Tasarım Alanı: Veterinerlik İl Müdürlüğü Binası ile Anadolu Lisesi İstasyonu ve Yakın Çevresi
Adana’nın ve özele inildiğinde tasarım alanının sahip olduğu mekânsal problemlerin birçoğu geçmişte var olan bir takım kullanım alışkanlarının yani “kentsel belleğin” çeşitli idari kararlar ile değişime (tahribata) uğramış olmasından kaynaklanmaktadır. Kentsel hafıza sorununun uygun çözümü (geri dönüşümü) ise ”yeniden üretim” teması ile geçmişten günümüze yok olan ya da yok olmaya başlamış olan, belleğe ait kamusal öğelerin tekrar kente kazandırılmasıdır.
Büyük Ölçek : Adana
Adana’nın Kuzeybatısından (Huzurevleri bölgesi) başlayan ve Güneydoğusunda (Yüreğir Otogarı) son bulmakta olan mevcut metro hattının en yoğun duraklarından biri tasarım alanının merkezinde yer almaktadır. Mevcut metro ağının ikinci etabının Şehir Hastanesi ile Çukurova Üniversitesi’ ne bağlanacak biçimde planlandığı bilinmektedir. Bu veriye dayanarak, tasarım alanının bir kesişim noktası olarak düzenlenmesi düşünülmüştür; sırasıyla Turgut Özal Bulvarı, Beyazevler bölgesi ve sonrasında Devlet Bahçeli Köprüsü vasıtasıyla Şehir Hastanesi durağında metro hattı ile entegre olacak biçimde bir hafif raylı sistem (tramvay) önerilmiştir. Önerilen hatların sisteme dahil olması ile kent içinde entegre bir ulaşım ağı (ring) meydana gelecektir. Bu ağ, tasarım alanının tüm kentle olan ilişkisini kuvvetlendirmekle birlikte, özellikle kent ulaşımına katkısı oldukça cılız olan mevcut metro sisteminin kullanımına olumlu yönde etki edecektir.
Orta Ölçek : Kuzey Adana
90′ lı yıllar ile başlayan ”Kuzey Adana Projesi” oldukça kısa bir süre içerisinde coğrafyasını reddeder biçimde yapılaşan bir çevreye ve bununla beraber yüksek yoğunluklu ve düzensiz bir kentin meydana gelmesine neden olmuştur. Tasarım alanı, bulunduğu konum ve barındırdığı bitki çeşitliliği ile Kuzey Adana içerisinde oldukça kıymetli bir yeşil alan potansiyeline sahiptir.
Küçük Ölçek : Mahalle
Yoğun bir yapı dokusuna sahip olan Kuzey Adana’ da bulunan mahalleler, oldukça zayıf kamusal alanlara ve boşluklara sahiptir. Tasarım alanı, bulunduğu konum bağlamında ele alındığında, yoğun yapılaşma alanları içerisinde aktif bir boşluk oluşturabilme potansiyeli ile dikkat çekmektedir.
Sinema
Adana, günümüzden 40 yıl kadar öncesinde sahip olduğu kültür ve sanat ortamına artık sahip değildir. Birçok sanatçının Adana’ da uzunca bir vakit geçirmesinin tesadüfi değil sosyal bir birikimin sonucu olduğu malumdur. Bu sosyal birikim ise kültürel mekânların sayısı ile doğru orantılı olarak artmıştır. Adana sinemalarının 70’li yıllarda bugünün Adana’ sına oranla çok daha fazla kapasiteye sahip olduğu bilinmektedir. Kent merkezinde bir gecede birden fazla film izleyebilme fırsatı tanıyacak kadar birbirine yakın ve fazla sayıda olan açık hava sinemalarının bulunduğu da tarihi kaynaklardan açıkça görülmektedir. Adana kentinde sinema, erişebilmenin oldukça kolay ve dolayısıyla yüksek oranda olduğu bir etkinlik iken, günümüzde bu aktivite alışveriş merkezlerine sıkışmış ve pahalı bir etkinlik bir durumuna gelmiştir. Mekânın bu problemli dönüşümü sinemanın ve sanatın tüm kente hitap edebilme noktasında problemler yaratmış ve böylece sinemaya ulaşım geçmişin aksine sadece kısıtlı bir çevrenin erişimine uygun bir eylem olmaya başlamıştır. Bu sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel problemlere geçmişte üretilen çözüm önerileri birer referans olarak kabul edilmiş ve tasarımın geleceğe yönelik çözüm önerilende odak noktalarından birini oluşturacak biçimde yeniden ele alınmıştır.
