1. Ödül, Konya Alaeddin Tepesi II. Kılıçarslan Köşkü ve Kazı Alanı Mimari Fikir Proje Yarışması

1. Ödül, Konya Alaeddin Tepesi II. Kılıçarslan Köşkü ve Kazı Alanı Mimari Fikir Proje Yarışması

Mustafa Batu Kepekcioğlu, Ayşe Dede, Ömer Akman, Erkan Akan, Sümeyye İşbilir, Tuba Ölmez, Dilek Arık, Sebahattin Küçük, Esra Yağdır Çeliker Cenger, Selin Karsan, Gonca Demirkesen, Selen Öztürk, Nihan Balkan, Emre Söylemez ve Samet Can Atlı tarafından tasarlanan proje Konya Alaeddin Tepesi II. Kılıçarslan Köşkü ve Kazı Alanı Mimari Fikir Proje Yarışması'nda birincilik ödülünü kazandı.

Höyüğün Yeni Katmanı: Farkındalık Rotası

Höyüğün Bütüncül Korunması Sergilenmesi ve Kullanılması

Yarışma projesinin amacı, Alâeddin Tepesi Höyüğü kültürel peyzaj mirasının etkileşim alanı ile birlikte korunması ve kamusal kullanımı için çözüm önerisi geliştirmektir. 1990 yılında ICOMOS tarafından arkeolojik mirasın tanımı ile birlikte koruma, yaşatma ve sunuma ilişkin ilkeler belirlenerek uluslararası bir rehber niteliğinde ‘arkeolojik alanların korunması ve yönetimi tüzüğü* yayınlanmıştır. Burada koruma yaklaşımında temel prensip ve öncelik, kültürel mirasın zorunlu durumlar dışında tamamlama-yenileme yapılmadan korunmasıdır. Yarışma projesi önerisi, tüzüğün belirlediği ilkeler çerçevesinde şekillenmiş, arkeolojik mirasın yerinde korunması ve belgelenerek gelecek nesillere aktarılabilmesi için gerekli tasarım kararları geliştirilmiştir. Dolayısıyla, öneri kaybolan kültür varlıklarını ihya etmek yerine mevcut kültür varlıklarını, en az müdahaleyle koruma ve yaşatma prensibine odaklanmıştır. Ancak aktif olarak işlevini yitirmiş mimari ve arkeolojik kültür varlıklarının gelecek nesillere aktarılabilmesi tek başına fiziksel koruma ile mümkün olamamaktadır. Bu bağlamda proje önerisi bütüncül bir yaklaşımı temsil eden sürdürülebilir koruma ve geliştirme stratejileri üzerine kurulmuştur:

1-Günümüzde höyüğün baskın karakteri olan park kullanımı da dahil olmak üzere her katmanını kültürel peyzaj mirasının bir parçası olduğunu kabul ederek mevcut durumu radikal müdahalelerle dönüştürmeden yeni bir bağlayıcı katman olacak Arkeo-Park ile höyüğe eklemlemek;

2-Önerilen bu yeni Arkeo-Park katmanı yoluyla höyüğün bir parçası olan fakat günümüzde yıkılmış, unutulmuş, taşıt yollarıyla koparılmış, üzeri açılmış ya da kapatılmış izlerini, alt katmanlarını, ayaktaki yapılarını bütüncül bir yaklaşımla ele alarak deneyimlenmesine fırsat yaratarak birbiriyle ilişkilendirmek, tekrar görünür kılarak korunmasını ve sahiplenmesini sağlamak;

3-Köşk burçları da dahil olmak üzere birinci etap Kazı Alanı’ndaki iri kütleli kerpiç kalıntıların sıcaklık ve nem değişikliklerinden; yağmur, kar ve yüzey suyundan; dondan, şiddetli hakim rüzgardan ve tozlaşmadan etkilenip zarar görmemesi için Aşıklı Höyük’e benzer bir kapalı koruma yapısı zorunluluğuyla bu yapıyı höyük üzerinde yapılaşma etkisini en az hissettirecek ama II. Kılıçarslan Köşkü’nü bağımsız bir plastik nesneye dönüştürüp yabancılaştırmadan köşk-saray-burç bütünlüğünü en fazla vurgulayacak şekilde tasarlamak;

4-Önerilen koruma örtüsü ve yapısını, estetik ve mimari açıdan kalıntılarla yarışmayacak bir sadelikte ve kültür varlıklarının izlenmesini kolaylaştıracak şeffaflıkta ve kalıntılarla temas etmeyecek bir strüktürel yaklaşımla tektonik açıdan zarif ve hafif, sökülüp takılabilir, geçirgen, ilerleyen zamanlarda yeni arkeolojik açmalarda da rahatlıkla uyarlanabilir şekilde detaylandırmak;

5-Ziyaretçilerin algısını kuvvetlendirmek amacıyla arkeolojik kalıntıların tasvirini mümkün kılacak sunum, anlatım ve bilgilendirme panoları eşliğinde mevcut köşk, burç, saray, duvar sıvaları ile fresk kalıntılarının ve müzenin yaptığı kazılar sonucunda ortaya çıkan ocak, duvar, heykel, fresk parçaları ve işlemeli büyük boyutlu mimari blokların (tuğla örgülü mukarnaslı kemer, konsol ve tonozlar) kazı alanında sergilenmesi,

6-Arkeo-Park kullanımını besleyecek, Alaeddin Tepesi Höyüğü’ndeki araştırma ve bilgilendirme ihtiyacını karşılayacak, Arkeo-Parkı etkin yönetebilmek için gerekli kapalı mekan ihtiyacını yeni bir yapı inşa etmeden gerçekleştirmek;

7-Höyüğü sınırlayan yollarda yavaşlatma ve yayalaştırma önererek höyüğün çevresiyle olan fiziksel ve görsel bağlantılarını da güçlendirmek ve erişilebilirliğini artırmak amaçlanmıştır.

Alaeddin Tepesi Höyüğünün Bağlamı:

Alaeddin Tepesi’nde ilk yerleşim antik çağda sur kalıntıları içerisinde gelişirken, modern çağda kentleşmenin taleplerine bağlı olarak tepenin etrafında şekillenmeye başlamıştır. Sokakların ışınsal olarak birleştiği bir konumda yükselen Alaeddin Tepesi**, geçmişten günümüze kentin ana odak noktası olma özelliğini devam ettirmiş ancak zamanla ana yolların kesişiminde bir transfer alanına dönüşmüştür. Bu durumun Alaeddin Tepesi üzerinde yarattığı baskı, tepenin etkileşim alanının ihtiyaçları doğrultusunda sürekli bir değişim ve dönüşüme sahne olmasına neden olmuştur.

