1. Ödül, UfM Student Competition on Urban Design 2023

UfM Student Competition on Urban Design 2023'te 37 farklı üniversiteden 80 proje arasından Özyeğin Üniversitesi Kent ve Mimarlık Yüksek Lisans öğrencileri Eda Akarsu, Beril Özelçi ve Özge Keskin'den oluşan ekip birincilik ödülüne layık görüldüler.

Akdenize kıyısı olan bir kent Antakya. Hem doğal katmanları, hem tarihsel katmanları, hem de sosyo-kültürel katmanlarıyla çok zengin bir şehir. Tarihi M.Ö. 300’lere uzanan Antakya kenti geçmişten bu yana çok fazla medeniyete ev sahipliği yapmış. Çok kere yıkılmış ve yeniden kurulmuş bir kent. Bununla birlikte, Antakya, bizim doğup büyüdüğümüz kent. Aynı zamanda, 6 Şubat depreminden sonra yıkımların büyüklüğü ile hepimizi derinden üzen bir kent. Bu proje ile ilk amaç, yaşanılan deprem sonrasında Antakya’nın uluslararası düzeyde görünür olmasını sağlamaktır.

Proje, başlangıçta Habibi Neccar Dağı, Kel Dağı ve Amanos Dağları arasında kendine yer bulmuş tarihi Antakya kentinin Akdeniz ile ilişkisini, Lübnan’dan başlayıp Samandağ’da Akdeniz’e dökülen Asi Nehri’ni, kurutulmadan önce 31.000 hektarlık alana sahip olan ve kent merkezinin kuzeydoğusunda konumlanan Amik Gölü izini ve bunun yanında pek çok ekolojik katmanın okunmasını sağlıyor.

“Symbiosis with Amik Lake”, üst ölçekten Antakya’ya baktıktan sonra, 6 Şubat depremlerinden Antakya’nın bu kadar yoğun bir şekilde etkilenmesinin ve yardımların ulaşamamasının en önemli nedeni olan Amik’e ve Amik’e yapılan müdahalelere yoğunlaşıyor. İlk olarak, Amik ekosistemi ve katmanlarını, Amik Gölü’nün kurutulmadan önceki biyoçeşitliliğini, Amik ve Asi Nehri üzerindeki kırılmaları ve depremle olan ilişkisini inceliyor. Sonrasında ise, Amik ekosisteminin yeniden canlandırılması üzerine strateji ve yaklaşımlar geliştiriyor.

Amik

Amik Gölü ve havzası, hem büyüklüğü hem de içerisindeki zengin biyoçeşitliliği ile yeryüzünde karbon tutma özelliği en yüksek olan göllerden biri. Bu nedenle, dünya üzerinde doğaya en faydalı beş gölden biri olarak geçiyor. Geçmişi M.Ö.500 yıllara dayanan ve her dönemde farklı özelliğiyle adlandırılan Amik Gölü pek çok gezginin, şairin çalışmalarına konu olmuş, gibi isimlerle büyüklüğü dillendirilmiş. Gölü besleyen bataklıklar üzerindeki sazlar ile ticaret yapılıyor, gölden çıkarılan yılan balıklarının her yıl tonlarca ihraç ediliyor. Yani bir taraftan, Amik Gölü ekonomik olarak da çevresinde yaşayanları geçindiriyor. Amik etrafındaki bu ekonomik döngüyü flora ve faunasında olan zenginliğiyle mümkün kılıyor. Ayrıca Amik gölü, kuşların göç rotaları üstünde önemli bir dinlenme noktası.

Bununla birlikte, eşsiz ekosistemine rağmen Amik Gölü’nün, 1950’lerde hem sivrisineklere yuva olduğu ve sıtma riskini arttırdığı gerekçesiyle, hem topraksız köylüye tarım yapabilecekleri toprak vermek gerekçesiyle, hem de göl altından çıkan verimli topraklarda tarım yapabilmek için kurutulmasına karar veriliyor. Uzun senelerin sonunda, Amik Gölü’nü kurutuluyor. Kurutulduktan sonraki ilk senelerde, gölün tabanındaki toprak oldukça verimli. Fakat sonraki senelerde iş, hiç de bekledikleri gibi gitmiyor. Ancak beş sene sonra, toprak tuzlanma ve verimsizleşmeye başlıyor.

2001’e gelindiğinde normalde Amik Gölü’nün içinde bulunduğu bu havzaya “Hatay Havalimanı” yapılmasına karar veriliyor. Bu havalimanının yapımı tam 10 sene sürüyor, çünkü zemini havalimanı inşa etmeye uygun olmayan alüvyal bir toprak yapısına sahip ve daha da önemlisi, bu alan doğal bir göl iklimi olduğu için su tutmaya oldukça elverişli. 10 senenin sonunda havalimanı açılıyor, fakat yağan her yağmurda havalimanını ve çevresindeki yerleşim yerlerini, tarım alanlarını sel basıyor.

Takvimler 6 Şubat 2023’ü gösterdiğinde ise, Kahramanmaraş merkezli iki korkunç deprem ondan fazla kenti etkiledi. Yıkımlar Antakya’da da ciddi anlamda çok enkaz bıraktı, ama Antakya’yı en çok etkileyen şey yaşanılan bu depremden sonra bir türlü gelmeyen/gelemeyen yardımlardı, çünkü havalimanı pisti ikiye yarılmıştı. Depremden sonraki ilk 72 saatte, Antakya’da zemin etüdleri yapılmadan inşa edilen yollar ve havalimanı pisti havadan ve karadan kente yardım gelmesini geciktirdi.

