1. Ödül, Çanakkale Karasal Sayısal Yayın Kulesi Proje Yarışması

Powerhouse Company ve IND [Inter.National.Design] ortaklığında üretilen ve Çanakkale Karasal Sayısal Yayın Kulesi Proje Yarışması'nda 1. Ödül'e layık görülen proje.

Radio and broadcasting towers are symbols of both functionality and the progress of mankind, as they allow us to broadcast, communicate, share and nurture ideas, emotions… like totems, they are beacons speaking to us about progress and the interconnectedness of humanity.

At the brink of the 21st century, we are entering a new chapter of modernization.

Pure functionality is not enough anymore. Comfort and emotional experience have become more dominant drivers for quality, than for technical endeavor. We also have become more aware of the problematic consequences of our hunger for non-renewable resources. The 21st century offers us the chance to rethink the integration of technology and nature into new experiences and identities.

The Canakkale Antenna project offers us a number of interesting paradoxes: how do we enhance the experience of nature with the addition of technology? How do we create a visitors’ experience using the appealing and spectacular heights of the antenna tower, while protecting the visitors from the hazards of the transmitters’ radiations? How do we design an icon that gathers all the qualities of the site and experience them into a comprehensive whole? And how do we integrate the unique local qualities of Canakkale and the universal symbol of a totem into an attractive experience?

The design of the new Canakkale Antenna Tower resolves these paradoxes by uniting all the different functions and spatial requirement into one spatial
gesture. A path that loops around the site creates a stunning close-up experience of the forest and offers panoramic views in all directions. It merges into the visitors center that soars over the trees offering breathtaking views over the city and the forest, before returning to the top of the hill, where it shoots off into the sky… The path is detached in height from the ground, liberating the space on the hilltop and allowing the forest to complete itself into a continuous and uninterrupted landscape. Meanwhile, by placing the path at the external site boundaries, a generous garden is liberated into the interior of the area.

The design clearly separates the visitors center from the antenna tower. In this way, it eliminates any radiation hazard for the visitors and the workers at the visitors center. At the same time, people can enjoy the amazing feeling of rising up through the tree tops and soaring over the trees into a platform of 360 degrees views, including seeing the antenna as part of the landscape. The antenna tower thus remains very simple and clean, while being very adaptable for future changes in technology. By keeping the technical rooms close to the tower and the road, the functionality of the antenna tower is uncompromised by the visitors center.

The antenna tower is formed by joining the two vertical paths, creating a gracious gateway under which the visitors enter the premises. This gesture creates a strong visual identity; an iconic appearance from afar that is transformed into an elaborate scenic experience when up close. Its architecture aims for technological functionality that maximizes through its gestures the reading of the inherent diverse landscape features.

Etiketler

23 yorum

  • omer-yilmaz says:

    Keşke bir tek şeyi olsun doğru anlamış olsaydınız. Üzülüyorum ülkenin haline.

  • keremcan-kirilmaz says:

    Yarışma başlığında uluslararası ve ön seçimli ibarelerini gördüğümde açıkçası mimari açıdan daha tatmin edici,çanakkale gibi ülkemizin tarihinde çok önemli bir yeri olan odak noktasına yakışır, simgeselliği ön planda olacak çarpıcı tasarımlar bekliyordum…ancak çok yanılmışım.

    Şu ana kadar yayınlanan projeler bir silindir, bir koni, bir nazi anıtı ve bir de rollercoaster dan bozma saçma sapan tanımlanamayan bir cisim… sanırım “ön seçim” yapan jüri (ki bu projeler için ön seçim yapmaya ne gerek vardı açıkçası bilemiyorum) 8 projeye baktığında platonic objeler dışında gördükleri tek değişik şey olan rollercoaster’ı çanakkalemizin yeni simgesi olarak uygun görmüş…yazık…çok yazık…

    P.S.: duyduğuma göre yayın kulesinin tepesinde paraşüt platformu, zemininde ise atlı karınca kompleksi olacakmış.