Kent için bir nirengi noktası olan Alaeddin Tepesi birkaç küçük kalıntı hariç tamamen yok olmuş Konya İç Kale Surları ve Selçuklu Sarayı üzerinde yükselmektedir. Çift kademeli olarak tasarlanan surlar, tepenin güneyinde Mimar Sinan Caddesi’ne kadar uzanan daha geniş bir alanı çevrelemektedir. Dolayısıyla, Alaeddin Tepesi arkeolojik miras alanı sur içinde kalan sınırları belli bir höyükten farklı olarak sur dışında da hendeklerle kendini göstermektedir. Günümüzde tepenin çevresini dolaşan Alaeddin Bulvarı’nın açılmasıyla höyüğün özgün sınırları değişmiş hatta arkeolojik mirasın bir kısmı hendek duvarları ile birlikte yolun altında kalmıştır. Mekanın ruhunu hiçe sayan bu uygulama ile başlayan tahribat tramvay kazılarıyla doruk noktasına ulaşmıştır.*** kentleşme dinamiklerinin bir sonucu olan bu müdahaleler hendek izlerinin yitirilmesine, kalıntı ve dokuların zarar görmesine neden olmuştur. Yarışma projesi kapsamında, tramvayın yarattığı titreşimin höyüğe daha fazla zarar vermesini önlemek amacıyla, arkeolojik sit alanı için hem fiziksel hem de estetik açıdan sorun teşkil eden tramvay hattının Alaeddin Tepesi’ne yakın olan kısımları iptal edilerek sit alanının arkeolojik değerini ve kullanım potansiyelini daha olumlu etkileyecek bir güzergâh düzenlemesi önerilmiştir.

Geçmişten günümüze rekreasyon düzenlemeleriyle ağaçlandırılan Alaeddin Tepesi, 1982 yılında arkeolojik, tarihi ve doğal sit alanı olarak tescil edilmiş, 1993 yılında ise tepe ve çevresi ı. Derece arkeolojik doğal-tarihi sit alanı olarak ilan edilmiştir. Çevresinden farklılaşan yeşil alan nitelikleriyle kentli için özel anlam ve önem taşıyan Alaeddin Tepesi, yıllar boyunca iç içe geçmiş kültürel değerleri ve işlevleri barındıran bir rekreasyon alanı olarak kullanılmıştır. Höyük üzerindeki ağaçlandırma uygulamaları ve rekreasyon işlevi her ne kadar hatalı bir yaklaşımın ürünü olsa da ağaç sökümünün yaratacağı tahribat düşünüldüğünde radikal müdahaleler yerine mevcut durumunu ve kullanımını iyileştirecek önlemler alınmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda hem biyoçeşitliliği korumak hem de arkeolojik miras değerlerine zarar verilmesini engellemek adına, istilacı bitki türlerinin alanda hâkim olmasını engelleyecek çalışmaların yapılması hedeflenmektedir. İlave olarak tepenin üst noktasında yer alan çiçek tarhları sulama gereksiniminin höyüğe zarar vermesi nedeniyle yeni bir bitkilendirme tasarımı düşünülmüştür. Bu bağlamda bu alanda kökleri yüzeye yakın, höyük karakterine ve ekolojisine uygun, otomatik sulama sistemi gerektirmeyen bitkiler kullanılarak bitkilendirme tasarımı yapılacaktır. Su yönetimi arkeolojik ve ekolojik açıdan ele alınarak, yüzey sularının drenajı tarihi yapılara zarar vermeyecek küçük kanallar sistemi yardımıyla ve inovatif altyapı sistemleri ile kurgulanacaktır.

Arkeo-Park:

Höyük üzerinde yer alan her bir tabaka değişik katmanlardaki farklı medeniyetlere ait arkeolojik kalıntılarla adeta bir açık hava müzesi deneyimi sunmaktadır. Alaeddin Tepesi, açık hava müzesi kurgusuna ek olarak taşıdığı kent parkı ve kültürel peyzaj nitelikleriyle Arkeo-Park için tartışılmaz bir adaydır. Yarışma projesi kapsamında kentsel hafızayı canlı tutabilmek ve geçmiş medeniyetlere karşı ilgi ve farkındalığı artırabilmek adına Alaeddin Tepesi’nin Arkeo-Park olarak yeniden işlevlendirilmesi öngörülmüş, bu sayede yerel kullanıcı ve ziyaretçilerin bilinçlenme düzeyinin artırılarak, arkeolojik ve mimari kalıntıların toplum tarafından da korunması ve dolayısıyla sürekliliğinin sağlanması hedeflenmiştir. Bu çerçevede arkeolojik alanın kentli ve ziyaretçinin yaşayarak hissetmesini, algılamasını, benimsemesini sağlayacak bir düzenleme önerilmiştir.

Bu bağlamda Arkeopark önerisi ile günümüze ulaşmış tarihi belge ve yapı niteliği taşıyan tüm yer altı ve yer üstü kültür mirası ziyaretçi rotasına dahil ederek tepenin kent içindeki konumu ve kent ile ilişkisi yeniden kurgulanacaktır. Burada amaç Alaeddin Tepesi içinde ve çevresinde yer alan kalıntı ve buluntuların sunumunun ve sergilenmesinin yanı sıra mimari mirasın da arkeopark ve kent ile bütünleşmesini sağlamaktır. Bu çerçevede oluşturulan üst ölçek diyagramlarla arkeolojik alanın tarihi gelişimi ve sınırlarının değişimi ortaya konmaktadır.* bu diyagramlar tepenin kent ile ilişkisini yeniden anlamlandırmakta büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda kentsel hafızada iz bırakan her katman tasarıma dahil edilerek, höyük içi yolların geçmişten günümüze olan değişimi incelenmiş, bazı noktalarda sadeleştirmeler, bazı noktalarda sirkülasyonun sürekliliğin sağlanması amacı ile yeni bağlantılar önerilmiştir.

Arkeo-Park Rotası:

Rota kapsamında Torrance Binası yeniden işlevlendirilerek araştırma, ziyaretçi ve koordinasyon merkezi olarak kurgulanmış, Alaeddin Camii ve Eflatun Mescidi tepedeki Konya’ya hâkim konumu ile bir manzara ve bakı noktası olarak gezi güzergahına dahil edilmiş, günümüze kadar ulaşamamış Rum ve Ermeni kiliseleri ise bazilika plan şemalarını canlandıran peyzaj düzenlemeleri ile birer deneyim alanına dönüştürülmüştür. Rota Zafer Meydanı’nda 1. Burç olan Kılıçarslan Köşkü ile başlayarak, ikinci köşke devam etmekte, ilk etabı oluşturan saray ve pavilyonlarla arkeolojik alana giriş yapılmaktadır.

