Mimari Rapor
Giriş
Savaşa ve onun geride bıraktıklarına dair bir mekân tasarlamanın insanın kafasında soru işaretleri bırakan acı bir tadı var.
Hangi savaş, ölüm, kavga gerçekten yüceltilerek anlatılabilir ki?
Savaş üzerine bir mekân kurmanın amacı ancak tekrar olmaması için, anlamanın öğrenmenin en önemlisi unutmamanın bir yolunu bulmak olurdu.
Bu biraz karışık duygular içinde tasarım önermemizi; Lüleburgaz’ın kentten kırsala geçiş alanında bir düşünme, anlama ve dinleme mekânı kurmak olarak tarif edebiliriz. Halihazırda varolan peyzajın ıssızlığını ve dinginliğini biraz kontrol altına alıp daha da güçlendirerek, ziyaretçilere peyzajda yok olmaya yüz tutmuş bir yapı yardımıyla bir deneyim mekânı sunabilmek amacımız.
Tasarım
Bu deneyimi; sergi ve anlatı içeriği, mekânın ışığı, yeraltı ve yer üstü dünya, doğal ve yapay peyzaj unsurları ile dönüştürmeye ve bir bütün haline getirmeye çalıştık. Savaşın politikasını, yıkıcılığını, onun içinde tek tek insanları ve sonucunu, sonuçsuzluğunu anlamak için bir deneyim mekânı kurmak istediğimiz.
Tasarımı bu anlamda nerdeyse tamamen bir peyzaj üretmek üzerine gelişirdik. Korunacak ve korunması şart olmayan ağaçların içine sığışan, sızan, sürekli devam eden kıvrılan bir duvar… yer altına doğru yavaşça eğilerek, aydınlıktan karanlığa daralarak inilen bir yol… ağaçların arasında kurulan bu boşluğun içinde yüzen program parçaları ve taşıyıcı ayaklar ve tüm bunları usulca örten yapraksı bir peyzaj örtüsü…
Bu örtünün kırsal doku karakterine bağlı ve az müdahale edilmiş içerisinde yarı belirgin odak noktaları olan sakin bir parkın içinde belli belirsiz varolmasını hedefliyoruz.
Mevcut topografya ve peyzajın üzerinde hafifçe asılı duran bu örtü gerilimli bir ilişkiyi tarif ediyor. Sanki toprak bu tuhaf kıvrımlarda yarılıp kesilmiş ve yukarıya çekilmiş gibi. Eksiltilen bu parça yeniden bir peyzaj olarak tekrar yerine konmuş. Ama artık tam olarak eskisi gibi değil…
İçerde açılan bu kıvrımlı boşluk akışkan serbest bir mekânı tarif ediyor, sergi çok amaçlı salon, kütüphane ve diğer programlar bu alanın içine sığışırken saçağı üzerlerinde taşıyorlar. Giriş rampasından başlayıp çıkışa kadar bir döngüde takip ettiğiniz organik duvar ile saçak arasından gelen ışık, anlatıyı ve deneyimi kurgulayan ana unsurlar olarak var oluyor.
Ahşap kalıp brüt beton ve beton ağırlıklı bitişler, saçağın arasından açılıp kapanan aralık ve yer yer peyzaja açılan avlularla ışığın, havanın değişimi… Bir yer altı yapısında hatta bir savaş sığınağının içindeymiş gibi hissetmeniz normal, savaşa, onun politikasına ve insanlara dair olan bu hikâyenin doğal atmosferi bu, karanlığı, kokusu ve dokusu ile birlikte bir yandan korudan, peyzajdan kopmuşsunuz öte yandan onunlasınız içindesiniz.
Kıvrılarak takip ettiğiniz duvar sizi tekrar dışarıya çıkardığında, sessiz az müdahale edilmiş bir parkta, oturup kendinizle baş başa kalabileceğiniz güzel köşeler, altında oturabileceğiniz ağaçlar bulacaksınız. Yine de tüm o sakinliğin içinde, çayırın üzerinde ağaçların arasında kaybolmaya çalışan o yabancı gözünüzden kaçamayacak.
Sergi İçeriği
Sergi sürekli takip ettiğiniz bir duvar ve ona bağlı farklı tansiyonlarda açılıp kapanan mekan kurguları üzerine şekilleniyor. Başlangıçta sizi içeri alan duvar sonunda dışarıya parka kadar çıkarıyor.
Sergi anlatısı kendi içinde bölümlere ayrılıyor;
1-Savaş Öncesi dünya
Bu bölüm Kore savaşı öncesi dünya konjektürünü ve savaşa giden yolu, Rusya, Çin, ABD çekişmesini anlatıyor. Yüzyıl başından itibaren Kore de olanlar ve 2. Dünya savaşı sonrası ABD, Rusya ihtilafının merkezi haline gelen bölge üzerindeki çekilmeler aktarılıyor.
1a Savaş Öncesi Kore
1b 2. Dünya savaşı sonrası dünya
1c Kore savaşı eşiğinde politik dünya haritası ve taraflar
2-38. paralel ve ihtilaflar
ABD ve müttefiklerinin Kuzey, Güney Kore arasında 38. Paraleli sınır olarak görmek istemesine karşın bunun kabul görmemesi ve sınırın ihlal edilmesi savaş nedeni olarak görüldü. Harita ve projeksiyon yüzeyler üzerinde 38. Paralelin önemi ve zaman içinde bu çizginin nasıl dönüştüğü aktarılıyor.
2a 38. Paralel neresi
2b savaş boyunca sınırın değişimi
3-BM ye giriş süreci
Türkiye’nin Kore savaşına asker göndermesi süreci farklı uluslararası ilişiklerinde sonucuydu. Türkiye’nin BM girme isteği ve gelişen Kore savaşı olasılığı bu süreci iki taraf içinde hızlandırdı. Bu bölümde bu süreç BM kayıtları, fotoğraflar ve gazete haberleri eşliğinde anlatılıyor.
3a Türkiye’nin 2. Dünya savaşı sonrası BM ‘ye giriş niyeti
3b BM ye giriş ve sonrası
4-Kore savaşına asker gönderiyoruz
Türkiye’nin BM ye girişinin hemen akabinde Kore’ye asker gönderme konusunun iç politikadaki gündemi. Meclis onayı dahi olmadan asker gönderme kararının alınması süreci aktarılıyor.
Ayrıca Kore’ye giden ilk taburların yolculuk hikayeleri ve hangi periyotlarla gittikleri de bu bölümün konusu.
4a İç politikadaki yansımalar
4b Yolculuk hikayeleri
4c Sayılarla koreye giden askerler
5-Savaş coğrafyası ve iki Kore
Bu bölüde Türk birliklerinin ve müttefik birliklerin konumları sayıları ve savaşta oynadıkları rol anlatılıyor. 38. Paralelin sınır olma fikri üzerinden gelişen savaşın coğrafyaya nasıl yayıldığı ve ne kadar zamanda ne kadar kayba sebep olduğu gösteriliyor.
5a-Savaşta Türk birliklerinin konumları
5b-Korede askerler için günlük hayat
5c-Muharebe alanları ve kayıplar
6-Savaşta yitirdiklerimiz
Peyzajın yapının içine indiği bir avlu etrafında savaşta kaybettiğimiz 721 askerimizi andığımız bir düzenleme öneriyoruz.
