PROJE RAPORU
MÜTEMMİM CÜZ’DEN MÜŞTEREKLİĞE – Mütevazi Mahremleri ile Haliç
Planlama ve Tasarım Kavramsallaştırması
1- Kentsel makro formun nüfus ve yapılaşma yoğunluğundaki değişimlerin yarattığı kentsel parçalanmalar ve doğal eşiklerin aşılması
2- Kentsel akışların sürekliliğinin insan eliyle üretilmiş engellerle sınırlandırılması, kentsel yaşam alanlarının yerini etkin olmayan altyapı ve mega projelerin alması
3- Kentsel sosyo-ekonomik eşitsiz gelişmenin mahalle ve semt düzeyine kadar inmesi
4- Kent içinde kamusallığın sürekli olarak aşınması ve mekânda tarihsel katmanlaşmanın tek boyutlu ele alınışının getirdiği anlam yitimleri
5- Kent içi ekosistem değer ve unsurlarının katılımcı, yaratıcı ve yenilikçi dönüşümüne yönelik kentli deneyimlerinin göz ardı edilmesi
6- Kent içindeki doğal ve sosyo-mekânsal unsurların kenti risk ve krizler karşısında dirençli hale getirecek şekilde kentliyle birlikte yeniden üretilememesi
Bu unsurlar, İstanbul kentinde var olan çok önemli kentsel mekanların bazılarının, kentsel bütünün ayrılmaz bir parçası olarak görülmekle birlikte, geçmişten bugüne yitirilen anlamların etkisi altında tek tip politika ve stratejilerin konusu olarak ele alınmasına sebep olmaktadır. Bu tür mekanlar kentsel toplumsal alanda “anlam içeriği” kentlilerin yaşam deneyimlerinin zenginliği ile belirlenemeyen, ancak, tarihselliği ile kimi zaman çeşitli siyasal ve gündelik süreçlerle hatırlanan alanlar olarak var olmaktadır.
Klasik modernist planlama ve tasarım anlayışının ağırlıklı olarak “yeni fiziksel alanlar tanımlamak ve düzenleyerek kentsel yaşamı geliştirmek” anlayışının artık olanağının çok sınırlı olduğu İstanbul gibi kentlerde bu tür “mütemmim cüz” alanların potansiyeli çok önemli görünmektedir. Tarihsel unsurların hatırlanması, mekânın kentli için anlamının yeniden sorgulanması ve ilişkisel tasarım müdahalelerinin eşliğinde tasarım ve planlama kararları bu tür alanları kentte yeni süreklilikler ve kamusallıklar yaratmak için yaşamsal unsurlar haline getirmektedir.
Yarışma alanının tasarımı için bu tür varsayımlar önemli kavramsallaştırma fırsatları oluşturmaktadır. Kentin mekânsal anlamda mütemmim cüzleri çoğu zaman kendi içerisinde kamusal, yarı-kamusal ve özel alanların içerisinde sokak ve mahalle ölçeğinde topluluklar için farklı “mahrem” alanların ve süreçlerin tanımlanmasına yol açmaktadır. Bu mahremler İstanbul gibi küresel ve ulusal ölçekteki aktör ve kurumsal yapıların etkisi altındaki mekanların hemen yanı başında, arkasında ve gölgesinde kendine özgü ve yaşamın mütevazı koşullarını yansıtan farklılaşmaların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Bu durum tarihsel bir sürekliliğe de sahip olabilir. Buna karşın, doğal eşik ve birleştiricilerin kent yaşamında değer kazanmasını engelleyebilir.
Haliç tarihsel simgeselliği ile efsanevi altın boynuz benzetiminin kaynağını oluştursa da kentin farklı dönemlerinde bir “arka sokak”, enformel üretim ilişkilerinin ve marjinal toplumsal unsurların kümelendiği bir topluluk alanı niteliği taşımıştır. Bu anlamda günümüzde kentin tarihi merkezi gölgesinde kalmış etnik ve kültürel bir yaşam alanı niteliği de taşımıştır. Özellikle kentin üretim ilişkilerinin değişimi sonucunda giderek kent içinde kamusal bir su unsuruna dönüşmüşse de doğal ve mekânsal olarak tüm olanaklarının tasarım yoluyla keşfedildiği söylenemez. Bir su unsuru olarak Haliç’in kıyı boyu, kıyıya dikey unsurları, iki kıyının ilişkisi, tarihsel katmanlaşma, su yüzeyi ve suyun ekolojisi açılarından keşfi için atılacak adımlar temelde mütemmim cüz niteliğini tüm kent ve Haliç ölçeğinde “müşterek” bir unsura dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Kentsel Haklar Mekânı olarak Haliç’i Müşterekleştirmek
Tarihsel ve toplumsal olarak Haliç, İstanbul kentinin bütününün dönüşümünde araç niteliği taşıyacak bir alan olarak ele alınmak durumundadır. Bu ele alış, Haliç’i İstanbul’un kentsel yaşam sürekliliklerini sağlayacak bir unsur olarak dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Bu tür bir dönüşüm, temelde kentte yaşayan insanların haklar manzumesinin bir unsuru olarak kendi başına bir demokrasi projesi olarak da ifade edilebilir.