Arkeolojik alanın girişinde burç kalıntılarına ve Selçuklu Sarayı’na ait restitüsyonları temsil eden maketler sergilenmekte, yol kenarlarında bilgilendirme panoları, illüstrasyonlar ve peyzaj düzenlemeleri ile yaya hareketi yönlendirilmektedir. Gezi güzergahı boyunca geotekstil ponza ile topografya ile uyumlu doğal patikalar düzenlenmiştir. Sergi alanlarının üzerinde bulunduğu gezi güzergahı tarihten sahne ve canlandırmalara zenginleştirilmekte, ziyaretçilere değişik simülasyon teknolojileri ile görsel ve işitsel bir deneyim alanı sunulmaktadır.

Eski sur izi boyunca devam eden rota, 2. Etaptaki Selçuklu burç kalıntılarını ve ardından 3. Etap Roma ve Bizans burç kalıntılarını ziyaret etmektedir. Buradan a açması olarak nitelendirilen kazı alanına ulaşarak sırasıyla Osmanlı, Selçuklu, klasik ve Frigya dönemlerine şahitlik etmektedir. Zafer Meydanı ile devam eden rota üzerinde küçük bir açma ile eski sur kalıntılarının höyüğün dışında kalan izlerini ortaya çıkaracak arkeolojik bir odak oluşturulmaktadır. Meydandan tekrar içeri girerek d açmasına ulaşılmakta ve burada Osmanlı ve Selçuklu dönemlerini izleme imkânı sunulmaktadır. Gezi rotası c açması ile devam etmekte ve burada Osmanlı, Selçuklu, klasik ve Frigya dönemlerine şahitlik etmektedir. Tepeye doğru ilerleyen güzergâh üzerinde torrance binası modern mimarlık mirası olarak karşımıza çıkmakta ve ziyaretçiye eğitici ve öğretici mimari bir deneyim yaşatmaktadır. Rota geçmişte Amphilokios Kilisesi, eflatun rasathanesi, saat kulesi isimleriyle anılan tepe noktasında bir seyir terası ile Konya kent siluetine açılmaktadır. Burada eflatun mescidi sergileme alanı olarak günümüze ulaşamamış yapılara ilişkin canlandırmalar yer almaktadır. Alaeddin camisi ile devam eden rota ziyaretçilere ruhani bir deneyim yaşatmakta, buradan su deposu ve şehitlikle alt kota inmektedir. Geçmişte Ermeni ve Rum kilisesinin yer aldığı alanlar pasif peyzaj düzenlemeleri ile ziyaretçi deneyimini dinamik ve sürekli kılmaktadır. Eski sur izinden devam ederek kente giriş yapan rota üzerinde ilk olarak Hristiyan Mezarlığı sonrasında ise Arab oğlu konuk evi yer almaktadır. Buradan Dr. Dat evine ve hemen yakınında gazi Alemşah Külliyesi kalıntılarına ulaşılmaktadır. Ziyaretçi, kentin günümüze ulaşabilmiş nadir kiliselerinden Aziz Pavlos Kilisesi ile Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerinin ardından roma dönemine bir geçiş yapmakta, sur hattından ilerleyerek Kadı Mürsel Camii’ni ve Rum okulunu ziyaret etmektedir. Gezi rotası otel binası altında yer alan burç kalıntıları ile son bulmaktadır. Alaeddin Tepesi’ne şahitlik etmiş ancak günümüze ulaşamamış birçok yapı sergileme alanlarındaki peyzaj düzenlemeleri, ışık gösterileri eşliğindeki canlandırmalarla yeniden hayat bulmuştur.

Arkeo-Park Durakları:

1941 “a”, “c” ve “d” açmaları açık hava sergileri
Alaeddin Tepesi Höyüğü’ndeki kültürel mirasın zenginliği, koruma sürecini çok hassas ve özel bir yaklaşım ile ilerletilmesini gerektirmektedir. Bugüne kadar sınırlı bir alanda farklı dönemlerde yürütülmüş bilimsel kazılardan, 1941 yılında Mahmut Akok tarafından gerçekleştirilen a, b, c ve d açmaları ile farklı kültür katmanlarına ulaşılmış ve arkeolojik kalıntıların Frigler’e kadar tarihlendiği keşfedilmiştir.* bu belgeleme çalışması Alaeddin Tepesi’nin kesintisiz bir yerleşim alanı olarak Frig döneminden itibaren hep var olduğunu göstermektedir. Arkeo-Park olarak koruma ve sergileme yaklaşımımız çerçevesinde, tüm arkeolojik dönemleriyle açık hava müzesi niteliği taşıyan bu alana ait her bir kültür katmanının düzenlenen panolar ile algılanır olması, arkeolojik kalıntıların sergilenmesi yanında bu alandaki çalışma süreçlerinin de belgeleri kullanılarak ziyaretçiye aktarılması amaçlanmaktadır.

Söz konusu arkeolojik açmalar sergileme alanlarına dönüştürülerek, tabakalarda yukarıdan aşağıya ziyaretçiye aktarılamayan deneyimin arka arkaya düzenlenen panolarla derinlemesine bir algı yaratılarak yaşatılması hedeflenmiştir. Bu panoları düzenlerken geçmiş kazı çalışma ve raporlarından faydalanılmış, açmalarda ortaya çıkan veriler ve çizimler kullanılmıştır. Mimari kalıntıların ziyaretçi tarafından algılanır olması için sergi alanlarında maket düzenlemeleri, üç boyutlu görsel sunumlar, artırılmış gerçeklik uygulamaları kurgulanmıştır. Bu sayede ziyaretçi deneyimi görsel ve işitsel olarak desteklenmektedir.

Torrance Binası
Alaeddin Tepesi höyüğü araştırma ve ziyaretçi merkezi olarak yeniden işlevlendirilen tescilli yapıda üst katta fuaye ve etkinlik alanları, kalıcı ve geçici sergi alanları ile birlikte kitaplık, kafe, mağaza yer almakta alt katta ise seminer ve araştırma salonları, arşiv, depo, ofisler, toplantı odaları, teknik ve ıslak hacimler yer almaktadır. Bu yapı aynı zamanda höyüğün etkin olarak kullanılması anlamında da bir yönetim merkezi görevi görecektir.