7-Savaşın sonuçları ve savaş sonrası dünya
Kore Savaşı’nın sürdüğü 1952 yılında Türkiye’nin NATO’ya alınmasında bu savaşın önemli etkisi oldu.
1950’de, Asya’nın uzak bir köşesinde aniden bir savaş başlamış, birçok ülke askerini de sürükleyerek üç yıl sürmüş, her iki taraftan toplam 2 milyonu sivil, 3 milyona yakın insan hayatını kaybetti.
28 Temmuz 1953 günü artık savaş yoktu.
Savaş zaten resmi olarak ilan edilmemişti.
Savaş gibi zafer de, gerçek bir barış da yoktu.
Sonunda 38. Paralel sınır olarak kabul edildi.
Bu bölüm savaş sonrası Kore’yi, Kayıpları ve savaş sonrası bölgeyi, savaşın sonuçsuzluğunu anlatıyor. Ayrıca son bölümde BM’nin değişen politikalarını ve Kore savaşı sonrası alınan nükleer silahsızlanma kararına odaklanıyor.
7a Savaşın sonuçları – bitişi
7b Savaşın tüm taraflar için kayıpları
7c Savaşın sonuçsuzluğu
7d Savaş sonrası değişen dünya ve BM
Peyzaj Raporu
Giriş
Proje alanı Lüleburgaz’ın kuzeyinde, kır kent ara kesişiminde yer alır. Arazi yakın çevresi tarım alanları ve askeri alanlarla çevrili, yapılaşmamış, genel anlamda kırsal karakterdedir. Alanın doğu ve kuzeyinden geçen Lüleburgaz Kaynarca Deresi ile yol boyunca görünen doğal bitki ve ağaç dokusu bölgenin karakteridir.
Yarışma için verilen arazi üzerinde yabani bir bitki örtüsü hakimdir ve birçok ağaç bulunmaktadır. Projenin bu çerçevedeki amacı, kırsal etkiyi ve ağaçların çoğunluğunu koruyarak sürdürülebilir, az bakım gerektiren doğal bir bahçe yaratmaktır.
Proje alanında ağırlıklı olarak Alyut Ağacı (Cennet Ağacı veya Kokar Ağaç – Ailanthus altissima) görülmektedir. Bu ağaç türü oldukça istilacı bir yapıdadır ve hızlı büyüme eğilimi gösterir. Yaprakları temas ile kötü bir koku bırakabilir bu nedenle daha çok formu ve sonbahar renklenmesi ile ön plana çıkar. Alanda bu türün yayılımının gerekli bakım önlemleri ile kontrol altında tutulması önerilmektedir.
Fikir
Bu anlamda mimari proje ile bütün olacak şekilde bir peyzaj kurgusu üretmeyi hedefliyoruz. Nerdeyse tüm ağaçları koruyarak (kısmen ayıklamalar ile) ağaçların arasına sığışan, doğa ile bütünleşen, kamufle olan bir peyzaj ve yapı fikri bu.
Korunun içinde, ağaçların arasında kıvrılan duvarlar, park ile hem bir sınır hem de bütünlük kuruyor. Bir çeşit yapısal ve yumuşak peyzaj karakteri ile park ve yapı, mekânsal olarak bu fikir üzerine kurgulanıyor.
Koruma
Bu çerçevede, alan içindeki mutlaka korunması gereken ağaçlar dışında kalan ağaçları da ayıklamak suretiyle korumayı öneriyoruz. Bu ayıklama ile birlikte yeniden dikeceğimiz ağaçlar parkın mekânsal karakterini güçlendirecektir.
Bu yeni müdahaleler ile birlikte alanın kırsal, pastoral peyzaj dokusunu, hissini koruyarak içinde ufak temaların olduğu bir park ve ona bağlı bir anma mekânı tasarlamaya çalıştık.
Yapı ve Sert Zemin Peyzajı
Alan girişinde, otoparktan başlayarak yapı girişine kadar uzanan ve alan bölgeleme prensiplerini izleyen az sayıda malzeme kullanmayı tercih ettik.
Bu malzemeler;
Otopark alanları: 10 cm kırma granit küp taş Tören alanı: Park alanı ile birlikte sıkıştırılmış toprak ve ince çakıl
Giriş rampası ve merdiven: Mucartalanmış 15 cm beton zemin. İç mekânda silinmiş beton zeminin devamı olarak kullanılır.
Yapı avlular: Mucartalanmış 15 cm beton zemin. İç mekânda silinmiş beton zeminin devamı olarak kullanılır.
Yapı yeşil çatısı: ‘yoğun yeşil çatı (intensif green roof)’ üzerinde bölgeye has yer örtücüler ve 2m yüksekliğe kadar boylanabilen çalı ve ağaç türleri sedumlarla birlikte yer alacaktır.
Bitki tür seçiminde endemik türler kullanılmaya özen gösterilmiştir. Bölgenin iklim ve toprak özelliklerine göre yazın kuraklığa ve kışın soğuk ile yoğun yağışlara dayanabilecek kanaatkar türler tercih edilmelidir.
Tören alanı
Tören alanı, yapının rampa merdivenlerinin giriş ağzında yer alır. Yer altına doğru inen duvarların önünde yatayda tasarlanmış olan tören alanının zemini sıkıştırılmış toprak ve çakıldır. Tasarımdaki yatay karaktere bağlı kalınarak, Kore Savaşı şehitlerinin isimlerinin yazdığı 6 adet masif granit blok taştan oluşan anıt ve yapıyı saran beton duvarların dış mekâna taşan kolları tören alanını tanımlar.
Park
Park içinde bitkiler için yapılmasını önerdiğimiz ayıklamayı bir nevi bakım işlemi olarak görmekteyiz. Yeniden dikilecek ağaç, çalı ve yer örtücü bitki türleri ile de buradaki doğal dokuyu koruyarak zenginleştirmeyi hedefledik. Bölgede yetişebilen ve bakımı kolay türler arasından bir seçim yaptık.
Park, otopark alanının bir ucundan başlayarak tören alanına kadar devam eden bir patika ile gezilebilir, özel alanlarda vakit geçirilebilir, dinlenilebilir. Bu ring yolu ile parkın içinden geçerken, tanımlanmış odak noktaları ve temalara peyzajın farklı tansiyonlardaki durumlarının içinden ulaşılabilir.
Yumuşak Peyzaj
Mevcut ağaç türleri:
Alyut Ağacı (Cennet Ağacı veya Kokar Ağaç – Ailanthus altissima)
Dişbudak Ağacı (Fraxinus sp.)
Kavak Ağacı (Populus alba)
Çınar Ağacı (Platanus sp.)
Öneri ağaç türleri:
Doğu Gürgeni (Carpinus orientalis) – Dayanıklılık ve form özelliği
Gümüşi Ihlamur (Tilia tomentosa) – Koku ve renk etkisi
Kuş İğdesi (Eleagnus angustifolia) – Koku ve renk etkisi
Öneri çalı türleri:
Çobanpüskülü (Ilex aquifolium) – Renk ve form etkisi
Sarı Çiçekli Yasemin (Jasminum fruticans) – Koku ve renk etkisi
Katran Ardıcı (Juniperus oxycedrus) – Form ve renk etkisi
Yeşil çatı için öneri çalı türleri:
Carex buchananii (Renk özelliği ile ön planda)
Pennisetum alopecuroides
Pennisetum setaceum ‘Rubrum’ (Renk özelliği ile ön planda)
Stipa tenuissima ‘Pony Tails’
Sert peyzaj
Park içinde yer alan yürüme yolları ve tema odak noktaları için sıkıştırılmış toprak ve üzeri ince çakıl kullanımı önerilmiştir. Bu zemin kurgusu, doğal doku ile muğlak sınırlar kurarak korunun içinde olma hissini güçlendirecektir.
