Kadıköy’de bir dert vardı! Engeller! Duyarlılık! Ne çok zikredilse de hep arka planda kalmaktaydı. Sorunlar kendi içinde çözülmeye çalışılıyordu. Kentte bir bedendi ve engelliydi engelsizler için. İşte dert duyarlılığı normalleştirmek değil, aksine engelin önünde acıttırmasıydı. Denize dokunmalıydı kokusu, sesi, ağızdaki tuzlu tadı ile… Birinin takibi diğerinin yolu üzerine çıkan engeldi… Duyular arası bir geçiş, akış olması gerektiği düşünüldü ve duyuların dönüşümünün nasıl yapılacağına odaklanıldı. Bu amaçla kitapların okunarak, filmlerin izlenerek; ses kaydı yapılmasıyla bu dönüşüm pratik edilecek ve akış aralığında var olacaktı. Projede dönüşümün gerçekleştiği kıvrımlar, radyo tiyatrosunun yapılabileceği ve dinlenebileceği yerler oluşturuldu. Kioskun yükseldiği alçaldığı noktalar, hafif kot farklarına dönüştü. Sebebi; görme engellilerin dışarı çıktıklarındaki korkularını yenmekti ki, bu da; zemin, duvar ve yer takipleriyle sağlanmaya çalışıldı. Duyuların dönüşümü devam ediyordu. Rüzgarı içine alan parmaklıklar, dalgaların titreşimi için camlar… Kadıköy sahile dokunmuş ve konmuştu.