Eflatun Mescidi

Kentin kültürel çeşitliliğinin önemli göstergelerinden olan Ermeni ve Rum kiliseleri gibi geçen yüzyıl talihsiz şekilde yıkılan Eflatun Mescidi, Höyük üzerindeki aynı konumunda soyut bir açık alan düzenlemesiyle anılacaktır.

Ulaşım kararları:
Alaaddin tepesi çevresinde araç trafiği için ayrılmış olan araç yolu ve raylı sistem, mevcutta tepenin bir dönel ada gibi çalışmasına yol açmakta, tepenin kentle olan yaya ilişkisini kesmektedir. Bu nedenle Konya kent merkezi içinde araçlar için bu dönel adaya alternatif olabilecek arterler aranmış ve tepenin batısında bulunan araç yolunun trafiğe kapatılması önerilmiştir. Buna ek olarak tepe çevresindeki araç yolu genişliği için standartlara uygun geometrik düzenleme önerilmiş, şeritler yavaş araç kullanımına uygun olarak daraltılmış ve yol 2 şeride düşürülmüştür. Tepenin yayalaştırılma yapılamayan diğer cephelerinde ise mevcutta çok hızlı akan araç trafiğinin yavaşlatılması ve yayaların tepe ile ilişkisinin konforlu ve güvenli bir biçimde kurulması için yukarıdaki önlemlere ek olarak, meydan ve kaldırım kotu ile hemzemin, küp taş döşemeli araç geçişi önerileri yapılmıştır.

Araç yolu genişliğinin azaltılması ile ortaya çıkan yeni alan, Konya ulaşım ana planı kararlarına uygun olarak bisiklet yolu olarak önerilmiştir. Arkeolojik alan ve tarihi yapılar üzerinde olumsuz etkiye sahip olan tramvay hattının ise Alaeddin Tepesi çevresinden uzaklaştırılarak, doğudan kuzeye doğru tek bir bağlantı önerilmiştir. Ancak uzun vadede ayrıntılı çalışmalar ile tramvay hattının Alaaddin Tepesi’nden tamamen uzaklaştırılması önerilmektedir.

Arkeopark Durakları

1. Sultan Kapısı
2. Selçuklu Sarayı Kalıntıları
3. II. Kılıçarslan I. Köşk Burcu
4. II. Köşk Burcu Temelleri
5. Selçuklu Burç Temelleri
6. Roma –Bizans Burç Temelleri
7. 1941 A Açması Sergisi
8. Zafer Meydanı Arkeolojik Açma Önerisi
9. 1941 D Açması Sergisi
10. 1941 C Açması Sergisi
11. Torrance Binası: Alaeddin Höyüğü Araştırma ve Ziyaretçi Merkezi
12. Torrance Etkinlik Alanı
13. Eflatun Mescidi Sergisi
14. Roma-Bizans Burç Kalıntıları Seyir Terası
15. Saray, Köşk ve Burç Kalıntıları Seyir Terası
16. Alaeddin Camisi
17. Şehitlik Anıtı ve Feritpaşa Tarihi Su Deposu
18. Ermeni ve Rum Kiliseleri Seyir Terası
19. Rum Okulu
20. Tatbikat Sahnesi
21. Eski Hristiyan Mezarlığı Alanı
22. Araboğlu Kosti Evi
23. Doktor Dat’ın Hastanesi
24. Fransız Okulu ve Aziz Pavlus Kilisesi
25. Rum Okulu
26. Kuzeydoğu Burcu Temeli

1., 2. ve 3. Etap Kazı Alanları Ve Köşk Burçlarının Şeffaf Koruma Örtüleri

Alaeddin Tepesi’nin önemli mimari kalıntılarından biri olan II. Kılıçarslan Köşkü, Selçuklu Sarayı ’nın bir uzantısı olarak tepeyi çevreleyen iç kale burçlarından birinin üzerinde yükselmektedir. Köşkün günümüze ulaşabilen yer üstündeki kalıntıları için koruyucu bir örtü tasarlanarak 1961 yılında dış ortam koşullarına karşı kısmi bir önlem alınmıştır.* mimari ve estetik bir yaklaşımın ürünü olan bu betonarme kabuk, zamanında tek yapı ölçeğinde yarı açık bir çözüm sunmasına rağmen kerpiç kalıntıların korunması açısından yetersiz kalmıştır.** alanın arkeolojik zenginliği ve hassasiyeti dikkate alındığında, günümüzde daha bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu aşikardır.

Yakın geçmişte strüktürel nedenlerle yıkılan kabuk yerine inşa edilen rekonstrüksiyon uygulaması arkeolojik alanlarda koruma yaklaşımlarının tamamen dışında özgün dokuya müdahale eden bir çözüm olmuştur. Her ne kadar köşk için kısmi bir koruma sağlasa da sit alanının tüm ihtiyaçlarına cevap verememektedir. Dolayısıyla II. Kılıçarslan Köşkü’nün bu ekten arındırılarak, kendisinin de bir parçası olduğu hemen güneyinde yer alan Selçuklu Sarayı, II. Köşk Burç temeli, Selçuklu ve Bizans İç Kale Sur kalıntılarını koruyacak ve yaşatacak nitelikte, topografya ile uyumlu bütüncül bir örtü sistemi içerisinde değerlendirilmesi önerilmektedir.

2010 yılından sonra yapılan kazı çalışmaları 1., 2. ve 3. Etaplar için çözüm oluşturacak iklimlendirilmiş kapalı bir uygulama tasarımını temsil etmektedir. Bu tasarım sonraki yıllarda höyükte yapılacak yeni kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkacak kalıntıların da korunmasına olanak sağlayacak, eklenti yapılabilen bir strüktürü gerektirmektedir.

Tasarımın ana prensibi, 1900’lerin ortalarından itibaren ortaya çıkarılan kalıntıların dış ortam etkilerinden korunması için arkeolojik alanın bütünlüğünü bozmadan ayakta olan Kılıçarslan Köşkü’nü bağımsız bir plastik nesneye dönüştürüp yabancılaştırmadan, parçası olduğu tahkimat düzeni içinde bir koruma yapısı oluşturulmasıdır. Koruma yapısı estetik ve mimari açıdan kalıntılarla yarışmayacak bir sadelikte ve kültür varlıklarının izlenmesini kolaylaştıracak şeffaflıkta ve kalıntılarla temas etmeyecek bir strüktürel yaklaşımla tasarlanmıştır. Bu sayede mekânın ruhu vurgulanabilmiş, arkeolojik kalıntıların algılanabilirliği ve bütünsel olarak okunabilirliği artırılmıştır. Koruma yapısı taşıyıcı sistemi, herhangi bir arkeolojik alanda değil bir höyük üzerinde tasarım yapıldığının bilinci ile az ayak kullanıp derin temel gerektirecek yaklaşımlardan kaçınılarak tasarlanmıştır.