Temalar
Park içinde, seyrek olarak doğal dokunun içine yerleşmiş tematik odaklar tasarladık. Bu odaklar peyzajın içine gizlenmiş ya da açıkta farklı tansiyonda alanlar olarak koru içine entegre edildi.
Bu temalar;
1-Anı Duvarı
Tören alanından ulaşılan ilk alandır. Peyzajın içinde çizgisel uzayıp kaybolan duvar üzerinde, Kore savaşına katılmış tüm askerlerin isimlerinin yazdığı, kısmen fotoğraflarla da desteklenen bir anlatıdır.
2-Yeşil oda
Alanın güneyinde yer alan yoğun ağaç dokusunun içinde, Bir düşünme konsantrasyon mekânı olarak kuşatılmış bir yeşil oda kurgusudur. Odanın içinde az sayıda oturma birimi yer alır.
3-Çocuk parkı
İlk akla gelen çocuk parklarından farklı olarak, duvar ve döşemelerden oluşan, zemin ile bütünleşen üç boyutlu bir labirent olarak düşünülmüştür.
4-Su bahçesi
Bir gölet oluşturmaktan ziyade, doğal doku içinde kaybolan su birikintileriyle bir su bahçesi tasarlanması düşüncesiyle hareket edilmiştir.
5-Yeşil amfi ve Kore çıkarması haritası
Topografyanın biraz yükselip alçalması ile kazıdan çıkarılan toprağın da kullanılarak oluşturulmuş bir yatay yeşil amfi. Bir kenarında Türk birliklerinin konumlandıkları ve çarpıştıkları bölgeleri gösteren masif granitten oyulmuş Kore kabartma haritası yer alan, oturup biraz yüksekten anma mekânının çatısına ve parka bakmak için sakin bir yer.
6-Açık kütüphane
Sergi içindeki avludan da ulaşabileceğimiz parkın sakin bir köşesinde açık bir okuma alanı olarak tasarlandı.
42 yorum
Troya müzesindeki başarıyı göremiyorum. Hatta o başarıyı ilham perisine bağladım:
1-Ağaçları korurken ”ayıklamak” nedir? Hiç etik değil bu kelime. İnşaatçı kafası…
2-Mevcut ağaçlar endemik değil, öneriler değil, çalılar ”kırsalın turistik mimarı” şeklinde yine sallama, popülizm, pornoculuk…vs. adına ne derseniz.
3-Yeşil çatı koyunca çevreci olunmaz. Böyle önerilerde girift detay çözerseniz çevrecisiniz derim. Yeşil çatı koyan adam 10luk granit küptaş ile otopark düzenliyor. Ne yapacaksınız, hamam mı işleteceksiniz mermerden?
4-Kitap okumamazlık, meraksızlık, heyecansızlık: ”eski projelerin tekrarlayan idealizmi” çamuruna saplanmak. Köstebek değiliz arkadaş, yeraltına gömmenin bir boyutu var.
5-Barış ve kardeşlik gibi kavramlar ne kadar değerlidir bilir misiniz? Bazı kavramlar topluma, insana ”ışık” verir, ”renk” verir, ”huzur” verir, ”ferahlık” sağlar, ”ahenk” katar. Kamuoyu zaten yok bu yapıda, eh ideoloji de fakirleşmiş Dünya’da, bari mimarlığın binlerce yıllık anıt koyma idealizmi ile şöyle ortaya bir ”FİKİR” atsaydınız, insanlığı ”YÖNLENDİRSEYDİNİZ” yahu.
6-Zaha ”HADİDİZM” yüzünden iyice biçimcilik arttı. Eskiz düşüncelere yön verirdi, siz projeden sonra eskiz yapıp düşüncenize ”NEDEN” bulmaya çalışmışsınız. İmgelerin esiri tüketici zeka… ”Ben neden bu beden içindeyim?” sorusunu sormuş ”İŞÇİLİK” ve yani ”MİMAR” olamamışlık: imar edememezlik, yaratıcılıktan uzaklık, çaresizlik…
Elbette Troya Müzesinde de biçime yönelik bir ESARET gözüküyor ama en azından ”idealizm” tam da en güçlü noktasından yakalanmış. ”Benim bir kimliğim var” diyor yapı. Yaratıcı ışık yayamıyorsanız bile bu elektriği kaybetmeyin derim yoksa ülkemiz bir fırsat kaçırmış olur.
İsim geçmişiyle o kadar başarılı ki insan eleştirmeye çekiniyor ama üzgünüm kabul etmek lazım; olgunlaşamamış bir fikirden öteye gidememiş.
60 sayfalık bir kitapçık var ama yarısı birbirinin aynısı eskizler, tutarsız bir saçak, tutarsız saçak altında yüzen, daha tutarsız “yüzen program parçaları ve taşıyıcı ayaklar”…
Rapor o kadar romantik bir dilde yazılmış ki tıpkı eskizler gibi çok bir şey anlatmıyor ama “şık” duruyor. Jürinin raporu projeyi anlatmakta daha başarılı. Jüriyi de tebrik etmek lazım tabii, çok zorlanmışlar birinciliği vermeye ayrıca “işlevi gömmek” maddesini de şartnameye eklemeleri gerekirdi.
Bir de Lüleburgaz’dan Seul’e aks çekmek nedir yahu! Üzücü…
Her projede emek var, deneyim var, beceri var bu sarfetmişlik karşısında aynı hassasiyetle yorumda bulunmak gerekir.
Biraz sakınarak biraz da yayılarak konumlanmış, böylece kapalı mekan da dolaşım kurgusu için elverişli hale getirilmiş. Yer altına yerleşerek yer üstünde kütlesel etki azaltılmış ve aranan dinginlik sağlanabilmiş.
Kontrollü aydınlık ile mekan dramatize edilmiş.
Çok doğrultulu tasarlanmışlık bir bütünsellik sunuyor ve bir o kadar da mekânsal etki netleşiyor.
Yer kabuğunu tasarımın parçası olarak kullanmak müellifin ısrarcı olduğu bir yaklaşım, bu projede de nitelikli bağlamlarla bu uygulanmış, önerdiği mekan için tutarlı bir tercih. Emeğinize sağlık
İlk yorum eleştirmek mi, yoksa hırpalamaya çalışmak mı?