Bu anlamıyla Haliç, tüm fiziksel ve toplumsal unsurlarıyla birlikte İstanbul’un yakın tarihiyle de ilişkilenen bir içerik kazanmaktadır.
Geziden başlayarak İstanbul’un çok farklı yerlerinde ortaya çıkan kent savunuculuğu, dayanışma ve paylaşım ağlarının ışığında Haliç’in aşağıdan yukarıya bir kentsel yaşam deneyiminin de simgesi olabileceği düşünülmektedir.
Kent Hakkı ve Haklar Mekânı Olarak Haliç
Henry Lefebvre’nin kavramsallaştırmasıyla kent hakkı en yalın haliyle, kentte yaşayanların kenti dönüştüren ve kentin kendisini bir üretim aracına dönüştüren güçler karşısında gündelik yaşam pratiklerinde kazandıkları değerleri sürdürebilme ve bu değerlerin geleceğine ilişkin hayal kurabilme hakkıdır. Yarışma alanı olan Haliç, kentlilere bu olanağı tanıyan bir alan olarak tasarlanmaya çalışılmıştır.
Bir coğrafi oluşum olarak haliç, deniz ve akarsu arasındaki akışların, tortuların ve birikimin, su ve kıyı arasındaki ilişkinin genişleyen ve daralan bir döngü içerisinde bir araya gelmesiyle oluşan deniz girintisi, körfezi olarak adlandırılabilir. Dereler, yükseltiler, su kenarı ve çevresi fauna ve flora ile birlikte bir kent içi havza görünümündeki Haliç anlam olarak da kendisinden yararlanılabilme hakkını gündeme taşır. Bir metafor olarak haliç hakkı, kente ilişkin her türlü yaşam girintisine ve birikimine erişebilme hakkını, fiziksel mekân olarak haliç hakkı, Haliç’in kente kattıklarından herkesin yararlanabilmesi olanağını temsil eder.
Sağlıklı Yaşam Hakkı: Kentte yaşayanlar, kentteki sağlık riskleri karşısında kendilerini yalıtabilme, suyla geçmişteki deniz hamamlarında olduğu gibi sağlık ve spor amaçlı ilişkilenebilme hakkına sahip olmalıdır.
Hareketlilik Hakkı: Kentte yaşayanlar özgürce dolaşabilmelidir. Bu dolaşım hakkı, kıyı sürekliliği içinde yaya ve bisiklet kullanım olanaklarının, karşı kıyı ile ilişkilenebilmeyi içerir.
Kamusal mekânı yaşama hakkı: Kentte yaşayanlar Haliç kıyılarındaki kamusal ve yarı-kamusal mekanlar olarak kıyıdan yararlanabilmelidir. Su yüzeyi bu amaçla kamusallaştırılabilmelidir. Bu amaçla su üzerinde hareket edebilen, gerekli durumlarda yarı otonom ve farklı amaçlarla bir araya gelebilen (araştırma, ekolojik ölçümler, filtreleme, spor, kamusal kullanımlar…) yüzer unsurlarla tasarım yapılabilmelidir.
Çevreye Uyumlu Yaşama Hakkı: Kentte yaşayanların Haliç’in doğal bitki örtüsü, su ekosistemi, Haliç’in kuşları ve balıkları ile ilişkilenme hakkı olmalıdır.
Kentsel tarihi algılama ve ilişkilenme hakkı: Kentte yaşayanlar Haliç’in hafızası ve karşı kıyıyı algılama hakkına, deniz hamamları, balıkçı barınakları ve köprüler gibi unsurlarla görsel ve fiziksel ilişki kurma hakkına sahip olmalıdır.
Mahalle Ölçeğinde Yaşama Hakkı: Haliç kıyılarında ve kıyıya komşu semtlerde yer yer mahalle kültürünün izlerine rastlanır. Kentte yaşayanların bu ölçeği deneyimleyebilme, mahalle kültürünü yaşayanların da bu kültürü devam ettirebilme hakkı olmalıdır. Mahalle düzeyindeki deneyim çeşitliliği korunmalıdır.