Akarsu
Tasarım alanını, yıllar içerisindeki dönüşümü sırasında kaybettiği coğrafyası ile yeniden buluşturma önerisi ve bu önerinin geçmiş ile bugünün mekânı arasında bir ara kesit yaratarak bir gelecek projeksiyonu sunabilecek olması tasarımın ana fikri olan yeniden üretimin somut bir örneğidir. Bu noktada arazinin 1950 ve 1985 yılları arasındaki durumu incelendiğinde bugün artık sahip olmadığı bir akarsuyun varlığı açıkça fark edilmektedir. Adana kenti varlığını bir akarsuyun varlığına borçludur. Suyun varlığı ve tarım arazilerine aktarımı kentin şekillenmesinde önemli bir etkendir. Mekânları şekillendiren her unsur gibi su öğesi de sıcak Çukurova günlerinde kentlinin eğilimlerini de etkilemektedir. Bu akarsuyun bugünün verileriyle yeniden üretilmesi arazinin sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarma noktasında önemli bir etkendir.
Sokakta Olmak
Çukurova insanının alışkanlıklarının başında, iklim koşullarının sosyal yaşama etkilerinden biri olan ”sokakta olmak” alışkanlığı gelmektedir. Çukurovalı, sokakta olamadığı zamanlarda dahi iç mekân ve dış mekânın bir ara kesiti olarak ele alınabilecek olan geniş balkonlarda zaman geçirmeyi tercih etmektedir. Günümüzde kentsel dönüşüm ile birlikte başlayan yüksek yoğunluklu yapı üretimi, çeşitli uygulamalar ile kapatılan balkonlarıyla dış mekândan neredeyse bağımsız konutların meydana gelmesine neden olmuştur. Böylece sosyal bir etkileşim alanı olan sokak ve sokakta olmak kavramı da yok olmaya yüz tutmuştur. Tasarım alanı ise gerek yakın çevresindeki gerekse de kent ölçeğindeki kullanıcısına “sokakta olmak” kavramına yanıt verebilecek potansiyele sahiptir.
Metro İstasyonu ve Tramvay Hattı
Mevcut metro istasyonu, alanda yeniden oluşturulmak istenilen akarsu ve vadi yatağının merkezinde, vadiyi neredeyse iki eşit parçaya bölecek konumdadır. İstasyonun bu konumu tasarımın üst ölçek kararları karşısında önemli bir engeldir. Akarsu ve vadiyi yeniden üretebilmek için metro istasyonu mevcut yerinden (yer altından) kaldırılarak Turgut Özal Bulvarı üzerinde +7.00 kotuna alınmıştır. Mevcut metro hattı batı yönünde Anadolu Lisesi istasyonuna yaklaşık 500 metre öncesinde toprak kotunun altına inmektedir. Benzer şekilde Anadolu Lisesi istasyonundan güneye doğru inen metro hattı 500 metre sonra tekrar zemin kotunun üzerine çıkmaktadır. Mevcut veriler ele alındığında hattın birçok noktada +7.00 kotundan ilerleyebildiği görülmüş ve tasarım alanında yapılacak olan benzer bir uygulamanın akarsu ve vadinin yeniden üretiminde oldukça etkin bir rol oynayacağı düşünülmüştür. Öte yandan, Turgut Özal Bulvarı üzerinde bir tramvay sistemi önerilmiş ve yeniden tasarlanan metro istasyonun artık bir aktarma istasyonu olarak çalışabilmesi hedeflenmiştir. Bu sayede metro ve tramvay hattının kent merkezinde birçok önemli noktaya ulaşan bir ring meydana getirmesi ve kentin entegre ulaşım planının çözümünde önemli bir rol oynaması hedeflenmiştir. İki istasyonun tekerlekli toplu taşımalar ile entegrasyonu tasarım alanının kabul noktalarından biri olan Altın Koza Parkı’nın kuzey çeperinde yer alan otobüs ve dolmuş duraklarının bulunduğu alandan sağlanmaktadır. Ayrıca fütüristik bir yaklaşım ile tasarlanan aktarma istasyonunun, kentin geçmişi ve geleceği arasında bir bağ ve bir geçiş fikrinin temsiliyetini üstlenmesi hedeflenmiştir.
Akarsu
Akarsuyun yeniden üretilmesi ile birlikte tasarım alanının geçmiş coğrafyası ile yeniden buluşabilmesi hedeflenmiştir. Aynı zamanda kent içerisinde üretilen bu alanın doğal vasfının sürdürülebilirliğini sağlamak açısından akarsuyun önemi büyüktür. Akarsu, çevresindeki vadi ile birlikte kente çeşitli kullanım senaryoları sunmaktadır. Akarsu ve çevresinin yeniden üretiminin kente sosyal buluşma alanları kazandıracak olmasının yanı sıra, yer altına alınmış olan suların olumsuz etkilerini de ortadan kaldıracağı ve ekosisteme faydalı olacağı düşünülmektedir.