  • keremcan-kirilmaz says:

    Ben de bu güzel ülkemize layık görülenlere ve görenlere üzülüyorum…

  • keremcan-kirilmaz says:

    Ön projelendirme istenmeden açılan “Ön seçimli” yarışmaların kaçınılmaz sonucu olan “gelen projelerle yetinmek – alana ve konuya dair tasarım vizyonlarına bakılmadan kısıtlandırılmış bir tasarım skalasından proje seçmek zorunda olmak” sonuçları bir kenara bırakılsa bile; bu seçilmek zorunda kalınan projelerin alanın tarihi, ticari ve vb. özelliklerini yeterince ortaya çıkaracak niteliklerden çok ama çok uzak olmasını açıklamaya yetmemektedir. Ortaya çıkan ürünün niteliğine bakıldığında “roller coaster” benzetmesinin, ürünün hitap ettiği kişilerin algı seviyesine göre doğru seçilmiş bir kelime olduğunu anlamakla birlikte; verilen emekten çok “verilmeyen emek” üzerinde tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

  • keremcan-kirilmaz says:

    Öncelikle belirtmeliyim ki bu yarışmaya proje gönderen biri değil tamamen dışarıdan gözlemleyen biriyim. Şu ana kadar koşulsuzca isimlerine bakılarak seçilen 8 proje grubunun sunduğu 8 projeden 4ünü gördüm ve gördüğüm 4 projenin de Çanakkale şehri, şehrin tepe noktası ve çevresiyle kurguladıkları hem görsel hem fonksiyonel bağlantıları yetersiz, 1. seçilen sizin projenin özelinde ise absürd buluyorum. Birbirimizi anlamak adına bende kendimi daha net ifade etmek isterim size…

    Mimari bakış açıma ve vizyonuma göre nitelik ve nicelik ihtiva etmeyen projelere silindir, koni, nazi anıtı gibi benzetmeleri yapmayı yanlış görmüyor, projeniz özelinde konuşmak gerekirse de (siz kendiniz tasarım ekibinde olduğunuzu açıkladığınız için sizin projeniz diye hitap ediyorum, yoksa olayı kişiselleştirmeye çalışmıyorum) “rollercoaster dan bozma saçma sapan tanımlanamayan bir cisim” yakıştırmasının ise oldukça insaflı kaldığı görüşündeyim.

    Ama tabii ki sizde “projenizi” sevmiş olabilirsiniz… eğer proje sizi çocukluğunuza götürüyorsa…eğer amacınız turuncu bir şekerleme yapmak ise…eğer tarihin ve ticaretin birleştiği bir şehrimizin en tepesine bir lunapark yapmak istiyorsanız…eğer insani zorunlu ihtiyaçlarınızı karşılayabilmeniz için 30dk yürütülmeye mecbur bırakılmak istenilen mekanlardan hoşlanıyorsanız…

    Ancak şunu da belirtmek isterim ki projenizin çevresinde ulusal ve özellikle uluslararası mimarlık platformlarında yapılan eleştirilerle dolaylı da olsa Çanakkale ilimiz projenizle birlikte alay konusu olmuştur…İsterseniz takdir edenlerin dışındaki yorumları da kişiselleştirmeden irdeleyin, bir faydasının dokunabileceğine inanıyorum…

    Uluslararası saygıdeğer mimarlık platformlarında projeniz özelinde yapılan yorumlardan küçük bir bölüm:

    “The ultimate Hot Wheels track”

    “Wow! How much did they pay fort his? I better get my HW set and prepare fort he next competition!”

    “World’s scariest roller coaster!”

    “A continuous ribbon”

    Şunu da belirtmek isterim ki projenizi jüri üyeleri, danışman jüri üyeleri ve tasarım ekibi dışında beğenen ve savunan birilerine henüz rastlamadım.

    Birbirimizi daha iyi anladığımızı düşünüyor, projeniz özelinde kendinizi anlamanızı diliyorum…

  • onur-can-tepe says:

    mimari eleştiri seviyesinin “roller coaster bozması” olduğu yere bu tasarımlar ve arkasındaki emek çok bile. bir şeyleri anlamak akıl açıklığı ve merak ister, o da varsa vardır yoksa yoktur.

  • onur-can-tepe says:

    Kendimi bir daha ifade etmeye çalışıyım, birbirimizi daha iyi anlamak adına.
    Roller coaster benzetmesi yerinde bir benzetme olabilir, bu biçim bir zihne bunu anımsatabilir ve bu dile de getirilebilir bunda bir problem yok. Fakat “rollercoaster dan bozma saçma sapan tanımlanamayan bir cisim” ifadesi eleştiriyi yanlızca bu basit analojiden ibaret kılıyo sanki yapının tüm derdi buymuş gibi.
    Bu proje yanlca bir roller coaster değil, tıpkı diğer projelerin de “bir silindir, bir koni, bir nazi anıtı” olmadığı gibi. Söylemek istediğim şey bu projelerin tartışılmalarının mümkün olmadığı değil, sadece böylesi bir yaklaşımın tartışma yaratamayacak kadar projelerin gerçek değerlerini anlamaya çalışmadan yapılmış bir yorum olduğu.