Haliç’in Mahreminde öteki ile ilişki
6. Bölge yaklaşık 2,5 km lik kıyı hattı ile karşı ile bağlantısı zayıf olan mahrem bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde körelen köprüler, kaybolan kamusallık, kıyının karşısı ile organik ilişkinin zayıflamasına yol açmıştır. Diğer yandan Tarihi Yarımada, Galata ve Taksim ile olan ilişki daha çok araç erişimine dayalı transit geçişe odaklanmaktadır. Deniz araçlarının rotası olarak hasköy ve sütlüce iskeleleri karşı kıyı ve diğer iskeleler ile bağlantı noktaları olarak kullanılmakta ve Haliçe deniz yolu ile ulaşmanın aracı olan Vapurlar Eyüp iskelesine ulaşmaktadır. Bu bağlamda mevcut sefer sayılarının azlığı ve diğer ulaşım araçlarına entegre olmadaki zayıflıklar öne çıkmaktadır.
Bu çerçevede odak alanlar arası ilişkinin düzeyine göre 6. Bölgenin iki tip ötekisi vardır. Bunlardan ilki karşı kıyı ile olan zayıf yaya ilişkisine dayalı öteki, diğer ise yine kamusal sürekliliği sekteye uğratan alanlar ile oluşan ötekilerdir.
Bu bağlamda temel sorunlar Haliç’in karaya uzanan ve derelerle ilişkilendiği alanda ekolojik yapının zarar görmüş olması, Haliçin her iki kıyısında unutulmaya yüz tutmuş kültürel yaşam alanlarının, iskelelerin, çöküntüleşmiş bölgelerin görsel ve fiziksel ilişkilerin zayıflaması, Haliçi dikey olarak kesen önemli yoğun transit ulaşım hatlarının oluşturduğu gündelik yaşam ritmi bozukluklarının oluşması, Denizden Haliçe geçişin bulunduğu bölgede kentsel yaşamın sürekliliğini sağlayacak nitelikte su ögesinin kullanılamaması, Haliçte farklı etnik tarihsel unsurlara ait alanların erişilebilirliğinin zayıf olması, Halicin kıyı arkasında kalan çöküntü alanlarının kıyı bağlantısının ve kendi iç bütünlüğünün zayıflığı ve Haliç etrafında bulunan yaşam alanlarının kültürel ve kamusal birikiminin Haliç ile ilişkisinin zayıflığı olarak öne çıkmaktadır.
Mekansal Körelim**
Haliç tarihsel olarak İstanbul’un tamamlayıcısı, olmazsa olmazı bütünleyeni olagelmiştir. Haliç’in bu varoluş serüveninin en dikkat çekici yanı sürekli katmanlaşarak değişim geçirirken körelmesidir de. Bu değişim bir yandan sosyal, mekansal, fonksiyonel, kamusal katmanları üretirken aynı zamanda tüm bu boyutlarda silinerek ve unutularak yeni katmanlaşmalara sahne olmuştur.
Bu “Körelerek katmanlaşma” Haliç’i Mekansal olarak bağlamsızlaştırmış ve yeni devasa İstanbul’un bütününden koparmıştır. Uzun tarihsel süreçte önce işlevler, sonra fiziksel ve beraberinde sosyal körelmeler yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Diğer yandan kronolojik olarak 3 temel dönem ve günümüz dinamikleri çerçevesinde irdelendiğinde Haliç ve çevresinde yaşanan her büyük dönüşüm körelen katmanın üzerine yeni bir katman olarak eklenmiştir. Söz konusu körelerek katmanlaşma geçmiş bağları göz ardı etmekte ve aynı zamanda Haliç’in Varlık çelişkisini doğurmaktadır.
Bu körelim Haliç’in sosyal ve kamusal niteliğini izoleleştirerek dengesizliklerini çoğaltarak üretmiştir. İşlevsel olarak ise yaratıcı yıkımlara sahne olmuş körelen işlevler yerini Yeninin bağlamından kopuk eskiye öykünen ancak geçiciliği yüksek yeni işlevlere bırakmıştır.
Burada körelim kavramı bir yok olmadan ziyade işlevsel geri kalma veya ihtiyaç olmama olarak kullanılmıştır. Körelen katmanlar yeniden işlevsel ihtiyaç olması halinde kullanılmaya ve bütün içindeki görevlerini yerine getirmeye başlayabileceklerdir. Böylelikle Haliç tarihsel miras başta olmak üzere sosyo-kültürel her türlü değerin yaşanma mekanı olarak dünya çapında bir örnek olacaktır.