Deneyimi olumlamışız ve emek ise zaten bir hak olarak eleştirilemez. Ancak bu işte bir beceri göremiyorum. Nitekim bu portallarda deneyim ve emek değil, beceri paylaşılır ve değerlendirilir. ”Oldukça emek harcamışsınız, pek de deneyimlisiniz” gibi ifadeleri kullanmak ise zaten gereksiz… Ben yorum yazarken bir emek harcamıyor muyum veya bir deneyim göstermiyor muyum? Bu perspektiften bakınca sizin eleştiriniz de kendinize dönüyor, bana bir saygısızlık oluşturmaya başlıyor, yanılıyor muyum? Sizin için kabuklar, bütünsellik, tasarlanmışlık, kütlesel etki olarak biçimsel bakış önemlidir. Ancak benim için yüksek beceri doku transferi, organ nakli, gen alışverişi değil; yepyeni bir vücut ve canlılık koyabilmekten geliyor. Biri idealizmin zanaatı, diğeri materyalizmin sanatı ama ben bu ikisini de görememişim, haklı sebeplerimi de sunmuşum, neresi saygısızlık?
Yarışmadan çıkarılma riskine rağmen raporda el yazısı kullanmak büyük cesaret 🙂 keşke isim-soyisim yazıp, imza da atsaydınız paftalara. Güzel proje elinize sağlık.
Ben kendi adıma başaralı bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
Açıkçası bir “anıt” yarışması olduğu için bizimde aklımıza gelen fikir bir sembol oluşturacak ve duruşuyla, kente dokunuşuyla insanlara kendini hatırlatacak bir yapı tasarlamaktı. Fakat yaklaşımınızdan gözlemediğim “keşke hiç yaşanmasaydı ve keşke hiç böyle bir yapı hiç tasarlanmasıydı” tutumu yani bir anlamda savaşın övünülecek bir şey değil aksine utanılacak bir şey olması gerçekliği yapıda çok iyi vurgulanmış.
Bununla birlikte tasarımcının; ülkemizde ve dünyada savaş alanlarını ve buradaki hikayeleri de iyi gözlemlediğini düşünüyorum. İç mekan görsellerinde malzeme ve ışık etkisiyle hem kendini bir sergi alanı olarak işlevsel yönde iyi ifade eden, hem de aynı etkiyle yarattığı kasvet duygusu sonucu aslında buradan ayrılma hissi yaratan mekan; sanırım bu çelişkili nedeniyle dinamik bir kurguya sahip oluyor.
Tasarım yaklaşımındaki tavrın romantik değil; fenomenolojik olduğunu düşünüyorum. Bu sayede hem kendine bir aidiyet arayan; sergi duvarı ile tanımlanan girişi bulunduğunda ise kendini iyi bir biçimde anlatan bir yapı elde edildiğini anlıyorum.
Umarım tasarımınızı ve yaklaşımınızı doğru algılamışımdır. Tekrar tebrik ederim.
raporda bahsedilen barışçıl duyguyu, karanlık hollerden mi , insanın üstüne gelen duvarlardan mı edindiniz? güçlü peyzajı dışında, mimari yaklaşım olarak herhangi bir parselde referanssız tasarlanmış bir proje gibi duruyor maalesef..
Bişi dicem: Kolokyuma gidecek misiniz.
Ben de bişi dicem: İnsanlar projenin kritiğini yapıyorlar. Yarışmaya katılanlar ya da katılmayıp takip edenlerin tamamının Lüleburgaz’a, kolokyuma gitme imkanı yok. Bu platformun amaçlarından biri de tam olarak bu olsa gerek ki paylaşılan gönderilerin altında yorum yapma alanı var.
Komik bir durum gözüme çarptı. Mevcut ağaç türleri ve önerilen ağaç türlerini paylaştığınız bir görsel var, tamam gayet iyi. Ayrıca iki adet kötü ağaç eskizi yaptığınız görseller var, ve o eskizler diğer paftadaki ağaçların hiç birini anlatmıyor. Öylesine ağaç mı çizdiniz paftaya 🙂
Kasvetli ama Romantik değil, fenomenolojik ama fenomen bir şeyin aidiyetlik araması?? Fenomen olan şey aidiyetlik değil temsiliyet gösterir. Sen onun koşullarına ”ait” olursun veya ulaşamazsın. Mesela ”kasvet” de bir ”aşırı his” olarak estetik romantizme işaret eder. Ayrıca kamusal bir yapıda fenomenolojik tavır, kamuyu hiçe sayıp subjektif olmayı gerektirir. Mesela kasvetin toplumsal hafızadaki derinliği, unsuru veya öğesini getirip sunmaktır ”toplumsal fenomenolojik” tavır. Yani şu söyleminiz ile direkt projeyi imha etmiş oldunuz… Kısaca lütfen kitap okuyunuz, kavram sallamayınız… Ben de bir şey diyeyim, gelirim el yazılı ”dilekçeyi” rapor diye sunmayı ”idari dava” konusuna dönüştürürüm, can acıtırım. Direkt ”iptal” davasıdır bu ve yarışma fesih edilir. Ancak gerek duymuyorum, girmediğim bir yarışma, girsem de gerek duymazdım, jüri utansın derdim, bana ne…
ben de jüri utansın diyorum başka da bir şey demiyorum.
bişi dicem diye başlayan dil.. yazık..
kolokyuma gelmek mi asla!!!!
bende BİŞİ DİCEM:
Bu proje ofisin kendi yorumudur, ödül ise jürinin taktiridir. Elbette eleştirilecek fakat sürekli bir karşı çıkma çabasını doğru bulmuyorum. Bir beyefendinin projeyi fenomolojik olarak değerlendirmesi de kendisinin projeye layık gördüğü düşünceleridir. Belki de diğer bir beyefendinin dediği gibi zorlama kavramlarla yorum yapma çabasıdır. Olabilir… Haksız yorum yapılmaması düşüncesindeyim, yarışmadan ve projeden kopuk tartışmalara gerek yok. (kitap oku, kavram sallama gibi…)
Yahu değerlendirmedeki gerekçeler hatalı. Kasvet x romantizm, aidiyet x fenomenoloji TAM uyuşmazlığı var. Sizin anlayacağınız şekilde: elmaya armut demiş. Kabul edip yiyelim mi?
+Arkitera bazı soruları cevaplamalı çünkü konuştuğum insanların TAMAMI kendisini ”LOBİCİLİK” ile suçluyor. Oda da dahil buna, ki Oda demek idare-Devlet demek. Eh bu yarışmaya itiraz da yüksek… Mesela bu benim penceremden görünen yüz:
1-30 Ocak 2019 Tarihinde bu yarışma sonuçları ilan edildi.
2-Yarışmayı kazanan ekip jüriye (İdareye) el yazılı dilekçeyi rapor diye sunmuş.
3-Kanunen SUÇ (yasak bile değil, mevzuatı açıp bakınız). İdare bunu bilir.
4-Kazananların eski bir işi BİR GÜN ÖNCE burada 29 Ocak 2019 Tarihinde yayınlanıyor.
5-Bu iş Ekim 2018 ayında ikmal ihalesi ile tamamlanmış. Yani çoktan ”bitmiş” bir iş.
6-Tamamlanıp açıldığı gün gidip incelemen ve burada yayınlaman etikti.
7-Bu kazananların bu eski işi ise yine bir MÜZE ve yine bir KAMU binası.
8-Oluşturulan sayfa düzeni de güzel ve planlı. İsme basınca işleri dökülüyor.
9-Yani hem jüriye öncesinde referans, hem yarışma sonrası kamuoyuna reklam. Temiz iş…
SORULAR:
1-Bunların hepsi bir tesadüf mü?
2-Bu ekiple organik bir bağınız var mı ve bu ekipler size bir reklam ücreti ödüyor mu?