    Bu demek değil ki başkaca projeler hayal edilemezdi, daha iyi projeler ortaya konamazdı Türkiye’den veya başka yerlerden mimarlar tarafından. Belkide bu yüzeysel eleştiriyi yapan arkadaş da alanla çok daha nitelikli ilişkiler kuran bir yapı ortaya koyabilirdi. Fakat günün sonunda birisi çıkıp o proje için de “bir adet yuvarlak işte” derse, bu onun projesine de haksızlık olurdu.

    Bu yüzden tekrar ifade etmek istiyorum eleştiriye değil karşı çıkışım ki buradaki yaklaşıma. Çünkü bu yaklaşım projeyi anlama çabası göstermeden eleştiren bir tavır. Birbirimizi anlama çabası göstermezsek nasıl iletişim kuracağız? İletişim kuramadığımız yerde iyi mimarlık olsa ne olur olmasa ne olur?

  • erdem-batirbek says:

    Projeyi genel olarak seçilenler arasında başarılı bulsam da rollercoaster, hatta dezeen.com’da gördüğüm hot wheels benzetmesini yerinde görüyorum. Zaha Hadid’in Katar’daki stadyumunun neye benzetildiğini hatırlarsak ve kulelerin fallik objeler olduğunu varsayarsak, rollercoaster benzetmesi çok da çirkin bir benzetme olmaz. Zaten tasarımda da ister istemez bir rollercoaster etkisi var, sonuçta ağaçların arasından serbestçe yürümek yerine üstünden veya tepesine yakın yerlerde, size belirlenmiş bir yoldan dolaşabiliyorsunuz. Çok yıkıcı olmadan o yol ağaçların arasına daha çok girip çıksa daha çok hoşuma giderdi. Duvarlardaki bir takım hikaye anlatan detayları da gayet başarılı buldum. Çok yüksek teknoloji kullanılmış veya teknolojik görünen bir yapıya benzemiyor; amaçladıkarı bu da olabilir.
    Ülkenin haline üzülmenizi veya rollercoaster bozması lafına çok takılınmasını da anlamıyorum; hepimiz biliyoruz ki insanların bilmem kaç tane dil bildiği Belçika’da değil Türkiye’de yaşıyoruz, rollercoaster görmemiş insanlar da var, bu benzetmeye de şükür. “Bu cahillere bu fazla bile” diye anlaşılabilecek türünden yorumlara heryerde rastlıyorum her seferinde de üzülüyorum.
    Bize çok bile boşverin, kilometrelerce ötedeki Powerhouse’a verelim ödülü, wikipedia’dan Çanakkale’yi okuyup projeye başvurup gelmişler, rolırkostır zannediyor bu vizyonsuzlar.

  • omer-yilmaz says:

    “Uluslararası saygıdeğer”i anlamlandırmamız için yerel platformlardan (saygıdeğer değiliz ama uluslararası örneklerin birincil karşılığı olduğumuz açık) yorum örneği

    “bir silindir, bir koni, bir nazi anıtı ve bir de rollercoaster dan bozma saçma sapan tanımlanamayan bir cisim”

  • omer-yilmaz says:

    Seviyeniz çok iyi. Ayrıca burada yayınlamıyorum ama gönderdiğiniz emaildeki üslub da takdire şayan.

  • derya-gursel says:

    Yorumlar proje üzerinden değil kişi üzerinden devam ettiği sürece konuşmaya dahil olan tüm tarafların kişisel sürtüşme içeren yorumlarının Arkitera.com Editoryal Ekibi tarafından Arkitera Yayın İlkeleri doğrultusunda silineceğini belirtmek isteriz.

  • keremcan-kirilmaz says:

    Anlatmak istediğim uluslararası mimarlık platformlarında da benzer ve hatta daha ağır yorumların yapıldığıdır (daha ağır yorumları buraya yazmadım, isteyen araştırıp kolayca ulaşabilir) sayın Ömer Yılmaz. Ama siz tekrar olayı ve içeriği başka bir tarafınızdan anlamak istediğiniz için başka bir yöne çekmeye çalışıyorsunuz.

    Bu yarışmanın projeleri özelinde yorumları neden bu kadar kişiselleştirdiğinizi de anlayamıyorum, acaba sebebi bu yarışmanın DANIŞMAN JÜRİ ÜYESİ OLDUĞUNUZ İÇİN OLABİLİR Mİ?