Ölçek – İnsan ve Doğa
İstanbul mevcut nüfusuna rağmen devam eden kentsel gelişme ile kent makroformunun hızla büyüdüğü bir sürece girmiştir. 2000’li yılların başında doğu-batı yönündeki lineer gelişiminin yanısıra artık kuzey yönünde de orman alanlarına doğru bir büyüme tüm hızıyla sürmektedir. Bu trend ile beraber özellikle büyük ölçekli yatırımlar (köprü, havaalanı, toplu konut projeleri) ile kentin makroformu ve kuzey ormanları üzerindeki baskı nüfus artışı ile birlikte artacak ve doğal kaynakların yok olması hızlanarak devam edecektir.
Bu noktada Haliç’in geleceği kentin metropol sınırlarının azman büyüme dinamikleri ve onun Haliç üzerinde yarattığı baskıya bırakılmamalıdır. Bu nedenle körelmiş katmanların izlerinden Haliç’in bütününe ilişkin bir gelecek senaryosu geliştirilmiştir.
Diğer yandan İstanbullunun kolay erişim mesafesinde bulunan Alibeyköy Baraj Gölü çevresindeki mesire alanları ve devamındaki Kuzey ormanları cazip bir rekreasyon rotası oluşturmaktadır. Mekansal yakınlıktan dolayı bu rotanın Haliç ile başlama veya sonlanma potansiyeli büyüktür. Bu nedenle kentsel ölçekte tanımlanacak bisiklet ağırlıklı rota ile bahsedilen alanların doğal ve kültürel özellikleri insan ölçeğinde keşfedilebilecektir.
Ekolojik Zincirin İlk Halkası
İstanbul doğasının en önemli bileşenleri hareketli coğrafyanın tanımladığı siluet değerleri, göller, Haliç ve İstanbul Boğazı ile bütünleşen yerleşme dokusu ve orman varlığıdır.
Kuzey ormanlarının Haliç’e kadar yaklaşan yaklaşık 3 km’lik ekolojik etki mesafesi, orman alanlarının küçülmesiyle kuzeye doğru kaymakta ve ayrıca, orman alanlarının küçülmesine bağlı olarak bu etki alanının genişliği azalmaktadır.
Bu durum kent içi yeşil alan sisteminin bütün olarak ele alındığında kentin iklimine etkisini ortaya koymaktadır. Bu noktada proje Haliç’in tamamını bu ekolojik yapının kentin içindeki parçası olarak değerlendirmiştir.
Haliç Kuzey Ormanlarının kent ile bağlantısının kurulduğu Ekolojik zincirin son halkasıdır. Bu söylem Haliç’in bütününün farklı ölçeklerde ekolojik zincir bağlamında ele alınması ile “Bağlama Stratejileri” ile hayata geçirilebilecektir.
Bağlam içinde Bütünlük
2500 yıllık İstanbul’un tarihiyle birlikte farklı kimlikler ve formlar kazanan Haliç, 20. yüzyılın başında bir sanayi birikim alanı haline gelmiştir.
Sonrasında çoğunlukla metruk hale gelen bu alanlar 1980’lerde sanayi yapılarının yıkılması ve yerine kamusal niteliği ağırlıklı yeşil alanların düzenlenmesiyle sonuçlanmıştır. Ancak, Haliç’in yaşadığı bu ilk dönüşüm süreci kültürel değer olarak değerlendirilebilecek sanayi yapılarının yok olmasına sebep olmuştur. Diğer yandan üretilen yeni parklar da alanın mahremiyeti ve erişilebilirliğinin dikkate alınmamasından dolayı kentlilerin ilgisini yeterince çekememiştir.
2000’li yıllar ile birlikte Haliç’in konumsal avantajı turizm güzergahına dönüştürmüş ancak Haliç’in bütüncül olarak ele alınmaması bu çabayı zayıf bırakmıştır.
Son 10 yılda Haliç’i planlayamamanın oluşturduğu körelim konumsal avantajından dolayı büyük ölçekli konut projeleri veya eklektik düzenlemeler Haliç’i bağlamından ve bütününden kopuk dönüşüm mekanına dönüştürmektedir.
Körelerek Katmanlaşma
Uzun tarihsel süreçte önce işlevler, sonra fiziksel ve beraberinde sosyal körelmeler yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Diğer yandan kronolojik olarak 3 temel dönem ve günümüz dinamikleri çerçevesinde irdelendiğinde Haliç ve çevresinde yaşanan her büyük dönüşüm körelen katmanın üzerine yeni bir katman olarak eklenmiştir. Söz konusu körelerek katmanlaşma geçmiş bağları göz ardı etmekte ve aynı zamanda Haliç’in Varlık çelişkisini doğurmaktadır.