Alâeddin Tepesi Arkeolojik Kazı Alanları Konservasyon Ve Restorasyon Yaklaşımı:

1., 2. ve 3. Etap kazı alanlarında bütüncül bir koruma yaklaşımı benimsenmiş, ancak malzemenin özelliklerine göre alan bazında öneriler getirilmiştir. Açık alanda kalan kerpiç, tuğla ve harçların dış koşullardan fazlasıyla etkilenmesi dolayısıyla konservasyon önerilerine ek olarak bir örtü sistemi altında sergilenmesi temel çözüm olarak gözükmektedir. Ama iri kerpiç kütlelerin olduğu 1. Etap’ta karşılaşılan malzeme ve doku kayıpları doğrultusunda, kerpiç bulunan kısımlar için kapalı bir koruma yapısının tek çözüm olduğu anlaşılmıştır. Çünkü, doğal sular (yağmur ve kar), güneş ışınları, hakim rüzgarlar ve sıcaklık farklılıklarının Orta Anadolu kara ikliminde neden olacağı donma ve çözülme döngüleri ile toprak malzemenin içindeki tuzların ıslanma ve kuruma döngüleri sonucu ortaya çıkacak farklı nem seviyelerinde karşı karşıya kalacağı çiçeklenme (tuzların kristalleşmesi ve yeniden çözülmesi) döngüleri, kerpiçlerin hasar görmesine ve zamanla tamamen eriyerek yok olmasına neden olacaktır. Bu döngüler, kerpicin, içerisindeki sıcaklık ve nem farklarıyla sürekli hareket eden bir malzeme olması nedeniyle, ıslanması ve nem alması sonucu içindeki kilin çözülmesi, yumuşaması ve genleşmesi ve kurudukça da büzüşmesi şeklinde ortaya çıkacaktır. Kerpiç yapımında kullanılan kil, toprak ve organik malzemelerin özellikleri, kalıntıların korunmasında kullanılacak organik veya inorganik malzemeleri değiştirse de temel olarak kerpiç koruma teknik ve yöntemleri benzer ilkelere dayanmaktadır.

1. Etap’ta önerilen koruma yapısı, ziyaretçinin kalıntıların bütünsel olarak deneyimini sağlamak amacıyla sökülüp takılabilen, gerektiğinde yeni kazı alanlarına adapte edilebilen, geniş açıklıklar geçen, yamaca dik lamine ahşap-çelik kompozit taşıyıcı kaburgalardan oluşur; iç-dış ayrımının ortadan kalkması için kaburgalar arasında şeffaf, cam bir kabuk tercih edilmiştir. Güneş ışınlarından en az etkilenecek şekilde kuzeye cephe veren koruma yapısının en çok güneş alan yüzeyi olan çatısı ve Kılıçarslan Köşkü’nün güneye bakan cephesine yarı geçirgen hareketli tekstil örtüler yerleştirilecektir. Bu elemanlar güneş ışınlarının şiddetine göre tamamen çatıyı örtecek şekilde açılacak ya da gökyüzü ile optik teması kesmeyecek şekilde toplanarak koruyucu örtünün maksimum şeffaflığını sağlayacaktır. Bu amaçla güneş kontrolünün pasif olarak etkin bir biçimde sağlanabilmesi için otomasyon sistemine adaptif bir hareketli sistem düzeneği entegre edilmiştir. Söz konusu güneş kontrol elemanı zararlı UV ışınlarını keserken aynı zamanda ışığı iç mekanda homojen bir şekilde dağıtarak kamaşmayı önleyecek ve kalıntılar için okunaklı bir doğal aydınlatma sağlayacaktır.

1. Etap kazı alanının kapalı ahşap-cam koruma yapısı ile korumaya alınacak olması nedeniyle, buralarda kalıntı malzemelerinde koruyucu yüzey uygulamasına ihtiyaç duyulmayacağı düşünülmektedir. Ancak, kerpiç kalıntılarını, üst örtü veya kapalı strüktür ile dış etkenlerden korumaya almak dışında, sağlamlaştırma yapılması gerekebilir. Aynı şekilde, duvar kalıntılarında uygun malzeme ile harpuşta (capping) uygulanabilir. Harpuşta uygulaması, duvar bütünlüğünün korunması ve sergileme açısından da olumlu bir yöntemdir.

1. Etap kazı alanı içinde yer alan Kılıçarslan Köşkü burç duvarı kalıntılarının öncelikle sağlamlaştırılması, sonrasında ise harpuşta (capping) uygulaması önerilebilir. Ancak koruma/sağlamlaştırma kimyasallarına ve harpuşta dolgu içeriğine karar vermeden önce, kerpiç malzemenin içinde bulunduğu koşullar, bozulmuşluk durumu ve yapımında kullanılan toprakların özellikleri laboratuvar analizleri ile tespit edilmeli ve konservasyon raporu doğrultusunda kesin karar verilmelidir.

2. ve 3. Etap kazı alanında ise kerpiç malzeme tespit edilmemiş olması dolayısıyla sadece koruma yapısıyla aynı sistemde ancak yanları açık bir üst örtü önerisi yeterli görülmüştür. Sergilenmesi düşünülen arkeolojik ve mimari kalıntıların etkin korunması açısından, moloz ve kesme taş duvar/temel kalıntılarının, yanlardan gelecek doğal hava koşullarından etkilenmemesi için üst örtü ile birlikte harpuşta (capping) uygulaması da önerilebilir. Ayrıca, kalıntılarda tespit edilen kayıplar, tozuma ve dökülmenin önüne geçmek amacıyla, proje kapsamında kapalı sistem önerilmeyen 2. Ve 3. Etap kazı alanında koruyucu uygulanması gerekli görülebilir. Ancak, yapılacak her uygulama öncesinde kullanılacak yöntem ve malzemenin konservasyon raporu ile desteklenmesi tavsiye edilmektedir.

Genel olarak 1, 2 ve 3. Etaplar için önerilen strüktürlerin sürekli temelleri yüzey sularının arkeolojik açmalara girmesini engellerken yağmur ve kar sularının da alandan uzaklaştırılmasını sağlayan drenaj sisteminin önemli bir parçası olacaktır.

