Selim Velioğlu, CEM Vakfı tarafından 1996 yılında açılan Cem Kültür Evi Mimari Proje Yarışması'nda 1. Eşdeğer Ödül'e layık görülen projesini anlatıyor:
1996 yılında Cem Vakfı, Türkiye’de ülkenin çeşitli kent ve yörelerinde Alevi cemaatlerinin kendi olanaklarıyla inşa edecekleri Cem Kültür Evleri’nin tip projelerini elde etmek amacı ile ulusal düzeyde “Cem Kültür Evi Mimari Proje Yarışması”nı açmıştır. Oluşturulacak tasarım, düşüncemize göre, iki temel konuya çözüm getirmeliydi. Bunların ilki, Alevi inancının geçmişten günümüze ve geleceğe kültürel süreklilik içinde taşınarak, mimari mekânsal karşılığının Cem Kültür Evi özelinde oluşturulması sorunu; yani “anlamsal yorum”dur. Diğeri ise elde edilecek projenin “tip proje” olmasından kaynaklanacak olumsuzlukların giderilmesi sorunudur. Cem Kültür Evi’ni 20. yüzyıl sonunda tasarlıyor olmak tasarımcıya inancın yüzyıllardır geçirdiği süreci yorumlayarak mekâna yansıtma şansını sunmaktadır.
Alevi inancının tarih boyunca sık sık kovuşturmalara uğraması, türlü baskı ve güçlüklerle karşılaşması ve ibadetin çoğu zaman gizlilik içinde yapılması nedeni ile, dış mekândan algılamada kütlesel olarak özel
bir biçim içeren bir ibadet yapısı oluşturulamadığı düşüncesi, ortak bir yargı olarak söylenegelmiştir. Cem mekânlarında, zaman içinde karşımıza çıkan iki temel mimari unsur olan “Tüteklikli Örtü” ve “Dünya
Ağacı”nın iç mekân unsurları olması yukarıdaki düşünceyi destekler niteliktedir. Tarihsel süreç içinde, çoğunlukla mahallelerdeki bir veya birkaç yapının herhangi bir mekânının Cem töreni için “Tüteklikli Örtü” ile özelleştirilerek kullanıldığı bilinmektedir. Burada gözlenen ilginç özellik şudur; belki de tamamıyla baskıdan kaynaklanan mekânsal sonuç, şaşırtıcı biçimde Alevi inancının temelini oluşturan alçakgönüllülük, insanilik, hoşgörülü olma, “biçimi değil, özü önde tutma” gibi kavramlarla örtüşmektedir. Bundan hareketle, temel bir çıkarım olarak Cem Kültür Evi’nin mekânsal çözümü bir “kültür evi”nin her şeyden önce, bir iletişim ortamı olduğu kabulü ile günümüz insanına, yukarıda dile getirilen anahtar kavramları olan; “kültürel çoğulculuk”, “alçakgönüllülük”, “insanilik” ve “farklı olana duyulan hoşgörü” kavramlarını duyumsatmalıdır sonucuna varılabilir. Bunun yanı sıra yapının kültür evi olması, mimari çözüme özel bir duyarlılıkla yaklaşmayı gerektirmektedir.
Kültür merkezleri, kullanımları tercihe bağlı yapılardır ve bu nedenle kullanıcıyı yapıya çekecek mimari mekânsal özellikler içermelidirler. Toplayıcı dış mekânlara ve ara hacimlere sahip olma, insani ölçek, mekânsal çekicilik, algısal ve işlevsel olarak iç mekân-dış mekân bütünleşmesi, her yönden yaya yaklaşımına elverişlilik gibi.
Diğer temel sorun olan tip proje yaklaşımı ise, proje hazırlama sürecinde tasarruf sağlaması, çok sayıda uygulandığı durumlarda ise deneyime bağlı uygulama mükemmelliği, ekonomiklik ve standardizasyon gibi kavramları kazandırması nedenleri ile olumludur. Çevre verilerine tümüyle uymama olasılığı içermesi, çok sayıda tekrardan dolayı tekdüzelik duygusu uyandırması, sürpriz unsurlar içermemesi nedenleri ile ise olumsuzdur. Bu değerlendirmeler ışığında, Cem Kültür Evi’nin mekânsal çözümünün bir tip proje olarak taşıması gereken temel özellik; arsa biçimi, topografya, yaya yaklaşımları, fiziksel çevre kimliği, yönlenme, iklim gibi değişken çevre verilerine mükemmele yakın düzeyde uyum sağlaması olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca tasarım tekdüzelik duygusu uyandırmadan çeşitlilik ve sürpriz etkisine sahip, değişen şartlara göre farklı ve zengin mekânsal olanaklar sağlayacak bir mimari unsurlar bütünü, bir abc, bir dil karakterinde olmalıdır.
Mimari tasarım da Paul Cézanne’ın sanat yapıtı için dediği gibi, “ortaya konulmuş ve çözülmüş bir
problemdir”.