PROJE RAPORU
Urfa’nın isminin sudan gelmesinden bahsedelim.
Urhai veya Orhay ismi, Urfa’nın ilk sakinleri olan Arami – Süryanilerin verdiği isimdir. Daha sonra Urfa’ya gelen Helenler Edessa ismini verdiler. Helenlerin verdiği Edessa ismi “suyu bol” anlamına gelmektedir. Urfa da içinden akan Karakoyun (Daysan) deresi ve kaynayan pınarlardan dolayı suyu bol bir şehirdi. Urfa’ya Edessa isminden başka yine suyu güzel çeşme anlamına gelen “Kaliruha” adı da verilmiştir. İslam’ın fethinden sonra Müslüman Araplar tarafından “Kaliruha”nın “Kali” heceleri atılmış ve sadece “Ruha” heceleri kullanılmıştır. İkinci bir rivayete göre Orhay kelimesinin hafif bir değişikliğe uğratılmasıyla Ruha denilmiştir.
İsmini sudan alan bir kentin suyla kopuşunu, suyunu yok etmesi, doğal ve kültürel değerlerinin günden güne yok oluşunu tarihini araştırırken adım adım izledik. Şanlıurfa hem kendi suyunu yok ederek kendini kuraklığa mahkum etmiş, hem de kendi inşa etme yapma biçimini bir kenara atarak, derme çatma yöntemlerle büyüyen bir kent olarak karşımıza çıkıyor.
Suyun yükselmesi, nehirlerin taşması ülkemizde Urfa gibi diğer birçok şehirde olduğu gibi Avrupa kentlerinde de üzeri örtülerek yok edilmesi gereken bir problem olarak ele alınmış, bulunan mühendislik çözümleriyle dünyanın birçok şehrinde sular elbirliğiyle kurutulmuş yok edilmiştir. Bu durum kentlerin doğal değerlerinin yok olmasına ve uzun vadede doğallıklarından uzaklaşmalarına sebep olmuştur. Günümüz koşullarında ekosistem ve biyosferde görünen bu olumsuz değişimleri, bizi yeniden doğayı anlamaya, ondan öğrenmeye, onunla birlikte evrilmeye yarayan bir itki olarak yanımıza alarak, çözümleri aramaya koyulduk.
Proje alanı Karakoyun deresinin hemen bitişiğinde tarihi sit alanı, geleneksel yerleşim dokusu ile yeni yerleşim noktası arasında bir eşikte yer alıyor. Alanın dört bir tarafı lastikli araçlarla kuşatılmış, bir cephesi sivil mimari örnekleri konut yapıların ile, diğer bir cephesi ticari birimlerin tabelaları ve eklentileriyle kaplanmış, içerisinde bulunduğu tarihi dokuyla herhangi bir ilişki kurmamakla kalmayıp, kültür mirasını örten, zaman içerisinde yutup yok etmeye çalışan bir yer olarak çıkıyor karşımıza. Öncelikle gelinen bu noktanın, yaşanan bu kaybın, bu negatif dönüşümün nedenlerini anlamaya, kavramaya çalıştık. Şanlıurfa’nın tarihten bu yana gelişimini, Şanlıurfalıların kamusal alanla kurduğu ilişkilenme biçimini içine hazinesini saklamış kara bir kutuya benzettik. Gerek konut tipolojisi gerek kamusal alanla kurulan ilişki biçimi gerekse sosyalleşme biçimine baktığımızda aslında bu ‘kara kutu’ benzetmesi kentin bütününe dair oldukça fikir veriyor.
Şanlıurfa konut tipolojisine baktığımızda, dış mekanla olan deneyim evlerin içe dönük avluları yoluyla kuruluyor. Kendi içinde bir o kadar güçlü ve zenginken dışarıyla kurduğu ilişki bir o kadar kapalı.
Kentte de bu biçimde bir kamusal alan kurgusunun olduğunu söylemek mümkün, tasarımın ana fikrini bu kara kutuyu güçlendirmek ama bir o kadar da geçirgenleştirmek, içerisinde kurduğu hayatla dışarısı arasında çeşitli örüntüler kurarak, çatlamasına çevresiyle kurduğu etkileşim yoluyla değişip dönüşmesini olanak sağlamak üzere kurmaya çalıştık.
Yarışma alanı eski yerleşim dokusu ile yeni yerleşim dokusu arasında bir geçiş bölgesinde yer alıyor, geleneksel yerleşim alanında yer alan organik dokunun izlerini bu yeni yerleşim içerisinde bulmak mümkün değil, hem çevre yollar hem de kontrolsüzce yapılan eklentiler, bu kültürel mirası korumak bir yana aksine onu yok etmeye devam ediyor.