Güneş Kontrolü

Cam kabuk sayesinde, sergileme alanında gün boyunca gün ışığından faydalanılacak ve cam kabuğun hemen altında konumlanan %30 ışık geçirgenliğine sahip UV korumalı tekstil üst örtü ile güneş ışığının alanda difüze şekilde dağılımı sağlanacaktır. Böylece homojen aydınlanmış bir sergi atmosferi oluşturulması hedeflenmiştir. UV korumalı ve motorlu tekstil üst örtü;
• Güneş ışınlarını dağıtarak sağladığı homojen aydınlatma ile kalıntıları keskin gölgelerden kurtararak okunaklı bir şekilde sergileme olanağı sağlıyor,
• Güneş ışınlarının kazı alanına doğrudan gelmesini engelleyerek ziyaretçiler için kamaşma kontrolü ile görsel konfor koşullarını sağlıyor,
• Coğrafi zaman saatine bağlı olarak gün batımından sonra toplu ve gündüz saatlerinde örtülü olacak şekilde kontrol ediliyor. Ayrıca gün içinde doğrudan güneş ışınlarına maruz kalmadığı bulutsuz zamanlarda da gün ışığı sensörleriyle otomatik olarak toplanıyor.

Doğal Havalandırma

Koruma yapısında sera etkisi oluşma riskini tamamen ortadan kaldırmak için bir diğer önlem de hakim rüzgar yönündeki giydirme cam cephe doğramalarına entegre edilmiş havalandırma menfezleridir. Söz konusu menfezler, kerpicin bulunduğu ortamdaki mikro-klimaya ait sıcaklık ve bağıl nem değişiminin kontrol altına alınması ve yavaşlatılması için de pasif rol üstleneceklerdir. Aksi takdirde geniş açma zeminindeki toprak yüzeyden gelecek rutubeti ve yoğuşmayı engelleyemeyecektir.

Söz konusu hareketli tekstil örtüler ve cephelerde yer alan menfezler aracılığıyla, gündüz kontrollü şekilde içeri aldığı ısıyı akşama kadar yavaş yavaş transfer ederek sabaha kadar sıcaklık farkını dengeleyeceği öngörülmektedir. Böylece Konya’da yaşanabilecek 20 – 25 °C gece-gündüz sıcaklık farklarının 10 °C seviyesi altında tutulması hedeflenmektedir. Bu sayede çıkan eserlerin sağlıklı bir şekilde yerlerinde korunarak arkeolojik alanın ziyaretçi deneyimine açılması mümkün olabilecektir.

Drenaj Kararları:

Arkeolojik alanda doğal drenaj düzenlemeleri en uygun yöntemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Höyüğün katmanlarının içine süzülen yüzey suların drene edilmesi arkeolojik kalıntılara zarar vereceğinden, bu alanlarda yüzey sularının serbest bırakılması öngörülmüştür. Ancak koruma yapısı ve koruma örtüsü çerçevesinde yüzey sularını engelleyecek bir temel drenaj stratejisi kurgulanmıştır.

Örtü sistemi, kazı alanı sınırlarından saçak yapacak şekilde tasarlanmıştır. Bu sayede arkeolojik kalıntıların çevresini de koruyacak bir alan tanımlanmaktadır. Bu sistemin en büyük avantajı yağmur ve kar sularının kazı alanlarının çevresinden toplanmasına imkan sağlamasıdır. Koruma yapısı ve örtüsü temel sisteminin çevresinde dolaşan kanallar aracılığıyla, tepeden gelecek yüzey sularının da kısmi olarak toplanması ve yağmur suyu hattına aktarılması söz konusudur. Özellikle Kılıçarslan Köşkü’ndeki kerpiç ve tuğlanın su ve neme karşı hassasiyet göstermesi nedeniyle, yağmur sularını alandan uzaklaştırmak amacıyla önerilen üst örtünün eğimi, yağmur sularını kazı alanı dışında yer alan tepedeki yeşil alana aktaracak ve yanlardan gizli derelerle toplayacak şekilde kurgulanmıştır. Böylelikle, yüzey suları örtü sistemi dışından toprak altı kanallar ile kontrollü bir şekilde toplanarak kazı alanı dışına drene edilecektir.

Kazısı bitmemiş bir alanda drenaj uygulamasının kalıntılara zarar verme ihtimali nedeniyle yüzey suları doğal eğimle alan dışına aktarılmaya çalışılmıştır. Kazı alanlarının taban niteliğine göre kısmi yüzey drenajı uygulaması yapılacaktır. Bu alanlarda geotekstil üzerine ponza taşı kırığı serilerek suyun kalıntılara zarar vermeyecek şekilde drene edilmesi sağlanacaktır. Bu sayede tohumların toprağa ulaşması engellenerek bitkilenmenin de önüne geçilecektir. Peyzaj düzenlemelerinde ise sulama gerektirmeyecek bitki türleri ve yer örtücüler kullanılarak doğal yağmur ve kar suyu ile toprağın nemlenmesi öngörülmektedir.

Yol kotunun altında kalan peyzaj alanlarının drenaj sistemi, uygulama projesi tasarımı sırasında elde edilecek geoteknik analiz raporları sonrasında kesinleşecektir. Yol kotu altında kalan bölgelerdeki zeminin geçirimsiz kil silt içerdiği tespit edilirse, derinliği kalıntılara zarar vermeyecek bir kotta sınırlandırılmış bir su toplama havuzu yapılacaktır. Ardında bu havuzda toplanan su yol kotuna bağlanan ana drenaj sistemine pompalanarak etkin bir su uzaklaştırma sistemi kurgulanmış olacaktır. Ancak, yol kotunun altında kalan bölgelerin zemininin geçirimli olduğu tespit edildiği takdirde su serbest olarak zemin kotu altına inebileceği için, peyzaj tasarımı önerisinde kaplama olarak belirlenen ponza taşı katmanın altına bitki ve haşere zararından kalıntıları korumak amacıyla geotekstil keçe uygulanacaktır. Böylece toprak altında var olabilecek kalıntılar bitkilerin kök zararı gibi dış etkenlerden korunmuş olacaktır.

Kazısı bitmemiş bir alanda drenaj uygulamasının kalıntılara zarar verme ihtimali nedeniyle yüzey suları doğal eğimle alan dışına aktarılmaya çalışılmıştır. Kazı alanlarının taban niteliğine göre kısmi yüzey drenajı uygulaması yapılacaktır. Bu alanlarda geotekstil üzerine ponza taşı kırığı serilerek suyun kalıntılara zarar vermeyecek şekilde drene edilmesi sağlanacaktır. Bu sayede tohumların toprağa ulaşması engellenerek bitkilenmenin de önüne geçilecektir. Peyzaj düzenlemelerinde ise sulama gerektirmeyecek bitki türleri ve yer örtücüler kullanılarak doğal yağmur ve kar suyu ile toprağın nemlenmesi öngörülmektedir.

