Mimari Açıklama Raporu
Kara içine alır denizi
Deniz sığamaz kabına
Taşar
Üç çakıl taşı bırakır kıyıda
Biraz da kendini
Görebilsinler diye onda kendilerini…
Ege coğrafyası suyun karayla kurduğu benzersiz ilişkiyi anlatır. Çok yakın olup ayrı düşenler gibi, hep bir parçaları diğerinde kalır. Bazen kıyıya uzanır deniz, bazen sarıp sarmalar karayı, adalar oluşur. Denize akan su yollarının oluşturduğu dikey koridorlarda eser rüzgar. Doğanın bu şiirsel hali insanı da başkalaştırır. İzmir başkadır.
Konsept
İzmir körfezinin benzersiz kıyı çizgisi üzerinde iri, beyaz çakıl taşları yükselir. İzmir Opera Binası bu coğrafyanın simgesel bir ifadesidir. Geçirgen bir mesh olarak tasarlanan kabuk üzerindeki gözenekler, yer yer sıklaşıp genişleyerek iç-dış mekân ilişkisini yönetir. Dış mekânla ilişkinin koparılmak istendiği yerlerde gözenekler birbirlerinden uzaklaşıp, küçülerek iç mekânı izole hale getirir. Siluette masif bir kaya görünümünde olan yapı, ona yaklaştıkça transpanlaşıp iç-dış mekân ilişkisini güçlendirir. Fuayenin transparan cephesi ve + 26.00 kotundaki restorandan çıkılan çatı terası –seyir amfisi- İzmir körfezine yönelmiştir.
Yapının denizle ve kentle ilişkisini kuran promenat, iskeleden başlayarak opera binasının parçalı kütleleri arasından geçerek devam eder. Batıda Mavi Şehir kent-konut dokusundan ve Kuzeydoğuda Karşıyaka’dan gelen aksları sahil şeridine ulaştırır. Opera Binası, yeni yerleşim alanı Mavi şehirle, eski yerleşim alanı Karşıyaka bölgeleri arasında bir odak noktası oluşturur.
Denizden başlayarak yeniden ele alınan peyzaj düzenlemesinde, deniz ulaşımı ön plana çıkarılarak bir iskele ve liman öngörülmüştür. Kıyıdaki otopark alanı, yol aksına kaydırılarak, yeşil park alanı genişletilmiş ve promenatın iki yanı boyunca hareketlendirilen topografya ile peyzaj içinde kaybolup giden seyir amfileri, kafeler ve etkinlik alanları eşliğinde park, Opera Meydanı’na dek uzanmıştır.
İzmir Opera Binası, arkaik bir plan ruhunun evrensel dille ifadesidir bir anlamda. Tıpkı Platon’un kumda gördüğü ayak izlerinden yola çıkarak, üzerine onca düşünce ürettiği, bir zaman orada olup artık olmayan, ama bıraktığı izde varlığını sürdürenler gibi, Opera Binası da üzerinde yer aldığı topraklardaki derin ve kadim kültürlerin izlerini taşır.
Kıyı promenatının Opera Meydanı ile buluştuğu -5.50 kotunda Opera Binası ve Küçük Salon’un ortak fuayeleri yer alır. Yapılar etrafındaki su, üzerinden bir köprüyle ulaşılan ana fuayenin tavan ve duvarlarında yansır. -5.50 kotu, tüm yapıları birbirine, otoparka ve servis girişlerine bağlayan kottur.
Meydana ulaşan promenat, fuaye girişinin yanından bir rampa ile yükselerek, Opera Meydanını arka meydana ve sokaklara bağlayan bir platforma dönüşür. Su ile parçalanmış bu platform üzerinde su içinde yükselen üç kütle, Opera Binası, Küçük Salon ve İdari Hizmet Binası yer alır. Operanın bu üç fonksiyonu üç ayrı yapının bünyesinde çözümlenmiştir. Her birinin bağımsız girişleri vardır. Aynı zamanda -5.50 kotunda tüm binalar zeminde ve +18.50 kotunda Opera Binası ve İdari Hizmet Binası bir köprüyle birbirlerine bağlanmaktadır.
Yapıların kompozisyonunun oluşturduğu kentsel aralık, yapılar içindeki kültürel etkinliklerin dışa taştığı kamusal etkinlik alanlarıdır. Yapıların bu aralıkla – promenatla –ilişkili kotlarında, bina girişleri (fuayeler), kapalı otoparkla bağlantıyı sağlayan yürüyen merdivenler ve dışarıdan da kullanılabilecek kitapçı, cafe, sergi salonları gibi kimi mekânlar yer almaktadır. Yapıların, aralık boyunca oluşturdukları gölgelik alan, İzmir’in sıcak ikliminde, açık alan etkinliklerini imkânlı kılmaktadır. Binalar etrafındaki su, denizden esen imbat hem ara sokakların havalanmasında hem de yapıların gözenekli cepheleri ile iç mekânda doğal iklimlendirme sağlamaktadır.
İzmir Opera Binası bir kültürel etkinlik alanı olarak kentliyi kentle ve kendileriyle buluşturan ve İzmir için bir simge oluşturan özel bir yaşam alanı olmayı hedeflemektedir.