3-Jüri üyeleri ile yarışma sonuçları öncesi bir temasınız var mı?
4-Jürinin toplanma günü mekanda bulunduğunuz iddiası var, bu doğru mu, doğru ise neden oradaydınız?
Gayet basit sorular.
Yorumları silmek veya özelden cinnetli-atarlı yazmak gereksiz.
Benim için deli diye algı da yaratıyorsunuz güzel, eğlenceli ama milletin aklında bu sorular var. Onlar da mı deli? Camooon!:))
Ne içtiğinizi bize de söyleyecek misiniz.
Hala aynı taktik. Sus, hakaret et, hakaretlere müdahale et, konuyu kapat, her şey unutulsun, fırsat kolla, saldır. Ne içiyorsanız söyleyeyim boğazınıza takılır, aman he
Azat hocam siz kendinizi tüketmeyiniz, zamanında Erbaa’da olan bulanıklığın bir başka çetrefillisi var gibi. Ne bir ciddi cevap, ne bir açıklama ne de tatminkar bir bakış açısı bulamazsınız, bulamayız. Bu platformdan da, bu camiadan da, bu zihniyetten de bir halt olmaz. Üzgünüm.
Sayın Azat Yalçın’ın yazdıkları cevap verilemeyecek kadar yersiz eleştiriler olduğunu, yarışmayı uzaktan takip eden birisi olarak ben dahi anlıyorum. Cevap verilmemesi de normal gibi. Ama ben bildiğim kadarıyla bir kaç noktada genel olarak bilgi paylaşıyım. Sayın Azat Yalçın’a karşı verilmiş bir cevap nitelği taşımadan.
1- Müellif’in eskiz ile yarışma tesim etmişliği dahi vardır. Eskizi projeden sonra yaptığı iddiası yavan ve boş. Yazı konusunda ise yarışmaya eskizdeki yazıları silerek göndermesi gerektiğini bilir. İssu sitesindeki raporun yarışmaya gönderilmediğini , sadece yarışma sonuçlandığında incelemek isteyenler için hazırlandığını düşünmüştüm ben ilk gördüğümde. Burada birkaç kişi yazınca şaşırdım, Yarışmaya gönderilenlere bakmak lazım işin esası. Bulanıklığın giderilmesi için.
Eskizlerde dışarıdan çizilen perspektiflerdeki saçağın algısını görsellerde göremedim açıkçası. Bu da proje için bir eleştiri.
2- Troya ile ilgili en son çıkan haber Kalebodur gezisi ile haber yapılan konu. Yakın zamanda oldu zaten. Bu yarışması ile bağlantı kurmak yersiz. Kibar bir tabir ile “yersiz”. Çünkü insanları zan altında bırakan bir konu bu. Kalebodur firması da bu yarışma için o etkinlği yaptı mı diyeceğiz. Kalebodur da aynı etkinliğin videosunu 25 ocakta yayınlamış. .Sunucu da Cünet Özdemir. O da paydaş o zaman vs.
3- Troya müzesi açıldığında da haberi var zaten. İnşaat aşamasında da.
Yarışma, jüri, arkitera ile alakalı ise bu öküz altı buzağı arama çalışmaları yüzünden, şu anda yılda 3 – 5 yarışma açılır durumda. Bu da ayrı bir not.
İzninizle durumu meczupluk olarak nitelendirmek istiyorum. Bu meczupluğa cevap vermek gibi bir niyetim de yoktu aslında ama Azat Bey’in yazdıklarını Facebook’ta ciddiye alanları görünce bir açıklama gerekti.
Öncelikle aşağıda yazılanların tümü düpedüz saçmalık. Bu şekilde davranan birisinin akli yapısından şüphe etmektense bir şeyler içtiğini düşünmek isterim. Çünkü ne benim ne Arkitera’nın yazılan konularla zerre ilgisi yok.
Şuracıkta anlatmıştım: https://goo.gl/THk5Ru ö günden itibaren yarışmalar alanı ile olan ilgimi bitirdim. Yarışmalarla ilgilenmiyorum. Bana şu yarışma var destek olur musunuz dendiğinde, hayır bıraktım diyorum. Onlarca var, sadece bu yıl -üzerinden geçen 2 seneye rağmen- yine 3 tane konu var. Ama ben yokum. Dolayısıyla yarışma konuları ile, projelerle, kolokyumlarla ilgilenmedim bu ana dek hiç.
Kaldı ki ben zaten Arkitera’daki tüm görevlerimi de 3 yıl kadar önce bıraktım, https://goo.gl/Gao54y için çalışıyorum, orada neler yaptığımı görebilirsiniz.
Ve kaldı ki bu yarışma benden şikayet ettiğini söylediğiniz Mimarlar Odası organizasyonu.
Ve kaldı ki Resul Saraç’ın -yarışmalarda kazanamamaya alışamamak çok kötü bir şey- Erbaa Yarışması örneği, Kenan Güvenç’in bana yıllarca saldırmasına neden olan örnek. Onunla da hiçbir ilgim yok. Arkitera’nın da hiçbir ilgisi yok. Bunları anlatmak çok aptalca ama yapacak bir şey yok (Ben ortama dedim demeyin, hemen ardından olunca öyle olmuyor bu işler.)
Erbaa ile de Lüleburgaz Kore ile de ilgim yok.
Azat Yalçın’ın el yazısı rapor dediği, müellifin teslimden sonra ISSUU’da yayınladığı yarışma dökümü olsa gerek. 1. Ödül sahibi Ömer Selçuk Baz bu hatayı yapmayacak kadar iyi bir yarışmacıdır.
Ha sonuçlara ve jüriye gelecek olursak:
– Jüriden 4 kişiyi tanıyorum, hatta Aydan hoca Arkiv’in ilk danışmanı Boğaçhan da ilk Genç Mimar Ödülü sahibi.
– Ödül grubunun tamamı çok yakın arkadaşım. Mansiyonların 4’ünü çok iyi tanıyorum.
– Jüriden belediye başkan yardımcısını tanıyorum.
– Bu yarışmaları açan Emin Başkan’ı tanıyorum hatta 10 gün önce telefonda konuştuk.
– Arsayı yarışma açılmadan 1-2 sene önce gördüm, yarışmanın açılacağını da biliyordum, hatta bu yarışma için başka bir jüri de önermiştim.
Arkitera Truva Müzesi’ni yayınlamışmış… Bu sene Truva yılı. Kültür Bakanlığı uzun zamandır ilk kez güzel bir bina yaptı. Yarışmayla Yaptı hem de. Yeni bitti.
Azat Yalçın Bey takılmasın diye yayınlamamamız gerekiyordu sanırım. Hatta Selçuk Baz bana binayı gezdirdi, onu da gezmesemiydim acaba.
Reklam ücretiymiş. Ya bi git ya.
Yorumları silmekmiş. Bu yazdıklarım zaten gereğinden fazla değer veriyor. Silmekmiş. Umarım utanıp kendiniz silmezsiniz.
