ONZ Architects, MDesign Lola & 24H Architects ortaklığında hazırlanan proje Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Odak Alanları Fikir Projesi Yarışması'nda 2. ödüle layık görüldü.
Anma eylemi sadece işitsel sessizlik değil aynı zamanda görsel sessizlik de gerektirir. Bu nedenle yarışma alanı için tasarım yaklaşımı sadelik kavramı üzerinden kurulmuştur.
Gelibolu Yarımadası ve Çanakkale Boğazı üzerinde gerçekleşen olaylar öylesine yıkıcı ve öylesine efsanevi olmuştur ki bu topraklar sonsuza kadar insanlara savaşı ve kayıpları anmak için ilham olacaktır. Yarımadanın doğal güzellikleri ile çevriliyken bu alanların bir zamanlar bu denli büyük bir şiddetin zemini olduğunu hayal edebilmek güçtür. Ancak, yaşanan acılar tarihten silinmeye başladıkça, bu olayları anmak, tarihi canlı tutmak ve hayatını kaybedenleri onurlandırmak gittikçe önem kazanmaktadır.
Bugün Gelibolu’da gördüğümüz peyzaj savaşın gerçekleştiği zamanlardan günümüze aynı kalmış, anıtlar ve şehitlikler ise savaşan askerlerin yerini almıştır. Bu iki öğe -peyzaj ve anıtlar- savaş günlerini betimleyecek etkileyici bir deneyim için gereken hemen hemen her girdiyi sağlamaktadır.
Şüphesiz ki savaşı izleyen yıllarda günlük hayat da yarımada yaşantısına tekrar girmiştir. Bunun izleri büyüyen yerleşimlerde, kumsallarda, altyapıda ve anıtların çevresinde okunabilir. Gelibolu Yarımadası için önerilen tasarım günlük yaşam, bu topraklarda yaşanmış olağanüstü tarih ve etkileyici doğal doku arasında yeni bir denge kurmaktadır. Tasarım, günlük yaşantıyı kısa bir süreliğine de olsa unutarak savaşa ve doğaya yoğunlaşma şansı yaratmaktadır.
Yarımadaya yayılmış anıtların çokluğu yaşanan savaşın boyutlarını kavrayabilmek için önemli bir ipucudur ve bunu deneyimlemek için de en iyi yol yürümektir. Yürüyüş, yaşantıları anmak, hatırlamak ve duyguları sindirmek için başka şekilde mümkün olamayacak olanaklar yaratır. Gelibolu Yarımadası da ziyaretçilerin bir anıttan diğerine yürüyerek ulaşabilmesini sağlayacak boyuttadır.
Bugünlerde ziyaretçilerin çoğu alana araba ya da otobüslerle gelmektedir. Bu bağlamda, alanı yürüyerek ya da bisikletle dolaşmak bir anlayış değişikliği gerektirmektedir, bu da tüm savaş anıtlarını birbirine bağlayan bir yollar ağı kurularak özendirilebilir. Tasarımda önerilen bu ağ bir günlük yürüme rotaları sağladığı gibi bir haftalık rotalar da barındırmaktadır. Bu durumlarda Kilitbahir ve Alçıtepe gibi yerleşim birimleri yemek ve konaklama hizmetleri sunabilmektedir. Gelibolu’da yürümek İspanya’daki Santiago de Compostela’da olduğu gibi bir iyileşme deneyimine dönüşebilir. 1997 senesinde Gelibolu için açılan yarışmada jüri üyeliği yapmış olan Tony Watkins, görüşmelerimizde Gelibolu deneyimini bize şu sözlerle iletmiştir:
“A visit to Gallipoli has the potential to change people, who they are, and how they see the world. A visit has the potential to lift them up so that they might see beyond their existing horizons. This is no ordinary place. The strong Gallipoli landscape has a great deal to say. A 5000 year history.”
