Mimari Rapor
Üniversiteler, kamusal alanın oluşumunda farklı rollere sahiptir: bir yandan, geleneksel anlamda, bilginin üretildiği, tartışıldığı ve toplumda paylaşıldığı bir yer iken, diğer yandan üniversite topluluğunun hem kendi içinde birbirleriyle, hem de üniversite dışındakilerle etkileşime geçmesini sağlayan kamusal mekanlardır.
Öğrencilerin ve akademisyenlerin planlı ve kendiliğinden gelişen farklı tür sosyal platformlarda bir araya gelmesi, fikirleri ve benzer ilgilerin paylaşılması/üretilmesi bağlamında önemlidir.
Bu bağlamda; alana dair getirilecek her önerinin; fakülte binaları ile birey arasındaki ilişkinin, bütünleşmenin, kültürel etkinlik odaklı, çoklu fakat tanımlı bir kurgu üzerinden yorumlanması ve mevcut doku karakteristikleri gözardı edilmeden ”yere ait”, doğal ve sosyal verileri koruyarak iyileştiren; bir karşılaşma, buluşma ve ortak etkinlik alanı olarak ele alınması hedeflenmiştir.
Yerleşkenin; çeşitli insanları ve düşüncelerini bir araya getiren, sosyal değişim ve entellektüellik için potansiyel bir çevre olarak kurulması ve işletilmesi amaçlanmıştır. Kampüsün fiziksel karakteri ve kalitesini binalar ve açık alanlar tanımlayacak, açık alanlar kampüs alanı için birleştirici, dengeleyeci, paylaşılan mekanlara dönüşecektir. Açık alanları oluşturan sokaklar, yürüyüş yolları, yeşil alanlar, avlular, meydanlar, bahçeler ve oyun alanları birleştirici çeşitli potansiyellere sahip birbirine bağlı elemanlara dönüşecektir.
Kampüs yaşamında sosyal etkileşimi en üst seviyeye taşımak için ortamların kamusal mekanlar açısından cömert olmalarına özen gösterilmiştir. Her fakülte binasının kaliteli iç mekan, sosyal aktivite ve toplanmalar için uygun açık alanlara ihtiyacı olduğu düşüncesiyle her bir fakülte binasında özel alan ve kamusal alan dengesine özen gösterilmiştir.
Üniversite yerleşkesi olarak tanımlanmış alan; bir tepe üzerinde, oldukça eğimli bir yapıya sahiptir. Bu durum; ilk bakışta cezbedici gibi görünse de kampüs gibi çoklu mekanların üretildiği yerleşkeler için uygun ve iktisadi bir durum yaratmamaktadır. Bu yüzden; arazi eğim yapısının doğru okunarak bu durumun nasıl optimum şartlara taşınacağı üzerinde durulmuş, her bir bina ve yakınındaki fiziki çevrenin oturtulduğu kot ile ilişkisi sorgulanmıştır.
Üniversite mimari düzeninin ana özelliği; akademik ve sosyal kullanışların yoğun ve kentsel karakterdeki bir mimari ortamda birbirlerine kaynaştırmalarıdır. Bu yüzden, üniversitenin merkez noktası olarak seçilen alan; ana yaklaşım allesi üzerinde, tarifi kolay, merkezde, her kullanıcı tarafından eşit mesafede ve kolaylıkla erişebilir olmasına hassasiyetle yaklaşılmıştır.
Üniversite meydanı; diğer gelişim alanları ile merkez yerleşke arasındaki ilişkiler ve kot akışları göz önünde bulundurularak merkez yerleşkenin güney orta kısmına yerleştirilmiştir. Böylece, genişleme bölgeleri dahil her nokta yayaların 10 dk’da ulaşılabilirliği mümkün kılınmıştır.
Kampüs yaşamı tipolojisi ve iklimsel veriler göz önünde bulundurulduğunda her bir birim kendine ait bir avlu ile kümelendirilerek her bir fakülte için bu mekanların korunaklı konfor bölgelerine (comfort zone) dönüşmeleri amaçlanmıştır. Bu mekanların sert rüzgara karşı zayıf kaldığı noktalarda ise rüzgar kesici peyzaj önerileri getirilmiştir.
Merkezi yerleşke alanı için ön görülen yaya alleleri esnek gelişmeyi mümkün kılmasına önem verilmiştir. Çizgisel ulaşım sisteminin bir parçası olarak birbirine paralel gelişen yaya aks sistemleri kendi içinde bir gridal bir yapı oluşturarak taşıt yolunu arazi çeperlerine itilmesini sağlamıştır. Böylece alanın her bölgesine yaya erişimleri kolaylaştırılmış, yaya hareketleri teşvik edilmiştir. Taşıt trafiği ise çekme mesafesi boyunca yerleşke çevresinde dolandırılmış, mekanları sırttan beslemesi sağlanmıştır.
Öneri projeyle birlikte sosyal ve kültürel gereksinimlerinin karşılanması hedeflenmiştir. Bu kapsamda; açık ve kapalı alanlarda çeşitli rekreasyon alanları tasarlanarak merkezin daha cazip ve konforlu hale getirilmesi düşünülmüştür. Alanlar cazip hale getirilirken doğayla uyumlu ve sürdürülebilir olmasına özellikle dikkat edilmiştir. Bu nedenle de peyzaj tasarımı yapılırken ‘sadece görsel değil; fonksiyonel de olmalı’ mantığıyla yola çıkılmıştır. Bitkilerin renk ve doku etkilerinin yanı sıra sürdürülebilir tasarım kapsamında yerel oluşu, su tüketimleri, bölge iklimine uygunlukları ve de kuraklığa toleransları konuları ön planda tutulmuştur. Böylelikle bakım maliyetleri minimuma düşürülmesi hedeflenmiştir.