus ekonomik kalkınmanın nimetlerinden tümüyle yararlanamıyor. Şehirlilerle aynı sosyal imkânlardan yararlanmayı onlar da hak ediyor” diyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın