PAB Mimari Tasarım ekibi tarafından tasarlanan proje Gökçeada Lise Kampüsü Mimari Proje Yarışması'nda 1. ödüle layık görüldü.
Gökçeada Lise Kampüsü projesinin ana çıkış noktası, eğitim ve donatı alanlarının kent merkezi ile kuvvetli bir şekilde ilişkisinin sağlanması, eğitim ve sosyal alanların kent hayatı ile entegre bir yaşam oluşturmasıdır.
Ada genelinde ve merkezde kentli hayatın faydalanabileceği meydan, park gibi alanlar ile sosyal donatılar konusunda büyük bir eksiklik bulunmaktadır. Öyle ki ada halkının bu amaçla en yoğun kullandığı alanın Kaleköy’de yer alan mendirek olduğu gözlemlenmiştir. Oluşturulacak kampüs alanı, doğusunda yer alan park alanı ile birlikte ada halkı için büyük bir rekreasyonel alan oluşturma potansiyeline sahiptir. Alan şu an için kent merkezinin sonu gibi görülse de, İnönü Caddesi’nin sahip olduğu yoğun kamusal kullanımdan beslenerek, İnönü Caddesi (merkez) ile kentin kuzeydoğusunda gelişimini sürdüren konut gelişim bölgesi arasında bir geçiş ve yoğun kullanım alanı potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla kampüsün sadece öğrencilere değil, tüm kentlilere hizmet edecek, kentle entegre olmuş ve sosyal donatı eksiğini gideren bir yapılaşma içinde örgütlenmesi öngörülmüştür. Bu öngörü, sınırlı kaynakların da tüm kamuyla daha paylaşılabilir ve verimli kullanılabilir olmasını mümkün kılacaktır.
Alan halihazırda, adada eşi bulunmayan yoğunluk ve gelişmişlikteki ağaç ve bitki örtüsü zenginliğine sahiptir. İnönü Caddesi ve konut gelişim alanından gelen yaya akışının bu dokudan faydalandırılması ‘açık bir kampüs’ tasarlanması için temel motivasyonu oluşturmuştur. Buna göre İnönü Caddesi üzerinden gelen yaya akışı kamusal fonsiyonlarla ve peyzajla desteklemiş bir rota ile kişiyi arazinin içine davet eder. Yaya önce eğitim bloklarını sınırlayan çeperden beslenerek meydana ulaşır. Kentli, meydan ve çevresinde bulunan kütüphane, açık ve kapalı spor alanları ile diğer sosyal donatılardan faydalanabildiği gibi rotanın devamında, yeni geliştirilecek koru dokusu içerisindeki hobi bahçeleri, spor , piknik ve çayır alanlarını da kullanabilir. Rotanın devamı yayayı yurt ve eğitim yapılarının etrafından dolaştırarak tepede yer alan park alanına ve bakı terasına ulaştırır. Yalı Caddesi ile anfitiyatroyu ve konut gelişim bölgesini bağlayan halihazırdaki ağaçlı bağlantı aksı korunarak, kentlinin alanı daha aktif kullanması hedeflenmiş, aynı zamanda kentsel hafıza da korunmaya çalışılmıştır.
Meslek Lisesi ve Öğretmen Lisesi’ne ait öğrenim mekanları, iki kurumun bu mekanları ortak bir şekilde paylaşabileceği düzende, öğrenciler ve eğitmenler arasındaki etkileşimi (dolayısıyla etkileşim ile öğrenmeyi) üst seviyeye çıkarak şekilde kurgulanmıştır. Öğrenim mekanları ve ilgili sosyal donatılar, arazinin güneyinde yer alan mevcut istinat duvarına dayanarak parçalı ve az katlı bir yapılaşma oluşturur. Zemin katta iki kurumun ortak kullanabileceği birimler (laboratuvar, ortak derslikler , yemekhane vb.) geçirgen ve yaya akışı sağlayacak şekilde düzenlenerek, hem öğrenciler hem de öğretmenler için korunaklı açık ve yarı açık alanlar oluştururlar. Farklı karakterlere sahip bu alanlar öğrencinin aidiyet hissini kuvvetlendirerek açık alan kullanımına, fiziksel harekete ve dolayısıyla etkileşime katkı sağlar. Öğrenim mekanları, sahip oldukları farklı açılım noktaları ile cadde, meydan, koru ve yurt ile ilişki kurabilir. Bu bağlantılar gerek görüldüğü takdirde kontrol altına alınarak, öğrenim alanının dışarıdan erişime kapanmasını sağlayabilir. Öğrenim yapılarının yönelimi derslikler için uygun yön kabul edilebilecek olan güney ve kuzey olarak belirlenmiştir.
Parçalı yapılaşma, derslik koridor düzeninde de kendisini hissettirerek üst katlarda koridorlar üzerinde kapalı teneffüs nişleri ile yarı açık ve açık teraslar sağlayarak öğrenimin sınıf dışında da devam etmesini, doğal ışık ve hava yönünden zengin sirkülasyon alanlarının oluşmasını teşvik etmektedir.
Öğrenim mekanlarının zemin katında yer alan resim, müzik derslikleri, laboratuvarlar, atölyeler hem cadde hem de yerleşke içerisindeki avlular ile ilişki kurarak hem ada halkının yerleşkedeki faaliyetler konusunda bilgi sahibi olmasını, bu öğrenim faaliyetleri ile etkileşime geçmesini hem de öğrencilerin gerçekleşen sanatsal ve bilimsel faaliyetleri rahatça gözlemleyebilmesini amaçlamaktadır. Buna göre caddeden yürüyen bir adalı müzik dersliğinin duvardan açılan cephesinden müziği dinleyebilirken, meslek lisesi avlusundan geçen bir öğrenci yapılan resim çalışmalarını gözlemleyebilecektir. Yine zemin katta yer alan yemekhane ve kantin çift cepheden (hem cadde hem de avlulardan) kullanıma açılabilerek, hem öğrencilere hem de adalıya hizmet verebilecektir. Yerleşkeye ait donatılar adalının gündelik hayatının bir parçası olacak ve yerleşke çevreyi dönüştürecek bir katalizaztör olacaktır.
Yaya rotası üzerinde ve meydan etrafında konumlanmış, büyük hacimlere sahip spor salonu, yüzme havuzu, konferans salonu gibi kütleler, arazideki şevlerden ve kot yapısından faydalanarak kısmi olarak yer altına alınmış, kütlelerin insan ölçeği ve doğal doku ile ilişkisinin uygun bir seviyede korunması sağlanmıştır. Yaya rotası üzerinde konumlanmış ek birimler, kafeterya, soyunma odaları ve kurs/atölye odaları ile kamusal kullanımı zenginleştirmekte aynı zamanda yarı açık ve korunaklı alanlar oluşturmaktadır.
Kampüs içerisinde, öncelikli olarak öğrenim mekanlarının ve yurtların inşaa edilmesi planlanmaktadır. Sosyal, kültürel mekanlar, spor alanları ve destek birimleri tamamlanmasa bile öğrenim mekanları kendi içinde bitmiş bir sistem olarak çalışabilecek düzende ve yeterliliktedir. Arazinin güneyinde öğrenim mekanlarının genişlemesine imkan tanıyacak, oranda, ağaç bulunmayan açık alan ayrılmış durumdadır. İleride lojman bölgesinin de yeniden düzenlenebileceği varsayılmaktadır.
Öncelikli olarak, inşa edilmesi gereken öğrenim mekanları ve destek birimlerinin çelik strüktür ile inşaa edilmesi planlanmaktadır. Hem ada koşullarındaki lojistik imkanlardan dolayı hem de hız bakımından çelik yapı sistemi uygun görülmüştür. Zemin katlardaki, taşıyıcı özelliğe sahip olmayan taş duvarlar, adadaki köylerin sokak dokusunu ve ölçeğini çağrıştırırcasına, kullanıcıyı farklı karakterdeki açık alanlarla sarmak ve farklı alanlara yönlendirmek üzere kurgulanmıştır. Bu duvarların hammaddesi adadan temin edilecek ve ustalığın gelecek nesillere aktarılmasına katkı sağlayacaktır. Üst katlarda yer alan dış kabuk da hız ve sahip olduğu modüler yapı nedeniyle prekast elemanlar ile oluşturulacaktır. Katlardaki bölme duvarlar, hafif duvarlar olarak uygulanarak, gerektiğinde mekanlar içinde yeni düzenlemelere olanak sağlayacaktır. Yurt, spor , sosyal kültürel birimlerin ana taşıyıcı sisteminin betonarme olması öngörülmekle beraber geniş açıklık gerektiren mekanlar çelik konstrüksiyon ile geçilecektir. Yapıların genelinde pasif mimari sistemler ve yaklaşımlar ile doğal havalandırma ve aydınlatma konusunda öneriler getirilmektedir.
Arazi üzerindeki tüm düzenlemeler çevreyle ve yerel yapısal karakterlerle uyumlu bir şekilde ele alınmıştır. Arazi üzerindeki mevcut ağaçlardan, taşınabilir boyutlara ve cinse sahip, sadece 7 adet meyve ağacı konferans ve spor birimlerinin yerleşimini sağlayabilmek adına taşınacaktır. Diğer tüm ağaçlar yerleşimle uyumlu bir şekilde korunacaktır. Mevcut ağaçlar ve geliştirilmesi planlanan yeni ağaçlık bölgeler yapısal ve açık alanların doğusu ile kuzeyini yoğun bir şekilde sararak, sert poyrazlara karşı korunaklı bir çeper oluşturacaktır. Arazinin halihazırda sahip olduğu zengin doğal peyzaj arazi genelinde korunarak, ana peyzaj karakterini oluşturacaktır. Belirli alanlarda özel peyzaj düzenlemeleri, hobi bahçeleri, spor alanları ve etkinlik çayırı kapsamında özel düzenlemeler yapılacaktır.
9 yorum
Daha uzun cevap yazacağım ama Semra Uygur’un sıraladıklarına 4. bir madde eklemek isterim:
4- Yarışmacıların objektifliklerini koruyamamaları. Kendi pozsiyonlarının dışından olayları değerlendiremiyor olmaları. Bunu Semra Uygur ya da Kutlu Bal’ın eleştirileri üzerinden yazmıyorum sadece. İki yarışmacı birbirine taban tabana zıt argumanlarla jüriye yükleniyorsa ortamda bir sorun var demektir.
Uzun yazacağım.
Sevgili Ömer, hatırlatman için teşekkürler. Şu an bir seyahatte olduğum için biraz dağınık olabilir, ama aklımda kalanları aktarayım, sözümün arkasında durmuş olayım.
Kanımca, yarışmalar mecra olarak, yeni kullanımlar, yaşamsal kurgular, ya da yaratıcı alternatif fikirler öne sürülebilen özgürlükçü platformlar olarak algılanmalıdır. Hele ki ön seçim eleğinden geçmiş belli bir nitelik çıtasının üzerindeki ekiplerden oluşan bu grubun içinden birincilikle ödüllendirilen öneride; cesaretli, özgür ve özgün yaklaşımlar görmeyi bekliyor insan.
Birinci proje son derece konvansiyonel, mimarlık adına yeni bir şey söylemeyen, aleladelik seviyelerinde dolaşan bir öneri. Elbette her öneri tamamen alışılmışın dışında bir serüven derdinde olmayabilir, ama bu yarışma özelinde kendi adıma böyle bir beklenti içerisindeydim. Jürinin de benzer bir arzu içerisinde olmasını beklerdim.
İkinci ve üçüncü projeler daha net ve kararlı mimari fikirlere sahip mesela. Pekala, alternatif arayışların, alışılmış olana göre bazı handikaplar taşıması olası. Bu durumda, birinci projenin kendi bağlamı içerisinde en azından rasyonel, dürüst, tutarlı ve profesyonel bir proje olduğu varsayımı üzerinden incelendiğinde bir kaç noktaya takılıyorum ister istemez.
107 dönüm yeşil dokuya ve karakteristik topoğrafyaya sahip yarışma arazisinde, çok noktasal-bölgesel yerleşimlere sahip yapı grupları, hiç de oraya ait değilmiş gibi kendi içlerine dönük şemalardan ibaret kalıyorlar. Üstelik her bir yapı grubu vaziyet lekesi olarak bile aynı tasarımcının elinden çıkmamış gibi ve bütüncül bir dil sürdürebilmekten çok uzak görünüyorlar.
Arazinin içerisinde tüm yeşil açık alanla iletişim kurabilme şansını bir kenara itip, kendi sıkışık aralıklarında kalan eğitim bloklarının, yerleştikleri noktaya istinat duvarlarıyla oluşturulmuş bir çukura oturmaları pek de mimari bir çözüm gibi görünmüyor ne yazık ki.
Alt katlarda taş, üst katlarda sıvalı beyaz boyalı, parçalanmış gibi yapan kitlenin dilini, “Yer’e aidiyet” kriterini sağlamaya yönelik pek de dürüst olmayan bir tavır olarak algılıyorum. Zira, yapının taş ya da betonarme dilindeki cephelerinin aslında çelik bir yapının üzerine yapılan giydirmeler olduğu düşünüldüğünde, mimarinin temel tartışmalarından birine dokunduğu da bir gerçek. Dekor mimarlığı bu; zira, çeliğe gerek de yok bal gibi betonarme ve yığma yapılabilecek bir yapı dilinden ve ölçeğinden bahsediyoruz.
Jüri tarafından çok kıymetli görünen arazinin batı çeperindeki kırılmanın meydanlaşması ilk bakışta olumlu bir hareket gibi görünse de; güneyden geldiği varsayılan o çok önemli(!) yaya aksını kesintiye uğratan bir hali olduğu da bir gerçek. Gerçi kesintiye uğrayacak bir şey yok, doğrusal veya noktasal bir yaklaşım öngörmek ada ölçeği için biraz abes bence; projenin kendi içsel tutarlılığından bahsetmeye çabalıyorum aslen.
Bu meydanın önemli cephesini oluşturan yapıların diğer kısımda önemsendiği söylenen parçalanmanın aksine bütünleştirilip devasa bir kitleselliğe büründürülmesi de projenin çelişkilerinden birisi. Gerçi, makette parça parça asetatlarla (özensizce) oluşturulmuş olması en azından maket dilinde bir illüzyona yol açmış galiba.(bu arada makette, malzeme seçimlerinden, işçiliğine kadar projenin olumlu taraflarını bile gölgede bırakacak bir özensizlik şaşırtıcı. Sanırım aceleye gelmiş. )
Sergide kısıtlı sürede incelediğimde bazı sorunlar gördüğümü hatırlıyorum ama spor ve konferans salonu, yurtlar vs. çizimleri yayınlanmamış, onlar hakkında pek yorum yapmak istemiyorum. Kaldı ki imajlarda bile pek yer verilmemiş olduğu gerçeği var. Onların da etüt edilebilmek için zaman kalmamış olması olası. Olsun varsın, kıymetli fikirler(!) teknik yeterlilikten önce gelir benim penceremde.
Bütün bunları yazmamın asıl sebebi elbette müellif ekip değil. Fikirleri ve emeklerine saygım sonsuz. Üstesinden gelmesi zor bir yarışmaydı ve bu yarışmada birinci oldular. Bu vesileyle özellikle başarılarından dolayı kendilerini gönülden tebrik ediyorum. Bahsettiğim eleştiriler elbette jüriye.
Son tahlilde; Gelen öneriler arasında özgün ve cesur yaklaşımlar vardı. Elbette bir çoğunun kendi içerisinde handikapları ya da çelişkileri de vardı ama çok daha net ve bütüncül tavırlardı bunlar.(Lütfen bizim önerimizden bahsedildiği sanılmasın, bizim önerimizle ilgili eleştirilerin hepsinin zaten projeyi yollarken de farkındaydık. Sonuçta sıralamadaki yerimiz, bizim için hiç sürpriz olmadı.)
Eleştiriyorum çünkü: yapılan seçim bir kaç kriter arasında sıkışıp kalmış olduğu, bu sıkışmışlık içerisinde hepsinden azar azar sağlayan “uzlaşılabilir” olanı seçmişler.
Eleştiriyorum çünkü: cesur fikirlerin ayırdına varabildiklerinden emin olduğum halde, yarışmanlarla aynı cesareti gösterip riskleri birlikte sırtlanmamışlar. üstelik, zaten ön seçim kriterleri doğrultusunda bu işi kotarabileceklerine inandıkları ekipleri kendileri seçmiştiler.
Eleştiriyorum çünkü: Yarışmaların tüm mimarlık ortamı için yenilikçi hatta devrimci fikirlerin ortaya çıkmasında ön ayak olabilecek tek platform olduğunu görmezden gelmişler.
Şu an eleştiriyorum çünkü: Sergi, kolokyum ve ödül töreni ardışık yapıldı, o sırada projeleri inceleme şansımız olamamıştı.
Ve son olarak, eleştiriyorum çünkü: eleştirinin, tartışmanın yarışmalar kültürünün bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bilakis saman alevi gibi ‘kazanan kaybeden belli, önümüzdekine bakalım’ anlayışının, bu organizasyona katkı koyan tüm paydaşların çabasına haksızlık olarak görüyorum. Yanılıyor olabilirim, göremediğim şeyler de olabilir tabi; ama yanlış anlaşılmayacağımı umarak tüm samimiyetimle, avucumuzdaki eteğimizdekileri ortaya dökerek tartışmak niyetiyle yazdığımı hatırlatmak istiyorum. Umarım sürç-i lisan etmemişimdir.
Saygılarımla,
Kutlu İnanç Bal
Birinci olan meslektaşlarımı öncelikle kutlarım. Ancak Gökçeada Lise Yerleşkesi Mimari Proje yarışması mimarlık yarışma ortamı için gerçek bir hayal kırıklığı olmaktan öteye gidemedi malesef. Yarışma ön seçim aşamasından sonuçların ilanına kadar geçen sürede yaşattığı heyecenı sonuçlar ile hüsrana dönüştürdü .
Yarışma sonuçlarını bilmeden gittiğimiz kollokyumda, sonuçların panolara zaten asılı olduğunu görmek bu prosedüre uygun değildi. Madem gittiğimizde sonuçlar belli idi , hiç olmazsa birinci olan arkadaşlarımıza bir haber verilebilseydi de orada olsalardı. Hazırlanan panolarda sadece ekip temsilci isminlerinin yazılı olması baştan savma bir imaj oluşturdu. Projeleri inceleme fırsatımız bile olmadan tartışma olmasını beklemek ise nafile bir bekleyiş oldu.
Birinci projeyi o karmaşa içinde inceleyebildiğim kadarıyla ise, sonuca el yordamı ile tesdüfen ulaşıldığı hissini edindim. 100 dönüm alan neredeyse terk edilmiş ve yapılar alanın bir kenarına çekilmiş. İşlevselleğin ve kullanılabilir alanların belirli bölgelerde birikmesi de arsa genelinde tanımsız kalan ve kalacak olan alanları artırır nitelikte.Yapı niteliği ve ileride bugünden vaadettiklerini anlamaya çalışıldığında ise yenilikçi bir tavrının olmamasının ötesinde de tasarımcıların kafalarının karışık olduğunu düşündürmekte.
Ön seçimli yarışmaları desteklerken yaşadığımız süreç bir yandan da ön seçimli yarışmayı sorgulamayı da zorunlu kıldı. Sonuçları genel olarak değerlendirdiğimde ; açık yarışma olsaydı ,bu karakteristik alanda daha heyecenlı projeler ile karşılaşmış olacağımızı düşünüyorum.
Mansiyon alanlara “gelin plaketleriniz burada alın” demek ve isimsiz olmaları ise inanılmazdı.
Sonuç olarak bu yarışmadan sonra ciddi anlamda sorgulanması gereken şeyler olduğunu anladık.
İlk olarak: Ön seçimli yarışmalar ne kadar gerekli?
İkincisi: Jüri kompozisyonu ve performansı
Üçüncüsü: Mimarlık ortamımız yeteri kadar yarışmaları önemsiyor mu ,gerçekten fark yaratmanın peşinde ve heyecenlı mı?
Saygılarımla
Semra Uygur
Yönetmelik gereği o ekip başı ve sıralamayı asmasaydık yönetmeliğe aykırı bir hareket yapmış olacaktık dikkat ederseniz yarışmacıların içeriye giriş zamanında yarışma sonucu sitemizden ilan edilmiştir. Ayrıca birinciyi bile arayıp haber vermeyerek sonuna kadar da jurinin duruşuna sadık kaldığını görebilir ve yeni heyecan getirme çabalarını bence desteklemelisiniz yoksa kendi adınıza birinci olduğunuzu düşünmeseniz gelir miydiniz kolokyuma?
Ayrıca baştan savma dediğiniz kolokyum salonu eğer inceleme fırsatı bulduysanız paftalar bile aynı hizalarda gayet nizami olarak düzenlenmiş olup paftaların üzerinde en az alanı kaplamak adına sadece ekip başlarının isimleri asılmış ekip üyelerinin isimleri ise sitemizde ilanda yer almıştır.
(Sözüm meclisten dışarı ) .Bence mimarların da biraz kendilerine ve yarışmalara dikkat etmeleri lazım…
Bazen tanıştığınız kişileri daha iyi tanımak için fırsatlar oluşur. Gökçeada Yarışması benim için Kutlu Bal’ı daha yakından tanıma fırsatı sundu. Hem aşağıdaki eleştiri yazısı hem de yarışmaya gönderdiği önerisi bunu sağladı.
Güzel eleştiri yazısı için öncelikle teşekkürler, keşke hem kolokyumlarda hem de internette niteliği bu seviyede tutabilsek. Şahsen yanlış anlamak bir yana, yazılanları keyifle okuduğumu belirterek cevabımı ekliyorum:
Jüri birinci ödülle ilgili bir öneriler metni kaleme aldı, müellifler burada yazılanları yönetmeliğin belirlediği tarihe kadar tamamlayarak idareye ulaştıracaklar. Sosyal tesisler ve spor merkezinin olduğu yapı grubunun neye benzediğinin idareye aktarılması bu metinde yer alıyor. Bu teknik hususu aktararak başlayayım.
Eleştiri yapılmıyorsa bir sorun vardır bence ve evet eleştirilerin hedef aldığı ilk olarak jüri.
Burada büyük bir parantez açarak sonuçların kolokyum sabahı ilan edilmesiyle ilgili birkaç söz söylemek gerek: Kolokyumları 20 senedir bilen bir mimarım, bunun son 10 senesinde çok daha yakından izlediğimi söyleyebilirim. Kolokyumlara katılım ve kolokyumlardaki tartışmanın niteliği ve niceliği sürekli olumsuz yönde değişti. Bunda elbette internet çözümlerinin payı büyük. Mimarlık ortamı bir kez daha yenilik karşısında çözüm üretemedi. Kolokyumlardan sonra internette gelişen tartışmaların niteliği hiçbir zaman –en azından benim için- beklenen seviyeye erişemedi.
Kolokyumlar tek başına tartışma demek değil aynı zamanda ödül törenleri de yapılıyor. Son yıllarda yarışmada ödül alan yarışmacıların ödül törenlerine katılmaması da giderek alıştığımız ve olağanlaşan bir hal aldı. Oysa bin bir güçlükle açılan / açtırılan ve sürecinde idarenin ve jürinin üzerinde emek harcadığı, belki çok daha önemlisi yarışmacının kendisinin günlerini haftalarını verdiği durumda ödül töreni katılımlarında yaşanan bu sorun oldukça önemli. Kaba tabiriyle katılmamayı nezaketsizlik olarak yorumluyorum.
Türkiye yarışma ortamında durum böyle iken jüri katılımı artırmak için bir deneme yapıyor: İlk kez sonuçları kolokyumdan hemen önce açıklamaya karar veriyor. Aslında sonuçlardan kimsenin haberi yokken, kapalı zarfların kolokyum moderatörü tarafından açılması da düşünüldü. Ancak zarfların açımı sırasında oluşabilecek sorunlar nedeniyle bu yöntemden vazgeçildi.
Öte yandan şunun da altını çizmem gerek: Kendim de dahil olmak üzere “bir gün önceden gideyim de şu yarışma sergisini daha iyi gezeyim” diyen hiç kimseye rastlamadım şimdiye dek. Gökçeada Yarışması’nda da sergi sabahtan açıktı ancak sergiyi gezecek ilk yarışmacı sergiden sadece 2 saat önce sergi salonuna geldi.
Bu noktada yarışma raporu ile ilgili gelen “raporu okuyacak zaman bulamadık” eleştiriyi anlamak ve kabul etmekle birlikte yukarıda altını çizdiğim gerçeğin de akıllarımızda olması gerektiğini düşünüyorum. Ve son yıllarda yarışma raporunun kolokyumda dahi hazır olmadığı pek çok örnek olduğunu hatırlatmak istiyorum. Elbette kötüyü örnek almayacağız.
Ödül törenlerine katılım sorununda 1. Ödül sahibinin katılmadığı ilk örnek olduğunu sanıyorum. Hem de uygulanacak bir yapı için. (Fikir yarışması değil) Gökçeada Yarışması ile ilgili devam eden diğer tartışmada yazdığım notu yeniden yazmakta sakınca görmüyorum: Özel İdare Genel Sekreteri 1. Ödül sahibinin salonda olmadığını öğrenince “iyi ki Vali Bey gelmemiş” dedi. Kendimi epeyce kötü hissettiğimi söylemem gerek. Ve bunun 1. Ödül’e haber vermemekle ilgisi olmadığını düşünüyorum, çok kişinin aksine. Mimarlar mansiyon da alsalar ödül törenine katılmalılar, katılmamak nezaketsiz davranmak demek.
Teknik ve sadece Gökçeada Yarışması’nın sorunu olmayan bu büyük parantezi kapatarak Kutlu Bal’ın eleştirilerine dönüyorum.
Yarışmalarla ilgili tartışmalarda sıkça tartışıldığı gibi her jüri kararı subjektiftir. Kutlu’nun eleştirileri de tıpkı jüri kararları gibi subjektif. Ben ya da başka bir jüri üyesi cevap yazsa belki bir kısmına katılacak bir kısmında karşı görüş bildirecek. Bu nedenle yorumları ile ilgili bir cevap gelecekse de asli jüriden gelmesini beklemek doğru olacaktır.
Ben sadece bir konuya cevap yazmak isterim. Kutlu’nun da altını çizdiği gibi jürinin amacı en cesur / ses getirecek olanı seçmek değil. Bir yarışmanı amaçlarını yönetmelik tanımlıyor, o tanım Gökçeada Yarışması şartnamesinde de izlenebilir. Jüri kararını verirken bu amaçlardan sadece birisine saplanıp kalmadı. Sürekli farklı açılardan değerlendirme yaptı, sadece idarenin ihtiyacının en ekonomik ve doğru olarak çözülmesine bakılmadı. Ama mimarlık ortamına neler kazandıracağına / kaybettireceğine, mimarlık kültürü için değerine de bakıldı. Seçim yapılamadığı için bir gece üzerine de yatıldı.
Türkiye’nin en kuzeyinden bir yerlerden herkese erkenden iyi bayramlar dilerim öncelikle.