Tam da bu noktada, “Symbiosis with Amik Lake” “ya o ya bu” yaklaşımıyla sürekli müdahale edilen Amik Gölü ve havzasına, “bir arada yaşamak mümkün mü?” sorusu üzerinden simbiyotik bir alternatif sunmayı hedefliyor.

Symbiosis with Amik Lake

Tasarım sürecinde, Amik Gölü ve çevresinin canlandırması için sunulan stratejilerde yaklaşım, kentin ve bölgenin kırılganlıklarını onarmak ve yeniden ekolojik dengeyi sağlamak üzerineydi. Bu denge hali farklı krizler, paradigmalar ve müdahaleler etkisinde bozulmaktadır. Önemli olan beklenmedik durumlar olan deprem, sel gibi afetlerde ve iklim krizinin yarattığı çevresel sorunlarda kentin kendini yeniden denge haline getirebilmesi, ekolojik ve toplumsal dayanıklılığı koruyabilmesidir. Bunun için tasarım yaklaşımında, bazı kavramlarla kenti yeniden düşünmeyi ve kendini yenileme ve sürdürülebilme kapasitesini artırmayı amaçlayan araçlar kullanıldı.

Temel olarak ilk amaç, bu bölgeyi şu anda kullanıldığı gibi bir ova olarak değil, bir havza olarak değerlendirmek, mevcut duruma mümkün olan en az müdahale ile ekolojik sürekliliğini sağlamak ve Amik Gölü’nün bir prototipini oluşturmaktı. Bunun için bölgedeki ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel dinamikler ve onarıcı müdahaleler bazı kavram ve ilişki ağlarıyla incelendi ve re-think (yeniden düşünme), resilience (dayanıklılık) ve regeneration (yenileme / canlandırma) olarak üç aşamalı bir yaklaşımla yola çıkıldı.

– Rethink (yeniden düşünme) aşamasında önce bağlamı okuma ve değerlendirme, sonrasında bölgenin sosyal, kültürel, ekonomik değerlerini hatırlamaya/hatırlatmaya çalışıldı.

– Resilience (dayanıklılık) aşamasında kentin adaptasyon kapasitesini güçlendirmek, kentin kırılganlıklar ve krizler sonucu denge halinin yeniden sağlanması için planlama ve öneriler sunmak hedeflendi.

– Regeneration (yenileme)’de ise kentin kendini iyileştirme ve sürdürme hâli olarak tanımlanabilecek, kent ekosisteminin değişen koşullara cevap verme yeteneğine sahip olması, kendini karşılaştığı sorunlara göre yenileyebilmesi ve bunu denge halini ve varlığını korumak için gerçekleştirmesini, kısacası denge halinin her kriz sonrası yeniden sağlanabilmesi amaçlandı.

Ardından, etki azaltımı (reduction of effect), ekolojik iyileştirme (reclamation), rehabilitasyon, ve restorasyon (geri getirme, onarma) kavramları ile dört adımlı çapraz bir okuma ile çözümler üretildi.

Kentsel ve kırsal dinamiklerin iç içe geçtiği bu kentte birçok mekansal ve ekolojik kırılganlık bulunmaktadır. Kente yapılan müdahaleler kentin ekolojik yapısını sarsmış ve bunun sonuçlarının etki alanı genişlemiştir. Bu nedenle reduction of effect (etki azaltımı) ile kentsel müdahalelerin azaltılması, geri çekilmesi ve doğanın kendi üstünlüğünü geri kazanması amaçlanmaktadır.

Denge halinin bozulmaya başladığı yerde kenti sıfırlamak yani kentte işleyen tüm kuralları ve uygulamaları yeniden düşünmek gerekmektedir. Biyotik-abiyotik bütünlüğü yeniden tesis etmek için ekosistem sürecinin iyileştirilmesi (reclamation) sağlanmalıdır.

Ardından kent ekosistemini yenileyici ve onarıcı adımları takip ederek, kentin uyum yeteneğini destekleyecek rehabilitasyon çalışmaları yer almaktadır.

Son olarak dinamiklerin dengesini koruma ve sürdürme üzerine, kentin ekosisteminin devamlılığını sağlayacak entegrasyonlar ve restorasyonları (geri getirme, onarma) uygulamak yer almaktadır.

Tüm bu kavramsal denge hali kurma sürecini kent üzerinde okuyarak bağlam üzerindeki stratejileri ve uygulamaları bir matriste sıralandı. Tasarım yaklaşımında, kullanılan bu kavramların birbiriyle olan her kesişiminde yere özgü stratejiler yer almaktadır. Matris soldan sağa doğru çevresel müdahalelerin azaltılması, iyileştirme ve yenileme adımlarından, kentte ekolojik farkındalık oluşturma ve sürdürülebilirliği sağlamaya doğru gitmektedir. Bu anlamda farklı ölçeklerde ve kısa ve uzun vadeli önermeler sunmaktadır.

Etiketler

Bir yanıt yazın