Haliç 2500 yıllık yerleşim tarihinde Tarihsel, İşlevsel ve Fiziksel 3 temel katmanlaşma ile karşı karşıya kalmıştır.
Tarihsel Katmanlaşma
Tarihsel katmanlaşma süreci üç dönemde gerçekleşmiş ancak her yeni katman bir öncekinin varlığı yok sayılarak eski tahrip edilerek inşa edilmiştir. Bu durum katmanların sahiplerini değiştirirken katmanların üst üstü ve tarihselliğine zarar vererek yeni mekanı oluşturmaktadır. Haliç’in tarhisel katmanlarında “duran“ her türlü değer yeniden “Haliç Hakkı“ çerçevesi ile harekete geçirilecektir.
İşlevsel Katmanlaşma
Tarihsel katmanların kaybolması ile birlikte tarihselliğe ait işlevler farklılık göstermiştir. İşlevsel katmanlaşma mekansal körelelime yol açacan işlevsel körelmeyi de beraberinde getirmiştir. Bu durum sosyal yapı, alan kullanımı ve işlevler düzeyinde olmuş ve sosyo-kültürel etkileri hala gözlemlenmektedir.
Fiziksel Katmanlaşma
Fiziksel katmanlaşma tarihi ve işlevsel katmanlaşmanın getirdiği somut bir katmanlaşma olmuştur. Bununla birlikte tarihselliği ve işlevi değişen mekanın karşı karşıya kaldığı sorun “Mekansal Körelim“ (Atrophy of Space)’dir. Bu noktada tespit ettiğimiz “katmanlaşarak körelen” mekana ilişkin bütüncül çözüm çerçevesi tanımlanarak temel stratejiler oluşturulmuştur.
Yaya Erişimi
Haliç’in kıyı boyunca kamusal alanları takip edildiğinde dinamik topografyası sayesinde tek bir manzara yerine binlerce farklı su ve İstanbul’a ait manzara ile karşılaşmak mümkündür. Ancak buradaki temel sorun Haliç’in karşı kıyısına yaya erişim süresinin uzun olmasıdır. Yapılan analiz yayanın 15-30 ve 45 dakika içerisinde gidebileceği alanı göstermektedir. Buna göre hemen karşısında gördüğü karşı kıyı yayanın 60 dakika içerisinde ulaşabileceği bir mesafededir.
İstanbul’da yaşayan herkesin, sosyal veya ekonomik sınıf farkı olmadan, erişebildiği Haliç’in kendi içinde erişilebilirliği de artırılmalıdır.
Burada yaya köprülerinin olmadığı alanlara yayanın erişim süreleri yüksek çıkmaktadır. 6. Bölge ve çevresi açısından düşünüldüğünde yayalar için Haliç Köprüsü hem erişim hemde karşıya yaya olarak geçiş için uygun bir köprü olarak düşünülmemiştir. Bu nedenle Fener ve Balat kıyılarını Sütlüce Yayanın Haliç’in karşı kıyılarına erişme hızını artıran çözümler geliştirilmiştir.
KENTSEL TASARIM VE MİMARİ YAKLAŞIM KAVRAMSALLAŞTIRMASI
Üst ölçekte “müşterekleştirilerek” ve bir “haklar mekânı” olarak kavramsallaştırılan ve bu şekilde kentsel kamusallığı arttırılması düşünülen Haliç’in bu stratejilere uygun bir kentsel tasarım fikri ile tasarlanması öngörülmüştür. Bu tasarım yaklaşımının en önemli unsuru, Haliç’in iki yakasının, su yüzeyinin, kıyı arkası alanların bir bütün olarak ele alınmasını sağlayacak bütünleştirici bir unsurun ortaya konmasıdır. Bu unsurun Haliç’te kentlilerin deneyimleyebileceği tüm haklara ilişkin açılımlar sağlaması ve bunlarla birlikte Haliç’in bir bütün olarak deneyimlenmesi hedeflenmiştir. Mevcutta, Haliç’in parçalanmış, mozaik hale gelmiş, engeller ve kısıtlarla dolu yaşamının bu tür bir yaklaşımla bütünleştirilmesi Haliç’in bir “kentsel kamusal varlık” haline getirecektir.