Semra Uygur’un yarışmayı hayal kırıklığı olarak nitelemesi benim için gerçekten hayal kırıklığı yarattı. Bunu söz yarışına girmek için yazmadım. Böyle bir yarışmayı hayal kırıklığı olarak nitelemek kolay olmamalı. Hepimiz yarışma ortamını, yaşananları biliyor yaşıyoruz. Elbette karşılaştırma yapmadan Gökçeada Yarışması’na tekil olarak bakalım. Lakin bu durumda Türkiye yarışmalar ortamında hayal kırıklığını daha önce az yaşamış olmak ya da bu yarışmada gerçekten temel bazı hatalar yapılmış olması gerek. Türkiye mimarlık ortamı hayal kırıklıkları ile dolu o halde bu yarışmaya bakalım.
Semra Uygur hepimizin örnek aldığı –bence alması gereken- bir mimar. Bu nedenle yarışmada kurallara uygun yapılmadığını düşündüğünü aktardığı yerlerle ilgili daha açık yazmasını, açıkçası yönetmelik maddeleri ya da varsa geleneklerle ilgili açıklama yapmasını bekliyorum kendisinden. Herhangi bir yönetmelik ihlali yapılmadı çünkü.
Projelerin incelenememesi ve ödül plaketlerinde isimlerin yazmaması eleştirisini özünde haklı buluyorum. Nedenleri ile ilgili açıklamalarımı bir önceki mesajımda yazdım.
Semra Uygur bir yandan da jürinin sonuç seçimleri üzerinden ön seçimli yarışmalara eleştiri geliştiriyor. Bu eleştiriyi temellendirmesini rica ediyorum. Çünkü gerçekten anlayamıyorum.
Açık yarışma olsaydı daha heyecanlı projelerle karşılaşırdık iddiasında. Hem ön seçimli hem de açık yarışmalarda sıkça bulunan birisi olarak bu tezi destekleyemiyorum. Olabilirdi. Ama çok daha zayıf ve heyecansız tasarımlar grubu ile de karşılaşabilirdik. Elbette ön seçimli yarışma mı açık yarışma mı sorusuna cevap aranacak en doğru zaman ve durum bu. Açıkçası gerçekten emin değilim. Bunu görmenin tek yolu yakın gelecekte benzer bir eğitim kampüsünün açık olarak yarışmaya çıkması olur.
Semra Hanım’ın mesajının hemen ardından yazdığım 4. maddeyi açmak isterim: Bir yarışmada yarışmacılar jüriye eleştiri getiriyorlarsa ve bu eleştiri bir birine taban tabana zıt argümanlar üzerinden gelişiyorsa bunun üzerine düşünmek gerek bence.
Tarafların haklılığı ya da haksızlığı bir yana ya da başka bir deyişle şahsen bir pozisyon almadan konuyu açayım: Hasan Özbay mevcut eğitim kompleksindeki yapıları fazla iri bularak jüriyi benzer seçiminden dolayı eleştiriyor. Hem de kendi düşüncesiyle seçilen ilk üç içinde sadece ikinci ödül bu tavrı sürdürdüğü halde. Hatta Uygur’ların önerisini de eleştiriyor, ödül almadığı halde.
Semra Uygur ise jüriyi arsanın tamamına sahip çıkacak bir yapı kompleksini seçmediği için eleştiriyor. Kendi önerileri de arsanın tümüne sahip çıkacak vaziyet planı kurgusunda ama yapılar ister istemez büyük ölçekli çıkıyor.
İki zıt görüş üzerinden geliştirilen başka eleştiriler de var. Ama örne olarak bunu vermek yeterli olur sanırım…
Diğer yandan Semra Uygur’un “arsanın tamamına sahip çıkan bir tasarım elde etmek” stratejisini de doğru bulmuyorum. Bu strateji yıllarca kamu kurumları tarafından uygulandı. Özellikle rektörler arazilerine göz koyulmasın düşüncesi ile yerleşkelerini arazilerine yaydılar. Sonunda elimizde kötü kampüsler ve el konulacaksa da hiç kimsenin engel olamadığı bir sistem kaldı. Büyük 100 dönümlük bir kampüse bakamayacak bir okuldansa bakabileceği kadar bir alana yayılan bir okul olması bana çok daha doğru görünüyor. Ve 100 dönümün bakımını yapmak hiç de kolay değil.
Yarışma olsun ama taştan olsun durumunu Türkiye’ nin çoktan aştığını düşünüyorum. Tabi bu duruma yani yarışma çeşitliliğine ve artışına YARIŞMAYLA YAP platformu oldukça katkı koyuyor bunu görüyoruz. Gökçeada Kampüs yarışması ön seçimine dosya göndermiş ve seçilmemiş ekiplerden birisinin üyesi olarak burada yazdıklarımın seçilmemişlik acısıyla ilgisi yok önce bunu belirteyim. Aslında salt bir eleştri değil bir öneri olarak kabul edilebilir yazacaklarım.
