1. Ödül (DB Mimarlık), İstanbul Ticaret Odası ve Çevresi Düzenleme Projesi

DB Mimarlık'ın İstanbul Ticaret Odası ve Çevresi Düzenlemesi Davetli Yarışması için hazırladığı projenin raporu şu şekilde:

“Gerçekte hep iki zaman arasındayızdır; gövdenin ve bilincin zamanında” der Berger. Biyolojik zamanın sınır ve kısıtlarına karşın bilinç zamanı, geçmişin gelecekle olan bağlantılarını anlayabilmek için, her kültürün üretmeyi hedeflediği bir anlayış olmuştur. Başka bir ifadeyle, ölümlü insanın biyolojik zamanı içinde yapılanlar, nesilden nesle aktarılan bilgi ve eserlerle ölümsüzleşerek, bilinç zamanının sonsuzluğunda devam eder. Kentler insanlar elinde şekillenir; kurulur, gelişir, değişir. Zaman içinde kimi yok olup giderken, kimi zamana direnir ya da ona ayak uydurur. Geçmişe ait her bir yapı, doku, peyzaj insana, onun geçmişteki uygarlığına, kültürüne ait bir izdir. Bu, onun sonsuza tahvillenen, bilinç zamanıdır.

Hiç kuşkusuz içinde bulunduğumuz zamanın ihtiyaçları ve gelişen teknolojinin sunduğu imkanlar doğrultusunda pek çok şey gibi kentler de değişir, dönüşürler. Bu süreçte kentsel süreklilik ve kentsel hafızanın korunması için gösterilecek hassasiyet çok önemlidir. Zira bir kentin kimliği onu diğerlerinden ayıran, özel kılan en öncelikli hususiyetidir.

İstanbul, kuruluşu Roma Uygarlığı’na tarihlenen çok eski bir yerleşimdir. Roma, Bizans ve Osmanlı kültürlerinden bugüne ulaşan pek çok yapının yer aldığı tarihi sokakları bir açık hava müzesi gibidir.
İçinde İstanbul Ticaret Odası Binası’nın da bulunduğu Eminönü ve Sirkeci meydanları arasındaki yapı adasının bir kültür merkezi olarak dönüştürüldüğü ve Saray Burnu’ndan İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne dek uzanan kıyı şeridinin ve arkasındaki etkileşim alanlarının yeniden ele alındığı projeye yaklaşımımız bir anlamda kentsel belleğin izlerinden bugünün İstanbul’una uzanan bir yolculuk gibidir.

Kentsel Kararlar

Ulaşım – Kente ve Kıyıya (Araç, Toplu Taşıma, Yaya Sirkülasyonu)
Yarışma alanı kentin en eski liman ve ticaret bölgesidir. Bizans Dönemi’nde gelen malların depolandığı büyük hangarların, tüccarların konakladığı hanların, gemideki mürettebatın alış veriş yaptığı dükkanların yer aldığı Neorion Limanı’dır. Osmanlı Dönemi’nde de önemini korur ancak adı değişir. Burada yer alan Gümrük Eminliği’nden dolayı adı Eminönü olur. Galata Köprüsü yapılana dek Galata ile bağlantısı kayıklarla sağlanan İstanbul’un bu liman bölgesi, zaman içinde yapılan köprülerle araç trafiğinin arttığı bir transfer noktası haline gelmiştir. Sirkeci Garı, arabalı vapur iskelesi, dört şeritli sahil yolu derken meydanların, çarşının kıyı ile bağlantısı kesilmiş ve yayanın denize ulaşması başlı başına bir problem haline gelmiştir. İnsanların kıyı ile ilişkisini kurmak için yolun altında ya da üstünde geçitler inşa edilmiştir.