Yol kotunun altında kalan peyzaj alanlarının drenaj sistemi, uygulama projesi tasarımı sırasında elde edilecek geoteknik analiz raporları sonrasında kesinleşecektir. Yol kotu altında kalan bölgelerdeki zeminin geçirimsiz kil silt katmanları içerdiği tespit edilirse, derinliği kalıntılara zarar vermeyecek bir kotta sınırlandırılmış bir su toplama havuzu yapılacaktır. Ardından bu havuzda toplanan su yol kotuna bağlanan ana drenaj sistemine pompalanarak etkin bir su uzaklaştırma sistemi kurgulanmış olacaktır. Ancak, yol kotunun altında kalan bölgelerin zemininin geçirimli olduğu tespit edildiği takdirde su serbest olarak zemin kotu altına inebileceği için, peyzaj tasarımı önerisinde kaplama olarak belirlenen ponza taşı katmanın altına bitki ve haşere zararından kalıntıları korumak amacıyla geotekstil keçe uygulanacaktır. Böylece toprak altında var olabilecek kalıntılar bitkilerin kök zararı gibi dış etkenlerden korunmuş olacaktır.

Koruma Stratejileri:

1- Sonradan ilave edilmiş tüm müdahalelerin risk oluşturmayacak şekilde geriye alınması,
2- Duvar ve zeminlerde, basit yöntemle, yumuşak fırçalar ve düşük emiş güçlü süpürgeler kullanılarak yüzey temizliği yapılması,
3- Liken ve yosun gibi mevcut biyolojik oluşumların temizlenmesi,
4- Tozuma izlenen kerpiç ve çamur harç yüzeylerinde, deneysel çalışmalar ile kararlaştırılacak yöntemlerle malzeme sağlamlaştırması yapılması,
5- Freskli ve korunmuş sıvalı yüzeylerde, yine deneysel çalışmalar ile kararlaştırılacak yöntemlerle, sağlamlaştırma, temizlik ve koruyucu uygulanması,
6- Duvar kalıntılarının etkin korunması adına harpuşta (capping) uygulaması, şeklinde özetlenebilir.

Proje kapsamında tanımlanan kültürel miras alanının, sergileme yaklaşımına bağlı olarak konservasyon ve restorasyon çözümlerinin tanımlanması gerekmektedir. Öncelikle, arkeolojik alan içerisinde son dönemlerde yapılmış tüm müdahaleler geriye alınarak özgün mimari detayların görünür ve okunur hale getirilmesi hedeflenmektedir.

Bu kapsamda, Köşk Eyvanı’nı canlandıran rekonstrüksiyon uygulamasının, özgün köşk kalıntısının önüne geçerek, görsel bir karmaşa yarattığı düşünülmektedir. Dolayısıyla, Kılıçarslan Köşkü’nün okunurluğunu artırmak ve sergilemede Selçuklu Sarayı’na referans veren mimari plan özelliklerini vurgulamak amacıyla, köşkün geç dönem müdahalelerinden arındırılarak korumaya alınması önerilmektedir. Bu sayede, Kılıçarslan Köşkü’nün ikinci köşk ile birlikte ziyaretçiye bir Selçuklu Sarayı deneyimi yaşatması hedeflenmektedir.

Aynı şekilde, Kılıçarslan Köşkü burç kalıntılarının çevresinde yer alan kaidenin de muhdes olduğu düşünülmektedir.* Kılıçarslan Köşkü’nün özgününde bir platform işlevi gören podyum-temenos duvarı üzerinde yükselmesi gerekirken, çok güçlü olmayan duvar yapısını korumak üzere muntazam kesme taşlarla örülmüş bir kaide sistemi üzerinde yükseldiği görülmektedir. Köşkün tarihi fotoğraflarına ve gravürlere bakıldığında, böyle bir kaidenin görünür olmadığı tespit edilmiştir.

Bu doğrultuda proje kapsamında, sonradan yapılmış çelik strüktür ile birlikte moloz taş destek duvarları da kaldırılarak, özgün yapı detayının görünür kılınması hedeflenmektedir. Strüktür, bu Kaide’den arındırılarak köşkün mevcut beden duvarlarının zeminle olan ilişkisi özün haline uygun olarak yeniden kurgulanacaktır. Köşk yapısı, bu muhdes eklerden tamamen arındırıldığında özgün yapısal elemanların kendini taşıyabileceği düşünülmektedir. Bu bağlamda, uygulama sürecinde köşkün mevcut beden duvarları ve temeli yapısal izleme sürecine alınarak, statik modellemelerle yapısal zayıflıklar belirlenecek ve özgün yapının nasıl destekleneceği sonucuna ulaşılacaktır. Bu modelleme sonuçları doğrultusunda gerekli görülen güçlendirmeler en az müdahale ile özgününe en uygun teknik ve işçilikte çözümlenerek projeye adapte edilecektir.

Yapı elemanlarında tespit edilecek ayrılma ve ayrışmalar doğrultusunda özgün yapı kalıntısının statik durumu değerlendirilecek, statik bir sorunun tespit edilmesi durumunda, yeni bir destekleyici duvar, çelik gergi sistemi ya da yapılacak örtü sistemi ile birlikte çalışabilecek bir koruma-destekleme çözümü tasarımı üzerinde durulacaktır. Bu çözüm proje tasarım ve uygulama sürecinde elde edilecek bilimsel veriler ışığında yeniden değerlendirilerek, gerekli görülürse köşkün özgünlüğünü bozmayacak şekilde statik stabilite sağlanacaktır.

Koruma Örtüsü vve Yapısı Statik Kararları

Statik Kararlar:

Strüktür, camdan bir prizmatik bir kabuk ve bu kabuğu taşıyan ekspoze edilmiş çelik, ahşap ve cam iskelet sistem bileşenlerinin özgün bir kompozisyonudur.