Öncelikle ön seçim konusu ile ilgili düşüncelerimi belirtmek istiyorum. Yarışma çeşitliliğine getireceği katkı bakımından ön seçimli yarışmaların faydası olacaktır. Hatta nihai ürün bakımından da niteliği arttırması olasıdır. Ancak seçim biçiminin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mevcut seçim kriterleri yarışma konusu ile ilgili daha önce proje üretmemiş veya yarışmalarda derece alamamış bir ekibin veya mimarın bu tip yarışmalara katılamayarak, zaten mimarlık kültürünün gelişmekte çok zorlandığı ülkemizde belki çıkış noktası olabilecek yarışma ortamlarına girmelerini ve isimlerini duyurma fırsatlarını engellemektedir. Yarışmalar ülkemizde serbest piyasada iş almakta oldukça zorlanan işine ve mesleğine önem veren mimarlık ofisleri için önemli rol oynamaktadır ve bu her fırsatta değerlendirilebilmelidir. Ayrıca yeni mezun olan mimarların yarışmalara ilgisi sürekli olarak artmaktadır. İhtimal olarak söylüyorum derece alamamış veya benzeri tipolojide proje üretmemiş ( ki bu iki olumsuzluk ta yeni bir mimar için çok olasıdır) mimarlar için bu tip ön seçim kriterleri yarışmalardan uzak durmalarına neden olabilir mi? düşünülmelidir. Bana göre seçim kriterleri üzerinde bu konu ile ilgili yarışmacı ekiplerin fikirlerini belirtebileceği bir çalıştay veya toplantı düzenlenebilir.
Takip ettiğim kadarıyla son dönemlerde yarışma sonuçlarında ortaya çıkan projelerin benzerliği üzerinde bir tartışma sürüyor. Elbette jürilerin değerlendirme aşamalarında işverenin kullanımını göz önünde bulundurmaları beklenen bir durumdur (eğer fikir yarışması değil ise). Ancak yarışmacı ekiplerin benzer dilde ürettikleri tüm yapıların jürilerin seçim kararları ile birlikte mimara verilen programlar ile doğrudan ilişkili olduğunu da düşünüyorum. Ticaret odaları yarışmasına katılsanız artık neredeyse şartnameyi okumadan sadece metrekareye ve yüksekliğe bakarak proje üretebilirsiniz. Mesela kamusal alan talep eden kamu kurumuna, kamusal yaklaşımla proje üreten hem yarışmacılar hem de jüri eleştirilmektedir ve bu ironiktir. Programlar ve yarışma içerikleri yarışma sonuçları kadar birbirine benzemektedir. Yarışma talep eden kurumların işleyişleri ve hazırlanan ihtiyaç programı ilişkileri esnetilmediği müddetçe veya yarışmacı tarafında yorumlanabilecek biçimde hazırlanmadığı müddetçe yarışmacıların derece almış projelerden esinlenmeleri veya o projelerin “trend” kabul edilmeleri çok olasıdır.
Son olarak ben ön seçim kriterlerinden geçen her yarışmanın veya yarışmacının nitelik çıtasını aşmış olacağı konusunda kesin bir yargıya varamıyorum . Aynı yargıya tam tersi durumda da varamıyorum. Bu değerlendirme belki bu yarışma konusu özelinde üretilmiş ve seçilmiş konsept ölçekte projeler/ekipler üzerinden daha rahat yapılabilirdi. Tabi yine ön seçim modelleri konusunda tartışılabilir bir öneri bu.
Yarışma ile üretilen ve üretilmek istenilen her çalışmayı destekliyorum ve tartışılarak, eleştirilerek daha da olgunlaşarak güzel sonuçlara ulaşılabileceğini düşünüyorum. Bu anlamda bu işlerin içerisinde olan herkese kendi adıma teşekkür ederim. Ne olursa olsun yarışma ile yapmak sonucun kalitesini %100 arttıracaktır.
Saygılarımla.
Günaydın,
Tartışmayı uzatmak ve bitip tükenmez bir döngüye sokmak için değil ama yanlış anlaşılabilecek bir konunun doğru algılanması için kısa bir açıklama notu düşmekte fayda var:
“Raportör marifetiyle dokümanlar ortadan kaldırılmıştır” ifadesi doğru değil. Raportörlük jüriye bildirim yapmış ve kararı jüri vermiştir.
Yatay pafta kullanımı da jüri gündeminde yer buldu ve tartışıldı . Jüri, yatay pafta kullanımının ya da fazla pafta verilmesinin elenme nedeni olmamasına karar verdi. Ve buna paralel fazla paftaların daha jüri hiç görmeden salondan çıkarılmasını istedi.
Jüri çalışması sırasında da jüri çalışmalarının üzerinden epeyce zaman geçen ve tartışmaların olgunlaştığı bugünlerde de jürinin kararını son derece yerinde buluyorum. Bir daha olsa, jüride olsam aynı yönde görüş bildirmekten çekinmem. Sanırım bu konuda mimarlık ortamının çoğunluğu da jüri gibi davranırdı.
Son olarak jüri değerlendirilmesine alınmayan paftaların sergilenmesi konusunda jürinin hata yaptığını düşünüyorum, üzerine düşülecek açıklama notu ile bu paftalar sergide yer almalıydı bence de.
Değerli meslektaşlarım,
İkinci kez Gökçeada Lise Kampüsü Yarışması için yazıyor olmam Ömer’in sorularını yanıtlamak için.
Mimari proje yarışmaları, mimarlık alanında tartışma yapabileceğimiz , durumu, kendimizi sorgulayabileceğiz önemli bir ortam, bu nedenle konu ile ilgili tartışmalarda her sözcükten alınganlık, yapmadan , yorumlamak daha serinkanlı olarak duruma bakabilmemizi sağlayacaktır.
Ömer’in yarışma ortamını canlandırmak için elinden gelen çabayı göstermesi . ortamın canlanması için çok önemli katkı olduğunu öncelikle belirtmem gerekir.
