Emek Sineması’nın yıkımına karşı yapılan eylemler son olarak polis şiddetine karşı sinemacıların ve sinemaseverlerin tepkileri ile sürerken, diğer yandan da 32. İstanbul Film Festivali devam ediyor.
Sinemaseverler, bu yıl İstanbul Film Festivalini, Emek Sineması için yapılan eylemlerle birlikte takip ettiler. Bununla birlikte yapılan eylemler nedeniyle İçişleri Bakanı tarafından ‘provokatör’ ilan edildiler. Beyoğlu’da sadece iki salonda gösterimleri devam eden festivalin izleyicilerine sinema dünyasının tartıştığı salon sorununu ve Emek Sineması yıkımına karşı yapılan eylemleri sorduk.
Aralarında geçtiğimiz günlerde “Emek Yoksa Ben De Yokum” diyerek sinema yazarlığını bırakan eleştirmen Atilla Dorsay’ın da olduğu festival takipçileri, Emek Sineması’nda film seyretmek istediklerini söylediler.
Olcay Kayırmayan (Tekstilci): Emek Sineması’nda yaşananlar çok üzücü şeyler. Eylemde Costa Gavras gibi dünyaca ünlü yönetmenler vardı ve biz de onları biber gazıyla tanıştırmış olduk. Türkiye’de bir şeyler ters gidiyorsa hemen en kolay kılıf ‘provokatör’ demek. Hep provokatörlerimiz var bizim, ama sorumlular yok ortada. Dünyanın her tarafında her medeni memlekette bu tür eski yapılar korunur, uzun yıllar ayakta durması için çaba sarf edilir. Her şey bir müteahhitlik zihniyetiyle ele alındığı için bu işe de böyle bakılıyor.
Ali Keskin (Fotoğrafçı): Emek Sineması’nın kapatılması hem sinema sektörü hem seyirci hem de festival açısından hiç iyi olmadı. Bu tip muhalif hareketlerin çoğuna ‘provokatör’ hareket deyip işin içinden çıkmaları bence doğru değil. Netice itibariyle süreç gösterecek. Yıllar sonra, “Bir Emek Sineması vardı” deyip, ahlayıp vahlamaktansa şimdiden bir şeyler yapmakta fayda var diye düşünüyorum.
Gülizar Şepçi (Memur): Emek Sineması’nın kapatılmasına karşıyım. Ben de o eylemde olmak isterdim, o zaman ben provokatör mü olurdum? Bakana onu söylemek istiyorum, ben provokatör değilim, halktan bir insanım, başka ne söyleyebilirim ki?
Gözde Demir (İTÜ Mimarlık öğrencisi): Bina haricinde bir bağı, bir değeri elimizden alıyorlar. Bu nedenle eylemler devam etmeli. Bu olay rant meselesinden çıktı artık. Peşini bırakmamak gerekiyor. Bıraktığımız zaman ‘Demirören’in ne yaptığını gördük. Emek Bizim İstanbul Bizim Platformu sinemayı savunuyor ve belli bir şeyi savunan bu grubu da ‘provokatörler’ diyerek göz ardı etmek, değersizleştirmek istiyorlar.
Senem (Şehir Plancısı): Restorasyon adı altında böyle şeyler yapılmasaydı, aslına uygun yapılsaydı, bugün hâlâ orada film izliyor olacaktık. Bakanlığın klasik açıklamasıdır böyle şeyleri hep ‘provokatörler’ yapar. İnsanların haklı talepleri var. Şu an insanlar kandırılmış durumda. Aslında, hiçbir şey yapılmayacağı söyleniyor ama şu an bina yıkılacak ve yeniden yapılacak.
İnsaf (Öğretmen): Devletin genel politikası bir yeri istemiyorsa önce onarım adı altında orayı ya onarıyordur, ondan sonra yıkıyordur. Bakanlık iftira ile yaklaşıyor. Bu işin emekçileri, sevenleri yaptı yürüyüşü.
Atilla Dorsay (Sinema Eleştirmeni): Emek’te olup biten olay rezalet. Bütün uygar ülkeler -belki şu an yıkıma uğramakta olan Bağdat, Kabil gibi kentlerin dışında- kültürel birikimi böylesine haince gözden çıkarmıyor. Emek’i kültürel birikim saymamak yanlışına düşüyorlar. Emek Sineması aslında Cercle D’orient’ı onaracak, restore edecek olan firma için o restorasyonu yapması açısından bir taviz, bir armağan. Aslında amaç Cercle D’orient’ı kurtarmaktı, buna karşı değilim, ama Emek’i de kurtarmak gerekiyor.
Emek Sineması’nın da kendine göre tarihi bir kimliği olduğu gibi kuşaklar boyu beslediği, kültürel olarak beslediği değerler açısından Cercle Dorient’den çok daha önemli. Çünkü Cercle Dorient hep bir klüp olarak işlemiş, elit zümrenin eğlendiği bir yer olmuş. Emek ise halka açık bir mekan olarak kaç kuşağa kültür aşılamış. Dolayısıyla ortada büyük bir hesap yanlışı var. Ayrıca bütün bu değerler ranta, inşaata, maddiyata kurban edilemez. Bunlar ülkenin kültürel birikimidir ve kültürel birikim -onların jargonuyla söylüyorum- maneviyat kadar önemlidir. Maneviyat bu toplum için o kadar önemliyse -böyle söylüyorlar- ben de buna bir ölçüde katılıyorum. Kültürel birikim de o maneviyat dediğimiz olayın bir parçasıdır, insanı insan yapan şeylerdendir, bireyi birey yapan unsurlardan biridir. Emek Sineması’na yapılanların hiçbir açıdan savunulacak bir yanı yok. Ama eylemi bir provokasyon sayıyorlarsa çok yanılıyorlar.
Emek Sineması’nın yıkımına karşı duranlara yapılan saldırı Kültür Sanat Sen tarafından kınandı. Açıklamada, Emek Sineması’nın da çok sayıda kültür ve sanat mekanı gibi AKP ve sermaye iş birliği ile yok edilmek istendiğine dikkat çekildi. Sinemayı savunan sanatçılara yönelik saldırı, “AKP iktidarının her renkten muhaliflerine karşı sergilediği şiddetin kültür ve sanat alanındaki yansıması” olarak değerlendirildiği açıklamada, yaşananların Türkiye için büyük bir utanç olduğu ifade edildi. Açıklamada ayrıca, “Kültür ve sanat d0ostları ile birlikte bu tür girişim ve saldırılar karşısında herkesi birlik olmaya, birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz” denildi.