Bu projede öncelikle kıyı ile meydanlar ve çarşı arasındaki yaya hareketinin kesintisiz ve hemzemin olarak sağlanmasının imkanları araştırılmıştır. İlk olarak kıyı ile meydanları birbirinden koparan yoğun araç sirkulasyonunun olduğu İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden başlayarak Saray Burnu’na kadar devam eden yol yeraltına alınmış, kıyı boyunca kesintisiz bir yaya promenadı tasarlanmıştır. Zeminde Galata Köprüsü”den itibaren kıyı boyunca korunan tramvay hattının yanı sıra iki şeride düşürülerek yavaşlatılmış araç trafiği önerilmiştir. Toplu taşımanın desteklendiği yaklaşımda vapur iskeleleri korunarak metro ön plana çıkarılmıştır. Meydanların altında kapalı otopark alanları önerilmiş, yaya geçitleri ortadan kaldırılmıştır.

Araç geçişinin yavaşlatılmasıyla meydanlardan, sokaklardan, Gülhane Parkı’ndan kıyıya hemzemin ulaşım sağlanmıştır.

Kent Peyzajı – Yeşilin Sürekliliği
Kent peyzajı yapı kütleleri ya da yollar arasına sıkışıp kalmış yeşil boşluklar olmanın çok ötesinde kentin coğrafi ve tarihi geçmişine tanıklık eden kentsel hafıza izleridir. Parklar salt kentin nefes aldığı alanlar değildir, onlar anlamsal ve kurgusal yorumlanışlarının gösterdiği incelikle kentsel yaşam kültürünü yansıtan unsurlardır.

Hızlı araç trafiğinin bir tünelle yeraltına alınması, Saray peyzajının bir parçası olan Gülhane Parkı yeşil dokusunun denizle buluşmasını sağlar. Yeşil doku (koru), kıyı promenadı boyunca çeşitli rekreatif aktivite alanlarıyla devam ederek, Unkapanı istikametinde Kent Parkı ile finallenir. Park, Pervitich haritalarındaki imar izlerinin şekillendirdiği peyzajıyla kentsel belleğe atıfta bulunur.

Korunan Doku ve Yapılar
Eminönü, Mısır Çarşısı ve Sirkeci Meydanları’nın kıyıyla olan fiziksel ve görsel ilişkileri yeniden tanımlanmış, Mısır Çarşısı, Yeni Cami, Sirkeci Garı gibi tarihi binaların sakin bir peyzaj ve çevre düzenlemesiyle ön plana çıkarılması amaçlanmıştır.

Sirkeci Garı ve çevresi, tren istasyonu, tamir bakım atölyeleri ve depolarıyla bir endüstriyel sit alanıdır. Proje kapsamında Sirkeci Garı’nın ulaşım müzesi, diğer yapıların ise sanat galerileri, performans alanları ve atölyeler olarak yeniden işlevlendirilerek restore edilmesi önerilmektedir.

Sirkeci arabalı vapur iskelesinin Yenikapı transfer merkezine taşınması önerilmektedir. Böylece eski liman tarihi gemilerin, teknelerin sergilendiği bir açık hava müzesi olarak yeniden düzenlenecektir. Sepetçiler Kasrı bu açık müzenin kapalı alanı olarak kullanılacaktır.

Yapı Adası – Kültür Merkezi
“Bir çevresel gerçekliği bir yere dönüştürmek, onun gizil varlık potansiyelini görünür kılmakla mümkündür” der Heidegger. Başka bir ifadeyle, tasarlanan yapı hep oradaymış gibi olduğunda, oraya ait olduğunda, kendi olur.

Proje konusu yapı adasının kültür merkezi olma yolundaki dönüşümü, yakın çevre okumaları (konum, kent dokusunun sürekliliği, kent hizaları, deniz açılımları, siluet devamlılığı vs.) ile yapı programı ve panorama üzerinden gerçekleştirilmiştir.

Mevcut (korunacak) yapılarla birlikte yapı adasının çeperlerinde yer alan öneri yapılar, yapı adasının sınırlarını vurgularken aynı zamanda kent hizalarını tanımlarlar. Bir tür doku tamiri olarak nitelendireceğimiz bu yaklaşımla siluet sürekliliğini de sağlamak mümkün olmuştur.