Ama bir şey söyleyeyim: Yarışma sonuçları resmi olarak açıklanmadan yarışmacılar internette paylaşım yaptı. Bu yarışmalarda ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Yarışma ortamı ve İdareler bu basit meseleyi çözemedi. Yarışmayla Yap aktif olsa idi bu paylaşım olmaz, olursa da pişman olunur bir dahakine olmazdı. (ÖNEMLİ NOT: HİLE DÜŞÜN DİYE YAZMADIM ARKADAŞ, HİLE VAR YOK DEMEK DEĞİL BU YÖNTEM HATALI DEMEK)
”Yarışma, jüri, arkitera ile alakalı ise bu öküz altı buzağı arama çalışmaları yüzünden, şu anda yılda 3 – 5 yarışma açılır durumda. Bu da ayrı bir not”
Yarışmalar-Jüriler-Arkitera f fonksiyon gibi çalışıyor sanırım yarışmaların daha çok açılması için? Özrü kabahatinden büyük denir ya, işte bu.
Zihinaltı öyle dolu ki biri buranın patronu hakaret ve tehditte bulunuyor, diğeri hizmetkar ”yersiz” lafı ile ayar veriyor, SANIYOR.
Mimarlık Fakültesine SAYILSALDAN loto ile girenler göremez ama geçmişi GÜZEL SANATLAR olan insanlar ŞAK diye anlar eskizin önce veya sonra çizildiğini.
Aklınca muhatablık-nitelik üzerinden cevap vermiyorlar.
Siz bu site üzerinden dolarlar düşlerken biz dalga geçiyorduk, ”sivil toplum kuruluşu GİBİSİ ne yav?” diyorduk. Meğer o gibilik zaten cevap. Yıllar geçti, koca sözlüklere bile siteniz için BU TANIM girdi. Bir taraf kaldı SİVİL TOPLUM, diğer taraf oldu GİBİ ve hopp… Neyse, konuşturmayın isterseniz, biz GİBİLERDEN olmadık, hep netiz, cevap vermeseniz de olur
Ömer Bey maşallah hazır böyle içli dışlısınız, Lüleburgazdan ver elini Kırkpınar deyip bir güreş tutsaydınız? Arkadaş bu nasıl bir el ensedir? 3 sene önce Arkitera’da yönetimi bıraktım diyorsun ama jüriyi tanımalar, dostluklar, yarışmacıları bilmeler, başkanla öpüşmeler, ARAZİYE BAKMALAR. İşaret parmağınla yerini gösterip ”Dünyanın en büyük Kore Müzesini yapalım” da dedin mi? ”Benim belediye başkanım, benim jüri heyetim, benim yarışmacı arkadaşlarım, benim emniyet müdürüm….” diye sıralarsan seni kesin siyasette görmek isterim, bravo!
Bu ifadelerden sonra tabiki artık ”reklam geliri” demem. Maşallah derim.
Sizin gibi akıllı olacağıma meczup olmak ile gurur duyarım, hiç gocunmam, SAĞOL kardeşim.
“Yarışma, jüri, arkitera ile alakalı” kısmı Ömer Yılmaz paylaştığı videoda anlatmış. Yarışma açılması için uğraşan birisinin yarışmalardan nemalandığını düşünmek ağır bir eleştiri.
Ayıp bence.
Hep aynı ekipler ödül alıyor diyerek öküz altında buzağı aramak.
Eğer bunun gelir getiren bir sistem olduğunu düşünüyorsanız, buyurunuz yapınız. Şu an piyasalar da sakin zaten. Kurun benzer bir sistem, oluşturun paydaş ekiplerinizi, paylaşın ödülleri. Buyurun meydan boş. Bekliyorum çalışmalarınızı.
Yarışmayla yap organizasyonu 2013 lü yıllarda çalışmaya başladı. Öncesinde yarışmalara baktığımızda, şu yarışmada ödül alan ekiplerden öncesinde de ödüller aldığı görülebilir.
Azat Yalçın’ı kendimce sessize alıyorum. Patron-hizmetkar diyecek kadar çirkinleşmiş birisinin varlığını kabul edemem.
Yarışma açılması için uğraşmak? Yahu bunu herkes istiyor, koca Oda başkanı söylüyor, olmuyor, Ömer Bey uğraşıyor ve oluyor. Keşke öküz altından buzağı çıksa, konuştukça fil oldu.
”Siz yapın da kazanın” kardeşim benim hayatımda başkalarının emeği üzerinden kar etmek olmadı. Bugüne kadar onlarca işten atılmış arkadaşımın davasına baktım, dilekçelerini yazdım, işine döndürdüm, hatta bazıları tanıştı ve evlendi, yuva kurdu. Hiç para kabul etmedim, istemedim. Vefa, dostluk, bakıştaki o hürmet benim karnımı daha çok doyurdu. HAKKI OLAN İŞİNE DÖNMESİNE YARDIM ETTİM DİYE HAK ÜZERİNDEN KAYMAK İSTEMEDİM.
Aynı yarışmacılar zaten öncesinde ödül almış, e biz farklısını mı dedik? Güzel sistem, aynı yarışmacılar işte.
Yav tamam çirkin de biz olalım, deşarj olun hakaretlerle, rahatlayın
Eğer para kazanılacak bir iş olduğunu düşünen varsa buyursun, yapsın. Yaptığı zaman para kazanılmayacak bir iş olduğunu görür.
Bunu anlamak için okuduğunu anlamak ve çirkinleşmemek lazım.
Para kazanma derdi olmadan yapın. Yakınınızdaki kurumların yarışma açması için çabalayın. Türkiye geneli değil. Yakınınızdaki kurumların. Buyurun. Haberleri bekliyorum. Sadece işkembeden atıp tutmak ile olmaz.
Mimarlar odası da genelde böyle yapıyor. Yarışma açılmalı diyor ama hiçbir kurum ile görüşmez yarışmaları anlatmak için. Kendi de yarışma açmaz.
İlk yazdığım yorumda eleştirilerin ne kadar yersiz olduğunu dile getirdim.
O konularda “hayır böyle değil” diye bir söz varsa buyurun, yazın.
Müellif’in eskizleri ile de oluşan kütle arasındaki ince farklılıklardan, eskizdeki yazısında vs eskizi önceden yaptığı anlaşılıyor. Ben sonradan eskiz yapsam bilgisayarda hazırlanan görselin üstüne eskizi koyar, en güzel mimar yazısı karakterlerini kullanarak yazardım. Karalama ile yazı yeni tasarım yaparken, hızlı yazmak için çıkar. Eskiz ile tasarım yapanlar bilir.
Güzel Sanatlar geçmişine yazık olmuş. Diplomayı yırtabilirsiniz.
En çok da insanları gerizekalı yerine koymanızı seviyorum.
3 Sene önce bu işleri bıraktık deyip bu sene yarışma arazisini belediye başkanı ile gezmek,
bilgisayar çıktısının üzerinden elle çizimi benim anlattığım ile karşılaştırmak…
Eskiz SOYUT analizdir, kesit detay ve hatta FORM ”üretecek” kadar SOMUT ”veri” sağlamaz.
Analiz – Veri. Soyut-Somut. Eskiz-Resim. Farklar…
Bu yarışmacı SOMUT VERİ ÜRETMİŞ eskiz diye sunduklarından.
Yani projesinin RESMİNİ ÇİZMİŞ… Neyse, yaz kenara, işine yarar bunlar kullanırsın, cehaleti alır
https://goo.gl/YasYYh
Sayın Ömer Bey, yazdığınız neredeyse tüm metin, burada bir takım şeyleri eleştiren, bir cevap arayan, belki de hakkını savunan insanların şahsına yönelik saldırılarla dolu. Kişiliğinize dair çok ağır ithamlarım mevcut fakat bunları burada yazılı beyan edip sizin seviyenize inmeyeceğim.