Tasarım tarihi, kıyıların kullanımı konusunda tipik bazı tasarım yaklaşımlarının ortaya çıkmasının örnekleriyle doludur. Bu yaklaşımların bazıları kıyı kenar çizgisinden daha fazla yararlanılmasını öngören “kordon” benzeri unsurlarla kıyı kullanımını arttırırken, bazıları da kıyı kenarındaki işlev ve kullanımların kıyıya dik gelişimini destekleyerek ilerlemiştir. Haliç benzeri iki kıyının ilişki içinde bulunduğu yerlerde ise su üzerindeki hareketlilik ve bu hareketliliğin durak noktaları olan iskele türü alanlar da önem kazanmıştır. Haliç’te yapılacak bir tasarımda bu üç unsurun birden kullanıldığı yeni bir kavramsallaştırma kullanılmasına karar verilmiştir. Kıyıyı dikey ve yatay olarak kullanacak, su üzerindeki hareketliliği de kapsayacak bir tasarım yaklaşımı ile kentlilerin algı, hareketlilik ve kente ilişkin faaliyetlere katılım yoluyla toplumsal ve fiziksel bir süreklilik öngörülmüştür.
“KUŞAK HALİÇ”
Yarışma Alanının tasarımında odaklanılacak olan Haliç’in doğu kıyısında, kıyıda yer alan mevcut ve öneri işlevlerle yer yer daralan, genişleyen, hareketlenen, yaya ve bisiklet erişimi ağırlıklı, kıyıya dik ve suda hareketli unsurlarla desteklenen bir sürekliliğin tasarımını içeren “Kuşak Haliç” adlı bir hareketlilik/işlev aksı önerilmiştir. Bu aksın, Haliç’in kuzeyinden başlayarak Haliç’in önemli kullanımlarını kapsayacak şekilde ilerlemesi, karşı kıyıdaki tarihi ve çevresel alanların görsel zenginliğini dikkate alarak oluşturulması, kıyıdaki ve sudaki öneri işlevlerle güçlendirilmesi, Haliç’in güneyinde denize yakın kısımda da Tarihi Yarımada aksını yakalayacak şekilde karşı kıyıya bir yaya/bisiklet köprüsü ile geçmesi önerilmiştir. Bu tasarım aksına Haliç’in iki yakasını birleştirme, kavuşturma amacı, Haliç’i müşterekleştirme hedefi ve Haliç’in hak temelli itibarının geri verilmesi hedefleri dikkate alınarak “Kuşak Haliç” adı verilmiştir. Kuşak kavramı, geleneksel kültürde iki farklı unsuru bir araya getirme, tanıma, itibarını ifade etme anlamları taşır. Ahilikte kuşak bağlama törenlerinin yapılması gibi hususlar, burada bir metafor olarak da düşünülmüştür. Kuşak Haliç, kentsel bir kamusal alan olarak ifadesini bu tasarım aksının unsurları ile bulacaktır. Kuşak Haliç, kullanıcıların yaya ve bisikletle kıyının, suyun ve karşı kıyının tüm unsurlarını deneyimleyebilecekleri, sonunda da her iki kıyının birleştirilebileceği bir deneyim aksı olarak kurgulanmaya çalışılmıştır. Kuşak Haliç’in tasarım unsurları şu şekilde sıralanabilir:
1. Haliç Parkı: Yarışma Alanının en kuzeyinde Haliç Park ile Kuşak Haliç başlar. Parkın yakın çevresindeki konut alanlarının ve Haliç’in kuzeyindeki dere yataklarının etrafındaki alanların sakinlerinin parktan başlayarak Kuşakla ilişkilenmeleri ve Haliç’ e erişmeleri öngörülmüştür. Haliç’in güneyinden yaya ve bisikletle gelenler için Haliç Parkı Haliç’in kuzeyindeki yaşam alanlarına erişimden önceki son varış noktasıdır. Burada, Haliç’in dingin ve doğal unsurları ile kullanıcıların baş başa kalması önemsendiğinden tasarımsal müdahaleler en düşük düzeydedir.
2. Haliç Kongre Merkezi Alanı: Yarışma Alanının ekibimize verilen tasarım görevi Haliç Kongre Merkezi açık otoparkından başlamaktadır. Kuşak Haliç Kongre Merkezini kıyı yönünden kuşatan bir yaya/bisiklet aksı ile devam eder. Kongre merkezinin yer yer aşırı yoğun kullanımı, kontrollü geçişlerle kıyı sürekliliğini kesintiye uğratması ve ana ulaşım akslarından Kongre Merkezine erişimin zorlukları düşünülerek bu tür bir müdahalede bulunulmuştur. Bu şekilde hem Merkeze erişim kolaylaştırılmış hem kıyı sürekliliği sağlanmış hem de Kongre Merkezine erişmeden sadece Haliç’i izlemek isteye kullanıcılara alternatif bir rota sunulmuştur. Kuşağı bu kesiminde yol üzerinde karşı kıyıdaki Piyer Loti, Eyüp Sultan gibi alanların izlenmesini ve algılanmasını sağlayacak bakı noktaları tasarlanmıştır. Kongre Merkezinin kontrollü girişine erişim Sütlüce İskelesi bağlantısı üzerinden sağlanacaktır.