Alandaki ağaçlandırma ve yapılaşma stratejisini bize bu kutu fikrini güçlendirmek ama aynı zamanda geçirgenliği sağlamak üzerine kurduk, alanın bir tarafını mevcutta tutan otel yapısını sanatçı konuk evi olarak yeniden işlevlendirerek koruduk. Alanın diğer iki cephesini geçici hafıza pazarı ile çevreledik. Ortada meydanlaşmaya başlayan alanı alt kota indirerek avlulaşma halini daha da güçlendirdik. Ardından kazı sonucu çıkan hafriyat ile meydanın tüm çeperini yeşil tepelerle kuşattık. Çepere yerleştirdiğimiz hızlı büyüyen uzun boylu ağaçlar ile oluşturduğumuz ‘avlu’ meydanda kullanıcıların kendini çevreden tamamen kopmasını sağlamaya çalıştık, alanın içerine doğru ilerledikçe, daha bodur ağaçlar ve yer örtücülerle kendine ait bir manzara perspektif yaratmayı hedefledik.
* Solda yer alan vaziyet planı aşağıdaki notlarla beraber okunmalıdır. Sağ üstte yer alan lejant dikkate alınmalıdır.
1. Bu alanda yapılacak olan koruma çalışmaları tekil olarak değil bütüncül olarak yapılmalı ve ele alınmalıdır.
2. Güzergah ile alakalı hazırlanacak doku ölçeğindeki mimari çalışmalar; sadece cephe ve sokak elemanlarını iyileştirmeye yönelik değil, tescilli yapıların kendi içindeki ve birbirleriyle ilişkili mimari ve altyapı sorunlarını çözebilecek, tescilsiz yapıların ise geleneksel doku ile uyumunu sağlayacak nitelikte olmalıdır. Tarihi yapıların algısını zayıflatan, dokuya uyumsuz yapılar özellikle cephe düzenlenmeleri açısından ele alınmalı ve siluete uygun hale getirilmelidir. Tarihi yapıların özgün malzeme, cephe detay ve oranları değiştirilmemeli, irdelenecek detaylı restitüsyonları sonrası restorasyonları yapılmalıdır. Bu doğrultuda restorasyon çalışmalarını standart bir dile getirmek amacıyla. Belediye ve anıtlar kurulu işbirliği ile Restorasyon Tasarım Rehberleri hazırlanmalıdır.
3. Geleneksel dokuda var olan sokaklar dar olması nedeniyle araç trafiğine uygun bulunmamakta, buna rağmen sokaklarda araç geçişinin olması, bulunan boş alanlara araçların park etmesi yapılarda fiziksel tahribata neden olmaktadır. Günümüzde yalnızca Halihazır Yaya Tur Güzergahı, tescilli sokak ve caddelerin yayalaştırılması yeterli gelmemektedir.
Şanlıurfa kültür varlıkları açısından son derece zengin bir il olmasına ve pek çok bölge sit alanı olarak ilan edilmiş olmasına rağmen zamana ve insana bağlı yıkıcı etkilerden dolayı bu tarihi doku yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır. Alana bir açık hava müzesi hassasiyetiyle yaklaşılması; sur içi geleneksel dokusunun bütüncül bir yaklaşımla önerilen tramvay ve bisiklet ağları ile yayalaştırılması önerilmektedir.
Yayalaştırma önerisinin devamı niteliğinde; proje alanının yakın çevresinde bulunan iki adet kapalı otopark biriminin yerine, yapısal olarak ölçeğine insanı değil park edilecek aracı alan, böylece daha az zemin oturumunda daha çok aracı barındırabilen tam otomatik otopark (hidrolik otopark sistemi) önerilmektedir.
4.Kentle bağları kopmuş, barındırdığı Karakoyun deresi gibi atıl durumda kalmış yeşil bandın meydanla buluşarak kentle ilişkisinin tekrar kurulması, Karakoyun deresinin ıslahı, yeşilin kent merkezinin omurgası gibi çalışarak niteliksiz, çöküntü alanların yeşille örülmesi tasarımda öncelik oluşturmuştur.
Proje alanının dört bir yanı taşıt yollarıyla çevrelenmiştir, sit alanı olan hemen komşu alanda yollar aslında lastikli aracın erişimine uygun olmasa da taşıt giriş çıkışıyla ilgili herhangi bir kısıtlama veya kontrol bulunmamaktadır. Dünyada benzeri kültür mirası alanlarına baktığımızda birçoğunda özel araçlarla, tarihi kent merkezlerine giriş çıkışın uzun zaman önce ortadan kaldırıldığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz, kaldırılmamış olanlar ise belli saatlerde kontrollü olarak giriş çıkışa izin vermektedir. Bu saat sınırlamasının yanında tarihi kent merkezlerine özel araçlarla giriş çıkışı caydırıcı hale getirmek üzere ücretlendirme uygulanmaktadır.