  • keremcan-kirilmaz says:

    Olayı terbiyesizce kişiselleştiren birinden “seviye” sözcüğünü duymak gerçekten çok inandırıcı geldi bana. Ama sizin gibi birini de anlayabiliyorum,yarışmanın danışman jüri üyesi olarak seçtiğiniz/seçmek zorunda kaldığınız projeleri korumak istiyorsunuz ne pahasına olursa olsun. Ancak bu koruma dürtünüzü yorum yapan kişi/kişilere direk saldırı şeklinden, başka yollara kanalize ederseniz daha inandırıcı olabilirsiniz… Diğer türlü “yapılan eleştirilere sırf jüride olduğu için içerleyip korumaya çalışan” birinden öteye gidemiyorsunuz…

  • keremcan-kirilmaz says:

    Bu uyarıyı – platformunuzun tarafsızlığı açısından – olayı hem arkitera.com hem başka platformlarda kişiselleştiren ilk kişi olan, arkitera yönetim kurulu başkanınız Ömer Yılmaz’a da yaptığınızı öngörüyorum; umarım yanılmıyorumdur…

  • richard-meier says:

    derya bir dur allahını seversen zaten ortalık karışık

  • ozkan-karababa says:

    Proje muelliflerini tebrik ederim. projenin bitmis halinin nasil olabilecegine dair asagidaki link bir fikir veriyor.
    http://rktr.co/1gNHcdU

  • omer-yilmaz says:

    Esasında İdare tüm projelerden birer görselin yer aldığı basın bültenini yayınladı. Arkitera.com’da neden yer bulmadı, editör arkadaşlarıma -buradan yazınca bana kızdıklarını bildiğim halde- sormak isterim.

    Ve sorunuza bir de ek: Arkitera bir yayın platformu, ne verilirse ne gelirse onu yayınlıyor.

  • devrim-cimen says:

    yapı genel anlamıyla yerden koparak mekansallaşıyor ancak yerden kopma stratejisine dair daha rafine bir hale evrilebilirse yerine daha bir yapışma şansı olabilir kanımca.

  • derya-gursel says:

    Yarışma sonucu, ilan metni güncellendi. Projelerden birer görselin yer aldığı bültene http://rktr.co/1fL2G8T adresinden ulaşabilirsiniz…

  • ozden11 says:

    Neden Türkçe değil? Neden kazananları sırayla göremiyoruz?

  • arman-akdogan1 says:

    Çanakkale Anten Kulesi yarışması sonuclarını degerlendirmek eger konuya hakim ve dahil değilseniz oldukca güç. Bunun nedeni ise önerinin bir şehir kurgusu içerisinde yer almaması ve değerlendirme kriterlerinin okunması için ayrıca bir çalışma gerektirmesi.

    Konuyu estetik kriterler dışında kalarak tasarımı geliştiren pragmatik sebepleri aktarmaya çalışacağım.

    Anten kulesi Çanakkale şehir merkezine çok uzak bir tepe üzerinde yer almakta. Verilen arazi orman, sık çam ağaçları ve tarım arazileriyle çevrelenmiş. Bu tepedeki herhangi bir yapılaşmanın algılanması ancak anten arazisinin arka girişinden mümkün. Önerilecek herhangi bir bina, en yakın gezinti veya otoyol mesafesinden bile bir nokta olarak algılanmakta. Kuleye entegre edilecek mekanların genel kule formunu oluşturması uzak mesafesi sebebiyle istenen görsel algıyı yetersiz kılmakta. Verilen arsa oval ve içerisinde başka bir mülkiyete ait diğer bir oval arsa var. Bu mekanı değerlendiremiyorsunuz. Dolayısıyla verilen arazi aslında bir halka şeklinde. Bu halka çam ağaçlarıyla çevrili, arazi içerisinde herhangi bir noktada durduğunuz zaman, çok yüksek bir tepede olmanıza rağmen konumunuzu, boğazı ve şehri algılamanız mümkün değil. Dolayısıyla arsa içerisinden ziyaretçiyi Çanakkaleyi tanıtmak istiyorsanız belli bir yüksekliğe çıkartmak zorundasınız. Bu tepeye ziyaretçi olarak şehir merkezinden yarım saatlik dolambaçlı bir yolla geldiniz, manzarayı görmeniz için asansörler kullanarak tekrardan kuleye çıkmanız bizce yersiz. Çam ağaçlarının üzerinde arazinin verileri olan oval çember ile oluşturulan yükseltilmiş ufak bir gezinti yolu ile tüm Çanakkaleyi algılatmak bizce yeterli. Şehir içerisinde yer alan bir kule tasarımında belki diğer binalar üzerine izleyiciyi yükseltip, çevreyi gözlemletmek doğru bir yaklaşım olabilir, fakat burada zaten 460 metrelik bir tepe üzerindesiniz.