Veterinerlik Arazisinin Kamusallaşması ve Sinema Atölyesinin Tasarımı
Tasarım alanının kuzeyinde kalan bölüm mevcut koşullarda Veterinerlik İl Müdürlüğü olarak kullanılmaktadır. Duvarlar ile çevrilmiş olan bu alan kentlinin kullanımına kapalı durumdadır. Aynı zamanda bu alan oldukça doğal bir dokuya ve bitki örtüsüne sahiptir. Bu noktada alanı çevreleyen duvarların kaldırılması, akarsuyun yeniden üretilmesi ve bu bölgenin önce tasarım alanının diğer bölümleriyle ve ardından kentle bütünleşmesi tasarımın bütüncül olarak ele alınabilmesi için önemli bir kriter haline gelmiştir. Sinema atölyesine ait mekânlarının üretilmesi noktasında mevcutta müdürlük binası olarak kullanılan yapı dönüştürülmüş ve ”yeniden üretim” fikrinin alt ölçeklere yansıması olarak ele alınmıştır. Mevcut yapı taşıyıcı sistem haricindeki elemanlarından arındırılmış ve mekânların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak günümüz yapı malzemeleri ile yeniden ele alınmış ve atölye yapısı elde edilmiştir.
Kule ve Optik Müze
Meydanın kent içerisinde simgesel görünürlüğünü arttırmak için bir kule tasarlanmıştır. Bu kule simgesel bir değer taşımasının ötesinde tasarım alanının kurgulanma fikirlerinden olan sinemanın da tamamlayıcısı niteliğinde bir kamera obscura işlevi görmektedir. Kamera Obscura çevresindekilerin resmini ekrana yansıtan optik bir alettir. Fotoğraf ve kameranın icadına yol açan buluşlardan biridir. Kulenin tepesinden alınan görüntünün zemin kotuna yansıtılmasıyla kentin canlı bir görüntüsü elde edilmektedir. Kulenin işlevini tamamlar nitelikte bir Optik Müzesi tasarlanmış ve bu müze kentin görsel hafızasının barınma ve yansıma mekânı haline gelmiştir.
Meydan
Tasarımın güneydoğusunda yer alan meydan, akarsu ile kent arasında bir geçiş bölgesi olarak düşünülmüş ve aynı zamanda Kuzey Adana’nın ihtiyaç duyduğu toplanma alanı ihtiyacını karşılar nitelikte tasarlanmıştır. Meydan içerisinde barındırdığı çok amaçlı atölyeler, çay evi, kitap evi vb. işlevler bu meydanı beslemekte ve kentliye alternatif kullanım senaryoları sunmaktadır.
Tasarıma konu olan alanın “kentsel odak olma”, “landmark değeri taşıma” temelinde şekillenmesi genel tasarım konsepti olan “yeniden üretim” teması ile hayat bulmaktadır.
Peyzaj tasarımında temel hedef “yeniden üretim” teması ile uzun bir sürecin sonunda olumsuz evrilen mekânın kaybolan kent kimliği ve yeşil alan fonksiyonlarının, modern ya da klasik tasarım anlayışları ile yeniden planlanması şeklinde değil, aksine öze dönüş-kaybolan kent belleğini yeniden hayata geçirme temelinde şekillendirmektir. Bu bağlamda yeşil alanlar, plansız bir şekilde hızla beton yüzeylere teslim olan kentsel alanlar içerisinde kent sakinlerinin nefes alabildiği önemli kent odakları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tasarım alanı 90lı yıllardan itibaren hızla yapılaşan Kuzey Adana içerisinde yapılaşma ile doğru orantılı bir şekilde azalan yeşil alan sistemleri içerisinde günümüze kadar ulaşabilen az sayıdaki yeşil alanlardan birisidir. Proje alanın yakın çevresinde yer alan ulaşım, eğitim, sağlık dokusu ve park alanı gibi kentsel kullanımların varlığı alanın peyzaj değerini arttırmaktadır.