Önceki yorumundaki,Gökçeada Lise Kampüsü yarışması, ön seçim aşamasından sonuçların ilanına kadar geçen sürede yaşattığı heyecanı sonuçlar ile hüsrana dönüştürdü ifademin ilk nedeni, kolokyum yerine ulaştığımızda sonuçların projeler üzerinde asılı oluşu. Bu durum evet hüsrandı çünkü, heyecanlı bekleyişi ve projeleri inceleyip fikir sahibi olup sonuçları bekleyişi, benim için heyecansız hale getirmişti. Oysa ki Yarışma Raportörlüğünden gelen15.07.2014 tarihli e.posta da” Gökçeada Lise Kampüsü Mimari Proje Yarışması Kolokyumu, 19.07.2014 Cumartesi günü saat 14:00 ‘ te Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası (Bursa Yolu 7. Km. Organize Sanayi Bölgesi1. Cadde No:1 ÇANAKKALE ) adresinde yapılacaktır.Sonuçların açıklanacağı kolokyuma katılımlarınızı beklemekteyiz.”olarak bildirildi. Çağrı bu şekilde olunca, durumun hayal kırıklığı yaratmasının da çok doğal olduğu anlaşılacaktır. Ömer sergi sabahtan açıktı diyor ama kimin haberi vardı bu durumdan. Tüm bildirimlerin e posta ile yapıldığı ortamda serginin sabah açık olduğu bildirilmedi. Bunun sonucunda da beklenen tartışma olamadı. Oysaki yarışma ortamları meslek içi tartışmanın, birbirimizden öğrenmenin en anlamlı yolu. Yarışmanın asıl anlamı ve güzelliği de buradadır. Yarışma,asla iş alma yolu olarak görülmemelidir.
İkincisi, fazla verilen paftaların, jüri görmeden değerlendirme ve sergileme dışı bırakılması konusu. Dokümanların değerlendirme dışı bırakılıp bırakılmayacağına, raportör bildiriminden sonra jüri görüp karar verir, yönetmelik de, gelenekler de böyledir. Bakınız yarışmalar yönetmeliği Madde 20/d Yarışmacının pafta sayısını gereksiz olarak mı arttırdığını, yoksa anlatmak istediklerini ancak bu şekilde mi anlatabildiğine ancak jüri değerlendirebilir. Oysa, jüri tutanağında “İki ekibin pafta sayısının, yarışma şartnamesinde belirtilen pafta adedinden daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Raportörlüğün jüriye bu konuda yaptığı bildirimin ardından 6 pafta teslim eden 13 sıra numaralı projenin son paftası ile 7 pafta teslim eden 15 sıra numaralı projenin son iki paftası jüri kararıyla, jüri girmeden çalışma alanından çıkartılmış ve herhangi bir aşamada değerlendirilmeye alınmamıştır. Bu ekiplerin teslim ettikleri A3 ‘lerdeki fazla paftalar da değerlendirilmeye alınmamıştır” olarak ifade ediliyor. Bu durum yönetmeliğe tümüyle aykırıdır. Gönderilen tüm dokümanlar sergilenmek zorundadır. Gönderilen dokümanların kaldırılması mümkün değildir. Oysa Gökçeada Lise Kampüsü yarışmasında, raportör marifetiyle dokümanlar ortadan kaldırılmıştır.
Durum bu şekilde cereyan edince eksiltilen paftalardaki plan, kesit,görünüş ; şartnamede istenilenler eksik olarak sergilenmiş oldular. Dolayısıyla yarışmacının anlatmak istedikleri tam olarak anlaşılamamış oldu. Ayrıca bu durumda yarışmacı şartnamede istenilen diğer anlatımlarını eksik çizim nedeniyle. yerine getirmemiş oluyor; Diğer taraftan, şartnamede “ En çok 5 adet A0 boyutunda dikey kullanılacak paftalar sert bir altlık üzerinde sunulmalıdır” deniliyor. Oysa 13 numaralı projenin çizimleri yatay pafta kullanılarak sunulmuştur.
Yarışmanın eşitliğine zarar vermediği sürece bu tür nicel konuları jüri etraflıca değerlendirerek karar vermek zorundadır. Gökçeada Lise Kampüsü yarışması sürecince jüri yalnızca raportör tespiti ile yetinmiştir. Oysa yarışma şartnamesinde yazdıklarını ve yönetmelikte belirtilenleri gözeterek karar vermesi gerekir. Duruma yaşanıldığı şekilde bakıldığında 13 ve 15 numaralı projelerin paftalarının bir kısmı değerlendirme dışı bırakılınca; yarışma dışı bırakılınca , eksik çizimleri nedeniyle de yarışma dışı bırakılmaları gerekmez miydi. Şartnamenin bir yerinde yazanı dikkate alıp diğerlerini almamayı nasıl açıklayacağız. Hele fazla paftaların sergilenmemesini nasıl izah edebileceğiz.Bakınız Yarışma Yönetmeliği Madde 35. Ez cümle jüri yarışmada usul hatası yapmıştır.
Mimari proje yarışmalarını desteklemek için her anını verimli ve heyecanlı değerlendirmek gerekli. Özellikle jüri olmayı kabul eden, tüm sorumluluğu yüklenen meslektaşlarımızın bu konuya çok önem vermeleri gerektiğini belirtmek isterim. Yarışma ortamında en fazla sorumluluğu olan taraf, tüm yetkileri kullanan jüridir.
Diğer bir konu ise ön seçimli yarışmalar. Bu konudaki eleştirim davetli yarışmacılara, ön seçimden sonra mücbir neden yok ise proje teslim etmemek, başka meslektaşımızın öneri sunma hakkını elinden almaktır. Bu tür davranışlar yarışmayı açan kurum açısından da soru işaretlerini barındıracaktır.
Saygılarımla