Proje Raporu
“Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
cahil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır.”
-Nazım Hikmet
Olaylar, 12 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi’nde gerçekleşen provokatif bir saldırıyla başladı. Üç gün süren olaylarda yirmi iki kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Takip eden süreçte ise senelerce failler tespit edilemezken; mahalle halkından yüzlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Akabinde Gazi Mahallesi’ne de politik bir kimlik yükleyecek bu olay, toplumda Alevi-Sünni ayrışmasını derinleştirmek isteyen başarısız girişimlerden birisi oldu.
Halil Kaya, bu saldırılarda hayatını kaybeden mahallelilerden ilkiydi. 1995 yılında kendisi için yapılmış mezar taşında “Gazi Şehidi” ve “Halktılar, Onurluydular” ibareleri yer alan Halil Kaya’nın, yetmiş yaşında bir alevi dedesi olduğu da -net olmamakla birlikte- söylenmektedir.
Gazi Mahallesi’nde yaşayan insanlar dahi; bilgi, fikir almak ve hakkında konuşmak için Halil Kaya’yı sorduğumuzda, kendisini anımsamakta zorlandılar. Kim olduğunu ve hayatını nasıl kaybettiğini anlattığımızda ise o dönemi yaşamamış, olaylara hiç vakıf olmayan insanlar bile geçmiş okumalarından kendisini hatırlıyor ve üzerine birkaç cümle edebiliyorlardı.
Altını ısrarla çizmek istiyoruz ki; Halil Kaya, ismi, tarihi ve geleceğiyle Gazi Mahallesi olaylarından bağımsız düşünülemez. Nasıl ki, Gazi olaylarını anmak ve konuşmak Halil Kaya’yı anmak ve konuşmaksa. Halil Kaya’yı anmak ve konuşmak da “Gazi Olayları”nı anmak ve konuşmaktır.
Bu minvalde, mevcutta çok sıkışık bir alanda bulunduğu için ulaşmanın bile güç olduğu “Gazi Şehidi” Halil Kaya ve diğer bir “Gazi Şehidi” Mehmet Gündüz’ün* mezarlarının bitişiğindeki duvarın, bir buçuk metre ötelenmesiyle; mezarların ayak ucunda, bir grup insanın bir araya gelebileceği yeni bir mekân yaratılacaktır. Bu mekân diğer mezarların üzerine basmak zorunda kalmadan Halil Kaya’nın mezarına ayak ucundan ulaşmaya imkân verecektir.
1/10 ölçekli maketin içerisinde bu müdahaleyi anlatan 1/100 ölçekli bir maket de vardır.
Ötelenen duvarın bir ucunun -oradan geçecek bir yola engel olmadan- Gazi Ormanı’na doğru uzaması ve topografyanın da etkisiyle yükselmesi, önünde tanımladığı mekânı da derinleştirecektir. Üzerinde o günlerde yaşananlara ve hayatını kaybeden diğer insanlara dair bilgilerin ve anlatımların da yer almasını ön gördüğümüz bu duvar, aynı zamanda bir karşılama/anma duvarı görevini de üstlenecektir. Arazinin ise doğal eğimine müdahale edilmeden sert zemin olarak tesviyesi, mekânın yöneliminin, mezara değil, anma duvarına ve kent ormanına doğru yönlendirmesine yardımcı olacaktır.
Mezarın ayakucunda yarattığımız bu mekânın odak noktasına mezarı almama, hatta odağı bundan saptırma kararımız, bu alanın mezarla kuracağı ilişkinin bir tezahürüdür. İstiyoruz ki Halil Kaya’nın mezarı, salt ona dönülerek dua edildiği ve belki dilek dileme vb. ritüellerin yapıldığı bir odak olmak yerine; bu alanda toplanan insanların yanında ve hatta arkasında durarak, onlara katılan bir imge olsun.
Mezar parselinin içinde tasarlanan, dünyayla ilişkinin ve yerleşik olmanın bir imgesi olan bazanın, bir kenarı yırtılarak; Halil Kaya’yı, anma duvarı üzerinden diğer “Gazi Şehitleri”ne bağlayan bir yeşil bant içeri sızacaktır. Bizim mütevazı diye tanımlayacağımız bu bazanın bir kolunun ise anma duvarına doğru uzaması; hem devam eden eğimi istinat etmesi hem de alanı üst kotta sınırlanarak tanımlanması isteğindendir.
Mezarın ortasından çıkarak gökyüzüne varmaya çalışan blok taş sütun ise Halil Kaya’nın şahsını simgelemektedir. Anma alanında toplanan insanlara: “Ben buradayım, sizden birisiyim ve sizin yanınızdayım” demekten öte bir şey söyleme iddiasında değildir.
*Şartname eklerinde verilen krokide diğer bir “Gazi Şehidi” Mehmet Gündüz’ün mezarı yanlış yerde gösterilmiştir. İlgili fotoğraf ektedir.