Peyzaj tasarımında amaç “yeniden üretim” teması ile geçmişte alanda var olan akarsuyun yeniden canlandırılması ve alana en az müdahale ile kentlilerin doğa ile bütünleştiği, suya dokunabildiği bir peyzaj alanının oluşturulmasıdır. Peyzaj alanındaki mevcut bitki dokusu tamamen korunarak, gerekli bakım ve ıslah çalışmaları ile bitkilerin geçmişte olduğu gibi doğal yapı içerisinde büyümelerine imkan verilmesi sağlanmak istenmiştir. Koruma ve sürdürülebilirlik temelinde kentin yer aldığı Akdeniz iklim kuşağına uygun bitki türlerinin seçimi ile alanın bitkisel tasarımı gerçekleştirilmiştir.
Proje alanında yer alan mevcut bitki türleri: Pinus nigra (Karaçam), Pinus pinea (Fıstık Çamı), Cupressus sempervirens (Adi Servi, Merzarlık Servisi), Cupressus arizonica (Arizona Servisi), Cupressus arizonica ‘glauca’ (Mavi Arizona Servisi), Olea europea (Zeytin), Ceratonia siliqua (Keçiboynuzu), Caesalpina pulcherrima (Alev Ağacı), Platanus orientalis (Doğu Çınarı), Citrus aurantium (Yerli Turunç), Schinus molle (Yalancı Karabiber Ağacı), Ficus elastica (Kaucuk), Fraxinus excelsior (Dişbudak), Jacaranda mimosifolia (Mor Gelin), Eucalyptus camaldulensis (Ökaliptüs, Sıtma Ağacı), Phoenix canariensis (Hurma ağacı), Thrachycarpus fortunei (Palmiye), Callistemon viminalis (Fırça Çalısı), Ailanrhus altissima (Kokarağaç, Cennet Ağacı), Nerium oleander (Zakkum), Punica granatum (Nar), Morus alba ‘pendula’ (Ters Dut), Vitis vinifera (Asma, Üzüm) ve alt örtüde Akdeniz iklimi maki bitki örtüsünde yer alan türler yer almaktadır.
Öneri bitki türlerinin seçiminde estetik ve fonksiyonel bitkisel tasarım ilkeleri göz önünde bulundurulmuş; renk, doku ve form açısından mimari yapı ve objeleri vurgulayarak ön plana çıkaracak bitki türlerinin seçilmesine dikkat edilmiştir.
Peyzaj projesinde yer alan öneri bitki türleri tasarlanan meydanalanı için: Prunus spinosa (Süs Eriği), Lagerstromia indica (Oya, Dantel Ağacı), Acer negundo (Akçaağaç), Cercis siliquastrum (Erguvan); Kule ve Optik Müze çevresi için: Liquidambar styraciflua (Sığla Ağacı), Betula Alba (Huş), Lagerstromia indica (Oya, Dantel Ağacı), Hibiscus rosa-sinensis (Ağaç Hatmi); Sinema Atölyesi yakın çevresi için: Acer palmatum ‘atropurpureum’ (Alev Akçaağacı), Catalpa bignonioides (Puro Ağacı), Lagerstromia indica (Oya, Dantel Ağacı), Ginkgo biloba (Mabet Ağacı); Akarsu kıyısı bitkisel tasarımı için ise, Salix alba (Salkım Söğüt), Morus alba ‘pendula’ (Ters Dut), Magnolia x soulangeana (Manolya), Cortaderia selloana (Püsküllü Pampas), doğadakine benzer bir görünüm kazandırmak amacıyla su kaynağından suyun çıktığı yerlerde uygun bölümlere Nepherolepis exaltata, Adiantum pedatum gibi eğreltilerin dikilmesi önerilmiştir. Su içi bitkilendirmesinde Typha latifolia, Typha minima, Acorus calamus gibi yarısı su içinde yarısı su dışında yetişebilen su bitkileri, derinlik hissi kazandırmak ve bitkilerin kolayca algılanabilmesini sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Farklı zamanda çiçek açan türler bir arada kullanılarak alanın sürekli renkli kalması sağlanmıştır. Iristürleri, Calla palustris, Caltha palustrisilk baharda çiçeklenmeye başlarken Mentha aquatica, Myosotis scorpoides, Sagittaria sagittifoliayaz boyunca çiçekli kalır. Veronica beccabungaise sonbahara kadar çiçekli kalan türlerdendir. Yaprak şekli ve rengiyle etkili olan Acorus gramineus’un yanında pembe çiçekleriyle gösterişli olan Polygonum bistortakullanılarak renk ve doku birliği sağlanmıştır. Ranunculus aquatilisve Sagittaria sagittifoliasuya oksijen sağlayarak suyu temizleme özelliğinden dolayı bu tasarımda özellikle tercih edilmiştir. Ranunculus aquatilisve Trapa natanssığ sularda yetişebilen türler olduğu için kıyıya yakın yerlerde kullanılmıştır.