Mevcut dokunun, yapı adaları içinde yatay ve dikey konumlanmış parçalı örgüsünün proje alanında da devam ettirilmesiyle kent dokusunun sürekliliği sağlanmıştır. Tek ve büyük bir kütle yerine ölçekli bir bütünsellik elde edilmiştir. Bu parçalı kurgu ile mevcut kent dokusunun sokak sürekliliği yapı adasında da devam ettirilerek sokaklar kıyıya bağlanmış, yayanın denizle bağlantısı güçlendirilmiştir. Kültür Merkezi’nin zemin katları ve çatıları kamusal alan olarak değerlendirilmiş, iç sirkülasyondan bağımsız olarak ziyaretçilerin çatıya ulaşımı sağlanmıştır. Buralarda sergi, müze, kültür ve sanat performans alanları, kafe ve restoranlar, dükkanlar, çatıda açık hava sergileri, seyir amfileri, rekreasyon ve gösteri alanları gibi pek çok aktivite alanı oluşturulmuştur. Çatının kamusal alana açılmasıyla bir anlamda zemin kullanımı arttırılmış ve İstanbul panoramasına 360 derecelik bir bakış imkanı sağlanmıştır. Merkezin birinci katlarında eğitim alanları ve kütüphane gibi mekanlar yer alır.

780 kişilik büyük salon ve küçük salon kütlelerinin ortak fuayesi kente açılan büyük bir pencere gibidir. Yönetim Binası korunurken, han otel olarak restore edilmiştir. Yapı adasının çeperlerindeki diğer yapılar farklı büyüklüklerde, esnek kullanımlı kütlelerdir. Farklı yükseklikte ve kurgudaki bu hacimler çok amaçlı performanslara uygun olarak tasarlanmışlardır. Bu kütleler yatayda ve düşeyde farklı iç mekan kullanımlarına olanak vermektedirler.

Bazaları (zemin ve birinci katları) betonarme, üst katları çelik olarak tasarlanmış yapılar birbirleriyle farklı kotlarda sirkülasyon köprüleri ile bağlanırlar. Zemin kattaki kamusal kullanımda tercih edilen transparan kütle anlayışı üst katlarda ikinci bir fasadla kaplanarak, tülle örtülmüş hissi veren yarı geçirgen bir hal alır.

Yapı adasındaki irili ufaklı eski (mevcut), yeni yapıların arasındaki avlu bir kentsel aralık oluşturur. Çevredeki sokaklardan kıyıya yönelen yaya hareketi, yapılar arasındaki dar sokaklardan geçerken bu kent aralığında soluklanır ve yine dar sokaklardan geçerek kıyıyla buluşur. Bu geçiş ve soluklanma alanı aynı zamanda yapı adasındaki tüm yapıların sirkülasyon elemanlarının yer aldığı devingen bir geçiş alanıdır.

Urban Land Institute çevreye eklenen her yapının teslim aldığı arsayı eski durumundan daha iyi durumda devretmesini öngörür. Bu, aslında bir neslin kendi zamanıyla sınırlı olmayan ve gelecek nesillere dek uzanan toplumsal sorumluluğudur. Bu çalışma, tüm bu hassasiyetler üzerinden geliştirilmiştir. 

Etiketler

1 Yorum

  • omer-yilmaz says:

    Yarışmayla ilgili yayınlanan üçüncü proje oldu, “1. Ödül” olarak isimlendirilmiş, acaba uygulanacak mı? Süreç konusunda da bilgilensebilsek keşke.

    Açıkçası iskeleler ile İTO binası arasındaki yolun yavaşlatılmasını hepimiz isteriz ama olur mu bu bilemedim. Eski bir limanın ihyası da bana sorunlu görünmedi diyemeyeceğim.

    Ama asıl olarak burada kullanılan ve alanla zıtlık üzerinden ilişkilenmek isteyen bu yeni dil yerine acaba NSMH & Tabanlıoğlu önerisindeki gibi bir dış kabukla ilişkilenmek daha mı doğru olurdu diye sordum kendi kendime.

    İTO’nun bu çalışması takdir edilesi ama alan için İBB tarafından, çok sesli, daha katılımcı, belki uluslararası bir yarışma neden yapılmıyor diye sormadan da edemiyorum. Türkiye’deki mimarların çoğunun hatta uluslararası mimarların da fikir üretmek isteyecekleri potansiyeli fazlası ile taşıyor yarışma konusu alan.

Bir yanıt yazın