3. Haliç Su Sporları Merkezi: Tasarım alanının üçüncü kısmını Haliç Su Sporları Merkezi oluşturmaktadır. Kuşak Haliç, Sütlüce İskelesinden devamla Merkezin önünden kıyı kenarı boyunca yaya/bisiklet yolu olarak devam eder. Su Sporları Merkezi ve etrafı farklı spor aktiviteleri ile desteklenen bir park alanı olarak ele alınmıştır. Yol boyunca İskeleden ve park içerisinden Zal Mahmut Paşa Camii, Feshane-i Amire, Meryem Ana Kilisesi ve Ayvansaray Kapısı aksları bakı noktaları oluşmaktadır. Kuşağın bu kesiminde hareket eden kentlilerin bu zengin perspektifi algılamaları ve görsel olarak da karşı kıyı ile bir bütünleşme hissi yaşamaları hedeflenmiştir. Merkezin önünde su sporları parkuru bulunmaktadır.
4. Rahmi Koç Müzesi: Tasarım Alanının dördüncü kısmında Rahmi Koç Müzesinin bulunduğu alanda müdahaleler arttırılarak, Haliç’in kıyı arkasındaki mahalle kültürünün, Müzenin kamusallığının ve kıyının buluştuğu bir odak oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, Müzenin arkasındaki taşıt yolu yer altına alınmıştır. Kuşak Haliç’in yaya/bisiklet aksı, kıyıdan uzaklaşarak Müzenin doğusundan dolaştırılmıştır. Böylelikle taşıt trafiği durultularak, Müzenin arkasında sert zemin yaya odaklı bir alan oluşturulmuştur. Piri Mehmet Paşa Parkı ile birlikte bu alan mahalle içi bir küçük meydan olarak düşünülmüştür. Müze alanının kuzey ucunda ve yaya/bisiklet aksının kıyıya geri döndüğü Hasköy İskelesinde oluşan park alanlarında kuşakla gelen kullanıcıların kıyı ile ilişkilenmeleri için iki farklı tasarım unsuru kullanılmıştır. Bunlardan birincisi, İstanbul tarihinde de yeri bulunan “Deniz Hamamı”dır. Kıyıya yakın yapılacak bir tasarımla, eğitim-öğretim, rekreasyon, spor gibi amaçlarla kullanılabilecek bir deniz hamamı yorumu kullanılmıştır. Bunun dışında “yüzer eklenti” (plug-in) tasarımları yapılmıştır. Kıyıya yakın ya da uzak kullanılabilecek bu yüzer elemanların, kıyı dışında su yüzeyinin kullanımını zenginleştirmesi hedeflenmiştir. Yüzer eklentiler, zaman içerisinde otonom sistemler olarak hareket edebilecek şekilde tasarlanmış, su kirliliği ölçümü, su filtreleme işlevlerini de yerine getirecek yüzer unsurlardır. Bu unsurlar tek tek ya da bir araya getirilerek sudan ya da karadan erişilebilecek etkinlik alanları olarak da kullanılabilir. Bu tasarım unsurları kullanılarak, alanın çok farklı faaliyetleri esneklik temelinde bir araya getirilmiştir. Özellikle Haliç’in doğu kıyısının mahalle kültürü, su kullanım etkinlikleri, müze ile bir arada yürütülebilecek yaratıcı ve yenilikçi olanaklar hedeflenmiştir.
5. Balat-Hasköy Yaya/Bisiklet Köprüsü: Kuşak Haliç’in başlangıç ya da sonu olarak adlandırılabilecek olan tasarım elemanı, Haliç’i diyagonal olarak geçen bir yaya/bisiklet köprüsüdür. Köprünün diyagonalliğinde Haliç ve Tarihi Yarımadanın farklı görsel akslarının yakalandığı bir yer olması hedeflenmiştir. Tasarım alanının sonunda yer alan yükselti ve coğrafi yapının zorlukları karşısında, kuşağın bu noktada karşıya erişmesinin doğru olacak düşünülmüştür. Böylelikle yaya/bisiklet aksı boyunca karşı kıyı ile görsel olarak ilişkilenen kullanıcıların fiziksel olarak da karşıya erişmesi hedeflenmiştir. Kuşak Hali böylelikle iki kıyının, iki yaşam biçiminin ve su unsurunun bir araya geldiği kavuştuğu bir tasarım aksı haline gelir. Köprünün Hasköy İskelesinde yakalanan ucu, kıyıya inen teras tasarımları ile başlayıp karşı kıyıda Balat İskelesine erişmektedir. İskeleden kıyı boyunca Boğaza doğru devam eden yaya/ bisiklet aksı, Bulgar Kilisesi ve Fener Patrikhanesinin yanından geçerek Yarımadanın ucuna doğru Galata Kulesi aksını görsel olarak yakalamaktadır.