Bu anlamda alanla ilgili aldığımız ilk karar tescilli sokakların yayalaştırılması oldu. Bunun uygulanabilirliğini test etmek üzere alandaki alternatif ulaşım senaryolarına baktık, bisiklet ulaşım ağlarının tasarlanmamış olsalar da aktif ve yaygın olarak kullanıldığı verisine ulaştık. Diğer bir yandan toplu taşıma ağlarına da baktığımızda alanın erişilebilirliği oldukça iyi bir durumda olduğunu gördük. Hali hazırda önerilmiş olan troleybüs hattının kurulabileceği gibi alanda tramvay ringi önerisi yaptık. Tramvay ringi Atatürk bulvarına bağlanır ve tüm tarihi yerleşime hizmet eder. Bu sayede yayalaştırmış olduğumuz tescilli sokaklara olan erişimin toplu taşıma aracılığıyla sağlamış, yok olmaya yüz tutmuş olan kültürel mirası korumak için olan ilk adımı atmış olduk.
Ulaşımla ilgili aldığımız ikinci karar, proje alanının hemen bitişiğinde yer alan Atatürk bulvarını yaya öncelikli paylaşımlı yola haline getirmek oldu. Taşıt kotu ile yaya kotunu hemzemin hale getirdik. Zemin malzemesini yöreye özgü bazalt taşı ile döşeyerek araçların hızlarını yavaşlatmasını, bu sayede yayanın daha rahat hareket edebilmesini sağladık. Buradaki amaç sadece aracın hızını azaltmanın ötesinde yayanın öncelikli olduğu bir alana geldiğini fark etmesini, sürücünün de çevresini algılamasını sağlamaktı.
Meydanlar toplumun farklı kesimlerinin, farklı yaş gruplarının bir araya geldiği, kamusal alanlardır. Proje alanında meydan ve park olarak tasarlamış olduğumuz tüm alanları sosyal ticari ve kültürel donatı alanlarıyla destekledik. Tüm bunları yaparken Şanlıurfa’nın kendine ait olan, hafızasında yer alan fonksiyonlara yer verdik. Bunlardan bir kısmı sabit olabildiği gibi bir kısmı farklı zaman dilimlerinde yeniden örgütlenmeye el verecek şekilde tasarlanmıştır.
Yeşil alanlarla ilgili birincil stratejimiz, geçirimsiz sert zeminleri ortadan kaldırmak, bu amaçla mevcutta yumuşak zemine dönüştürülebilecek, ağaçlandırılabilecek tüm alanları tespit ettik. Alanın hemen komşusu olan iki katlı otoparkı, tam otomatik otoparka çevirerek, taban oturumunu azalttık, ve araç kapasitesini artık. Buradan elde ettiğimiz tüm metrekareleri yeşil alan, ağaçlandırılacak alan olarak kullandık. Bu sayede alanın en çok ihtiyacı olan gölgelik alanları doğal bitki örtüsü ile sağlamış olduk.
Karasal iklim koşulları ve sosyal hayatın getirdiği mahremiyet içgüdüsü geleneksel mimariyi şekillendirerek insanları, birbirinden farklı amaçlı mekanların bir araya toplandığı avlu tasarımına yönlendirmiştir.
Zorlayıcı hava koşulları ve mahremiyet içgüdüsü insanları, birbirinden farklı amaçlı mekanların bir araya toplandığı avlu tasarımına yönlendirmiştir. Sıcak kurak bölgelerdeki iç avlulu dikdörtgen formlar ısı kaybını maksimize etmeyi amaçlar. Gece-gündüz arasındaki ısı farkının çok olduğu Urfa’da doğru olan, ısının içeri geçişini mümkün olduğu kadar uzatıp, havanın serinlemesinden sonraki saatlere sarkıtmaktır.
Mimari bir örtü sistemi olan ‘tonoz’ kelimesinin Urfa mimari terimler sözlüğündeki karşılığı ‘kab’dır. Kabaltı tonoz altındaki geçidi anlatır. İklimin sıcaklığı ile baş etmenin bir yolu olarak sokaklara gölge vermek amacıyla yapılan kabaltılar sokak perspektifinde gölgeli mekanlar oluşturur. Sokak, bu yapıların altından geçerek devam eder ve üstü mekanlaşır. Bu kurgu, projedeki ana kütlenin tasarımının omurgasını oluşturur.
Urfa’nın geleneksel mimarisinin temelini oluşturan fakat günümüzde göz ardı edilen iklimle ‘birlikte’ yapma pratiğini, pasif mekânsal soğutma elemanı ‘badgel’ (rüzgâr yakalayıcı) ile vurguladık. Yeni kuşaklar tarafından değeri tam olarak anlaşılamamış yöresel bina bilgisi sayesinde; hâkim rüzgâr yönündeki üst açıklıktan giren hava, kulenin altındaki mekâna taşınır. Sıcak hava, mekân girerken suyla temas ederek serinler. Pasif bir soğutma tekniği ile mekân ya da mekânlar soğutulur.
Şanlıurfa Kızılay Meydanı ve Kentsel Tasarım Fikir Yarışması
Şanlıurfa Kızılay Meydanı ve Kentsel Tasarım Fikir Yarışması’nda Dereceye Girenler Belirlendi