Azat hocam siz de gülüp geçin bence üç yaşında bir çocukla muhatabız, tartışmaya değmez. Ayrıca iddialarınız bence de abartıya kaçıyor ama bunlara cevap verebilecek aklı selim bir insan çıkar diye ümit ediyorum.
:DDDD
https://goo.gl/VRgq75
bak önceden diyeyim Emin Beye çok daldırmıyorsun he
Neye cevap vermediğimi de söyleseniz Resul Saraç?
Ömer Yılmaz, önce üslubunuzu düzelteceksiniz, sonra özür dileyeceksiniz (aptal, meczup vs. için), belki sizi tekrar ciddiye alıp cevap verebilirim, vermeye de bilirim.
“Ve kaldı ki Resul Saraç’ın -yarışmalarda kazanamamaya alışamamak çok kötü bir şey- Erbaa Yarışması örneği, Kenan Güvenç’in bana yıllarca saldırmasına neden olan örnek. Onunla da hiçbir ilgim yok. Arkitera’nın da hiçbir ilgisi yok. Bunları anlatmak çok aptalca ama yapacak bir şey yok (Ben ortama dedim demeyin, hemen ardından olunca öyle olmuyor bu işler.)”
Yeniden okudum sizinle ilgili yazdıklarımı: Eğer proje vermediyseniz de bunları yazıyorsanız özür dilerim. Verdiyseniz haklıyım.
Erbaa ve bu yarışma ile ilgili olarak beni ve Arkitera’yı töhmet altında bırakan yorumunuz için siz özür dilemezsiniz. Ben alışığım. Şunu yazmıştınız.
“Azat hocam siz kendinizi tüketmeyiniz, zamanında Erbaa’da olan bulanıklığın bir başka çetrefillisi var gibi. Ne bir ciddi cevap, ne bir açıklama ne de tatminkar bir bakış açısı bulamazsınız, bulamayız. Bu platformdan da, bu camiadan da, bu zihniyetten de bir halt olmaz. Üzgünüm.”
“Eskiz ile form çıkmaz”
🙂
Hiç eskiz yapmadığınız belli.
Ben öğrenci iken yaşlı, odtü mezunu bir mimarın yarışma projesine yardım etmiştim.
Eskiz ile hazırladığı, ölçekli eskiz ile planlarına kadar çizdiği projeyi bilgisayara geçirmiştim. Fonksiyonu da çok geniş ve detaylı bir yapı idi.
Burada da eskiz ile detaylandırılmış bir proje.
Hatta hiç bilgisayarda çizilmeden teslim edilen yarışma projesini de ekleyelim.
https://goo.gl/W7PWkg
siteye üyelik ile giriş yapılıyor. Açımazsa özel sitelerinde paylaşmış, kendi içlerinde site kurmuşlar, oradan yarışmaları paylaşıyorlar demeyin sonra 🙂
Ömer Yılmaz, ben arkitera’ya ve ya şahsınıza herhangi bir suçlamada bulunmadım. Yine belirteyim ki arkitera’yı sizden ayrı tutuyorum ama sizi ciddiye almam, tarzınızı biliyorum.
Erbaa’da derdim Jüri başkanı ve onun ekibinin ödül almasıydı ve kimse bununla ilgili açıklama bile yapmamıştı. Buradaki bulanıklık olgunlaşamamış bir projenin birinci olması ve yine ne müellifin ne jürinin ne de aklı selim mimarlarımızın hiç bir açıklama yapmamış olması.
Benim derdim mimari tartışmalar yapabilmek. Evet kazanamadık ama alışamadık da kazanamamaya haklısınız. Çünkü yarışmalar bir deneyimdir bizim için, önümüzde uzun yıllar var illa ki kazanacağız ya da kazanamayacağız, çok önemli değil. Üzücü olan kısım yarışma sonrası mimari tartışma platformu bulamamak. Burada iki kelam bir şey edelim diyoruz, ne aptallığımız kaldı ne meczupluğumuz. Psikolog linki yollamak nedir yahu!
Size veya Azat Beye aptal demedim, dikkatlice okursanız kendime yazdım onu. Meczupluk konusunda olduğum yerdeyim. Sağlıksız buluyorum Azat Bey’in yazdıklarını.
Bir meseleyi doğru düzgün tartışmak için konuya dikkatlice girmek gerekir. Eline silahını almış dan dun nereye laf söylediği belli olmayan birisinin yazdıklarının hemen arkasından onu destekler nitelikte yazarsanız yazdıklarınız kendi bağlamı dışında okunur, doğal olanı bu.
Mimari tartışma istiyorsunuz ama bir halt olmadığını iddia ettiğiniz bu platformdan bekliyorsunuz. Bu platform sizsiniz, benim, Azat Bey, jüri. Biz buyuz.
Faruk Ozgokce sen sayisaldan loto oynamaya devam et, guzel sanatlar boyunu asar.
Her elle karalamayi eskiz sanma, her beyaz sakalliya dedem diye sarilma derim.
Eskiz ile proje ureten biri RESIM cizmistir. Proje, resim, sekil…vs bunlarin hepsi somuttur.
Eskiz soyut (his, kavrayis, algi) yansimadir. Ya neyse sana 1.sinif dersleri anlatacak vaktim yok, git oku bastan
Omer Bey bir gun elin muduru bana o.cocugu diyordu surekli. Ses kaydi almistim. Dedim hakaretlerin bittiyse kaydi kapatayim da gideyim savciliga. Dedi yok kendime o.cocugu demistim. Halbuki kaydi kapatmamistim, boylece eurovisiona gonderdim savcilik yerine:))) neden bilmem aklima geldi iste.
Bak bir doktora gorun ama uzuldum haline. Aptal gorme kendini, duzelir elbet.
Sen ki 3 sene once bu baskanliklari birakmis ama gecen sene arazide kesfe cikmis bir degersin, sen olmasan yarismalar olmaz.
Yarin oburgun birileri sorar arastirir gercekler cikar ortaya bu mezcupta yayinlar rezil olurum diye doktun icini, rahat ol artik tamam
Eskiz ile ilgili konuyu uzatarak, Azat Yalçın’ın yazdıkları ile daha çok gülmek isterdim ama bu kadar komedi yeter.
40 tane yorum var. Toplamının mimarlığa katkısı sıfır. Yine sosyal medya gündüz kuşağı reality show tadında. Gerçekten bu ülkede bulunan mimarlık topluluğuna her şey müstahak.
Mesela siz hiç gördünüz mü yapılan önemli bir ameliyatın videosunun altına ” yalnız hocam giydiğiniz terlikler bakanlığın hijyen kurallarına uymuyor” diye bir yorum? Ya da bir davayı tartışan avukatların kazanan taraf için ” bu adamın adı var diye hakimler ses edemiyor” dediğini. Mesele burada mesleğin onurunu korumak olmalı.
Bu yarışmanın bir sürü asil-yedek jüri üyesi var. Raportörleri v.s. var. Hepsi mi aynı anada hata yaptı. Diyelim ki yaptı sonuçta her biri insandır. Verirsin dilekçeni cevap istersin. Tatmin olmazsan gidersin savcılığa suç duyurusunda bulunursun. Bunların da hiç biri beni ilgilendirmez.