Yüzer Eklenti ile Haliç’in Temizlenmesi
Doğanın kendi kendini iyileştirebilme gücü yadsınamaz bir gerçek olup birçok özelleşmiş sucul bitki sular içerisindeki kirliliğe sebep olan bileşiklerle ve maddelerle beslenmektedir. Bu bitkiler atmosferdeki karbondioksiti büyük oranda azaltırken, su temizliğinin yanı sıra bulundukları bölgenin biyoçeşitliliğini de arttırmaktadırlar. Haliç’te kirlilik yaratan ve birçok canlının yaşamasına engel olan evsel ve endüstriyel atıklar, askı-katı maddeler bazı sucul bitkiler için besin niteliğindedir.
Tuzlu suya dayanıklı olan su sümbülü bitkisi ve atmosferin oksijen ihtiyacının %50 sini karşılayan algler bu özellikteki canlılara en iyi örneklerdir. Kirli suların bu bitkilerle temizlenmesinin düşük maliyetli olmasından ve arıtma için hiçbir enerji kaynağına ihtiyaç duyulmamasından dolayı birçok ülke tarafından tercih edilen bu sistem, çevreyle uyumlu olması sebebiyle de kullanım için ideal düzeydedir.
Alglerin ve su sümbüllerinin , atık sularda nutrientler, ağır metaller, pestisitler, organik ve inorganik toksinler, radyoaktif maddeler gibi doğal ortam için tehlikeli kirleticileri giderme yetenekleriyle, haliç suyunu temizleyebilecekleri öngörülmektedir. Yapılan araştırmalar doğrultusunda haliç suyunun özellikle, bir alg türü olan, fitoplanktonlar için verimli bir ortam oluşturduğu ve suyu arındırdığı bilinmektedir.
Arındırma işlevinin gerçekleştirilmesi için önerilen yüzer eklentiler seçilen bitkilerin bazı dezavantajlarını önleyecek ve kontrollü bir şekilde çoğalmalarını sağlayacak biçimde tasarlanmıştır. Su sümbüllerinin yetiştiği ortamların dörtte biri deniz suyudur. Bu derişim oranının sağlandığı havuzlarda temizleme işlemi gerçekleştikten sonra özelleşmiş pluginler sayesinde temiz su Haliç’e bırakılmakta ve kenar kısımlardan kirli su alınarak bu süreç tekrarlanmaktadır. Haliç’teki yüzey suyundaki oksijen eksikliğinin bir kısmını gidereceği öngörülen algler için ise sudaki renk değişikliğini önlemek amacıyla filtre sistemi uygulanmaktadır. Deniz suyunda rahatlıkla yaşayabilen alglerin Haliç suyuna karışmasını önlenmek için temizlenen su basit bir filtreden süzülerek boşaltılmaktadır.
Önerilen sistemin ana hedefi tüm Haliç’i temizleme iddasından ziyade, özellikle yüzey suyundaki oksijen miktarının artışına katkı sağlayarak biyoçeşitliliğe fayda sağlamaktır. Bunun yanı sıra otonom olarak programlanan yüzer eklentiler, farklı şekillerde bir araya gelerek aynı zamanda Haliç için bir peyzaj unsuruna dönüşmektedirler. Tasarlanan yüzer eklentiler uygun koşullarda Haliç’e bırakılıp, gerekli zamanlarda ise karaya çekileceklerdir.
Tasarlanan bir diğer yüzer eklenti ise kirlilik derecesine göre yanan elemanlardan oluşmaktadır. Deniz suyu ile temas eden yüzeyinde bulunan algılayıcılar sayesinde Haliç’in kirlilik düzeyini saçtığı ışık rengi ile gösteren bu yüzer eklenti sayesinde kentlinin Haliç’in temiz ya da kirli olup olmadığına dair fikir sahibi olması amaçlanmıştır. Böylece kentlinin konu ile ilgili bilgi sahibi olması sağlanırken aynı zamanda farkındalık oluşturmak da amaçlanmıştır.