Lineer aksta bulunan kazı alanının üst örtüsü yaklaşık olarak 130 m uzunluğunda olup aksi yöndeki diğer açıklık minimum 20,50 m maksimum 24.5 m’dir. Söz konusu açıklılar göz önüne alındığında kazı alanı için önerilen taşıyıcı sistem, lamine ahşap-çelik kompozit bir çerçeveye eklemlenmiş, tali kirişleri 70 mm kalınlığında lamine temperli güvenlik camı olan düzlemsel çelik bir kafes sistemdir. Kafes kirişin toplam ön boyutlandırması açıklığın 15’te 1’i (l/15) oranına göre hesaplanmış olup 1,5 m olarak öngörülmüştür. Çelik-lamine ahşap kiriş 40x45cm olarak boyutlandırılmış olup basit kirişe eklemlenen düzlemsel kafes 80 mm çapında rijit çelik çubuklar ile 1 m derinliğe sahiptir. Düzlemsel kafes çerçeve her 4m’de bir yerleştirilerek lineer kazı hattının sınırlarını takip eden bir biçim oluşturmaktadır. Açıklığın 6 ila 8 m olduğu bölgedeki kirişler çelik kutu profillerden oluşmaktadır. Bu kirişler ise l/20 oranıyla 200×150 cm olarak boyutlandırılmıştır. Çatıdaki cam panelleri ve güneş kırıcıların yükünü aktaran lamine cam tali kirişler ise her 1 m’de bir strüktüre entegre edilecektir. Tüm bağlantılar yapısal çelik ve paslanmaz çelik levha ve yatak profilleriyle kaynaklı ve bulonlu olarak yapılacaktır. Kolonların kesit alanı kiriş en kesit alanından daha büyük olmalı ilkesi üzerinden gidilerek kolon boyutları minimum 40x60cm olarak öngörülmüştür. Yapının yanal yüklere karşı labil davranış göstermesini engellemek adına hem çatıda cem he cephede çapı 80 mm olan diyagonal rijit çelik çubuklar kullanılmıştır. Yapının uzunluğunun 120m’ye ulaşması nedeniyle maksimum 40 m’de bir genleşme ve deprem derzi yapılması öngörülmektedir.

II. Kılıçarslan Köşkü’nde ise kareye yakın bir plan izi olması ve her iki yönde yaklaşık olarak 15 ila 16 metre açıklık geçilmesi gerekliliği nedeniyle minimal kesit ve yüksekliklere sahip bir düzlemsel kafes ve bu uzay kafese bağlanan çelik-lamine ahşap çerçeve ile taşıyıcı sistem kurgulanmıştır.

Kafes sistemin yüksekliği l/20 oranı gözetilerek 1,1 m olarak öngörülmüş olup, çerçeve oluşturan basit kirişler 60×80 cm olarak boyutlandırılmıştır. Köşkün mesnetli kolon yüksekliği 13,50 m olması labil davranışa sebep olabileceği için kolonlar 80×90 cm olarak boyutlandırılmıştır.

Yapısal tasarım sırasında birden farklı taşıyıcı sistem malzemesinin sünek davranışlarının farklılaşması betonarme-çelik-ahşap-cam birleşimlerinin hesap yöntemlerinde başat olarak göz önüne alınacaktır.

Bina kabuğu (cephe ve çatı) 70 mm kalınlığında lamine temperli camlardan oluşan mulyon taşıyıcılı giydirme cam cephedir. Kazı alanının çatı ve cephesindeki cam paneller 1x4m, köşkte ise 2x4m boyutlarında hava boşluklu lamine temperli cam olup, cam mulyonlar ile ana taşıyıcı sisteme bağlanacaktır. Cephede düşey mulyonlar kullanılırken yatayda stabiliteyi arttırmak için 10 mm çapında çelik halatlar kullanılacaktır. Sisteminin cam-cam bağlantıları paslanmaz çelik noktasal tutucular (spider) ile sağlanacaktır.

Ana taşıyıcı sistemin ve cephe konstrüksiyonun nihai boyutlandırması TS 500 Betonarme Yapılar Yönetmeliği ve Türkiye Çelik Yapılar Yönetmeliği ve AISC 360 (Amerikan Çelik Yapılar Yönetmeliği), ts 647 Avrupa Ahşap Yapı Standardı (Eurocode 5), Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY 2019) baz alınarak gerçekleştirilecektir. Cephe analizlerinde Türkiye Yüksek Yapılar Rüzgâr Yönetmeliği, BS-EN 12179 (Rüzgâr Etkisi Altındaki Cephelerin Tasarım Yönetmeliği) ve TS 498 (Türk Standardı-Yapılarda Dikkate Alınacak Minimum Tasarım Yükleri) ile ASCE 7-10 (Amerikan Minimum Hesap Yükleri Yönetmeliği) baz alınarak hesaplar yapılacaktır.

Yapının temel sistemi alanın arkeolojik sit olması nedeniyle 1x1x1 m boyutlarına tekil betonarme temel olarak tasarlanmış olup, yapının temel boyutu başlangıcı, kazı alanın dış çeperine yaslanmıştır.

Yapının nihai boyutlandırılması sünek tasarım parametrelerine göre yapılacak olup, ana yaklaşım çelik ve ahşap iskelet yapılarda sıklıkla tercih edilen emniyetli dayanıma göre tasarım yaklaşımı olarak belirlenmiştir. Ana hesap yöntemi ise sonlu elemanlar yöntemidir. Yapısal tasarım sırasında birden farklı taşıyıcı sistem malzemesinin sünek davranışlarının farklılaşması betonarme-çelik-ahşap-cam birleşimlerinin hesap yöntemlerinde başat olarak göz önüne alınacaktır.

Bina kabuğu (cephe ve çatı) 50 mm kalınlığında lamine temperli camlardan oluşan mulyon taşıyıcılı giydirme cam cephedir. Kazı alanının çatı ve cephesindeki cam paneller 1x4m, köşkte ise 2x4m boyutlarında hava boşluklu lamine temperli cam olup, cam mulyonlar ile ana taşıyıcı sisteme bağlanacaktır. Cephede düşey mulyonlar kullanılırken yatayda stabiliteyi arttırmak için 80 mm kalınlığında çelik çekme çubukları kullanılacaktır. Sisteminin cam-cam bağlantıları paslanmaz çelik noktasal tutucular ile sağlanacaktır.

Ana taşıyıcı sistemin ve cephe konstrüksiyonun nihai boyutlandırması TS 500 Betonarme Yapılar Yönetmeliği ve Türkiye Çelik Yapılar Yönetmeliği ve AISC 360 (Amerikan Çelik Yapılar Yönetmeliği), ts 647 ve Avrupa Ahşap Yapı Standardı (Eurocode 5), Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY 2019) baz alınarak gerçekleştirilecektir. Cephe analizlerinde Türkiye Yüksek Yapılar Rüzgâr Yönetmeliği, BS-EN 12179 (Rüzgâr Etkisi Altındaki Cephelerin Tasarım Yönetmeliği) ve TS 498 (Türk Standardı-Yapılarda Dikkate Alınacak Minimum Tasarım Yükleri) ile ASCE 7-10 (Amerikan Minimum Hesap Yükleri Yönetmeliği) baz alınarak hesaplar yapılacaktır.

Etiketler

Bir yanıt yazın