Bu bağlamda, alanı yürüyerek deneyimlemek projenin tasarımı için önemli bir girdi oluşturmaktadır. Tasarımda mevcut patika ve yollar birbirine bağlanarak, tutarlı bir yol ağı kurgulanmıştır. Bu ağ yarımadanın çeşitli yaşam alanlarına ve savaş tarihinin farklı anlarına açılım sağlamaktadır. İki ana bölümde kurgulanan ağ, kabaca kıyı şeridini takip eden alçak bir yol ve ormanlar, çayırlar, meralar, tepe ve vadiler arasında uzanan bir iç bağlantılar ağından oluşmaktadır. Hem karada hem de denizde gerçekleşen Gelibolu Savaşları’nda batan gemilerin bulunduğu konumlar denizde yüzen ışıklarla temsil edilmiştir. Gece olduğunda denizde dalgalanacak bu ışıkların görülebileceği bakış noktaları da yol ağına dahil edilmiştir.
Savaşta yaşamını yitiren 124.000 asker Türk, İngiliz, Fransız, Avustralyalı ve Yeni Zelendalı gibi farklı milliyetlerden gelse de sonuçta Mustafa Kemal Atatürk’ün kucaklayıcı sözlerinde olduğu gibi “onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır”. Yaşamını kaybeden her bir asker aynı şekilde anılmalı ve yası tutulmalıdır. Bu nedenle bellek izlerini takip eden bu evrensel rota her bir anıt ve şehitliğe eşit ölçüde yaklaşmaktadır.
Anıtların bulunduğu her alan kendi içinde benzersiz özellikler taşır ve bu eşsiz savaş hikayesinin kendine ait kısmını anlatır. Her biri birçok anıtsal alanda bulunabilen elemanlardan oluşmasına karşın her zaman değişik form ve yapılandırmalarda ortaya çıkar. Bahsi geçen ortak unsurlar arasında anıt, şehitlik, otopark, satış birimleri, meydan, yollar ve patikalar sayılabilir. Bu elemanların şekil ve konumları genel olarak sabit olduğu ve yalnızca belli bir takım unsurlar taşınabildiği ya da dönüştürülebildiği için birlikteliklerinde tutarlılık ve tanınırlık yaratmak güçtür. Burada mümkün olan, farklı elemanları birbirine bağlayan yolları şekillendirerek tutarlılığı artırmak ve mekanın kimliğini vurgulamaktır.
Gelibolu Tarihi Yarımadasında en göze çarpan sorunlardan biri araç yolları, park yerleri ve trafiğinin alana büyük zararlar vermesidir. Anıtların çok yakınında konumlanan park yerleri, neredeyse anıtların içinden geçen araç yolları ziyaretçilerin tarihi yarımada deneyimini olumsuz etkilemekte, alanın vurgulanması gereken özelliklerini gölgede bırakmaktadır. Bu sorun 1997 senesinde Gelibolu için açılan yarışmada jüri üyeliği görevini üstlenmiş Tony Watkins’in de görüşmelerimizde ısrarla üzerinde durduğu bir konudur. Watkins birçok alanın yalnız deneyimlenmesi gereken yerler olduğunu ancak otobüslerle gelen kalabalık turist gruplarının ve onlarca otobüsün bu eşsiz deneyimi bozduğunu ifade etmiştir.
Dolayısıyla tasarımda başlıca ilkelerden biri araç park yerlerinin anıtlardan uzağa çekilmesi ve araç yollarının dışarı alınmasıdır. Bu adımdan sonra park yeri ve anıt arasına bir toplanma mekanı eklenmiş, ve arazinin izin verdiği yerlerde anıta ya da şehitliğe giden birden fazla rota kurgulanmıştır. Bu sayede ziyaretçiler kalabalıktan uzak, daha bireysel bir deneyim yaşayabileceklerdir. Bu temel prensipler her alanda uygulandığında farklı izler yaratmış, farklı yollar çizmiş ancak malzeme dili ve bitkilendirmesiyle bir tutarlılık sergilemiştir.
