İtalya'da inşa edilmiş yapı yenilenirken, yeni ile eski arasındaki ayrımın oldukça görünür olduğu bir yöntem tercih edilmiş; böylelikle orjinal binanın karakterini koruma yoluna gidilmiş.
Mimarları projeyi anlatıyor:
Proje, tuğla ve yerel taştan inşa edilmiş binaların yenilenmesini kapsıyor. Farklı zamanlarda yapılmış binalar kümesindeki ilk bina 19. yüzyılın sonunda inşa edilmiş. Yağ değirmeni olarak kullanılan tuğla tonozlu bina 20. Yüzyılın başında dönüşüm geçirmiş ve yanına yeni bir bina eklenmiş. İnşa edildikten 50 sene sonra ek binaya bir kat daha eklenmiş.
Son dönemde eklenen diğer binalarla beraber etrafı tamamen sarılan, ışık ve hava alması zorlaşan binanın yenilenmesinin bir nedeni de 20. yüzyılda eklenen binaların yıkılmasıydı. 20. yüzyılda yapılan eklentiler yıkıldıktan sonra yapıya yapılan yeni müdahalenin binanın diline yabancı olması, tarihi yapının kendine özgü karakterini ortaya çıkarıcak bir karar olarak benimsendi.
İki tarihi bina yeni bir strüktürün araya girmesiyle birbirine bağlandı. Menteşe görevi gören mekan yatayda ve dikeyde mekanlar arası geçişi sağladı. Eklentinin geometrisi merdiven çizgisini takip etti. Merdivenin sahanlığı ise ana girişin çatısı haline geldi.
Yabancı bir forma sahip ek strüktür, İtalya’nın Abruzzo bölgesine özgü klasik formlara bir dinamizm getirdi. Korten çeliğin kullanıldığı ek bina, malzeme seçimiyle, zamanında hasatın işlenmesi için kullanılan makinalara göndermede bulunuyor. Binanın batısına eklenen, modern mimari dildeki yeni yemek odası 19. Yüzyıl mimarisinden yatayda cam bir geçişle ayrılıyor.
Eski binalarda kullanılan yerel kumtaşı ve tuğla ile elde edilen sıcak renk yelpazesine uygun olarak yapıda korten çelik, döşemede koyu kahverengi seramik ve ahşap olarak maun ağacı kullanıldı. Evin içinde kullanılmak üzere seçilen aydınlatma elemanları da malzemelerin sıcak renklerini ortaya çıkardı.