    Doğa ile birleşip zemine yakın bir dolaşma şemasını besleyen diğer teknik bir husus ise anten kulelerindeki kuvvetli radyo dalgalarının yayılımı. Bir anten vericisi 4 KW, mobil telefon baz istasyonu 4 watt. Demek oluyor ki radyo antenleri evinizin tepesine yerleştirilen mobil baz istasyonundan 1000 kat daha çok mikrodalga yayıyor. Bir anten kulesinde 40-60 ünite verici mevcut. Bu etki 100 metrelik anten kulesinin zemininde insan sağlığına zararsız hale gelmeye başlıyor. Böyle bir durum söz konusu iken kitlleleri neden bir kule üzerine asansörlerle veya spiral gezinti yollarıyla antene çıkartalım ve manzara seyrettirelim?..

    Önerilen tasarım aslında belirtilen tüm parametrelerin bir sonucu, daha çok bir şema. Dolaşım şeması anten kulesi ile birleşip bir bütünlük oluşturmakta. Oluşturduğu form belleğimizdeki, tarihteki herhangi bir binayı da andırmıyor. Tamamen kendine özgün verilerden oluşan bir formu mevcut. 100 metrelik kuleyi geri plana çekip, doğayı ziyaret edenleri ön plana çıkarmakta. Bu gezinti esnasında tekrardan mekanın ana teması olan anten kulesini dışarıdan algılatmakta. Tüm öneriyi oluşturan yapının strüktür hesapları minimize edildi, dolayısıyla kesitleri olabilecek en zarif halini aldı.

    Kule tasarımı, özgürce tüm formsal yaratıcılığınızın elverdiği son noktaya kadar deneyebileceğiniz bir platform olarak gözükse de, tam tersi, yeni Çanakkale anten kulesi birçok verinin, analizin bileşkesi olan bir önerge. Projeyide birinciliğe götürmesinin nedenini açıklayan bir durum.

  • yaprak-aydin says:

    proje hayırlı olsun. şahsi kanaatim Ç.kale için pek hayırlı olmayacağı yönünde. Eğer bu tasarımdaki bir anten kulesi Rotterdam’a yapılmak istenilseydi garipsemezdim, çünkü Ç.kale bu tür dikey yapılar için uygun bir kent değil. lakin projenin kendi başına ne kadar iyi ya da kötü olduğu değil eleştirdiğim. Ç.kale’de yaşayan birisi olarak bu tür bir yapının bu kentin karakterine uymadığını düşünüyorum. Kent zaten kuzey ve güney ekseninde gerçekten çirkin bir büyüme ve genişleme sürecinde. Bu anten kulesi de güney hattındaki (Kepez yönündeki) bu çirkin büyümeye hizmet edecek gibi görünüyor. İngilizce metine başlarken değindiğiniz “functionality” ve “progress of mankind” kavramlarına ise yine bu projede bir yer bulamamaktayım. eğer öncelikli amaç fonksiyonellik ise yeşillik/ormanlık bir araziye olabilecek minimum yapı müdahalesi ile yaklaşılır yani estetik kaygılar bir kenara bırakılır. amaç nettir; şehrin bir antene ihtiyacı vardır ve şu ya da bu araştırmalara göre en uygun yer burasıdır denir, belirlenen tepelik araziye mümkün olan en az yapısal-müdahale ile girişilir. Diğer yandan mimari estetik ve farklı birşeyler yapma teşebbüslerini de yine (maalesef) anlamaktayım. “İnsanlık adına ilerleme” ise diğer bir amaç burada (progress of mankind) böylesi bir anten kulesinden çok daha önceliki ve vahim sorunları olduğu yönünde düşüncelerim; hem insanlığın (genel olarak) hem de Çanakkale’nin.

  • rasim-ilicali says:

    Kentimize, kendimize, anten kulesinin yüksekliğine, projenin uluslararası alandaki yansımalarına falan mı baksak.

    Arman Bey, tebrik ediyorum. Projenizi bir an önce hayata geçirmenizi sabırsızlıkla beklediğimi bildirmek isterim.

Bir yanıt yazın