Sürekli bir bağcıyı dövme derdi var. Bu proje özelinde ya da ödüle layık görülmüş projelerde; belli ki jüri bir değer görmüş ve ödüllendirmiş bunu tartışalım. Yapmaya çalıştıklarını yapabildiklerini ya da yapamadıklarını konuşalım. Sen tutarda bir mimar olarak tartışma zeminin mimarlık dışına çıkarırsan; mimarlıktan bir haber müteahhitti gelir “iki çizgi çiziyorsun sanki çok iş yapıyorsun” der; tutar siyasetçinin biri “dikey mimari fıtrata ters”der. Kimse doktora, avukata ya da mühendise işini öğretmeye çalışmazken; herkes kendince mimar bu memlekette. Sebebi de bu dahil; aşağıda bulunan yorumlar ile gayet açık ortadadır.
Sayın Taner Keskin yorumunda haklıdır. Herkes kolokyuma gidemeyebilir bu sebepten bu gibi platformlarda proje tartışılabilir. Zaten biz projeyi tartışsak (yani durumu ithamlar – müdafaalar olarak değil anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik görüşler olarak ele alsak) burada müellifler ve jürilerden de cevaplar bulabiliriz. Bu sağlanamadığı için Sayın Ömer Yılmaz (üslubu hiç umurumda değil) kolokyuma gidecek misiniz diye sormuştur ki sosyal medyada ulaşılamayan bu tartışma zemini orada çok net oluşturulmaktadır. Zaten kolokyumu amaçlarından biri de budur.
Açık platform herkes özgürce dilediğini söyleyebilir ama bu söylem temelinde mimarlığı anlama-anlamlandırma olmalıdır ki; gerçek bir mimarlık duruşundan ve meslek etiğinden bahsedebilelim. Burada tartışacaksak eğer mimarlığı tartışalım. Katılan yüzlerce proje var. Her proje arkasında kendini anlamayı-anlatmayı arzulayan bir fikir var. Bu enerjiyi ödül alamamış projeleri de değerlendirerek harcayalım. Zamanında Resul ile girdiğimiz yarışmalarda mail atıp elenmiş projeler içinde yorum istemiştik. İşte elimizde fırsat var. Jürinin sonuçta sınırlı bir zamanı var. Ama onların yapamadığını biz yapalım. Her projeyi değerlendirelim tartışalım konuşalım. Haklı olmak için değil farlı bir fikri ortaya çıkarmak ya da değerli olan ve kendini ifade edememiş olana yol göstermek için tartışalım. Zordur fakat faydası bu tartışmalardan kesinlikle fazladır.
Vesselam…
Azat Bey’in yarışma koşullarının ihlali olabilecek nitelikteki sözde tesadüfler için sadece şunu söyleyebilirim: Herkesten her şeyi beklerim, ama bu yaptıklarına ispat olmuyor tabi. Anlaştığı kargodan teslim fişi alıp, 3 gün sonra teslim yerindeki ilgili kargo şubesine kendi götürüp veren yarışmacılar duydu bu kulaklar! Hem de kendi ağızlarından YÖNTEM! önerisi olarak. O 2 veya 3 günün yarışma için ne denli kıymetli ve sonuç değiştirebilecek kadar etkili bir zaman olduğunu da pekala yarışmacı ekipler bilir. Bu ve benzeri durumlarda kul hakkı değil mi bu deyince de yaygın cevap: Herkes yapıyor! Eminim bu kişilerin ebeveynleri de rüşvete teşvik diyerek işlerini yürütüyorlardır. Adalete çan eğrisi getirmeye çalışan bir toplumuz, iş etiği konusundaki bu serzenişler hiçbir yere varmaz maalesef. Herkes kendini düzeltsin, yeter bence.
Eskiz konusunda da fakülte fakülte dolaşmaya gerek yok. Eskiz düşünsel bir süreçtir burası net. Sonuç ürüne ise sürece olan katkısı itibariyle doğrudan ya da dolaylı veri sağlamış oluyor. Fakat projedekiler daha çok birinin özgün karakalem çalışması… Eskizde sonuç ürüne dair bu kadar nokta atışlar yapılmaz. Adam da zaten ben eskiz yaptım dememiş. Öyle dese de eskiz olarak kabul etmem ayrı. Projesini böyle ifade etmek istemiş, yapmış. Akıllıca bir iş yapmış ayrıca. Yeteneğini kullanarak bilgisayarda zaman harcamak yerine daha estetik bulduğum ve hızlı olduğunu tahmin ettiğim bir yöntem seçmiş. Herkes yapabilir, şartnamede ifade tekniği olarak da serbest (el yazısı olmadığı müddetçe tabi), Ömer Selçuk Bey için asıl handikap daha önce bu yöntemi kullandığı için çizim dilinin tanınabilecek olması. Dikkatli ve yarışmaları takip eden bir jüri, şüphe ederse önceki çalışmalarına bakıp karşılaştırır ve anlar, açık söyleyeyim. Lakin tasarım dili de, kullanılan sunum teknikleri de vs. hepsi bir yerden sonra kişiye dair ipucu verir hale gelebilir. Zaha Hadid A.’ in işleri gibi… Önemli olan burada jürinin adalet anlayışıdır ve asıl sorgulanıp topa tutulası onlardır. Herkesin ismini gizlemeden yarışmalar yapılabildiği, sadece proje niteliklerinin değerlendirildiği bir dünyanın genel anlamda hak, adalet anlayışının nasıl bir düzeyde olacağını tahayyül edebiliyor muyuz! Nerdeeeee…
Ömer Yılmaz Bey’in yazdıklarına ve psikolojik destek sitesi linki gibi paylaşımlarına şöyle bir bakıyorum da sadece şunu diyesim geliyor: Kişi kendinden bilirmiş işi…
Sen görmüyor olabilirsin ama terlik değil kafadaki bone (korsan işaretleri) bile SUÇ DUYURUSU olmuştur (Sadi Konukta bir vaka). Sen görmüyor olabilirsin ama öyle bir avukat hep var adliyelerde, cübbe bile almazlar (saygı göstermezler mahkemeye). Ve bunlar DÜNYANIN HER YERİNDE VAR, çıkıp karışırsan oradaki hayata görürsün.
He ama siz diyorsanız meslek gelişecek diye saman altından su yürütülmesine susalım, siyasetçi gibi laflar edenleri onaylayalım, aynı kişilerin kazanmasını ve bazılarının bundan kalkınmasını destekleyelim, kusura bakma, o bize uymaz.
Bu yarışma ve burada yazışmaları Yargıya taşısan olacakları önceden görebiliyorum, cesareti olan bunu deneyebilir.
”Sen neden dava etmiyorsun bu olayı?” dersen adli somut bir neden: bu olayda direkt mağduriyete uğrayan taraf olmadığım için katılma ve suç duyurusu talebim reddedilir. Boşuna kürek çekmiş olurum.
Ancak yine görmüyor olabilirsin ama bu olaya itiraz eden, ses yükselten, olay çıkartan çok kişi var şuan. Bırak kişileri, Devlet organı olan yapılar bile bundan bahsediyor. Burası muz cumhuriyeti mi hem böyle şeyler konuşulacak, hem de hiçbir eylemde bulunulmayacak ve susulacak?