Gelenekten bahsedebilmek için tutarlı sürekliliklerden ve daha da önemlisi geçmişle kurulan bir anlam bütünlüğünden söz edebilmek gerekir. Bugün içinde yaşadığımız dünya ne üretim-tüketim biçimleri; ne çalışma- yaşama pratikleri; ne teknolojisi ne kültürü ve dolayısıyla ne de içinde yaşayan insanlarıyla “gelenek”le doğrudan ilişki kurabilmek için geçmişle anlamlı bir bütün oluşturmaktan uzak. Dahası “Geleneksel Mimari”nin çözüm olabileceğinden daha farklı, daha karmaşık, daha yoğun problemlerle başa çıkmak zorunda. Tersten de bakılabilir: Tarihi bir kent merkezinde bizi etkileyen -adına otantiklik denilen- o duyguyu çağdaş kentsel yapılanmalarda aramak ne kadar anlamlı?
Tarihi kent merkezindeki binalar yüzlerce yıldan günümüze kadar gelen geniş bir tarih aralığında, birbirinden farklı zamanlarda, birbirinden farklı insanlar tarafından oluşturuldukları için bir çeşitlilik ve zenginlik duygusu oluşturur. Bunun yanında insan ömrünü kat be kat aşan yıllara meydan okuyan varlıklarıyla bir kalıcılık ve onu gündelik dertlerden uzaklaştıran bir geçicilik duygusu yaratırlar.
Tekrara dayalı günümüz üretim koşullarında, bir seferde, tek elden, toplu halde ve üretilen her şeyin hızla eskimek, miyadını doldurmak üzere “ömürlü” olarak kurgulandığı bir ekonomik yapıda inşa edilen kentler, kent parçaları bu özelliklere sahip olabilir mi?
Bu soruyu cevapsız bıraksak da biz, Türkiye’de günümüz koşullarında sosyal konutun bugünkü halinden çok daha iyi ve nitelikli yapılabileceğini düşünüyoruz. Nitelik için her zaman geriye ve geleneğe bakmak gerekmese de -edebiyattan zanaata, bu konuda yapılmış geniş tartışmalar külliyatını da hatırlayarak- artık yeni/”yeni”likçi/ modern/avangart ile gelenekselin birbirlerini dışsallaştıracak ayrıksı (ayrıştırılabilir) ve çelişik kavramlar /kaynaklar olmadığını düşünüyor ve tarihi kent merkezlerinin hayat dolu yapısından etkileniyoruz.
Bu düşünceler doğrultuda proje arsası Antakya’da varsayıldı. Antakya, hem tarihi kent merkezinin kendine has karakteri hem de Akdeniz ikliminin nispeten yüksek rakımlı bir örneği olmanın yanında Suriye’den aldığı yoğun göçle yeni sosyal konut projelerinin yapılması gerekli bir kent.
TOKİ’nin genel olarak ürettiği ve aynı şekilde Antakya’da da yer alan sosyal konut projelerinde ilk bakışta fark edilebilecek -basitçe eksik olan-bazı niteliklerin olduğunu düşünüyoruz.
Bunlardan en önemlileri oluşturul(a)mayan kentsel doku (yapıların diyalogu), fonksiyonların birlikteliği ve peyzajdır.
Mevcut sosyal konut projelerinin ortogonel bir mantıkla yarattığı monoton boşluklar ve ıssızlık hissi tarihi kentlerin organik yapısı ve mekansal giriftliğinin, etkileyiciliği de göz önüne alınarak yarışma önerisinde ikili aks sistemiyle rasyonel biçimde ele alınmıştır. Bu bağlamda binaların topografyayla ve birbirleriyle daha sıkı ve gerektiğinde iyice yakınlaşarak ilişkilenmesinden çekinilmemiştir. İkili aks sisteminin getirdiği perspektif zenginlik projede insan ölçeğinde kendini gösterir.
Proje alanı olarak verilen ve zorlu eğimleri bulunan arazide yapılan teraslama düzeni, topografyayı mekansal zenginlik ve peyzaj olanakların arttıran bir öğe olarak projeye dahil eder.
Eğime uygun teraslama, yapı akslarının topografyaya uygun olarak çoğaltılması, yüksek ve alçak yapıların bir arada kullanılması gibi basit ve etkili tasarım yaklaşımları kullanılarak projenin farklı noktalarında farklı kimliğe sahip komşuluk ilişkileri, ortak alanlar kurgulanmıştır. Yerleşke içi araç yolları -acil durum ulaşım ihtiyaçlarını göz ardı etmeden- minimumda tutulmuş, açık otoparklar yerleşke çeperlerine yerleştirilmiştir.
Arazinin eğimli olmasından faydalanılarak konut bloklarına ön ve arka cephelerden giriş alınmış; bu katlara dubleks daireler yerleştirilmiş; her kullanıcı için maksimum bahçe ve açık alan kullanımı hedeflenmiştir.
Antakya ve civarında Akdeniz iklim tipi hakimdir. Ancak, kıyı şeridi ile dağların arka kısımları ve yükseltisi fazla olan yerler arasındaki bölgesel farklar nedeniyle Antakya’daki iklim koşulları kıyı şeridine kıyasla biraz daha serindir.
Doğal iklimlendirmeden faydalanmak için mevsim değişikliklerinin olduğu bölgelerde yapının güney yönüne ana cephesini vermesi optimal olarak en uygun durumdur. Söz konusu arazide yapılar arazideki dik eğimi avantaj olarak kullanarak güneybatı ve kuzeybatıya yönlenmiş durumda olup ana cephenin bir iklimlendirme bantı ile korunması önerilmiştir. 1,5m’llik bu bant saçak, teras, pergola ve derin cephe duvarlarından oluşmakta ve üst katlarda açık alan kullanımı sağlamaktadır.
Eğitim yapılarında merdiven kovalarının üzerine yerleştirilen rüzgar kapanları Antakya ve yakın coğrafyasında sıklıkla kullanılan doğal iklimlendirme elemanlarıdır. Serin havayı kontrollü biçimde koridor ve sınıf içlerine taşıyan rüzgar kapanları doğal aydınlatma da sağlar. Okullarda ayrıca güneybatı yönüne bakan cephelerde saçaklar ve yatay güneş kırıcılar önerilmiştir.
Proje arsasında verilen, okul kreş ve konutu birbirinden ayıran ‘zone’lama kararları doğru bulunmamış ve fonksiyonları yerleşkeye mümkün olduğunca dağıtan, birbiriyle ilişkiye geçiren bir yaklaşım benimsenmiştir.
Eğitim yapılarında az katlılık ve yoğun açık alan kullanımı hedeflenmiş; kütüphane ve kapalı spor salonu gibi alanlar ders saatleri dışında bütün yerleşkenin kullanabileceği şekilde planlanmıştır.