Tasarımda Gelibolu Yarımadası geneline özel hafifçe yere batık, kenarları paslandırılmış çelik (corten), yabani çiçek ve bitkiler ile diğer yönlendirici elemanların eşlik ettiği bir yol sistemi kurgulanmıştır. Batık yol ziyaretçilerin toprakla, doğayla daha yakın, birebir bir ilişki kurmalarını ve çevredeki diğer yolları ilerledikçe keşfedecekleri daha yoğun bir yürüme deneyimi sağlamaktadır. Yol kotunu düşürmek için çıkarılan toprak, yolun kenarlarına alınarak peyzaj yüzeyinde yumuşak bir çizik oluşturmaktadır. Savaşın ve dolayısıyla belleğin izlerini temsil eden, peyzaj üzerindeki bu çizgileri zaman içinde doğa, yine kendisi bitki örtüsüyle kapatacak, yarasını iyileştirecektir. Plandaki bu keskin çizgiler doğal malzeme kullanımı ve bitkilendirmeyle alanın içine girildiğinde sertliğini kaybedecek ve yere ait hissi yaratacaktır.
Yolların dik ve ulaşılmaz olmamasına özellikle dikkat edilmiştir. Tekerlekli sandalyeler için de kullanılabilir olan yollar, eğimli arazilerde keskin açılar yaparak yol uzunluğunu artırmakta ve eğimi yürüyüş için uygun hale getirmektedir. Gelibolu’da törenlerin gerçekleştiği zamanlarda açan yabani çiçeklerden seçilen bitkilendirme yol boyunca ziyaretçilere eşlik edecektir.
Aydınlatma elemanları, yönlendirme tabelaları ve çöp kutuları gibi tamamlayıcı ögelerin hepsi için alanla bütünleşik, fazla bağırmayan, minimal tasarımlar kullanılmıştır. Bu elemanlarda corten çelik ve beton başlıca malzemeleri oluşturmaktadır. Bu malzemelerin renkleri doğayla bütünleşirken aynı zamanda bakım ve sürdürülebilirlik kolaylığı da sağlayacaktır.
Savaş Nişanı (Yer Taşı)
Savaşta yaşanan kayıpları temsil etmek amacıyla, yaşamını yitiren her bir asker için, hangi tarafta mücadele ettiğine bakılmaksızın evrensel bir nişan tahsis edilmiştir. Savaş nişanının tasarımı yarım ay ve haç simgesinin birlikteliğini yansıtmaktadır ve çelikten üretilmiştir. Her bir asker için hazırlanan 124.000 nişan yere sabitlenerek yarımadadaki yol ağını tanımlayacaktır. Ortalama her iki metre yol için bir nişan düşeceğinden yolun takibi de bu sayede kolaylaşacaktır. Ancak nişanların en önemli görevi soyut bir rakam olarak algılanan savaş kayıplarını gerçeğe döndürmesi, somut olarak algılanabilmesini sağlamasıdır. Kişilerin yürürken gördükleri her bir nişan bir kaybı temsil etmekte ve bunlar bir araya geldiğinde akıl almaz bir sayı ortaya çıkmaktadır.
Nişanın açık tasarımı asfalt, beton, kil, kum gibi değişik yüzeylere uygulanabilme imkanı sağlamaktadır. Zamanla nişanın açıklıklarından büyüyen küçük bitkiler doğayı da sembolün bir parçası haline getirecektir. Yeşil dokularda nişanı sabitlemek ve zaman içinde yerinde kalmasını sağlamak amacıyla az miktarda beton kullanılacaktır.
Bu nişan aynı zamanda yarımadanın simgesi olacak, alandaki diğer iletişim kanallarında da kullanılacaktır.
Proje raporu kitapçığı:
Görseller izinsiz kullanılamaz. Görsellerin yayınlanması durumunda lütfen kullanılan her görsel için ©ONZ Architects & MDesign kullanınız.
1 Yorum
tebrikler